Albert Bandura

Albert Bandura (d. 4 Aralık 1925, Mundare), Sosyal öğrenme kuramı ve öz yarar teorisi üzerindeki çalışmalarıyla tanınan Kanadalı ünlü psikolog.

Albert Bandura (Doğum: 4 Aralık 1925)

Hayatı

Albert Bandura 4 Aralık 1925’te Kanada, Alberta’nın kuzeyinde, Edmonton’a yaklaşık 50 mil uzaklıktaki Polonya ve Ukrayna’dan çok fazla göç alan ve yaklaşık 400 nüfusa sahip küçük bir köy olan Mundare’de doğdu. Doğu Avrupa kökenli ailenin altı çocuğundan en küçük ve tek erkek çocuğudur. Annesi Ukrayna’dan, babası Polonya Krakow’dan gençlik çağlarında Kanada’ya göç etmiştir. Babası Kanada demiryollarında işçi, annesi ise kasabada bir mağazada görevlidir. Anne ve babası standart bir eğitim alamamış da olsa eğitime önem vermişlerdir. Örneğin babası kasabadaki okulun yönetim kurulu üyesi olarak çocuklara şu üç dilde eğitim verdi;  Lehçe, Rusça ve Almanca.[1]

 

Bandura ilkokul ve liseyi kasabadaki tek okulda okudu. Liseden mezun olduktan sonra batıdaki Vancouver, British Columbia Üniversitesine gitmiştir. Bandura mühendislik sınıfında okurken derslerin erken başlamamasını fırsat bilerek bir gün kütüphaneye gider. Orada bir kurs kataloğuna denk gelir. Sabahları ders saatinden önce gidebileceği bu kurs ile psikoloji kariyerine adım atmış olur psikoloji sınıfına başlar. 1949 da Bolocan Ödülü ile üniversitenin psikoloji bölümünden mezun olur. Üniversiteden mezun olduktan sonra danışman hocasına ‘ Psikolojinin temelini nerede bulabilirim?’ diye sorar ve Iowa Üniversitesine gitmeye karar verir. Kenneth Spence’nin Psikoloji Bölümünde başkanlık yaptığı dönemde, Clark Hull tarafından Iowa Üniversitesine yönlendirilmiştir.[1]

O sırada hafta sonları gittiği golf kursunda etkileyici bir kadın golfçü ile karşılaşır. Bandura’nın sonradan ‘Eşimle ilk olarak kum sahada tanıştık’ dediği ve ömür boyu eşi olarak kalan Virginia Varns, hemşirelik okulunda eğitmendir. 1952 yılında evlenmişlerdir. Kızlarından Mary 1954’te, Carol ise 1958’de doğmuştur.[1]

Bandura 1951’de yüksek lisans derecesini ve 1952 yılında da Klinik Psikoloji alanında ise doktorasını Iowa Üniversitesinde yapmıştır. 1953 yılında Stanford Üniversitesinde kariyerini sürdürmeye devam eder. APA’nın yöneticilerinden olan Bob Sears, Jack Hilgard, Quinn McNemar, Calvin Stone ve Paul Farnsworth’la muhteşem deneyimler paylaşmasında bu fakültenin çok faydası olmuştur.  Bandura 1960lara kadar çocukların özdenetim yeterliklileri hakkındaki çığır açıcı çalışmalarını sürdürmüştür. 1964 yılında Stanford Üniversitesi profesörü olarak APA (Amerikan Psikoloji Derneği) seçimlerinde başkan olmuştur.[1]

 

Psikolojiye Katkıları

1953'te Stanford Üniversitesi'nde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Ailenin, sosyal çevrenin ve önceki kuşakların sosyal davranışlar üzerindeki etkisini irdelemiştir.Öğrencisi Richard Walters ile sosyal öğrenme ve saldırganlık üzerine birlikte araştırma yapmışlardır. Bandura'ya göre insanın şiddete eğilimi salt onun doğasında olan bir durumdan değil; gözlem, taklit ve benzer çevresel etmenlerden de kaynaklanmaktaydı. Örneğin, annenin sürekli baba tarafından dövüldüğü bir ailede büyüyen çocuk, ileride dayakçı bir eş oluyordu.

