Jean Renoir
Jean Renoir | |
---|---|
Jean Renoir 1962 yılında | |
Doğum |
15 Eylül 1894 Paris, Fransa |
Ölüm |
12 Şubat 1979 (84 yaşında) Beverly Hills, Los Angeles, Kaliforniya, ABD |
Jean Renoir (15 Eylül 1894 - 12 Şubat 1979), Fransız film yönetmeni, sinema oyuncusu ve yazar. Empresyonist ressam Pierre-Auguste Renoir'in oğludur.
Yaşamı
Renoir, 15 Eylül 1894'te, Paris, Fransa'da, Empresyonist ressam Pierre-Auguste Renoir'in ikinci oğlu olarak doğdu. 1913 yılında d'Aixen-Provence Üniversitesi'nde felsefe ve matematik eğitimini tamamlayıp, önce süvari, sonra da Fransız hava kuvvetleri mensubu olarak orduya katıldı. II. Dünya Savaşı' ndan sonra terhis olunca, çömlekçi ve seramikçi olarak çalıştı. 1920 yılında babasının kızıl saçlı güzel modeli Andrée Madeleine Heuschling ile evlendi ve 1924'te sinema için çömlekçiliği terk etti. Jean babasından miras kalan parayla, finans ettiği ilk film olan Catherine'de oynadıktan sonra Catherine Hessling adını alan karısının beyazperde kariyerini başlatabilmek için kendi bağımsız yapım şirketini kurdu. Catherine'in setinde edindiği bölük pölçük bilgiler, babasından miras kalan sanat sezgisi ve filmlerin hele 'de Von Stroheim'in defalarca izlediği gibi foolish Wives'in (1922) etkisiyle donanmış olan Renoir, ertesi yıl baş rolünde karısı Catherine'in oynadığı ilk la fille d'eau'yu çevirmeye girişti. Filmin lirik nehir kıyısı görüntüleri, meslek hayatı boyunca sürekli ortaya çıkacak olan neredeyse panteist doğa duygusunun habercisi oldu. Aslında Renoir'in sessiz filmlerinin çeşitliliği daha sonraki yapıtlarının bazı özelliklerinin habercisiydi:'Nana' daki Zolavari kasvetli gerçekçilik, 'Sur un air de Charleston'un thaf fantezisi, 'La petite marchande d'alumattes'in dramatik dokunaklığı, 'Le tournoi dans la citedeki tarihi törensi hava ve büyük bir kadronun ustaca kullanımı.
Ancak Renoir'in, bütün bu çeşitli elemanları tutarlı ve özgün bir bütün halinde bir senteze kovuşturarak gerçek olgunluğa erişmesi, sesin sinemaya gelişiyle oldu. Bir Feydeu farsı olan 'On purge bébé'yi beyazperdeye uyarladıktan sonra, özellikle otantik mekan çekimleri ve müthiş stüdyo atmosferi ile dikkat çeken iki nefis gerilim filmi yaptı:'La chienne' ve 'La nutti du carrefour'. Sonra da 1930'lu yıllarda gerçekleştirdiği birkaç başyapıttan ilki olan 'Boudu sauv" des eaux'yu yönetti. Yeni gerçekçiliğin habercisi olan, gerçek mekanda çekilmiş gerilim filmi 'Toni' ile; açgözlü şehvet düşkünü bir yayımcının yanında çalışanlar tarafından katledilmesi üzeriner genelde kolektif eyleme, özelde de solcu Halk Cephesi'ne selamlar gönderen sıradışı komik bir fantezi olan 'Le crime de Monsieur Lange'ı yaptı. Aslında Renoir'in 1930'lu yıllarda çektiği filmlerden çoğu siyasal konular üzerinedir: 'La vie nast a nous' ve 'la Marshillaise' Komünist Partisi ve sendikal örgüt için yapılmıştır. Lirik bir güzelliğe sahip asla tamamlanamamış 'Une partie de camğagne'de isei sınıf farklılıkları bir aşkı ortadan kaldırır. 'le bété humaine'de öldürücü romantik her piskolojik köşesini, zaaf ve tutkununan da aynı derecede bilincinde olarak işler. Ancak filminde en iyisi, kırda bir şatoda hafta sonu geçiren, yozlaşmış yüksek bir burjuvazinin romantik entirikalarının haritasını çıkaran, son derece dokunaklı ve karmaşık bir fars olan 'le régre du jeu'dür. Esnek, yarı doğaçlamacı çekim yöntemleri başka hiçbir filmde olmadığı girift olay örgüsüne ve karakterlere belgesel bir tat vererek, dolaysız bir zaman ve makan duygusuna ulaştığı bu film, aynı zamanda yönetmenin, yaşamın nasıl olupda bir tiyatro biçimine dönüşebilceğine ilişkin büyük meditasyonlarından ilkidir.
