Uluslararası ilişkiler teorisi

Bu makale teorik disiplin ile ilgilidir. Uluslararası çalışmalar için bakınız: Uluslararası İlişkiler Bu makale inglizcesinden çevrilmiş ve geliştirilmiştir.

'Uluslararası ilişkiler teorileri' uluslararası ilişkilerin kuramsal perspektiften çalışma alanıdır. Analiz edilebilen uluslararası ilişkilere kavramsal çerçeveden bakılabilmeye olanak sağlar. Ole Holsti uluslararası ilişkiler teorilerini, yalnızca teoriyle alakalı göze çarpan olayları görmeye olanak sağlayan renkli bir güneş gözlüğüne benzeterek tanımlamaktadır. Örneğin realizmi savunan bir kimse, konstrüktivizmi savunan bir kimsenin çok önemli gördüğü bir olayı tam aksine hiç umursamayabilir. Uluslararası ilişkiler teorilerinde üç temel teori vardır; realizm, liberalizm ve İnşacılıktır. Uluslararası ilişkiler teorileri, temel olarak devlet düzeyinde analiz yapmaya odaklanan pozitivizm/rasyonalizm teorilerine ayrılabilir. Aynı şekilde uluslararası ilişkiler teorilerinde birçok fikir çatışması bulunmaktadır. Bunlardan bazıları konstrüktivizm, kurumsalcılık, Marksizmdir. Ama pozitivist olan iki görüş en yaygın olanlarıdır: realizm ve liberalizm. Bunlarla birlikte konstrüktivizm de giderek yaygın hale gelmektedir.

Giriş

Uluslararası ilişkiler teori olarak 20. yüzyılda şekillendirilmiştir. Edward Hallett Carr'ın 1939'da yayımlanan Yirmi Yıllık Bunalım 'ına ve Hans Morgenthau 'nun 1948'de yayımlanan Uluslararası Politikası 'na dayanmaktadır. Uluslararası ilişkilerin disiplin olarak oluşması I. Dünya Savaşından sonra Galler'deki Aberystwyth Üniversite'sinde uluslararası ilişkiler kürsüsünün oluşturulması olduğuna inanılıyor. İki dünya savaşı arası döneme denk gelen ilk uzmanlar, güçlerin dengesi ilkesine dayanan sistemin, herkesin güvenliği (kolektif güvenlik) ilkesine dayanan sistemle değiştirilmesi gerektiği üzerine çalışmalar yaptılar ve daha sonra bu düşünürler "İdealist" olarak tanımlandılar.

Liberalizm

Ayrıca liberalizm realizmin aksine devletler arası etkileşimlerde sadece yüksek siyaset olarak adlandırılan politika/güvenlik/savunma politikalarını işlemekle kalmayıp aynı zamanda ticari firmalar, organizasyonlar veya bireyler vasıtası ile gerçekleşen düşük siyaset olarak adlandırılan ekonomi/kültür/ticaret politikaları da işler. Böylece anarşik uluslararası sisteme rağmen, kültürel başkentlik gibi daha çok işbirliği ve daha geniş güç kavramları için çokça fırsat olduğunu gösterir (örneğin filmler ve onların etkileri, çekildikleri ülkelerin popülaritesini arttırarak ihracat için ona yeni pazarlar oluşturur). Bir diğer varsayım ise mutlak kazançların işbirliği ve dayanışma aracılığı ile sağlanıbilineceğidir.

Demokratik barış teorisi, liberal demokrasilerin hiçbir zaman (ya da neredeyse hiçbir zaman) birbirleri ile savaşmadığını ve aralarında az sayıda çatışma olduğunu söyler. Realist teoriler ve bu deneysel iddia şu an siyasal bilimlerdeki en büyük çekişmelerden biri iken, bu durum çelişkili görülebilir. Bugüne kadar demokratik barış teorisinde sayısız açıklama ortaya konmuştur. Demokrasilerin diplomasiyi, demokratik olmayanlardan çok daha farklı yönettiği Never at War kitabında da tartışılmıştır. (Neo)realistler, Liberaller ile teoride, devletin hükümetine zıt olarak, barış için yapısal sebeplerden bahsetmek konusunda fikir ayrılığı yaşarlar. Bir demokratik barış eleştirmeni olan Sebastian Rosato, Amerika'nın demokratik barışa meydan okumak için Soğuk Savaş zamanında Latin Amerika'daki sol eğilimli demokrasilere karşı olan tavrına dikkat çekiyor.[1] Bir diğer argüman ise karşılıklı ekonomik bağlılığın, ticaret ortakları arasında bir savaş çıkarmasının çok uzak bir ihtimal olduğu yönündedir.[2] Buna karşın realistler ise bu bağlılığın ortaklar arasında sorun çıkma ihtimalini azaltmaktansa arttıracağına savunurlar.