Bandura, çevresel faktörlere fazlasıyla önem verdiği ve bireysel farklılıklar ile genetik yapıyı göz ardı ettiği gerekçesiyle özellikle biyolojik ekolün psikologları tarafından eleştirilmiştir.

Sosyal Öğrenme Teorisi

John Dewey (1859- 1952)

Albert Bandura, kuramını geliştirme sürecinin ilk aşamasında ‘Sosyal Öğrenme Kuramı’nı (1977) oluşturmuştur. Sosyal Öğrenme Kuramı’nın temel ilkesi: ‘İnsanların başkalarının davranışlarını gözleyerek ve bunlardan bir sonuç çıkararak öğrenebilecekleri’dir.[2] Daha sonra öğrenmede gözlemin yanında bilişssel bazı bileşenlerin de olduğunu düşnerek kuramının kapsamını genişletmiştir ve ‘Sosyal Bilişsel Teori’ yi oluşturmuştur.

Lev Vygotsky (1896- 1934)

İnsanların karşılıklı etkileşim sonucu birbirlerinden bir şeyler öğrenmelerine, başkalarının davranışlarını gözlem yoluyla model almalarına ilişkin ilk açıklamalar Platon ve Aristo’ya kadar dayanmaktadır.[3] Bu konuda ilk sistematik şekilde fikir belirten kişi ise John Dewey olmuştur. Sonrasında Rus psikolog  Lev Vygotsky de sosyal ortamda öğrenme ile ilgili çalışmıştır.[4] Başkalarıyla etkileşime girerek öğrenme ile ilgili ilk fikir beyan eden bu kuramcılardan sonra sosyal öğrenme kuramının temelleri 1950’li yıllarda Rotter tarafından atılmıştır ve ‘Sosyal öğrenme kavramı’nı ilk defa 1947 yılında Julian Rotter kullanmıştır.[4] Günümüzde ise Sosyal Öğrenme Kuramı denildiğinde akla gelen ilk isim Albert Bandura’dır.

Julian Rotter (1916- 2014)

Bandura’nın ilk olarak öğrenmeye getirdiği yaklaşım sosyal davranışçılıktır.  Sonrasında  Sosyal Öğrenme Kuramı’nı ileri süren Albert Bandura bireylerin nasıl öğrendiklerini açıklamaya çalışmıştır.[4]  Daha sonra, taklit ve gözlemin, insanın öğrenmesini açıklamada yetersiz kaldığını anladığında,  kuramını insanların ahlaki değerleri nasıl öğrendiklerini açıklamak üzere daha da geliştirmiş; düşünme, hafıza, dil ve davranışların sonuçlarını tahmin etme ve değerlendirme gibi süreçleri de içine alacak şekilde genişletmiştir.[3]

Sosyal öğrenme kuramı, öğrenmeye gözlem ile birlikte zihinsel süreçleri de katarak, öğrenmeyi ve davranış edinimini uyarıcı-tepki etkileşimi ve pekiştireçlerle açıklayan katı davranışçı yaklaşımlardan farklılık göstermiştir. Bu açıdan Sosyal Bilişsel Kuram olarak da anılan bu kuramın ilk davranışçı ekoller ile davranışçılığın gözden düşmesiyle alanda hakim anlayış haline gelen bilişsel yaklaşım arasında bir geçiş elemanı olarak görev yaptığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Saldırganlık

Bobo Doll Deneyi sırasında çocuklar

Sosyal Öğrenme teorisi öğrenmenin ve davranış ediniminin  bir başkasını gözlemleyerek, taklit yoluyla ya da bir kişiyle etkileşime girerek de olabileceğine dair açıklamalar getirmiştir. Yine bu kurama göre saldırganlık davranışları da gözlemle ve taklit yoluyla edinilir.

