Beyin ölümü

Beyin ölümü, tüm beyin fonksiyonlarının geri dönüşsüz kaybıdır. İlk olarak 1968 yılında Harvard'da tanımlanmış ve beyin ölümü kriterleri Harvard Kriterleri olarak yerleşmiştir. Bu nedenle Beyin ölümü tanısı dünyanın her yerinde aynı standartlarda konur.

Travma ya da hastalık nedeniyle, beyin ödemi ya da hipoksi (dokuların oksijensiz kalması) sonucu beyninin nekrozu (hücre ölümü) halinde, beyin fonskiyonlarını yapamaz hale gelir.

Bu durumda bilinç kaybolur, refleksler büyük oranda kaybolur ve ek olarak beyin sapının da hasarı ile kendiliğinden solunum durur, göz bebekleri büyür ve EEG aktivite kaybı görülür. Genel olarak baş ya da kalp gibi hayati organlara gelen ağır darbeler, yaralanmalar, kan kaybı, şok, oksijensizlik, ödem vb. durumlarda gerçekleşir.

Beyin ölümü tanısını esas olarak 4 branştan oluşan beyin ölümü tespit kurulu koyar. Kurul nöroloji, nöroşirürji, anestezi ve kardiyoloji uzmanlarından oluşur. Bu tanının konması, geri dönüşü mümkün olmayan bir ölüm sürecinin başladığı anlamına gelir. O sırada kalp çarpıyor, solunum makineler yardımıyla sürdürülüyor olsa bile beynin kalıcı hasar gördüğü ve kişinin yaşama geri dönme olasılığının kalmadığı kabul edilmiş olur. Eğer yakınlarının da itirazı yoksa organları başka bir insana nakledilebilir.Ayrıca beyin ölümü esnasında lazarus refleksi görülür.

Beyin ölümü tanısı ve buna bağlı olarak organ bağışı birçok ülkede yasalarla standardize edilmiş, kesin kurallara kanıtlara dayalı kurul kararlarına bağlanmıştır. Fakat halk arasında konu iyi bilinmedigi için birçok spekülasyon ortaya çıkmaktadır. Oysa tamamen bilim dünyasının, bilim adamlarının belirledigi prensiplere bağlı olarak işleyen bir tanı süreci söz konusudur. Beyin ölümü kişinin artık yaşama dair neredeyse hiç fonksyonunun kalmadığına dair bir belirteçtir. Kalp durmasa bile kişinin tekrar hayata döndürülmesi imkânsızdır.

Türkiye’de Beyin Ölümü Tanısı

Türkiye’de organ ve doku nakli hizmetleri yönetmeliğine göre beyin ölümü tanısı;

Birinci fıkrada yer alan tüm koşulların tespiti halinde beyin ölümü tanısı için aşağıdaki hususlar aranır:

ağrılı uyaranlara motor cevap alınamaması),

  1. Pupiller parlak ışığa yanıtsız, orta hatta ve dilatedir (4–9 mm),
  2. Okülosefalik ve okülovestibuler refleks muayenesinde göz hareketlerinin yokluğu,
  3. Kornea refleksi yokluğu,
  4. Faringeal ve trakeal reflekslerin yokluğu.

Apne testi yapılabilmesi için normotermi, normotansiyon ve normovolemi ön koşulları sağlanır. Bu koşullarda hastaya uygun mekanik ventilasyon yaklaşımı ile PaCO2’nin 35-45mmHg ve PaO2’nin 200mmHg üzerinde olması sağlanmalıdır. Bu koşullar sağlandıktan sonra hasta mekanik solunum desteğinden ayrılarak intratrakeal oksijen uygulanmalıdır. Test sonunda PaCO2 ≥60mmHg ve/veya PaCO2 bazal değerine göre 20mmHg veya daha fazla yükselmesine rağmen spontan solunumu yoksa apne testi pozitiftir.
Pnömotoraks, pnömomediastinum gibi apne testinin yapılmasının mümkün olmadığı tıbbi durumlarda, hekimler kurulunun belirleyeceği beyin dolaşımının durduğunu değerlendiren bir destekleyici test yapılır ve test sonucu beyin ölümü tanısı ile uyumlu ise beyin ölümü tespiti tamamlanır.

Destekleyici testler

Beyin ölümü tanısını engellemeyen bulgular

  1. Derin tendon reflekslerinin alınması,
  2. Yüzeyel reflekslerin alınması,
  3. Babinski işaretinin bulunması,
  4. Spinal refleks ve otomatizmaların olması,
  5. Terleme, kızarma, ateş ve taşikardi bulunması,
  6. Diabetesinsipitus olmaması.

Beyin ölümü tanısı ve yaş ilişkisi

Kaynakça

  1. Adıyaman Üniv Sağlık Bilim Derg, 2015; 1(1):34-38
This article is issued from Vikipedi - version of the 11/23/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.