Öteki Defterler

Öteki Defterler

2008 tarihli ilk baskının kapağı
Yazarı Nâzım Hikmet Ran
Ülke Türkiye
Özgün dili Türkçe
Konu(lar) Hapishane hayatı
Bir adada yaşam
Türü Roman ve öykü
Yayınevi Yapı Kredi Yayınları
Sayfa sayısı 152
ISBN 978-975-08-1469-3

Öteki Defterler, ilk defa 2008 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlanan ve Nâzım Hikmet'in daha önce yayınlanmamış düz yazı eserlerini içeren kitaptır. Kitapta yarım kalmış bir roman olan Orası ve yine yarım kalmış bir uzun öykü ya da bir roman başlangıcı olan Zeytin ve Üzüm Adası isimli metinlerle birlikte, yazarın isimlendirmediği, kitap editörlerinin Bayram ve Piraye'ye şeklinde adlandırdığı iki kısa anlatı yer alır.[1]

Kitabın ilk baskısı Eylül 2008'de 5000 adet yapıldı ve her biri numaralandırıldı. Sonraki baskılarının, yayınevinin Nâzım Hikmet külliyatı dahilinde yapılması planlandı.[2]

Metinlerin bulunuşu

2008 yılında, Nâzım Hikmet'in üvey oğlu Memet Fuat'ın arşivlerinin düzenlenmesi sırasında, yazarın o zamanki eşi Piraye'ye yazdığı mektupların bulunduğu bir sandıkta, İstanbul Tevkifhanesi'nde tutukluyken doldurduğu defterler bulundu.[1] Bu defterlerde daha önce yayınlanmamış bir şiir olan "Dört Güvercin" ile 3 adet tamamlanmamış roman taslağı vardı.[3] Nâzım Hikmet defterlerin hepsinin başına, Piraye'nin kendisine yazdığı 5 Mart 1938 tarihli mektubundaki şu sözlerini alıntılamıştı:[1]

Bir defter al, her gün duyduklarını yaz. Eminim ki mektupların kadar güzel olacaktır.

Metinler

Orası

Kemal Tahir'in hapishaneden eşine yazdığı mektupların yayınlandığı Ekim 1979'dan beri, Nâzım Hikmet'in İstanbul Tevkifhanesi'nde iken Orası isimli bir roman üzerinde çalıştığı biliniyordu.[4] Yazarın Piraye'ye verdiği bilinen ilk taslaklar[4] 2008 yılına kadar ortaya çıkmamıştı. Bu tarihte, yarım bırakılmış romanın dört deftere yazılmış ilk beş bölümü bulundu.[1]

Roman, hapishane ortamına ve buradaki her türden makhumun hayatlarına ilişkin ayrıntılı tasvirlerle açılır. Hapishanede geçen küçük hırsızlık olayları, kronik hastalıklar, meydancılar ve adem babalar gibi konular anlatılır. Ancak asıl öykü, Localar denilen özel bir bölümde kalan ve Komünistler olarak adlandırılan sekiz mahkûm hakkındadır. Bu mahkûmlar, ziyaret günlerinde getirilen erzak ve parayı ortak kullanır, her hafta grubu yönetecek olan bir başkan seçer, kendi aralarında düzenli toplantılar ve eğitim çalışmaları düzenler. Romanda komünizm çerçevesinde farklı fikirlere sahip olan mahkûmların fikirsel çatışmaları da işlenir.

"Cezaları 28 seneyle 10 sene arasında" olan bu sekiz kişinin yedisi aslında, 29 Ağustos 1938 tarihinde sonuçlanan Donanma Davası'nda mahkûm olan kişilerdir.[4] Bu davada "askeri isyana teşvik" suçundan dolayı Nâzım Hikmet 28 yıl, Kemal Tahir ise 15 yıl hapse mahkûm edilmişti. Diğer beş kişi de çeşitli sürelerle cezaya çarptırılmıştı. Romanda bu yedi kişi, isimleri biraz değiştirilerek ancak fizikî özellikleri ve hayatlarına dair çeşitli bilgiler aynen verilerek anlatılmıştır.

Halim, kız kardeşinin arkadaşı olan Hatice’yle renklerinin bolluğu ve çocuklarının güzelliği yüzünden alakadar oldu. Ve Hatice ömründe ilk defa, konuşması ve hareketleri şimdiye kadar tanıdığı insanlara benzemeyen acayip bir mahlukla karşılaştığı için Halim’i merak etti.