Neoliberalizm

Neoliberalizm, liberal kurumsallık ya da neo-liberal kurumsallık liberal düşüncenin daha gelişmiş şeklidir ve uluslararası organizasyonların, milletlerin uluslararası sistemde başarılı işbirlikleri yapmasına olanak sağlayacağını ileri sürer.[3]

Post-Liberalizm

Post-liberal teorinin bir versiyonu, modern, globalleşmiş dünyada devletlerin güvenliklerini sağlamak ve egemenlik çıkarlarını korumak adına işbirliği yapmaya sürüklendiklerini ileri sürer. Klasik liberal teoriden ayrılma, egemenlik ve özerklik konseptlerinin yeniden yorumlanmasında en önemli histir.

İnşacılık (Konstrüktivizm)

İnşacılık ya da sosyal inşacılık [26] neo-liberal ve neo-realist uluslararası ilişkiler teorisine bir meydan okuma olarak tarif edilmektedir.[27] Michael Barnett inşacı uluslararası ilişkiler teorilerinin fikirlerin uluslararası yapıyı tanımlaması, bu yapının devletlerin çıkar ve kimliklerini tanımlaması ve devlet ile devletdışı aktörlerin bu yapıyı yeniden üretmesi ile ilgilendiğini belirtir. Emanuel Adler, inşacılığın rasyonelist ve yorumlayıcı (interpretetive) teoriler arasında orta bir zemin kapladığını belirtir. Realizm veya liberaliz teorilerinin Soğuk Savaş'ın sona ermesini öngörme konusundaki başarısızlıkları, inşacı teorinin güvenilirliğini arttırmıştır. Yapılandırmacı teori geleneksel uluslararası ilişkiler teorisinin statik varsayımlarını eleştirir ve uluslararası ilişkilerin bir toplumsal yapı olduğunu vurgular. İnşacılık, uluslararası ilişkiler teorilerinde rasyonalist ontolojik temeli eleştiren bir teoridir. İnşacı teoriyi benimseyenler, "fikirler" ile uluslararası sistem içindeki devlet ve devlet dışı aktörleri etkileyen tehditler, korkular, kimlikler ve diğer gerçeklik algısı etkenlerinden bahsetmektedir.İnşacılar, bu düşünsel faktörlerin genellikle çok kapsamlı etkilere sahip olduğuna ve onların materyalist güç endişelerinin üstüne çıkabileceklerine inanırlar.

İnşacılar, uluslararası sonuçların şekillenmesinde algıların olması gerektiğinin savunurlar. Bu nedenle, anarşiyi uluslararası sistemin değişmez temeli olarak değil, Alexander Wendt'in deyişiyle anarşiye “anarşi devletler ne anlıyorsa odur” anlayışıyla yaklaşırlar. İnşacılar aynı zamanda sosyal normların dış politikayı şekillendirdiğine ve değiştirdiğine inanmaktadırlar.

Marksizm ve Kritik Teori

Marksist paradigmanın temel varsayımlarından hareket eden bu emperyalizm teorileri uluslararası ve olayları siyasal güçten ziyade ekonomik getiriye dayandırılır.Marksistler uluslararası sistemi kapitalist üretim tarzının şekillendirdiği bir yapı olarak görürler.Çoğu Marksist kuramcı emperyalizmi kapitalizmin gelişim sürecindeki son aşama olarak görmektedir.Yine Marksistlere göre,dünya politikasında hiyerarşik yapısı ve kapitalist dünya sistemi sürdükçe gelişmiş kuzey ülkelerinin az gelişmiş kuzey ülkelerinin az gelişmiş yoksul ülkeler üzerindeki hegemonik etkileri devam edeceğinden,sanayileşmiş ülkelerin gerek sistemin işleyişine gerekse tek taraflı olarak Üçüncü Dünya ülkeleri lehine anlamlı tavizlerde bulunacakları beklenmemektedir.

