Hoşap Kalesi
Koordinatlar: 38°19′01″K 43°48′06″D / 38.31694°K 43.80167°D
Hoşap kalesi, Van'a yaklaşık 50–60 km arası uzaklıkta Van-Başkale yolu üzerinde, Güzelsu mevkiinde bulunan ve son halini Orta Çağ' da alan kale.
Sarp bir yamaç üzerinde bulunmaktadır. Türkiye-İran arasındaki yol üzerinden bulunmasından dolayı eskiden stratejik açıdan önemi vardı. Kale aynı adı taşıyan Hoşap suyunun sarp kayalıkları üzerinde yükselmektedir. Anlam olarak iyi veya tatlı suya karşılık olur. Mahmudi beyi Sarı Süleyman bey tarafından 1643 yılında yeniden yaptırılmıştır[1]. "Mahmûdî Kalesi" ve "Narin Kale" adlarıyla da bilinmektedir.
Kalenin batıya bakan girişi ve özgün kapısı bozulmadan günümüze ulaşabilmiştir. Kapının üzerinde yapımı ile ilgili Farsça kitabe ve aslan kabartmaları yer almaktadır. Kale içindeki eski hamam, cami, medrese, su sarnıcı, zindan ve odalarda geçmişin izlerini görmek mümkündür.
Tarihi
Hoşap'ın bilinen tarihi Urartular'a kadar inmektedir. Bu dönemde Hoşap kalesinin Güney doğuya açılan Tuşba-Kelişin ordu yolu ile Van-Kotur doğu yolunun kesiştiği kavşak noktasında askeri bir tesis olarak kurulduğu kabul edilmektedir.
Urartular'dan sonra Van ve çevresi ile birlikte Hoşap, Pers, İskender, Selevkos, Roma ve Bizans egemenliğinde kalmıştır. Ortaçağda Vaspurakan Krallığı şehirleri arasında yer almış, 11. yüzyıldan itibaren Türkler'in hakimiyetine girmiştir.
Selçuklular'la başlayan Türk hakimiyeti, İlhanlılar döneminde devam etmiş ve bu dönemde Vilayet-i Ermen olarak adlandırılan Van eyaletinin bir şehridir. Daha sonra Karakoyunlular hükümdarı Kara Yusuf tarafından Mahmudiler olarak adlandırılan Kürt aşiret Hoşap'a yerleştirilmiştir. Burada Mahmudiler, kendi adlarıyla anılan bir beylik kurmuşlardır. Osmanlı döneminde, Osmanlı-Safevi mücadelelerinde Osmanlılardan yana tavır koyup, başarı göstermeleri neticesinde kendilerine bir takım imtiyazlar verilmiştir. Hoşap'da günümüze kadar sağlam kalmış kalede yaşayan bu beyler varlıklarını 1839 Tanzimat Fermanı 'nın ilanına kadar sürdürmüşlerdir.
Aslında kalenin, 1643 yılında önce var olduğunu Matrakçı Nasuh'un 1548-49 Kanuni Sultan Süleyman 'ın 11. İran seferinden dönüşündeki güzergah üzerinde Kalei Mahmudi olarak olarak adından sözetmesi göstermektedir.[2] Evliya Çelebi de Seyahatnamesinde 1650 senesinde uğradığı Hoşap kalesinden bahsetmektedir. Kalenin konumunu anlattıkdan sonra iç kalenin giriş kapı kanatları için Osmanlı ülkesinde kale kapıları hep ağaç üzerine demir kaplı kapılardır ki, ateş etsen ağaç yanar, demirler dökülür. Ama bu Hoşap kalesi kapısının her kanadı üçyüz kantar Nahçıvan demirindendir. Hiç ağaç kısmı yoktur demektedir.
Kalenin yapısı
İçiçe üç surla çevrilmiş bulunan kalede iki cami, üç hamam, çeşmeler ve yeraltı zindanları bulumaktadır. İçkale kapısının üzerindeki armanın yanlarında zincirle bağlı iki aslan motifi yer almaktadır. Kalenin altındaki Hoşap çayı üzerinde Zeyne Bey in yaptırdığı tarihi köprü bulunmaktadır.
Dış kale surları arazinin yapısına göre şekillenmiş; doğu, kuzey ve batıdan dolanan surlarla çevrelenmiştir. Doğu surları kısmen, batıdakiler ise büyük ölçüde yıkılmış bulunmaktadır. Surları destekleyen burçlardan bazıları günümüze gelmiş, ayrıca doğu ve batıdaki kapıları tamamen yıkılmıştır. Dış kalenin kuzey doğusunda bir gözetleme kulesi yer almaktadır. İçerisinde bugün bir cami kalıntısı ve köy evleri mevcuttur.
İçkale, güneyden sarp, kuzeyden eğimli bir kütle üzerine kurulmuştur. Kuzey doğu ve batıda kale beden duvarları, burç ve kulelerle tahkim edilmiş, kuzey doğuya ikinci bir tahkimat yapılmıştır.
Kaleye, kuzey tarafta ortaya yakın bir yerde bulunan giriş burcuna açılmış bir kapı vasıtasıyla girilmektedir. Taç kapı şeklinde düzlenmiş burcun batı cephesinde kitabe, köp pencere ve aslan kabartmaları belli bir hareketlilk sağlamaktadır. Ayrıca orijinal demir kapı kanatları hala işlevini sürdürmektedir.
İç yapısı
İçisinde Mahmudi sarayı olarak nitelenen kompleks yapılar yer almaktadır. Bunlar kalenin güney tarafında sıralanmaktadır. En üst ve doğu kesiminde seyir köşkü, bunun hemen batısında harem ve batı ucunda da selamlık yer almaktadır.
19. yüzyıl ortalarında terk edilmiş olan kale, içerisindeki yapılarıyla günümüze büyük ölçüde sağlam olarak gelmiştir. Bu nedenle bölgenin dikkat çeken sembol yapılarından biridir.[3]