Ressam Halim ve Hatice (Nâzım Hikmet ve Piraye) aşkının başlangıcı[5]

Gerçek bir kişiye denk düşmeyen sekizinci mahkûm Selami ise, tıpkı Memleketimden İnsan Manzaraları'nda yer alan Mahkûm Tesfiyeci Fuat gibi, birçok farklı kişiden derlenmiş bir karakterdir.[4]

Zeytin ve Üzüm Adası

İlk dört bölümü yazılmış olan bu metin belki bir roman başlangıcıdır ve İmroz adasında geçer.[1] İlk bölümde adanın tasviri yapılır ve artık limanda bir kahve işleten Topal Yorgaki ile ölen ortağı Kara Ahmet'e dair bir kaçakçılık öyküsü anlatılır. İkinci bölümde Kara Ahmet'in on iki yaşındaki oğlunun adanın tepelerinde ve kırlarında kendi kendine zaman geçirmesinden bahsedilir. Üçüncü bölümde, Yorgaki'ye çıraklık eden anası babası belirsiz Salih'in Ankara'daki askerlik dönemi, Ali'yle olan arkadaşlığı, Komiser Şaban Efendi'ye Ali'yi azarladığı için taş atması sonucunda nezarete düşmesi anlatılır. Dördüncü bölüm Komiser Şaban Efendi'nin özenle bakımı yaptığı ve "Millet Bahçesi" adını verdiği bahçede geçer. O akşam Şaban Efendi, konukları tahrirat kâtibi Lemi Bey, adadaki iki zeytinyağı fabrikasının sahibi olan Rum Dimitri Papazoğlu, diğer fabrikanın sahibi Nuri Efendi ve geniş üzüm bağlarına sahip olan Osman Ağa'yı bahçeye davet etmiştir. Adamlar ticaret, siyaset, Türk ve Yunan halklarının ticarete farklı bakışları, girişimcilik, zeytinyapı fiyatları gibi konulardan bahsederler. Osman Ağa gelecek yılın üzüm mahsulünü peşin parayla Dimitri Papazoğlu'na satmak istemektedir. Papazoğlu ise bir milletin kendi sermayesi ile kendi topraklarını işlemesi gerektiğini söyleyerek fabrikalarını Nuri Efendi'ye satmaya çalışır. Sohbetleri kısa süren bir sağanakla kesilir. Metin burada yarım kalır.

Nâzım Hikmet bu anlatıda iki toplumun arasındaki ilişkileri ve farkları, ada insanlarının yaşadığı yalıtılmışlığı, adadaki sınıfsal farkları, Türkiye ile Yunanistan arasındaki nüfus mübadelesinin sonuçlarını anlatır.[7]

Bayram

Defterlere isimsiz olarak yazılmış olan bu metne kitabın editörleri tarafından Bayram başlığı verilmiştir.[1] Genç bir adamın iş bulmak için bir tanıdığının dükkânına doğru yürürken İstanbul'u, özellikle de Yüksekkaldırım bölgesini gözlemlediği bu anlatı için kitabın önsöz kısmında 1930'larda geçtiği söylenmiş olsa da,[1] öyküdeki olaylar 12 Eylül 1943 tarihinde geçmektedir[8], dolayısıyla bu metin muhtemelen 1940larda yazılmıştır.

İstanbul'un resimlerini Fransızca bir rehberde görmüş ve arkadaşı Kel Şükrü'den İstanbul hikâyeleri dinlemiş olan Bayram, askerden sonra İstanbul'a gelir. Öyküde, iş bulmak için Rum sütçü İstrati Baba'nın dükkânına gitmektedir. Yüksekkaldırım'dan yürüyerek Tünel'e doğru ilerlerken İstanbul'un kozmopolit yanını gözlemler. Çeşitli dükkânların önünden geçer, bir bıçaklama olayına şahit olur, hareketli resimlere ateş edilen bir tezgahta atış yapar, parası olmamasına rağmen bir kitapçıya Arsen Lüpen kitapları sorar, Kuledibi'nde üzüm, kokoreç, balık, yoğurt, ciğer gibi yiyecekler satan satıcıların arasından geçer, "dünyanın sekizinci harkası canavar burada" diye teşhir edilen bir fok balığını görür, bir niyetçideki saka kuşuna niyet çektirir, Tünel'e yaklaşınca her türden müziğin çalındığı plakçılara ve üç film birden gösteren sinema salonlarına bakar. Tünel'e varınca Şişli tramvayına binip İstrati Baba'nın dükkânna varır. Metin sütçünün ve dükkânın tasvirinden sonra yarıda kesilir.

