Seyyid Ahmet Arvâsî
Ahmet Arvâsî | |
---|---|
Doğum |
15 Şubat 1932 Doğubayazıt, Ağrı |
Ölüm |
31 Aralık 1988 (56 yaşında) Erenköy, İstanbul |
Meslek | Sosyolog, pedagog, yazar |
Ahmet Arvasî (d. 15 Şubat 1932 - ö. 31 Aralık 1988), Türk toplumbilimci, pedagog, yazar.
Hakkında
Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesinde doğmuştur. Seyyid'tir. 56 yaşındayken, İstanbul'un Erenköy ilçesindeki evinde 31 Aralık 1988 - Saat: 11:00'da, daktilosu başında vefat etmiştir.
Seyyid Ahmed Arvasî
1) Sosyologdur. Türk milletinin sosyolojik tahlilini Batılı sosyologların kriterlerine göre değil kendi milletimizin dinamiklerine göre yapmıştır. Böylelikle topluma Batı gömleği giydirmek isteyen fildişi kulelerdeki aydınlara mukabil, sosyolojiye yerli ve millî ruh kazandırmayı başaran belki de dünyanın ilk sosyologudur.
2) Pedagogdur. Çocuk psikolojisi ve eğitimi üzerine yine Batıyı önümüze sürenlere mukabil, İslam pedagojisini bütün ihtişamıyla ortaya koyan dünyanın ilk pedagogudur.
3) Aile danışmanıdır. Kapitalist dünyanın burjuva kadınını, Sosyalist dünyanın proleter kadınını ve İslam dünyasının "anne"sini bütün yönleriyle ortaya koyarak medeniyetin atomu niteliğindeki ailenin marazi cereyanlardan nasıl muhafaza edileceğini 2×2=4 kat'iyyetinde isbat etmiştir.
4) Şairdir.
Bu dâvâ özüdür İslâmiyet’in, Bu dâvâ güneşi, mazlum milletin. Bu dâvâ her şeyden, her şeyden çetin, Bu yolda dert, hüzün, gurbet bizimdir.
5) Psikologdur. İnsanı canlıların düşünen bir türü olarak ele alan psikologlara mukabil, ala-yı ılliyyin ve esfel-i safilin arasındaki eğilim ve tercihleri doğrultusunda ele almıştır. Kendini Arayan İnsan, İnsan ve İnsan Ötesi isimli eserlerinde tasnif ve tahlil ettiği "hayvan insan" "dramatik insan" ve "ideal insan" üçlemesi ile yine dünyada ilk defa İslam psikolojisini ortaya koymuştur.
6) Muharrirdir. Bildiğimiz köşe yazarları gibi algılanmaması için bir örnekle izah etmek lazım. Şimdiki muharrirlerin hemen hepsi 5-6 yıl öncesinde Ergenekon tezgahında pazarlamacılık yaparken şimdi sattıkları malı tel'in etmekle meşguller. Oysa Arvasî hocanın günlük bir hadise üzerine yazdığı bir makaleyi okuduğunuzda belki de size asırlar boyu eşlik edecek bir ufuk kazandırır. Türkiyenin en karanlık yıllarında muharrirlik yapmasına rağmen konjonktür arasında savrulmamistir. Bir biriyle çelişen iki cümlesini bulamazsınız. O afak-ı vasia sahibiydi.
7) Aksiyonerdir. Bahusus İslam Aksiyonunu ortaya koyma noktasında bütün münevverleri bir araya getirseniz belki de onun topuklarına ancak yetişir. Batıya karşı asla reaksiyona düşmemiştir ve Islam'ı her cihetiyle ortaya koymuştur. Mukallitlik ise semtine bile uğramamıştır. Bilakis reaksiyonerlik ve mukallitliği bir ruh hastalığı olarak enine boyuna tenkid etmiştir.