Bandura ve arkadaşları, model alma yoluyla öğrenmenin saldırgan davranış üzerindeki etkisine ilişkin bir dizi çalışma yapmıştır. Bunlardan en önemlisi ve ünlüsü Bobo Doll Deneyi’dir. Bu deneyde bir model, patlamayan, plastikten yapılmış olan Bobo adlı bir bebeğe saldırmıştır. Kavgacı biçimde bir hitaptan sonra model, tokmakla bebeğin başına vurur, yere fırlatır, üzerine oturur ve arka arkaya, sürekli burnunu yumruklar, bir tekmeyle odanın öbür ucuna savurur, hızla havaya fırlatır ve toplarla bombardımana tabi tutar.[5] Bu gösteri çocuklara izletilmiştir ve sonrasında aralarında Bobo bebeğinde bulunduğu oyuncaklarla oynamalarına izin verilmiştir. Deneyin sonucunda modelin çocukların davranışlarını iki şekilde etkilediği görülmüştür. İlki model, çocuklara yeni saldırı biçimleri öğretmiştir. İkincisi, modelden taklit edilenlere ek olarak, diğer saldırgan davranışların sayısı da artmıştır.[5] Bandura ve arkadaşlarının yaptığı bu çalışmada görüldüğü gibi gözlem ve taklit yoluyla diğer davranışların öğrenilmesinde olduğu gibi saldırganlık da öğrenilmektedir.

Öz Yeterlilik

Bandura yaşamla mücadele ederken hissedilen yeterlik ve beceri duygusunu anlatan kendine saygı veya kendilik değeri duygumuz olan kendine yeterlik(self-efficacy) kavramını ele almıştı.[6] Bu içsel durum bizim davranışlarımızı pek çok şekilde etkileyebilir.

Çalışmaları göstermiştir ki kendine yetme duygusu yüksek insanlar hayatlarındaki çok çeşitli olaylarla daha iyi başa çıkabilmektedirler. Bu insanlar güçlüklerin üstesinden gelebilmeyi umarlar. Görevlerinde sebat ederler ve başarılı olacaklarına dair kendine güven seviyelerini daima yüksek tutarlar.[6]

Öte yandan, kendine yetme duygusu düşük olan insanlar, hayatın çeşitli olaylarıyla baş etmede kendilerini mutsuz ve umutsuz hissederler ve kendilerini etkileyen durum veya koşulları değiştirmek için ya çok az ya da hiç imkanları bulunmadığına inanırlar.[6]

Bandura’ya göre (1977, 1997), insanlar gerçekten değişmek için kesin bir karar vermedikleri ve gereken çabayı göstermedikleri sürece, davranışlarını değiştirmeye pek yanaşmazlar. Bandura sonuç beklentileri ve ikna beklentileri arasında bir ayrım yapar. Sonuç beklentisi insanların, eylemlerinin belirli bir sonuca yol açmakta ne derece başarılı olacağına dair beklentileridir. İkna beklentisi ise insanların istedikleri bir sonucu elde etmekte ne derece başarılı olacaklarına dair inançlarıdır.[7] Bu duruma örnek verecek olursak, her akşam birkaç saatinizi ders çalışmaya ayırıp haftasonu dışarı çıkmaktan vazgeçerseniz yüksek notlar alacağınıza dair bir beklentiniz olur. Ancak aynı zamanda bu kadar çok çalışamayacağınıza ve fedakarlık yapamayacağınıza dair ikna beklentileri de olabilir.

Eğitim Alanına Katkıları

Bireyin etkin bir şekilde yaparak ve yaşayarak, tüm vasıflarını geliştirmesine odaklı öğrenme tekniği kişinin olumlu bir şekilde gelişmesine zemin hazırlamaktadır. Sosyal Öğrenme Teorisi bilgilerin ezberlenmesini değil, yaşam boyu problemlerin çözülebilmesi için gerekil tutum ve zihinsel süreç becerilerini kazandırmayı amaçlamaktadır.

Sosyal öğrenme kuramından ortaya çıkan başarı kuramına göre insanların neden başarıya ulaşmak istedikleri bilinirse öğrencileri motivasyona yönlendirici stratejiler seçilebilir. İnsanlar başarısız olma olasılığını en aza indirgeyip başarılı olma duygusunu en üst düzeye çıkardıkları zaman kendileri için gerçekçi amaçlar oluştururlar. Başarı deneyimi yaşayan öğrencilerde başarma ihtiyacı güçlenir.[4] Bandura’nın kişilerin yetenekleriyle ilgili inançlarıyla ilgili gösterdiği kaynaklardan biri harekete geçirici üstünlük deneyimleridir. Bunlar geçmişte elde edilen bir başarıyı yine elde etme çabasıdır.[7]