Anlatı boyunca Nâzım Hikmet, Bayram karakteri üzerinden İstanbul'da yaşayan her kesimden insanı, işsizleri, işten eve dönenleri, fahişeleri, seyyar satıcıları ve üçkağıtçıları, bahriyeli askerleri, çeşitli azınlıklara mensup kişileri gözlemler. Ayrıca ekmeğin karne ile dağıltılması gibi ekonomik sorunlara da değinir.

Piraye'ye

Defterlere isimsiz olarak yazılmış olan bu metne, Piraye'ye hitaben yazıldığı için kitabın editörleri tarafından Piraye'ye başlığı verilmiştir.[1] Nâzım Hikmet bu metinde hapishanedeki ilk gününü anlatır. Koridorlarda diğer mahkûmların arasından geçirilerek hücresine götürülüşünden, üzerine kilitlenen kapıdan, hücreden, yanındaki tek eşya olan birkaç parça giysiden ve Piraye'nin İstanbul'da kendisine gizlice verdiği mavi çizgili mendilden bahseder. Cezası sebebiyle "ihtilattan memnudur" yani yemeğini getirenlerle dahi konuşmaması, göz göze gelmemesi gerekir. Gelen onbaşıya yemek ve gazete sipariş eder, ancak gazete talebi reddedilir. Bir süre hücredeki sobayı yakmakla uğraşır, daha sonra paltosunu çıkarmadan kerevete uzanır. Kapının altından atılan notu almak için yerinden kalkar. Notta kendisinin de İstanbullu olduğunu söyleyen başka bir mahkûm bir isteği varsa karşılayabileceğini yazmıştır. Nâzım Hikmet bu adamla kapı arkasından kısaca konuşur, sonra yeniden yatağına yatar, yan koğuştan gelen saz ve türkü sesini dinlemeye başlar. Daha sonra İstanbul'da gördüğü türlü türlü insanı düşünmeye ve onların yüzlerini, çeşitli İstanbul manzaralarını odasının tavanında, duvarlarında görmeye başlar. Anlatı şu cümlelerden sonra yarım kalır:

Halbuki bilirsin ki ben en iyi yazılarımı sokakta kalabalığın arasında dolaşarak yazmışımdır, evde okuduğumu anlamak için çocuklarımın gürültüsüne muhtacım ve insanların arasından ayrıldığım vakit karaya vurmuş hazin bir palamuda benzerim.[9]

Kaynaklar

  1. 1 2 3 4 5 6 7 8 Ran, Nâzım Hikmet; Bengü, Yeşim Bilge ve Durgut, Handan (2008). Yalçın, Murat. ed. Öteki Defterler. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. s. sayfa 6 (Yayıncının Notu). ISBN 978-975-08-1469-3.
  2. Öteki Defterler, sayfa 152
  3. Arpa, Yasemin (3 Ocak 2008). "Nâzım Hikmet’in son sürprizi!". NTVMSNBC.com. http://www.ntvmsnbc.com/news/430862.asp. Erişim tarihi: 17 Kasım 2008.
  4. 1 2 3 4 5 6 7 8 Karaca, Emin (10 Ekim 2008). "Nâzım’ın romanındaki şifreler" (Türkçe). Radikal. http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=902678&CategoryID=40. Erişim tarihi: 31 Mayıs 2009.
  5. Öteki Defterler, sayfa 69-70
  6. 1 2 3 4 Karaca, Emin (17 Ekim 2008). "‘Ressam Halim’: Nâzım Hikmet" (Türkçe). Radikal. http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=903730&CategoryID=40. Erişim tarihi: 31 Mayıs 2009.
  7. Kahyaoğlu, Orhan (3 Ekim 2008). "Nâzım’dan kalanlar" (Türkçe). Radikal. http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=901745&CategoryID=40&Date=30.05.2009. Erişim tarihi: 31 Mayıs 2009.
  8. Öteki Defterler, sayfa 137
  9. Öteki Defterler, sayfa 151

Dış bağlantılar

This article is issued from Vikipedi - version of the 12/22/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.