8) Ufuk ve hedef sahibidir. Hiçbir zaman "muasır medeniyetler seviyesine çıkmak" gibi komplekslik veya aşağılık duygusu empoze eden bir hedef koymamıştır. Onun hedefi "muasır dünyaya öncülük etmek"tir. Hiçbir zaman 780.000 km2 vatan toprağı gibi milleti dar bir coğrafyaya mahkûm etme, kabullendirme amacını zımnî olarak güden bir tabir kullanmamıştır. Onun yerine Adriyatikten Çin Seddine kadar olan bütün İslam coğrafyasını vatan olarak ifade etmeyi tercih etmiştir.
9) Milliyetçidir. Milliyetçiliği, dar kavmiyetçilik, bölgecilik, ırkçılık gibi frengi mikroplarindan arındırıp Islam'ın emirleri doğrultusunda yeniden tarif eden dünyanın ilk milliyetçisidir.
10) Eğitimcidir. Hem yetiştirdiği kadrolar açısından hem de Islam'ın eğitim konusundaki prensiplerini ortaya koyması açısından yine bir ilktir. Türk - İslam Ülküsü isimli eserinin üçüncü cildinin neredeyse tamamını eğitim mevzuuna ayırmıştır. Eğitim Sosyolojisi isimli eserinde gençliğe dair tesbitlerini modern eğitimciler daha yeni yeni dillendirmektedir.
11) Dava adamıdır. Iddiası, hizmet edeceği alanı, hitap edeceği kitleyi, kullanacağı metodu, besleneceği kaynağı hiçbir tereddüde düşmeden belirlemiştir. Bir slogan ve propaganda sığlığına düşmemiştir. Derinlemesine bir ilimle donanmıştır. Ona soracağınız hiçbir soru cevapsız kalmaz. Ve o cevap savunduğu dava perspektifinden verilir. Mesela sorun bakalım başkanlık sistemi olmalı mı diye. Cevab ve izahını alın, ağzınız iki karış açıkta kalsın.
12) Çilekeştir. Cefakar ve fedakardir. Mamak'ta çile doldurmaktan nasiplenmiştir. Burda kalp krizi geçirmesini merhum Alparslan Türkeş gözyaşları ile anlatmıştır. Geçirdiği krize rağmen tahliyesi için tam sekiz doktora götürmüşlerdir. Bir süre hastanede Sait Bilgiç ile beraber aynı odada yatmıştır. Ziyarete gelenler arasında kimler yok ki... Celal Bayar, Turgut ve Korkut Özallar vs. Mamak Günleri isimli eserini okumanızı tavsiye ederim. Orada ilginç bir bilgi de bulacaksınız. Rahatlıktan ve mükellef sofralar kurmaktan dolayı hapishaneye baskül getiren bir zümre...
13) Sanatçıdır. Öyle böyle değil hem de. Milletin sanat anlayışı ve zevki hangi doğrultuda olmalı, çağdaş sanat anlayışı karşısında müslümanlar nasıl bir sanat ekolü izlemeli gibi sorulara ikna edici cevaplar verip hem müslümanlarda sanat zevki uyandırmayı hem de müslüman sanatçıların önünü açmayı, teşvik etmeyi başarmıştır. Reyting rekoru kıran Diriliş filmini Arvasî Hocanın talebesinin yapması herhalde bir tesadüf değildir. Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz isimli eseri okumadan dava gütmeyi düşünüyorsanız kesinlikle bir yarınız boş demektir.
14) Siyasetçidir. Burayı iyi okuyun. Bulunduğu siyasî ortamın rengini alan günümüz siyasetçileri gibi değil bulunduğu ortama kendi ilim ve irfanıyla o billurdan rengini veren bir siyasetçidir.