Renoir, 1939 yazında'daki sinema okulu Centro Sperimentale'de ders vermek ve Pucini'nin operası 'la Yosca'yı Luchino Visconti asistanlığında yönetmek için bir davet aldı. Film renoir'in ekibiyle başladı ama, 10 Haziran 1940'ta İtalya, Fransa'ya karşı Hitler saflarınca savaşa katılınca, solcu siyasi görüşleri yüzünden Nazilerin imha listesinde yer alan Renoir, Robert Flaherty'nin yardımıyla Amerika Birleşik Devletleri'ne irtica etmek zorunda kaldığı için, başkaları tarafından tamamlandı. Orada çeşitli stüdyolara çalışarak, birbiri ardınca süratle filmler çekti. 'Swamp Water' ve 'The Southerner' (Teksaslı bir çifçi ailesinin yoksulluk, kıskanç komşular ve düşman bir doğaya karşı kendi topraklarını işletme çabalarının yalın öyküsü) temelde mekanda çekilmiş gerçekçi yapıtlarken, Renoir diğer Amerikan filmlerinin sütüdyo olanaklarından, gerçeklikten süzülmüş yapay, fantastik bir dünya yaratmak için yararlandı:'The Diary of a Chambermaid' (yer, yer 'La régle du jeu'yü hatırlatan garip bir komedi), ve 'woman on the Beach' (karanlık bir atmosferi olan bir melodram), yönetmenin insan ilişkileri üzerine gitgide daha soyutlaşan formalize bir düşünceye ilerlediğini gösterir. Hindistan'da yaptığı 'The River', gerçek mekanda çekildi, ve dramatik doruk noktalarından yoksun öyküsüyle -bir İngliz ailesinin ölüm, doğum, ve ergenlikten yetişkinleğe geçişin yol açtığı hayal kırıklıkları üzerine deneyimler- kurgusaldan çok belgeseli hatırlatan sekansları olduğu halde, bu yönde bir daha atar. Filmin alabildiğine şiirsel sükuneti, yaşamın sonu olmayan bir dere, bireysel trajedileri aşan bir doğurganlık çevrimi olduğunu yansıtır. Renoir'in ilk renkli filmi olan 'The River'ı diğerlerinden ayıran ışıklı doğal renkler, 'La carosse d'or', 'French Cancan' ve 'Eléna et les hommes' da yerlerinin, yaşamı tiyatrodan ayıran hatları bulanıklaştırmak üzere tasarlanmış ressam işi palete bıraktılar. Birinci Peru'daki bir commedia dell'arte kumpanyası üzerine, ikinci babasını yaşadığı 1890'lı yılların Paris'inde, ve üçüncüsü ise onyıl önce aynı kentte geçen bu üç filmde de, kadın kahraman finalde yalnızca birkaç aşığının birini seçmek değil, aynı zamanda umutlar ve gerçeklik arasında da bir tercih yapmak zorunda kalır.
Filmleri
|
|
Dış bağlantılar
|