Korumacılık
Ekonomik sistemler |
---|
İdeolojilere göre
|
Modele göre
|
Dönüşüm
|
Diğer türler
|
Korumacılık veya himayecilik; ithal ürünlere koyulan gümrük vergileri, kısıtlayıcı kotalar ve çeşitli diğer hükûmet düzenlemeleri gibi yöntemler yoluyla ithal ve yerli ürünler/hizmetler arasındaki adil rekabeti sağlamak için devletler arasındaki ticareti kısıtlayan ekonomi politikasıdır.[1]
Araçlar
Korumacılık uygulamasının başlıca araçları gümrük tarifeleri, kotalar, sübvansiyonlar, katlı kur uygulamaları ve ithalat yasaklarıdır.
Dünya ekonomisinde serbest ticaret ilkesinin genel olarak kabul edilmesine karşın korumacı uygulamalar sürdürülmektedir. Korumacılık araçları arasında dış ticarete müdahale öncelik taşır. Ülkeye ithal edilebilecek belirli malların miktarına bir üst sınır koyan ithal kotaları, gümrük tarifelerinden daha etkili bir koruma sağlar. Koruyucu gümrüklere karşın mal ithalatı sürebilir, ama ithal kotasının üzerinde mal ithal edilemez. Gümrük tarifelerinin yükseltilmesi ve miktar kısıtlamaları ekonomik kriz dönemlerinde, gelişmiş ekonomilerde de belirli tarım ve sanayi ürünlerinin korunması amacıyla başvurulan önlemlerdir. Özellikle az gelişmiş ülkelerde sık sık başvurulan, aşırı değerli döviz kuru ve katlı kur uygulamaları, gümrük tarifelerinin ve miktar kısıtlamalarının ötesinde bir koruma sağlayarak yerli sanayileri geliştirme amacını taşır.
Geçmişi
17. yüzyılda merkantilizm döneminde en yaygın biçimde uygulanmıştır. Dünyanın ilk sanayileşen ülkesi İngiltere, 1800'lerin başlarında uyguladığı korumacı politikaları kademeli olarak azaltma yoluna gitti. Tahıl yasaları olarak bilinen korumacı gümrük tarifelerinin 1846'da kaldırılmasıyla serbest ticaret ilkesini benimsedi. Ama Kıta Avrupası devletleri sanayileşme çabaları nedeniyle korumacı politikalar uygulamayı sürdürdüler. ABD'de ise, 1820'lerde ithalat değerinin neredeyse yüzde 70'ine ulaşan gümrük vergileriyle doruğa çıkan korumacılık 19. yüzyıl boyunca önemini korudu.
I. Dünya Savaşı'nın yarattığı koşullar, öteden beri sanayi ürünlerinde yoğun bir rekabetle karşılaşan İngiltere'nin yanı sıra bütün Avrupa'da korumacı uygulamalrın artmasına yol açtı. 1920'lerde, uluslararası ticareti kısıtlayan korumacı uygulamaların kaldırılması amacıyla Milletler Cemiyeti çerçevesinde çeşitli uluslararası konferans ve toplantılar yapıldı.
1929 Büyük Bunalımı sonrasında Avrupa'dan Güney Amerika'ya kadar çok sayıda ülkede korumacılık eğilimi güçlendi. İngiltere, Fransa ve Almanya kendi ulusal paralarının geçerli olduğu ticaret bölgeleri oluşturdular. ABD'de ise 1930'da çıkarılan Hawley-Smoot Gümrük Vergi Yasası'yla yükseltilen gümrük tarifeleri daha sonra belli oranlarda azaltıldı. 1934'te de başka ülkelerle ticaret anlaşmaları yapma yetkisini başkana tanıyan bir yasa kabul edildi. Belli aralıklarla ABD Kongresi'nce yenilenen bu yasa, ABD'nin dünyada korumacı politikaların azaltılması yolunda önemli bir adım atmasını sağladı. II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan uluslararası ekonomik düzen çerçevesinde uluslararası barış ve refahı sağlama açısından korumacı politikalardan vazgeçme hadefi benimsendi.
1947'de bu amaçla Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) imzalandı. Bununla birlikte gerek gelişmiş, gerekse az gelişmiş ülkeler sonraki yıllarda da çeşitli nedenlerle korumacı uygulamalara başvurdu. Az gelişmiş ülkelerin korumacılığa yönelmesinin temelinde ödemeler dengesi sorunları ve ithal ikameci sanayileşme stratejileri yatıyordu. 1970'lerde yaşanan ekonomik bunalım sürecinde, gelişmiş kapitalist ülkelerde yeni sanayileşmekte olan ülkelerin sanayi ürünleri ihracatına karşı korumacı önlemler geliştirildi. ABD ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri kendi tarım üreticilerini dış rekabetten korumak amacıyla serbest ticaret ilkelerine aykırı uygulamalarını bugün de sürdürmektedirler.
2009 küresel ekonomik krizin ardından ortak pazar kurallarına göre, sermaye ve işgücü hareketinin önünde engel bulunmaması gereken Avrupa Birliği üyelerinin örtülü korumacılık politikalarına yönelmesi Avrupa’da korumacılık rüzgarlarının esmeye başladığının işareti olarak değerlendiriliyor.[2]
Korumacılık savunması
Serbest ticaretin karşıtı olan korumacılık tartışmalarının kökeni oldukça eski dönemlere kadar uzanır. Bu politikanın temelindeki savlar çeşitli faktörlere dayanır.
- Ulusal savunma ile doğrudan ilgili olan endüstrilerin kurulması ve gelişmesi için koruma gereklidir.
- Yeni gelişen ve ileride karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olacak sanayi dalları optimum ölçeğe ulaşıncaya kadar korunmalıdır (Bebek Sanayi argümanı).
- Ülkede fazla üretim kapasitesinin bulunması durumunda korumacılık talebi ithal mallarından yurt içine kaydırılarak milli geliri çoğaltan etkisiyle artmasını sağlar, istihdamı yükseltir.
- Korumacılık az gelişmiş olan ülkelerin bozulan dış ticaret hadlerinin düzelmesine, ithal malların talebinin azalması ve dolayısıyla fiyatların düşmesini sağlayarak yardımcı olur.
Korumacılık yanlılarının görüşlerine göre, sanayilerin akılcı bir biçimde korunması, üretim güçlerini özendirip geliştirerek ve sanayi rejiminin kurulmasını sağlayarak istihdamın korunması ve yaratılmasına olanak verir; korumanın yardımıyla ücretler istikrarlı bir düzeyde tutulur ve hammaddeler üretildikleri yerde kullanılarak sermaye ve emek kaybı önlenir; son olarak, bir ülkeye ekeonomik güç ve bağımsızlık kazandırmanın en kesin yolu onun kendi iç pazarı üzerinde egemenlik kurmasını sağlamaktır.
Kaynaklar
- Bu maddenini yazılmasında Encyclopædia Britannica Fifteenth Edition ve Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi'ndeki Korumacılık maddelerinden yararlanılmıştır.
- Ekonomi Ansiklopedisi, Milliyet Yayınları.
Kaynakça
- ↑ "Protectionism doesn’t protect you". PostNoon.com. 27 Nisan 2012. http://postnoon.com/2012/04/27/protectionism-doesnt-protect-you/45629. Erişim tarihi: 26 Mayıs 2012.
- ↑ , AB ve korumacılık.
|