15) Seyyiddir. Seyyid ismi değil vasfıdır. Kat'i ve muteber bir şecere ile sabittir ki kendisi peygamber soyundan gelmektedir. Evlad-ı Resul'dür. Şayan-ı dikkat bir hâl: Yanlış anlaşılmasından ve küçümsediğimin düşünülmesinden titreyerek Allah'a sığınıyorum. Bir sakal-ı şerif ziyareti için izdihamlar oluşturuyoruz. Niçin? Şanlı peygamberimizin zerrelerini taşıyan o mübarekten bereketlenmek için. Peki aynı ihtimamı ve izdihamı efendimizin zerrelerini taşıyan ve sadece Türk milletinin değil bütün insanlığın giriftar olduğu dertlere derman olan muhteşem bir münevver için neden oluşturmuyoruz? Belki de bu pespaye halimizin sebebi budur.
16) Allah dostudur. Görünen yönlerinin ardında bir de görünmeyen manevî bir yönü vardır ki onu anlatabilmek benim haddimin çok fevkinde. O nedenle o yönünü samimi dostu olan Necati Özfatura Bey veya Habip Arvas Beye havale etmek en doğrusu olacaktır.
17) Iyi bir eş, iyi bir baba, iyi bir dededir. Bunu da muhterem ailesine havale etmek lazımdır.
Daha yazacak o kadar çok şey var ki... Zekası, feraseti, basireti, vizyonu, üslubu, merhameti...
Onun açtığı kapı sadece bizim değil tüm insanlığın kurtuluşudur.
Veyl o kimselere ki o kapıdan kendilerini ve efradlarını mahrum bırakırlar.
Veyl o bedbahtlara ki böyle temiz pak ve billurdan bir akidenin pınarından kana kana içecekleri yerde zamanın, aklı karışık, fikri bulanık, hırs ve hesap küpü, kuru, sığ, yobaz, ufku kapalı, her rüzgarda savrulan tacir ve facirlerinin baldıran pınarından içerler. Marifetmiş gibi avazlarınca oraya davet ederler. İçtikçe zehirlenirler. Zehirlendikçe içerler.
Ne mutlu o kimselere ki Islam'ın ana caddesinde, sünnet yolunda, Arvasî izinde yürürler.
Seyyid Ahmed Arvasî... Cenab-ı Hak bu dünyada himmetlerinden, rûz-ı mahşerde de şefaatlerinden mahrum bırakmasın. Amin.
Kökeni
Arvaslar neslindendir. Atalarının Anadolu'ya gelişini kendisi şöyle anlatmaktadır:
...Ailem "Arvâsî" adı ile bilinir. 650 yıldan beri Anadolu'da yaşar. Orhan Gazi ile tanışan ceddim Hacı Kasım-ı Bağdadi adında bir zattır. Onun oğullarından biri Van Gölü'nün güneyine (Arvas Köyüne) yerleşmiştir. Biz ondan türemiş ve çoğalmışız...
"Arvasîler" olarak bilinen aile, Soyadı Kanunu'nun çıkmasıyla, "Arvâsî" soyadını almıştır. Babası, Abdülhakim Arvâsî'dir. Fakat, Necip Fazıl Kısakürek'in manevî hocası olarak bilinen Abdülhakîm Arvâsî ile aynı kişi değildir. Ahmet Arvâsî'nin babası olan Abdülhakim Arvâsî bu isim benzerliğini 18 Nisan 1980'de, Mehmet İlhan Bey'e yazmış olduğu bir mektupta şöyle anlatmaktadır:
Şu an Ankara'nın Bağlum nahiyesinde yatan S. Abdülhakîm Arvâsî hazretleri ile aynı ailedeniz. Kendileri aynı zamanda babamın da isim babalarıdır. Babama kendi adlarını vermişlerdir.
