Cahiliye Dönemi

Bu maddenin veya maddenin bir bölümünün gelişebilmesi için konuda uzman kişilere gereksinim duyulmaktadır.
Ayrıntılar için maddenin tartışma sayfasına lütfen bakınız.
Konu hakkında uzman birini bulmaya yardımcı olarak ya da maddeye gerekli bilgileri ekleyerek Vikipedi'ye katkıda bulunabilirsiniz.

Cahiliye Dönemi (Arapça: جاهلية cāhilīyye, "bilgisizlik"), Arap toplumunun İslam öncesi dönemine verilen ad. Cahiliye terimi, gerek Kuran-ı Kerim'de gerekse hadislerde Arapların İslam'dan önceki inanç, tutum ve davranışlarını İslam döneminkinden ayırt etmek için kullanılmıştır.[1] Kur'an'ın tanımlamasına göre, İslam öncesi Arap toplumu tam bir bilgisizlik içindedir; buna karşılık Muhammed ve ona gönderilen Kur'an bilgiyi temsil eder.

Döneme bu adın verilmesine neden olarak, "bilgisizlik" anlamında cahillikten çok, ahlaksal olgunluk ve inceliğin karşıtı anlamında cahilliğin, o dönemde yaygın oluşu gösterilir. Nitekim, Kur'an'da "cahiliye" teriminin geçtiği dört ayetten özellikle üçü, bu görüşü destekler. Maide Suresi'nin 50. ayetinde Muhammed'e, insanlara Allah'ın indirdikleriyle hükmetmesi emredilir ve bundan hoşlanmayanlara "cahiliye hükmü"nü mü aradıkları sorulur.[2] Ahzâb Suresi'nin 33. ayetinde, Peygamber'in eşlerine "eski cahiliye kadınlarının yaptığı gibi kırıta kırıta yürümeyin" denilir.[3] Fetih Suresi'nin 26. ayetindeyse, inkarcıların kalplerindeki kızgınlık, "hamiyet-i cahiliye" (gerçeğe karşı harcanan emek) biçiminde nitelenir.[4] Muhammed de "cahiliye" terimini, zaman zaman o dönemdeki ahlak ve gelenekleri yermek amacıyla kullandı. Veda Hutbesi denilen ünlü konuşmasının bir yerinde "Biliniz ki cahiliye işlerinden olan her şeyi ayaklarımın altına almış bulunuyorum" dedi.[5] Bilali Habeşi'yi "kara kadının oğlu!" diyerek küçümseyen ünlü sahabelerden Ebu Zer'i, Peygamber "Onu, anasının renginden dolayı azarlıyorsun; demek ki sende hala cahiliye huyu yaşamaktadır" sözleriyle azarladı.

Cahiliye Dönemi'nin, İslamlıkla son bulduğu kesin olmakla birlikte, ne zaman başladığı konusunda değişik görüşler vardır. Bu dönemi, İsa, hatta Nuh'tan sonraki dönemlere kadar götürenler varsa da, İslam bilginlerinin çoğuna göre Cahiliye, Araplar'ın İslamlıktan önceki putataparlık dönemini kapsar.

Tek ve yaratıcı bir Tanrı'nın varlığının kabul edildiği Cahiliye Dönemi'nde, insanlar çıkarlarını kollayacak, düşmanlarına karşı üstün gelmelerini sağlayacak başka tanrılara da inanmaktaydı.

Bu dönemde Mekke, Arabistan Yarımadası'nın dinsel bakımdan olduğu kadar ticari bakımdan da en önemli merkeziydi. Kâbe'yi dolduran yüzlerce puttan (yaklaşık 360) her biri, bir ya da birkaç kabilenin tanrısıydı. Putlar çevredeki kabileleri Mekke'ye çekerken, geleneksel hac törenleri de Mekke'yi hac mevsimi boyunca bir panayır görünümüne sokuyordu. Panayırların kurulmasıyla, kısa bir süre için de olsa bir barış dönemi yaşanırdı. Kâbe'nin taşıdığı bu önem, kimi hizmetlerin de ortaya çıkmasına neden olmuştu. Bu hizmetleri yürüten aileler, hem bu yolla kazanç sağlıyorlar, hem toplumsal bir ayrıcalık kazanıyorlardı.

Cahiliye Dönemi'nde Araplar, göçebe kabile hayatı yaşıyorlardı. Bir tür özerk yönetimin egemen olduğu kabilelerde, yaşlılar arasından seçilen başkanların (seyit, şeyh), yetkileri sınırlıydı. Cahiliye Dönemi'ndeki Arap toplumunun temel özelliği olan kabile içi bağlılık ve başka kabilelere üstünlük duygusu, bitmez tükenmez kan davalarının ve savaşların da başlıca nedeniydi. Şiddet, yağmacılık, tutsakları köle olarak kullanma, özellikle kadının köleleştirilmesi ve bir mal gibi alınıp satılması olağandı. Kadının böylesine aşağılanması, kız çocuklarının bir ayıp olarak kabul edilmesine neden olmuştu. Bu yüzden kız çocuklar doğar doğmaz ya da altı yaşından önce diri diri toprağa gömülürdü.

