Marx'ın insan doğası kuramı
Karl Marx’ın insan doğası kuramı onun kapitalizm eleştirisinde, komünizm anlayışında ve maddecilik anlayışında önemli bir yer tutar. Marks, tam olarak “insan doğası” ifadesini kullanmaz, bunun yerine kullandığı “gattungswesen” kavramı genellikle ‘varlık türü’ ya da ‘tür-özü’ olarak çevrilir. Marks bu terimle insanların bir ölçüde kendi doğalarını oluşturma veya şekillendirme yeteneğine sahip olduklarını belirtmektedir. Genç Marks'ın 1844 yılına ait el yazmalarında ki bir nota göre terimi, hem birey hem de insan doğasından bir bütün olarak bahsederken kullanan Ludwig Feuerbach’tan alıntılamıştır.[1] Bütünsel bir insan anlayışına sahip olan Marks, insanı yabancılaşmamış durumuna geri dönmeye, doğayla, başka insanlarla ve toplumla yeniden birleşmeye ihtiyaç duyan bir varlık olarak görmüştür.[2]
Feuerbach üzerine altıncı tezi ve toplumsal ilişkilerin insan doğasının belirlenmesi
Marks‟ın insan doğası için kullandığı “Gattungswesen” kavramının karşılığı tam olarak “tür özü” anlamına gelse de “insan özü” biçiminde kullanılmıştır. Marks bunu Feuerbach Üzerine Tezler‟in altıncı fragmanında dile getirmiştir.[3] Yayınlamayı düşünmediği notlardan oluşan özgün metnini 1845 yılında Brüksel'de ad Feuerbach başlığı altında yazmıştır. Ancak Friedrich Engels, bu notlar üzerinde değişiklikler yaparak 1888’de çıkan “Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu” (Ludwig Feuerbach und der Ausgang der klassischen deutschen Philosophie) adlı kitabının sonuna eklemiştir:
Soyut düşünceyle tatmin olmayan Feuerbach, sezgi ister ; ama duygun dünyayı, insanî ve duygun kılgısal bir etkinlik olarak kavramaz.Feuerbach, dinsel özü, insanın özüne indirger. Ama insanın özü [insan doğası], tek tek bireyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir. Bu öz, kendi gerçekliği içinde, toplumsal ilişkilerin bütünüdür. Bu gerçek özün eleştirisine girişmeyen Feuerbach, bu nedenle: 1. tarihsel akıştan uzaklaşıp dinsel duyguyu kendisiyle tanımlamak ve soyut - yalıtılmış - bir insan bireyinin varlığını temel almak zorundadır,
2. dolayısıyla, insanın özü, onun tarafından yalnızca “tür” olarak; içsel, dilsiz, çok sayıda bireyi sadece doğal şekilde birbirlerine bağlayan genellik olarak kavranabilir. Bu nedenle, Feuerbach, “dinsel duygu”nun kendisinin de bir toplumsal ürün olduğunu ve çözümlediği soyut bireyin, gerçekte, belirli bir toplum biçimine ait olduğunu görmez.[4][5][6]
Böylece, Marks insan doğası ‘toplumsal ilişkiler’in oluşturduğundan başka bir şey degildir der gibi görünmektedir. Marks, insan doğasının her bireyde özde bulunan bir soyutlama olmadığını, başka deyişle, insanın özünün var olmadığını, onun toplumsal koşulların ürünü (Ensemble) olduğunu belirtir. Ona göre, insan olma her zaman belli bir sosyal ve tarihsel oluşum içinde belirlenir. Söz konusu görüşün karşı savunucularından birisi Uluğ Nutku’dur. O, özbelirleme kavramını insanın genel varoluş niteliklerinden hareketle açıklamaya ve temellendirmeye çalışır.Genel varoluş olguları: Zaman, mekan ve toplumsal-kültürel koşulların farkları ne olursa olsun, iki insan karşılaştığında, ilk bakışta birbirlerinin insan olduklarını anlıyorlarsa, genel varoluş olgularını anlıyorlar şeklinde dile getirilebilir.[7]
Norman Geras’ın “Marks’ın insan doğası kuramı” "Altıncı tez Marx'ın insan doğası fikrini reddettiğini göstermez. Marx insan doğası fikrini reddetmez. Ve Marx böyle yapmakta haklıdır." sözleriyle birlikte, bu duruma oldukça ayrıntılı bir tartışma önermektedir. Bu çerçevede Geras gösterir ki, toplumsal ilişkilerin insanların doğasını belirlediği kaçınılmazken, bunlar tek belirleyiciler değildir.[8]
