Barbar akınları
Barbar akınları, "Barbarlar" toplulukların, devletlere ya da şehir devletlerine düzenledikleri saldırılara verilen addır. Burada barbar kavramı, günlük kullanımdaki anlamından farklı bir bağlamda kullanılır.
Yunanca barbaros sözcüğünden gelen bu kavramı ilk kullananlar Eski Yunanlardı. Barbar, Romalıları da içine alan bütün Helen olmayanlara verdikleri addı. Daha açık bir ifadeyle Hellenler, Grekçe konuşmayan tüm topluluklara "barbar" demekteydiler.[1] Daha sonra Romalılar da kavramı, "uygar" olarak tanımladıkları, kültürel ve ekonomik olarak Roma ve Yunan etkisi dışında kalan topluluklar için kullandılar.
Zamanla bu toplumlara yükledikleri yıkıcı, vahşi tutumlar nedeniyle barbar kavramı olumsuz bir anlam alarak pek çok dile yerleşmiştir.
Bugün kullanıldığı şekliyle barbar topluluklar, çoğunlukla göçebe ve sürücü topluluklardır. Kabile düzeninin hakim olduğu, toplumsal tabakalaşmanın, sınıfların olmadığı toplumlardır. Toplum içi ve başka topluluklarla olan ticari ilişkiler kurumsallaşmamıştır, geçimini ticaretle sağlayan bir zümre yoktur ve ticaret, ağırlıkla takas yöntemiyle sürdürülür. Yine bugün kullanıldığı şekliyle "Uygar" toplumlar ise, Eski Yunan, Roma imparatorluğu, Miken, Minos gibi toplumlardır. Gelişmiş bir işbölümünün ve toplumsal tabakalaşmanın-zanaatkârlar, tüccarlar, köleler, büyük toprak sahibi anlamında soylular- şekillendiği toplumlardır.
Tarihsel Süreçlerin Dinamiği Olarak Barbar Akınları
Belirli bir gelişmişlik düzeyindeki bir devlet ya da kent devleti, "barbar" akınları sonucunda yıkıldığında tarihsel süreç üç farklı şekilde gelişir.
- Yıkılan uygarlığın kültürel, sanatsal, bilimsel ve teknik düzeyi, yeni toplumda artık gözlenmez. Uygarlık, tam anlamıyla sönmüştür. Genellikle yüzyıllar süren, tarihçilerin Karanlık Çağ olarak tanımladıkları bir dönem yaşanır.
- Yıkılan uygarlığın yerine daha gelişkin ve gelişmeye eğilimli bir uygarlık ortaya çıkar ve gelişmesini sürdürür.
- Yıkılan uygarlığın yerine yepyeni, orijinal bir uygarlık gelişmeye başlar.
Bir uygarlığın "barbar" akınları sonucunda yıkılmasıyla tarihsel sürecin ne yönde süreceği, bu yıkılışta birincil rol oynayan "barbar" topluluğun gelişmişlik düzeyi tarafından belirlenir. İstilacı topluluğun gelişmişlik düzeyi göçebe-sürücü bir toplum düzeyinde ise bir karanlık çağ yaşanır. Dor istilası sonrasında Antik Yunanistan'da olduğu gibi. İstilacı topluluğun gelişmişlik düzeyi, göçebe-sürücü durumunu aşmış, yerleşik ve tarım tekniklerini geliştirmiş bir topluluksa, yıkılan orijinal uygarlığın yerine daha gelişkin bir uygarlığın temelleri atılır. İstilacı topluluğun gelişmişlik düzeyi gelişkin bir yerleşik düzen ve tarımsal teknoloji ise yıkılan orijinal uygarlığın yerinde gelişme eğilimi çok daha ileri dönük, kendine özgü bir uygarlık ortaya çıkar. Mezopotamya uygarlıkları, İslam uygarlığı ve Osmanlı uygarlığı gibi.
Teorik Yapı
Antik Yunan ve Roma kaynaklı barbar-uygar toplumlar ayrımı, daha sonra pek çok düşünür ve tarihçi tarafından benimsenmiş ve toplumların geçirdikleri tarihi süreçlerin incelenmesinde kullanılmışlardır.
İbn Haldun'da (1332-1406), bu ayrım bedevilik-hazerilik olarak adlandırılır ve İbn Haldun, insanlık tarihinin bedevilik-hazerilik arasında devirlik bir gelgit olduğunu belirtir. İbn Haldun'a göre bedevilik durumundaki göçebe-sürücü toplumlar yerleşik düzene, hazerilik durumuna geçtikten bir süre sonra "bozulmaya" başlar ve başka bir göçebe-sürücü topluluk tarafından tarih sahnesinden silinir.
