Hanif
Hanif (Arapça: حنيف) kelimesi tertemiz, arı duru, pak anlamlarına gelmektedir.
Etimoloji ve terimin tarihi
Bu terim dönme, aşağı eğilme anlamlarına gelen Arapça h-n-f kökünden gelmekte olup evvela Yahudi ve Hristiyanlarca eski Helenize olmuş Suriye-Arap pagan dînî inancını ve erken dönem Müslümanlarını aşağılayıcı şekilde tanımlamak için kullanılmıştır.[1]
İslâmî kullanım
Kur'an'da bu kelime, insanın Allah'ın yanı sıra başka bir güç ve hakikat kaynağı tanımadan sadece bir olan Allah'ın yoluna en saf ve duru olarak kendisini teslim etmesi olarak tanımlanır.[2] Kur'an henüz insanlara ulaşmadan önce tek tanrı inancını taşıyan kişilere Arapça hanif adı verilirdi.[3] Bu kişilerin İbrahim peygamberin yolunda olduklarına inanılırdı.
Hanif, bir Kur'an kavramı olarak tanımlandığında 'Kâinat'ın tek hakimi olan yaratıcıya duru olarak inanıp güvenen' manasını taşır. Böylece başka ilahların varlığını reddeden kişi, aynı zamanda kendi kişiliğini bulmuş ve şeytanlardan korunmuş olur. Bu kelime, Kur'an'da Allah'ın peygamberleri içinde ilk olarak İbrahim için kullanılmış ve her şeyi yaratan bir yaratıcı inancının nasıl gerçekleştiğini onun şahsında net olarak özetler. Sadece bir olan Allah'a inanmak aynı zamandan diğer tanrıları kabul etmemeyi zorunlu kılar.
Saf ve duru (hanif) olarak inanmak, yaşamak ve bu şekilde tek olan Allah'a ve onun Kur'an'da gösterdiği yolda yürümek demektir. Kur'an'da bir olan Allah'ın yoluna saf ve duru olarak kendini adayan kişilere 'duru bir şekilde Allah'a teslimiyet gösteren' anlamında (hanifen Muslima) denilmiştir.[4]. Ayrıca Allah yolunda teslimiyet gösterene Müslüman denilir. Müslüman kelimesi, saf ve temiz (hanif) kelimesiyle bu bakımdan yakınlık gösterir. Bir bakımdan Müslümanlık 'hakikatin kaynağı yalnızca bir olan Allah ve O'nun kitabıdır' demektir.
Saf ve duru hayat tarzı "haniflik" olup Allah'a şirk koşmanın zıddıdır. Hanif olmanın aynı zamanda insan ya da Âdem soyuna Allah tarafından çizilen hayat şekli olduğuna inanılır. İslâm kelimesi, Türkçeye tercüme edilirse "teslim olmak" demektir. İnsanoğlu, tek yaratıcıya olan bu teslimiyeti İbrahim peygamber gibi aklını ve duygularını kullanarak elde etmiştir. Yaratıcı'ya teslim olmak, yani inanmak, akıl ve duygu aracılığı ile ve büyük bir güvenle olur.
Kur'an'da hanif kelimesi
İbrahim, ne Yahudi idi ne de Hristiyan. Fakat o, hanif (Allah'ı bir tanıyan, hakka yönelen) bir Müslüman'dı. Allah'a ortak koşanlardan da değildi. – (Âl-i İmrân: 67)
"Kendi varlığımı gökleri ve yeryüzünü var edenin varlığına (yüzüne) tertemiz olarak (hanifen) yönelttim. Kişileri veya eşyayı O'nunla eş tutanlardan değilim." – (En’âm: 6/79)
Sen kendi varlığını tertemiz olarak bu yola (dine) yönelt. Allah'ın tabiatına. O bütün insanları yaratandır. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. Doğru yol işte budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. – (Rum; 30/30)
Din olarak kendi varlığını Allah'a teslim edenden daha iyi kim olabilir? Ve o iyi bir kişiliktir. Ve o kişi tertemiz olarak İbrahim'in yoluna uymaktadır. Ve Allah, İbrahim'i kendisine dost edinmiştir. – (Nisa: 4/125)
Notlar
Kaynaklar
- Watt, William Montgomery (1974). Muhammad: prophet and statesman. Oxford University Press US. ISBN 0-19-881078-4.