Feminizm

Feminist uluslararası ilişkiler uzmanı “Jacqui True”, feminizmi Ampirik feminizm, Analitik feminizm ve Normatif olarak ayırmıştır. Ampirik Feminizm genel olarak kadın ve cinsiyet ilişkileri arasındaki deneysel bağlantıları uluslararası ilişkiler düzeyinde inceler. Bu anarşi ve devletçilik ana akımları ile uluslararası ilişkilere vurgu yaparak devlet sisteminin üretilmesini sağlamak istiyordu. Bu sistem marjinal alanlarda mümkündür. Analitik feminizme göre uluslararası ilişkilerin teorik çerçevesinde cinsiyet tartışmalarına ön yargılar vardır. İşte burada erkek ve kadın arasında biyolojik farklılıklar olmadığı anlamına gelmez ancak eril ve dişil olarak toplumsal kimlikleri vardır. Bu uluslararası ilişkilerde yaygın hale gelmiş olan erkeklik içinde nesnellik olduğu iddia edilmektedir. Analitik feministler bu ön yargılara örnek olarak devletler arası davranış biçimlerini açıklamışlar ve Neo-realizm’i sevmediklerini göstermişlerdir. Normatif feministler değişim gündeminin teorinin bir parçası olarak görürler.

     Feminist uluslararası ilişkiler teorisini eleştirenler aslında teorinin kendi oyuncuları olan üçüncü dünya kadınlarıdır.

     Uluslararası ilişkiler Feminizm’i bazen bir kadın sorunu olarak basite indirger. Charlotte Hooper tarafından yazılan bir makalede; “erkekler uluslararası ilişkiler ve cinsiyet değişkeni arasında maliyet fayda analizi yapmıştır”. Böylece toplumsal cinsiyet merceğinden bakarak uluslararası ilişkilerde ki tüm cinsiyetler için toplumsal bir vurgu yapmıştır. Makale, uluslararası ilişkilerde kullanılan hiper-erkekliği tüm cinsiyetler üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Sadece belirli insanlar, diğer erkeklerin görüş kısıtlamalarına uyacak şekilde zorlayarak ayrıcalıklarını yaşarlar. Hooper ise bu cinsiyetçi objektif yerine çalışmasına kadınları ekleyerek daha geleneksel yöntemlerin tamamen yenilenmesi gerektirdiğini savunuyor. Toplumsal cinsiyet kimlikleri ve uluslararası ilişkiler arasındaki kesişmeleri araştırmak amacıyla bir cinsiyet kimliğinin alacağını yaklaşımlara güvenmek gerekiyor ya da bağımsız olarak dışarıda türetilmiş değişkenlere bakmak gerekiyor. Geleneksel yöntemler erkek ya da kadınların ihtiyaçlarını karşılamıyor. Güvenlik ihtiyaçlarımızı karşılamak için sınıfsal durum, eğitim düzeyi, cinsiyet ya da deneyimlerimizi içine almak için başarısız girişimler olur. Hooper, uluslararası ilişkilerin geleneksel çalışmaları bize sadece kadınları ve çocukları anlamak için daha birçok faktörün olduğunu ve bunları duymazdan gelmememiz gerektiğini söylüyor. 

İngiliz Ekolü

Daha geniş anlamda, realizmin güç politikası ile devrimciliğin "ütopyanizmi" arasında bir orta yol arayan İngiliz Ekolünün kendisi rasyonalizmi ya da Grotiusçu geleneği destekler. İngiliz Ekolü uluslararası ilişkiler teorisinde davranışçılık yaklaşımını reddetmiştir.

İşlevselcilik

İşlevselcilik esas olarak Avrupa'nın bütünleşme (entegrasyon) deneyiminden ortaya çıkan bir uluslararası ilişkiler teorisidir. İşsevselciler, realistlerin motive edici faktör olarak gördüğü şahsi çıkar yerine, devletler tarafından paylaşılan ortak çıkarları koyarlar. Bu teoriye göre bütünleşme kendi iç dinamiğini oluşturur: İşlevsel veya teknik alanlarda devletler arasında bütünleşme sağlandıkça, entegrasyonun sonraki aşamaları için ivme oluşur. Bütünleşme olgusunun bu "görünmez eli" taşma (spillover) olarak adlandırılır. Bütünleşmeyi durdurmak mümkün olsa da, ilerledikçe erişimini durdurmak zorlaşır. İşlevselcilik uluslararası ilişkilerdeki anlamı ile çok sık kullanılmamaktadır.