Sosyal Öğrenme Teorisi başkalarının davranışlarının gözlemlenmesine dayalı bir dolaylı öğrenmeyi temel almaktadır. Gözlenen davranışın ödül getirdiği gözleniyorsa bu davranış model alınarak sürdürülür. Yeni davranışların kazandırılmasında öğretmenin uygun model olması önemli bir faktördür. Öğretmenin kullandığı dil ve kelimeler, öğrencilere karşı davranışları ve tutumu öğrenciler tarafından model olarak alınır.[4] Bireyin öğrenme süreci başkalarını gözlemleyerek, gözlemlediği davranışı ceza veya ödülle ilişkilendirerek gözlemlenen davranışın model alınarak benimsenmesi ya da bireyin kendi deneyimleri sonucunda davranışı sürdürüp sürdürmemesi şeklinde gerçekleşmektedir.

Sosyal öğrenme kuramında, öğretmenin sınıfta model olma durumu öğretmenin niteliği ile doğru orantılıdır. Eğer öğretmen öğrencilerle iyi ilişkiler içinde ise, öğrencilerine model olabilir. Tersi durumda ise, öğrenciler sınıfın dışında model ararlar. Öğretmenin çalışma planı, standardı, ilkeleri ve öğrenciye karşı olumlu tutumu iyi bir model olmasına olumlu katkı sağlar.[4]

Öğrenmede model alma yolu kullanılırken modellenecek davranış, model olacak kişi (öğretmen, sınıftan seçilen bir diğer öğrenci, toplumdan veya sembolik kişi) belirlenmelidir. Modellenen davranış basit, ilgi çekici, hatırlanması kolay bir şekilde sunulmalıdır. Model davranışın işlevsel değeri oluşturulmalıdır.[4]

Wood ve Bandura (1989) öz-yeterliği şu şekilde tanımlamıştır “bireyin, belirli durumsal amaçlara ulaşmak için gerekli motivasyon, bilişsel kaynaklar ve hareket tarzlarını oluşturma kapasitesine olan inanışları”dır. Öğrenciler tarafından her yönden model alınan öğretmen sınıf içerisinde kendi öz-yeterliğine olan inancını en iyi şekilde ortaya koymalı ve bunun yanında öğrencilerin kendilerine güvenlerini tam olarak sağlayabilmeleri için onları sürekli olarak desteklemeli ve motive etmelidir.[4]

Ödülleri [8]

Amerikan Ulusal Bilim Ödülü 19 Mayıs 2016

Kitapları [9]

Kaynakça

  1. 1 2 3 4 Pajares, F., (2004). Albert Bandura: Biographical sketch. http://web.stanford.edu/dept/psychology/bandura-bio- pajares/Albert%20_Bandura%20_Biographical_Sketch.htm
  2. akt. Mızrak Şahin,M. ve Özerdoğan, N.,(2014). Başarılı emzirme için sosyal öğrenme kuramı ve emzirme öz-yeterlilik kuramlarına dayalı hemşirelik bakımı. Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi, 11(3), 11-15.
  3. 1 2 Gürel, R., (2014). Sosyal pekiştireçlerin ve model davranışlarının, çocukların ahlaki yargılarının şekillenmesindeki etkisi (Bandura örneği). Değerler Eğitimi Dergisi, 12 (28), 101-119.
  4. 1 2 3 4 5 6 7 8 Bayrakçı, M. (2007). Sosyal öğrenme kuramı ve eğitime uygulanışı. Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,17,198-210.
  5. 1 2 Ulusoy, O., (2008). Ergenlerde bilişim teknolojisi kullanımı ve saldırganlıkla ilişkisi, (Yüksek lisans tezi). Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
  6. 1 2 3 Schultz, D. & Schultz, S. E. (2007). Modern psikoloji tarihi (1. Baskı). İstanbul: Kaknüs
  7. 1 2 Burger, M. J. (2006). Kişilik: Psikoloji biliminin insan doğasına dair söyledikleri (1. Baskı).İstanbul: Kaknüs
  8. http://web.stanford.edu/dept/psychology/bandura/awards.html
  9. http://web.stanford.edu/dept/psychology/bandura/books.html

Dış bağlantılar

This article is issued from Vikipedi - version of the 7/10/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.