Seyyid Burhaneddin
Seyyid Burhaneddin (d. 1165, Tirmiz - ö. 1244 Kayseri) Mevlânâ Celâleddîn Rûmî'nin yetişmesinde büyük emeği olan İslâm alîmi ve düşünürü.
Hayatı
Seyyid Burhaneddin, günümüzde Özbekistan’ın güneyinde, Afganistan sınırı üzerinde, Amuderya nehri ile Suhanderya nehri kavşağında, yeni Tirmiz şehrinin biraz batısında harabeleri kalmış eski Tirmiz şehrinde (H.561/M.1165–6) senesinde doğmuştur. Tirmiz şehri o zamanlar yetiştirdiği birçok âlimleri ile bilim, sanat ve kültür merkezi haline gelmişti. Bu şehirde yetişmiş Seyyid Burhaneddin'in yanında, Ebû Abdullah Muhammed el-Hâkim Tirmizi, Ebû İsa Muhammed b.İsa b.Sevre gibi birçok şöhretli âlimleri sayabiliriz.
Seyyid Burhaneddin, Mevlevi kaynaklarında; velilerin ve gerçeği arayanların tacı, temiz ve arif kişilerin özü, kılı kırk yaran (müdekkik), keşif ve sırlar sahibi, Allah’a güvende ve hâkimiyette sebatlı, ilahi bilgide (marifette) taşkın deniz, meczûbların övündüğü gibi saygı değer ifadelerle anılmıştır. O, gerçekleri iyice araştırıp tetkik ettiğinden “ Muhakkik “insanların kalplerinden geçen gizli sırları keşif yolu ile bildiğinden de, “Seyyid-i Sırdân “ lakapları verilmiştir.
Kayseri’de vefat eden ve kendi adı ile anılan mezarlıkta türbesi bulunan Seyyid'in hayatı hakkında kesin ve geniş bilgiye sahip değiliz. Anne ve babasının adını bile bilmiyoruz; hakkındaki bilgiler bazı menakıb kitaplarının kapalı perdeleri arasında örtülü kalmaktadır. Onun hayatı hakkında bilgi veren en eski kaynaklar, Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’in (ö. 1312) İbtidânâme adlı Mesnevîsi, Feridun b. Ahmed Sipehsalar’ın (ö. 1312) Risale’si ve Mevlana’nın torunu Çelebi Arif'in müridi olan Ahmed Eflâki'nin (ö. 1360) Menakıbü’l-Arifîn adlı eserleridir.
Şahsiyeti
Seyyid Burhaneddin, Sultanü’l-Ulema Bahaeddin Veled’e intisap ettikten sonra, bütün ömrü, mücahede, riyazet ve müşahede ile geçmiştir. Gençliğinde Bahaeddin Veled’in manevî eğitim altında kırk gün hizmet ettiğinden dolayı velilik ve keşif sıralarına vakıf olmuştur. O, daima tevhidden bahsetmiş, marifetin sırrı olan hakikatleri açıklamaya çalışarak, dünya gösterişine aldanmamayı tavsiye etmiştir. Birçok hakikatleri ve sırları güzel ifade edip, açıklandığından dolayı devrinde tenkide uğramıştır: Zamanın şeyhlerinden biri, “Seyyid, gerçeklere dair sözleri güzel söylüyor; sebep de şeyhlerin kitaplarını, söz ve sırlarını okumuş olmasıdır” deyince, sözüne karşılık olarak başka biri de: “Sen de okuyorsun, nasıl oluyor da öyle söz söylemiyorsun “der. O zaman orada bulunanlar O’nda, “dert, mücahede ve amel vardır. “İşte bu yüzden gerçekleri daha iyi ifade ettiğini belirtmişlerdir.
Yine Seyyid Burhaneddin,”Güzel söz söylüyor ama sözlerine Sena’î’nin (ö. H.525, M. 1131) şiirinden alıntılar yapıyor” dediler. Bu sözden Seyyid haberdar olunca, şöyle dedi:” Bu, şu söze benzer; güneş güzel ama ışık veriyor, bunda bir ayıp yoktur. Çünkü Sena’î’nin sözünü nakletmek, o sözü göstermek, belirtmektir. Zira her şeyi güneş gösterir”
Seyyid burada, Sena’î’nin sözünü güneşe benzetip, bu ışıktan da herkesin faydalanması gerektiğini belirtip, diğer taraftan da Sena’î’nin şiirlerinin değerinin yüceliğini belirtmek istemiştir. Seyyid’in pek cezbeli ve hararetli bir insan olduğu anlatılır.
Eserleri
Seyyid Burhaneddin’den bize kalan en önemli eseri Ma’ârifi’dir. Ma’ârif nevinde yazılan eserler, büyük sûfîlerin ve din âlimlerinin takrir, vaaz ve sohbetlerinin derlenmesinden meydana gelmiş eserlerdir. Bu nevi eserlere Makâlât adı da verilmiştir. Ahmed Eflaki, Menâkıbü’l-Arifîn adlı eserinde kaydettiğine göre Sahib-i İsfahâni, Seyyid Burhaneddin’i ziyarete geldiği zaman “Ma’arif ve esrar” saçtığını ve yine Seyyid’in, Sultanü’l Ulema ’nın Ma’rifi’ni dinlerken kendisinden geçtiğini kaydeder. Bu sohbet ve nasihatlere “meclis” de deniliyordu. İşte bu sebepten Mevlana’nın yedi meclisini içeren eserine,” Mecalis-i Seb’a” adı verilmiştir.
Yine Ma’rif tarzında yazılan, Mevlana’nın sohbetlerini içeren diğer bir eseri de,“Fîhi Mâ Fîh” dir. Bu esere Fîhi Mâ Fîh adı verilmemiş olsa idi, herhalde Ma’arif adı verilirdi. Çünkü Ma’arif tarzında yazılmış bir eser özelliğini taşımaktadır. Mevlana’nın bu eseri tetkik edildiği zaman görülür ki, bu eser bir başlangıçla, kısalı - uzunlu altmış bir bölümden teşekkül etmiş olup, Mevlana bu bölümlerin bir kısmında bazı sorulara cevaplar verir ve dinî ve tasavvufî birçok konularda açıklamalarda bulunur. Bu arada sohbet ettiği kimseler arasında Selçuklu Veziri Mu’iniddin Pervane’de vardır.
Bazıların, ”Mu’iniddîn Pervane geldiği zaman, Mevlâna büyük ve mühim sözler söylüyor “ dediler. Mevlana, ”(Pervane gelince) söz kesilmiyor, çünkü o söz ehlidir ve daima sözü çeker“ diyerek, kendisini eleştirenlere de cevap vermiş olmaktadır.