Hata (neo spiritüalizm)
Hata, Neo-spiritüalizm’de “insanın nefsani (nefsaniyete ait, vicdanına aykırı) hareketleri ve manevi faaliyetlerle ilgili vazifelerini yerine getirmesini aksatıcı hareketleri olarak tanımlanır. Kötü bir amaçla kasten yapılan hareketler hata teriminin kapsamına girmez. Hata, dünya yasaları ve yaşamının gereklerinden biridir. Kimsenin bu kuralın dışına çıkamadığı belirtilir. Şu halde tüm iyi niyet ve düşüncelere rağmen, insanlar hatasız olamayacaktır. Fakat bu, hata iyi bir şeydir veya tekrarlamamaya çalışmak boşunadır anlamına gelmez.
Deneyim ve hata birbirini yürüten ve bütünleyen iki öğedir. Deneyim, kısmen, idrak edilmiş ve tekrarlamama gücü gösterilebilmiş hatalarla edinilmiş bir birikimdir. Hata ise, varlığın bir alandaki görgü ve deneyim eksikliği sonucunda yaptığı bir harekettir. Dolayısıyla varlık için yapılması olası hataların sayısı, varlığın sözkonusu alandaki görgü ve deneyiminin artmasına paralel olarak azalır. Bu, bir doğa yasası gereğidir. İnsan için, hata olasılığının sıfır olduğu, hatanın var olmadığı bir yaşam mevcut olsaydı, buna ruhsal tekamülü sağlaması bakımından, bir deneyim yaşamı denemezdi ve böyle tekdüze (monoton) bir yaşam insana tekamül olanağı sağlayamazdı. Hata “Dünya okulu” öğrencileri için tekamülün değerli bir aracı ve gerekli bir zorunluluğudur (Neo-spiritüalist görüşe göre, Dünya, birçok bakımından, okulu andıran bir tekamül ortamıdır.) Onların doğal bir hakkıdır. Onların bu hakkının ellerinden alınması demek, deneyim kazanmalarına olanak verilmemesi demektir. Dr. Bedri Ruhselman yeryüzündeki tekamül sürecinde hata, ıstırap ve deneyim öğelerinin birbirleriye olan ilişkilerini, yürümeye yeni başlayan bir çocuk örneğine başvurarak şöyle açıklar: Yürümeye yeni başlayan bir çocuk, yürüme veya koşma girişiminde sık sık düşer ki, bu düşmeleri, hareketlerinde hatalar yaptığını gösterir. Fakat, her seferinde bir tarafını incittiği için ağlayan bu çocuk o düşme hataları sayesinde yürüyebilmeyi ve koşabilmeyi öğrenecektir.
Hata,ıstırap ve deneyim üçgenine bir örnek
Çocuğun yürümeyi öğrenmesi süreciyle insanın deneyim kazanması süreci arasındaki benzeşim şöyle açıklanır:
- Çocuk mademki dünyada yaşamak için yürümek zorundadır, şu halde yürümesini öğrenmek için düşe kalka da olsa yürüme girişimlerinde bulunmak zorundadır. Aynı şekilde, insan tekâmül etmek, yani görgü ve deneyimini artırmak için doğru ya da yanlış birtakım girişimlerde bulunmak zorundadır.
- Çocuk, düşme hataları yapacaktır ki, doğru dürüst yürümek ve koşmak konusunda görgü ve deneyimini artırabilsin. Aynı şekilde, insan hatalar yapacak ki, tekâmül yolunda görgü ve deneyimini artırabilsin.
- Çocuk, bilmeden veya elinde olmadan hatalar yapacak, düşecek ve bir tarafını incitmekle çektiği acılardan ders ala ala, bir daha düşmemek için hata yapmamaya çaba gösterecektir. Aynı şekilde, insanın, yaptığı hatalardan ötürü duyduğu pişmanlık, vicdan azabı ruhunda derin izler bırakacak ve onu otomatik olarak, aynı hataları tekrarlamama sürecine sokacaktır.
- Her düşüşünde duymuş olduğu acıdan ders alan çocuğun, yürüyebilme sürecini hızlandırması için, bir daha düşmemeye elinden geldiğince dikkat etmesi gerekir. Aynı şekilde insan da, çektiklerinden ders alıp aynı hataları tekrarlamama yolunda çaba harcamalıdır. (Aynı hataları bile bile tekrarlayanlar, doğal olarak, kendilerine aynı ıstırapları tekrar çekecekleri bir mukadderat hazırlamış olurlar.)
- Çocuğun “hata yapma olasılığım var” diye hiç yürüme girişiminde bulunmaması veya çevredekilerin buna izin vermemesi yaşamın gereklerine aykırı olup dünya yasalarına uymaz. (Önemli bir kısmı ibadet, inziva ya da meditasyon gibi mistik uygulamalarla geçen bir yaşamda hata yapma olasılığı düşük gözükse de, girişim ve deneyim olanağı da azaldığından ruhsal gelişimin yavaşlaması söz konusudur.) Dolayısıyla pasif değil, aktif, toplumdan soyutlanarak değil, toplum içinde, sosyal, çalışkan, girişken bir yaşam geçirmek ruhsal gelişimin hızlı olmasına olanak verir. Sosyal etkinlik ya da girişimler hataların sayısını arttırmakla birlikte, ruhsal gelişimi hızlandırıcı bir etkendir. Kısacası, insan görgü ve deneyimini artırabilmek için doğru veya yanlış birtakım girişimlerde bulunmak zorundadır. Öte yandan varlığın hata yapma kaygısıyla girişimlerden kaçmaması gerekir.
Hatayı düzeltmenin ilk adımı:Kendine dürüstlük
Hataya ilişkin olarak üzerinde durulan bir başka konu da hatanın kabulü konusudur. Yani, kişinin hatasını düzeltebilmesi için öncelikle hata yaptığını anlamış olması, hatasını idrak etmiş olması gerekir ki, bunun için de, öncelikle kişinin kendi kendisine karşı dürüst olması, hatalarını tarafsızca araması, hatalarını hiçbir bahane veya mazeret ileri sürmeden bulmaya çalışması gerekir. Neo-spiritüalist görüşe göre, kişinin hata yapıp yapmadığı konusunda en önemli kılavuzu vicdanı; en önemli teşhis aracı ise hatalarını bulmak üzere başvurduğu, vicdan ve muhakeme (akıl) yeteneklerini kullandığı nefis denetlemesi adıyla bilinen yöntemdir.
Dürüstlük hakkında bir vecize
M.K. Atatürk konuya ilişkin olarak şöyle der:
“Hatalarını kabul edenler hatalarını anlamış, pişman olmuş, bir daha aynı hatayı işlememeye karar vermiş kimselerdir. Fakat suçlarını tevile (bahane ve mazeretle saptırmaya) ve savunmaya kalkışanlar aynı yolda devam edeceklerdir demektir.” (M.K. Atatürk)
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- Mukadderat ve İcabat, Bedri Ruhselman
- Meta Ansiklopedi, Alparslan ve Cem Çobanlı, Ruh ve Madde Yayınları
- Atatürkçülük, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul,1984