Amerikalı etnolog Lewis Henry Morgan da, (1818-1881) 1877 yılında yayımladığı Ancient Society or Researches in the Lines of Human Progres from Savagery throught Barbarism to Civilization adlı çalışmasında (Eski Toplum), "kültürel evrim" kuramını ortaya atmış ve insanlığın gelişiminin yabanıllık, barbarlık ve uygarlık olmak üzere üç evrede açıklamıştır.
Alman Marksist teorisyen Friedrich Engels de, Devletin, Ailenin ve Özel Mülkiyetin Kökeni adlı çalışmasında, Morgan'ın Eski Toplum adlı çalışmasından hareketle "barbar" toplumları irdelemiştir.
"Barbar" toplumlar üzerine çalışmalar yapan tüm araştırmacıların çalışmalarında ortak yan, bu topluluklarda gözlemlenen birbirine bağlılık, içtimai dayanışma, dürüstlük gibi, "uygar" toplumlara artık yabancılaşmış kavramlar konusundaki derin saygı ve hayranlıktır.
Tüm bu çalışmalarda, "barbar" topluluklarla "uygar" topluluklar arasındaki farklar açısından en çok üzerinde durulan farklılık ise, "barbar" toplulukların saldırdıkları toplulukları kılıçtan geçirdikleri ama asla köleleştirmedikleridir. Oysa "uygar" topluluklarda üretimin temeli köle emeğine dayanmaktadır.
Roma İmparatorluğunun Çöküşü
Barbar akınlarının tarihte önem kazanması İÖ 4. yüzyıldan başlayarak Roma topraklarına düzenledikleri saldırılardır.
Roma İmparatorluğu İS 364'te Doğu ve Batı olarak ikiye bölününce gücünü önemli ölçüde yitirdi. Bu bölünmenin ardından Batı Roma İmparatorluğu’nun başkenti Milano oldu. Bizans İmparatorluğu olarak da bilinen Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti ise Konstantinopolis’ti (İstanbul). İmparatorluk sınırları dışında yaşayan Gotlar, Vandallar, Lombardlar, Franklar, Jütler ve Saksonlar gibi "barbar" kavimler, güçsüzlük belirtisi gördükleri anda Roma İmparatorluğu’na saldırmaya her zaman hazırdılar. Bu kavimlerin kendi yurtları dışındaki topraklara yönelmelerinin önemli nedenlerinden biri, Asya'dan batıya doğru göç eden kavimlerin sürekli tehdit oluşturmalarıydı. "Barbar" kavimler bu göçler yüzünden zaten Roma topraklarına gitgide daha çok yaklaşmışlardı.
Nitekim Roma’ya karşı ilk harekete geçenler, Hunların saldırısına uğrayan Vizigotlar (Batı Gotlar) oldu. Hun saldırıları karşısında Tuna Irmağı’nın güneyine inen Vizigotlar, Roma'ya akınlar düzenlemeye başladılar. İS 410'da Alarik'in önderliğinde Roma'yı ele geçirdiler. Gotların batı kolu olan Vizigotlar, daha sonra İspanya'ya yerleşerek burada güçlü bir krallık kurdular.
Başka bir Germen halkı olan Vandallar da yurtlarından ayrılıp Fransa ve İspanya üzerinden Afrika'nın kuzeyine geçtiler ve burada bir krallık kurdular. Bu sırada komutanları Genseric'in önderliğinde, 455'te Roma'yı ele geçirip yağmaladılar. Bugün pek çok dilde her şeyi yakıp yıkan kişi anlamında kullanılan vandal sözcüğü, istilacı Vandallardan gelir. "Barbar" halklardan sayılan Franklar da batıya doğru ilerleyerek, Fransa'nın içlerine kadar girdiler. Jütler ve Saksonlar ise, o dönemde Roma’nın eyaleti olan İngiltere'ye akınlar düzenlediler.
"Barbar" kavimlerden Ostrogotlar (Doğu Gotlar) da Roma topraklarını istila ettiler ve İtalya'da bir krallık kurdular. Ancak bu krallığın ömrü uzun olmadı ve 60 yıl sonra ortadan kalktı. "Barbar" akınları sırasında İtalya’da kalıcı bir yönetim oluşamadı. Bizans İmparatoru Jüstinyen, bu siyasal boşluktan yararlanarak İtalya'yı da imparatorluk topraklarına kattı. İustinianos'un İS 565'te ölümünden sonra, bu kez Lombardlar İtalya'yı istila ettiler.
Eski tarihi bilgilere göre "barbar" nitelemesi, ilk olarak Çinlilerce kullanılmıştır. Bu sözün kaynağı, " hayvan postu giyenler" için söylendiğini göstermektedir. Hatta; Avar (Juan juan) kavmine bağlı bir kolunun adının Barbarianlar olduğu da bilinmektedir. Barbaros sözcüğünden doğduğu düşüncesi tamamen yanlıştır.