Bütün kabilelerde insan ve hayvan izlerinden hükümler çıkarmak, insanın eline ya da yüzüne bakarak geleceği hakkında hükümler vermek, kulağına bakarak ahlakını, iyilik ve kötülüğünü anlamak, düş yormak, kuşların uçuşundan, yıldızların duruşundan olacağı şeyleri bilmek, yapacakları işler konusunda gaipten haber verdiklerine inandıkları kahinlere başvurmak, işlere başlayıp başlamama konusunda karar için putlar önünde fala başvurmak gibi âdetler çok yaygındı.

Cahiliye Dönemi'nde kadının durumu

Cahiliye döneminde kadınlar alt tabaka insanı olarak görülmüştür. Bu dönem şiirlerindeki kadın algısı sosyal hayata yansımamıştır. Çok evilik yaygındı ve bunun bir sınırı yoktu. Fuhuş bir meslek gibi görülüyordu. Köle sahipleri, kölelerini bu işe zorlamaktaydı. Kadınlar babalarının veya eşlerinin miraslarından pay alma hakkına sahip değildi. Evlatlar isterlerse babalarının ölümünün ardından üvey anneleriyle evlenebiliyordu. Boşanma hakkı da tıpkı çok evlililik gibiydi. Bir erkek istediği kadar kadını boşama hakkına sahipti. Bu dönemde kız çocuğuna sahip olan soylu kişiler bunu bir utanç kaynağı olarak görmekteydi. Hatta bazı kişiler kız çocuklarını öldürmekteydi. Esir kadınların da diri diri toprağa gömüldüğü yönünde kaynaklar mevcuttur.[6]

Şiir

Arap şiirinin başlangıcı her ne tarihte olursa olsun, Cahiliye Döneminde Arapların çok geniş bir şiir birikimi mevcuttu. Henüz yazıya geçmemiş olan Eski Arap Şiirin asırlarca hafızalarda yer alabilmesinin nedeni; şiirin Arapların hayatında ne denli önemli olduğu, ve Arapların duygularına hitap etmesiyle doğrudan alakalıydı.

Şairler hangi tabakadan olurlarsa olsunlar halkın ortak duygularına hitap ederlerdi. Siyasette şairler önemli bir konumda ve herkesin üstünde bir itibara sahip idi ve mensubu olduğu kabilenin sözcüsü kabul edilirdi. Mensubu olduğu kabile şairden; hayatlarını, hissettiklerini, geçmişte yaşadıklarını, zaferlerini, düşmanı olduğu kabileye karşı olan kinlerini anlatmasını ister ve şairin o güzel sözlerinde can bulmasını isterlerdi.

Şairin, cinlerle alakasına olduğuna inanan Arap Halkı, şairlerin hicivlerinden korkarlar, onları medhetmeleri için her türlü özveri de bulunurlardı. Böylesine tesirli sözler söylediklerine inandıkları şairlerin medhettikleri insanlar toplumda saygın yere gelirler, ticaretteki konumu yükselir ve kızları ya da erkek çocukları var ise rahat ve kolaylıkla evlenebilirlerdi.

Şairlerin diğer önemli bir işlevleri ise; tarihi olayların kaydedicileri olmalarıdır. Şairlerin şiirlerinde; savaşlar, kabileler arasında geçen olaylar, bulundukları ortamlarının tasvirleri, o döneme ait gelenek ve görenekler olmak üzere o dönemi anlatan bilgilere erişilebilirdi.

Soyluluk düşüncesi, soylar bilgisini (ilm-i ensab) en önemli bilgi durumuna getirmişti. Cahiliye döneminde en önemli sanat şiirdi. Araplar soyluluklarını, soylarının üstün niteliklerini şiirle dile getirirler, düşmanlarına şiirler meydan okurlardı. Doğa, cahiliye şiirinin ön plandaki konusudur. Cinsel tutkular, gelenekler, şarap, kumar ve savaş, yiğitlik, soyluluk iddiası, çevre, gök, bulut, yer ve kum, deve ve at, yolculuklar, anılar bu şiirin başlıca öğeleridir. Topluma mal olmuş şiirler, en çok da soylara ilişkin şiirler belleklerde korunur, bunları ezberlemeyi iş edinmiş raviler aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktarılırdı.

Şairleri şiir söylemeleri için teşvik eden faktörler şunlardı;

Panayır adı verilen büyük pazarlar, kabileler arası çekişmeler, şairlerin korunması ve toplumda önemli yere sahip olmaları, Edebi Tenkit (Literary Criticism) adı verilen edebi sanattır.

Kaynakça

This article is issued from Vikipedi - version of the 11/13/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.