Daha yaygın olarak, işlevselcilik olguları aktörler üzerinden değil, sistemin fonksiyonları üzerinden açıklayan bir teoridir. Örneğin, İmmanuel Wallerstein Vestfalya uluslararası siyasal sisteminin, gelişmekte olan uluslararası kapitalist sistemi güvence altına almak ve korumak için ortaya çıktığını iddia ederken, işlevsel bir teori kullanmaktadır. Bu teori işlevselcidir, çünkü bir olayı aktörlerin tercihlerinin değil, sistemin tercihlerinin işlevi olarak açıklamaktadır. İşlevselcilik yapısal (ya da realist) argümanlardan farklıdır, çünkü her iki teori de yapısal nedenlere baksa da, realistler (ve daha genel olarak yapısalcılar) yapının aktörleri teşvik ettiğini savlarken, işlevselciler aktörleri tamamen atlayarak, sistemin kendisine nedensellik gücü atfederler.

Devlet Kartel Teorisi

Devlet Kartel Teorisi eski bir ekonomik kurumsal teori olan özel ya da işletme kartel teorisinden türemiştir. Devlet Kartel Teorisinin Almanya'nın eskidenen gelişmiş ekonomik karteller ülkesi ve klasik kartel teorisinin ana vatanı olması nedeniyle Almanya kökenlidir . Devlet Kartel Teorisi, pozitivist veri değerlendirmeci yöntemlerden, (eleştirel sosyo-ekonomik analiz veya yansımalı yöntemler gibi) düşünce ya da ideoloji eleştirisi içeren yöntemlere uzanan geniş bir yöntem yelpazesi kullanır. Uluslararası ilişkiler teorileri arasında Devlet Kartel Teorisi ile çok ortak yönü olan teori, işlevselciliktir. Ancak, Devlet Kartel Teorisi işlevseciliğe oranla, uluslararası örgüt teorisine daha çok odaklanır.

Post-Yapısalcılık

Post-Yapısalcı teori uluslararası siyasetteki diğer yaklaşımlardan en çok ayrılan yaklaşımdır, çünkü Post-Yapısalcılık kendini çalışılan konu hakkında tekil bir anlatı üreten bir teori, okul ya da paradigma olarak değil, eleştiri üreten bir yaklaşım, tutum veya dünya görüşü olarak tanımlar. Post-Yapısalcılık eleştiriyi alternatifler yaratabilmek için gereken olanakların koşullarını üreten, doğası itibarı ile olumlu bir çaba olarak görür.

Post-Modernizm

Post-Modern uluslararası ilişkiler yaklaşımları 1980'den beri uluslararası ilişkiler biliminin bir parçası olmuştur. Post-Modernist yaklaşım uluslararası ilişkiler kritik üst anlatı ve geleneksel uluslararası ilişkilerin doğru ve tarafsızlık ifşa etti.

Post-Sömürgecilik

Post- Sömürgecilik çok kritik bir teori olmakla birlikte çok da yaygın olmayan bir teoridir. Post-Sömürgecilik güç sömürge formları inatçı üzerinde duruyor.

Evrimsel Bakış Açıları

Evrimsel Bakış Açısı mesela evrimsel psikoloji uluslararası ilişkilerin birçok özelliklerini açıklamak için savunmuştur. İnsan atalarının ortamında devlette yaşamamıştır ve büyük ihtimalle nadiren grupları ile etkileşimleri çok yerel alan dışında vardı.Ancak, çeşitli psikolojik mekanizmaları gelişti,özellikle grup içi etkileşim başa çıkmak,uluslararası ilişkiler akımı etkilemek tartışılır.Bunları içerenler sosyal değişim,hile ve saptayan hile,statü çatışma,liderlik,iç grup ve dış grup ayırım ve ön yargılar,koalisyonlar ve şiddet için mekanizma gelişti.Evrimsel kavram mesela kapsayıcı form sınırlama görünen kavramı açıklamada yardım edebilir örneğin bencilik ve uluslararası ilişkilerde temel ilke önemli olan realist ve rasyonel seçimdir.

Kaynakça

  1. Rosato, Sebastian (Novermber 2003). "The Flawed Logic of Democratic Peacr Theory". American Political Science Review 97 (04): 585-602.
  2. Copeland, Dale (1996). "Economic Interdependence and War: A Theory of Trade Expectations". International Security 20 (4): 5-41.
  3. Sutch; Peter; Elias (2006). International Relations: The Basics. Routledge. s. 11.
This article is issued from Vikipedi - version of the 11/14/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.