Millileştirme
Sosyal demokrasi |
---|
Fikirler
Temsili demokrasi
İnsan hakları Ekonomik demokrasi İşçi hakları Karma ekonomi Kamulaştırma Refah devleti Adil ticaret Çevre koruma Ren Kapitalizmi Laiklik Sosyal korporatizm Sosyal Piyasa Ekonomisi Folkhemmet |
Kişiler
Sosyal demokratların listesi
· Obafemi Awolowo · Eduard Bernstein · Zülfikar Ali Butto · Hjalmar Branting · John Curtin · Ignacy Daszyński · Tommy Douglas · Bülent Ecevit · Jean Jaurès · Zhang Junmai · Tetsu Katayama · Ferdinand Lassalle · René Lévesque · Nelson Mandela · Ramsay MacDonald · Jawaharlal Nehru · José Batlle y Ordóñez · Georgi Plekhanov · Michael Joseph Savage · Belinda Stronach |
Organizasyonlar
Sosyal Demokrat partiler
Sosyalist Enternasyonal Uluslararası Sosyalist Gençlik Birliği Avrupa Sosyalistler Partisi Genç Avrupalı Sosyalistler |
Millileştirme (Ulusallaştırma olarak da bilinir), özel girişimcilerin elinde bulunan doğal kaynak, hizmet ve kuruluşların siyasal, toplumsal ya da ekonomik nedenlerle ulus adına devlete geçirilerek kamu yararına göre düzenlenmesi.[1] Daha dar bir tanımla ulusal bir kimlik kazandırmak üzere yabancı iktisadi kuruluşlara el koyma anlamına da gelir.
Kavram
Millileştirme ile sosyalleştirme, devletleştirme ve kamulaştırma gibi benzer kavramlar arasında bazı önemli farklar vardır. Sosyalleştirme özel iktisadi girişimlerin devlet, işçi ve tüketici temsilcilerinin yönetimindeki kamu teşebbüslerine dönüştürülmesini, ayrıca toplumsal açıdan büyük önem taşıyan bazı mesleklerin (örn. hekimlik) devletin yönetimi altına alınmasını içerir. Devletleştirme özel nitelikteki sanayi, ticaret ve hizmet kuruluşlarının kamu yararı amacıyla devlet mülkiyetine geçirilmesini kapsar. Oysa millileştirme işleminde özel niteliğini yitiren girişime devletten ayrı bir tüzel kişilik ve idari ya da teknik ve ekonomik özerklik verilir. Kamulaştırmanın millileştirmeden temel farkı, kamu hizmetlerinin yürütülebilmesi için gerek duyulan taşınmazlara el koymayla sınırlı olmasıdır.[2]
Uygulama
Millileştirme ilke olarak bir yasama işlemiyle yapılır ve millileştirilen özel girişimin maliklerine yasanın öngördüğü uygun bir tazminat ödenir. Bununla birlikte sosyalist rejimlerde millileştirme çoğu kez tazminatsız el koyma biçimini alır. Millileştirilecek girişimlerin saptanmasında önem taşıyan konu, bunların sektör (bankacılık, madencilik, ulaştırma, sigortacılık vb) düzeyinde ve büyüklükleri açısından objektif ölçütlere göre belirlenmesidir. Bir özel kuruluş millileştirildikten sonra eski biçimini koruyarak etkinliğini sürdürebileceği gibi yeni bir kurum olarak da düzenlenebilir. Ama her durumda kuruluşun personeli kamu görevlisi statüsüne girer ve malları da kamu malı niteliği kazanır. Millileştirmeyle birlikte kamu yararı amacına yönelen kuruluşun denetimi de genellikle yasama organının eline verilir.
Daha çok 20. yüzyılda sosyalist ülkelerde başlayan millileştirmeye sonraki yıllarda Fransa, Britanya ve Avusturya gibi kapitalist ülkelerin yanı sıra doğal kaynaklarını korumak ve dışa bağımlılığı azaltmak isteyen çok sayıda azgelişmiş ülke de başvurmuştur. Bu uygulamaların çoğunda millileştirilen sektörlerin başında madencilik, ağır sanayi, telekomünikasyon, ulaştırma, bankacılık, elektrik üretimi ve dağıtımı gelmektedir.
2008-2012 Küresel Ekonomik Krizi sırasında Britanya hükümeti Northern Rock emlak kredi şirketini ve Hollanda Hükümeti, zor duruma düşmüş olan Fortis Bank ile ABN Amro Bank'ı 16,8 milyar Avro ödeyerek millileştirdi.[3] Yine bu dönemde, Eylül 2008'de ABD Hazinesi'nin mortgage finansmanı bankaları Fannie Mae ve Freddie Mac'a el koyması bazı iktisatçılar tarafından millileştirme olarak tanımlandı.
İhtilaflar
Millileştirmeye konu olan girişimlerin yabancılara ait olduğu durumlarda sık sık uluslararası hukuk uyuşmazlıklarıyla karşılaşılmaktadır. Çeşitli diplomatik olayların ve uluslararası hakemliklerin sonunda, uygun tazminatın ödenmesi koşuluyla tekil millileştirme işlemlerinin yasal sayılması ilkesi benimsenmiştir. Bu ilkenin geniş çaplı millileştirme hareketlerinde de geçerli olup olmadığı henüz tartışma konusudur.
Millileştirmeyle birlikte gündeme gelen bir konu da yabancı ülkelerdeki yatırımların korunmasıdır. Buna özellikle önem veren Amerika Birleşik Devletleri, II. Dünya Savaşı'ndan sonra millileştirmeye karşı güvence sağlayan ve bir uyuşmazlıkta davayı Uluslararası Adalet Divanı'na götürmeyi zorunlu kılan antlaşmalar imzalama yoluna gitmiştir. ABD yönetiminin özel kuruluşlara sağladığı bir önem de millileştirmeye karşı sigortadır.
Millileştirmenin ciddi sorunlara yol açtığı olaylar arasında, Mısır'ın 1956'da Süveyş Kanalını millileştirmesini izleyen uluslararası bunalım sayılabilir. 1953 yılında da Başbakan Muhammed Musaddık'ın İran petrollerini millileştimeyi başarması Batılı petrol şirketleri ile İran arasında krize neden oldu.[4]
Kaynakça
- ↑ Millileştirme, ekodialog.com
- ↑ Encyclopædia Britannica Fifteenth Edition
- ↑ “1929’dan Beri En Vahim Kriz...”, Radio France Internationale
- ↑ İngiliz-İran Petrol Anlaşmazlığı 1951-1954