Hayatı
Ailenin altı çocuğundan birincisi olan S.Ahmed Arvasî, ilköğretime Van'da başlayıp Doğubayazıt'ta tamamladı. Ortaokulu Erzurum'da okudu ve sonrasında Erzurum Erkek Öğretmen Okulu'nu bitirdi. 1952 yılında Konya'nın Doğanbeyli nahiyesinde ilkokul öğretmeni olarak göreve başlayan Arvasi, yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yaptı. Daha sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü - Pedagoji Bölümü'ne başladı ve buradan da 1958 yılında mezun oldu. Balıkesir, Bursa ve İstanbul'daki eğitim enstitülerinde hocalık yaptı. 1978 yılında İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü'nden 24 arkadaşıyla birlikte siyasî amaçlar için sürgün edilen Arvâsî, 1979 yılında emekli olmak zorunda kaldı.
Hayretle gördüm ki, bu ülkede Türk kelimesinden ürkenler var. Yine hayretle gördüm ki, bu ülkede İslam kelimesinden ürkenler var. Ve yine ürpererek gördüm ki, bu ülkede Türk ve İslam kelimelerinin yan yana gelmesinden dehşete kapılan kişi ve çevreler var.— Seyyid Ahmet Arvasî
Emekli olduğu yıl, Milliyetçi Hareket Partisi Olağan Kongresi'nde "Genel İdare Kurulu Üyesi" sıfatıyla aktif siyasete atıldı. Diğer yandan çeşitli gazete ve dergilerde yazdı. Her gün Gazetesi'nde, "Türk-İslam Ülküsü" başlığı ile günlük makaleleri yayımlandı. 12 Eylül 1980 darbesine kadar partideki görevini ve yazılarını sürdürdü. Darbenin ardından Mamak Cezaevi'ne hapsedildi. Burada işkencelere maruz kaldı ve ilk kalp krizini burada geçirdi. Tahliye olduktan sonra ülkücü gazete ve dergilerde yazdı. Türkiye Gazetesi'nde Hasbihal başlığı ile makaleleri yayımlandı.
Arvasî'nin Mamak'ta geçirdiği kalp krizini Alpaslan Türkeş şöyle anlatıyordu:
Tutukevinde geçirdiği kalp rahatsızlığı dolayısıyla Ankara mevki hastanesi'ne kaldırıldı. O gün, daha dün gibi hatırımdadır. Görevliler kendisini hastaneye gitmesi için aşağıya indirdiler. Biz, yukarıda kalmıştık. Odamın penceresinden dış kapının açıldığı merdivenleri görebiliyordum. Arvasî hocamızı hastaneye götürecek cankurtaran henüz gelmemişti. Ayakta bekleyecek hali yoktu, bitkin bir vaziyette taş merdivenlere oturarak cankurtaranın gelmesini bekledi. Yukarıdan askerlere seslendim. Bir binbaşı çıktı. Kendisine Arvasî Bey'in rahatsız olduğunu, bir sandalye getirilmesi için emir buyurulmasını rica ettim. Bu ricamdan sonra bir sandalye getirdiler. Daha sonra cankurtaran geldi ve uzaktan birbirimize el sallayarak ayrıldık, vedâlaştık.
Eserleri
- Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz
- Doğu Anadolu Gerçeği
- Eğitim Sosyolojisi
- Hasbihal (6 cilt)
- (Hasbihal, daha sonra konularına göre şu isimlerde yayınlanmıştır:)
- Emperyalizmin Oyunları
- Devletin Dini Olur mu
- Kadın Erkek Üzerine
- İnsanın Yalnızlığı.
- İleri Türk Milliyetçiliğinin İlkeleri
- İnsan ve İnsan Ötesi
- Kendini Arayan İnsan
- Şiirlerim
- Türk-İslâm Ülküsü (3 Cilt)
(2016 itibariyle tüm eserleri Bilge-Oğuz yayınevi tarafından telif edilmektedir. yukarıda sayılı olan eserlerden
- Emperyalizmin Oyunları
- Devletin Dini Olur mu
- Kadın Erkek Üzerine
- İnsanın Yalnızlığı.
- İleri Türk Milliyetçiliğinin İlkeleri
isimli eserler tekrar Hasbihal isimli altı ciltlik eserin içinde derc edilmiştir. Kategori:Türk şairler