Marks, Kapital’de faydacılığın eleştirisini yaptığı bir dipnotta, faydacıların “genel olarak insan doğasını ve sonrasında tarihsel aşamalarla yapılanan insan doğasını” hesaba katmaları gerektiğini belirtir.[9] Marks, gerçekliği diyalektik olarak göz önünde bulundurur ve her şeyi insanî etkinliğin, toplumsal kılgının bir sonucu olarak kabul eder. Nesneler her şeyden önce insanlar tarafından yaratılmış nesnelerdir, onların etkinliklerinin bir billûrlaşmasıdır… yani "somutluk" her şeyden önce insan düşüncesinin ve eyleminin bir ürünüdür. "Duygun gerçeklik bir sopaya, bu en düşük asgarîye indirgendiğinde bile, bu sopayı üreten etkinliği içerir".[10] “...bireyler nasıl yaşıyorlarsa öyledirler. Bundan ötürü, bireylerin ne olduğu onların ortaya çıkışının maddi koşullarına bağlıdır”[11] Ayrıca Marks'a göre insan tarihle beraber değişir; kendini geliştirir; kendini dönüştürür; tarihin bir ürünüdür; kendi tarihini kendi yaptığı için, kendisi kendisinin ürünüdür. İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yapar, fakat bunu istedikleri şekilde, kendileri tarafından seçilmiş koşullar altında yapmazlar; var olan koşullar altında yaparlar. Bu bize koşulların anlaşılması, dolayısıyla araştırılması gereğini anlatır.[12] Marks, günün üretim biçimi ve mülkiyet şeklinden yeşeren toplumsal yapıların ebedi doğa ve akıl yasalarına dönüştürülmesi eğilimini ve “maddeleştirme” (=“reification”) diye adlandırılan süreci eleştirmiştir.[13] Bu ifadelerle insan doğasının yaptığı hesapları eleştirmiş olabilir.
Kant ve Hobbes gibi bazı felsefeciler insanların doğuştan bencil olduğuna inanmıştır.[14] Hem Hobbes hem Kant iyi bir topluma varmak için insan doğamızın zaptedilmesi gerektiğini düşünmüştür. Kant aklı selimimizi kullanmamız gerektiğini, Hobbes devletin gücünü kullanmamız gerektiğini düşünmüştür.[15] Marks ise iyi bir toplumun, insan doğasını tam ifade edebilmemizi olanaklı kıla bilenin olduğunu düşünmüştür.
İhtiyaçlar ve Güdüler
Marks'a göre “insan fiziksel ihtiyaçlardan bağımsız olduğu zaman bile üretir ve bu ihtiyaçlardan bağımsız olduğu zaman ilk defa özgürce üretir.[16] İnsanlar, yalıtılmış bireyler olarak değil, toplumsal grup ve sınıfların üyeleri olarak hareket ettikleri takdirde kendilerini dönüştürebilecek, kendilerini dönüştürdükçe de dışsal dünyayı dönüştürüp, toplumsal dünyanın aktif üreticileri haline gelebilecektir.[2] 1844 Elyazmaları’nda genç Marks şöyle yazmıştır:
İnsan doğrudan doğal bir varlıktır. Doğal bir varlık ve yaşayan doğal bir olgu olarak doğal güçlerle ve yaşamsal güçlerle donatılıdır, - aktif bir doğal olgudur. Bu güçler onda eğilimler ve yetenekler olarak – içgüdüler olarak var olur. Diğer yandan doğal, maddi, algısal nesnel bir olgu olarak acı çeken, koşullara uyan ve kısıtlı bir yaratıktır, aynı hayvanlar ve bitkiler gibi. Bu demektir ki, nesneler onun dış dünyasında ondan bağımsız olarak bulunurlar; gene de bu nesneler ihtiyaç duyduğu nesnelerdir – onun öz güçlerinin tezahürü ve teyit edilmesi için olmazsa olmaz, gerekli nesnelerdir.[17]
Grundrisse’de Marks kendi doğası için ‘benim üstümde baskı yapan, ihtiyaç ve dürtülerin toplamıdır’ der.[18] Alman İdeoloji’sinde şu formülasyonu kullanır: ‘onların ihtiyaçları, sonuçta onların doğası’dır.[19] O zaman görürüz ki, Marks’ın erken yazılarından sonraki çalışmalarına kadar insan doğasını dıştaki nesneller ‘gereksinimler’inin tatmin edilmesi için hareket eden ‘eğilimler’, ‘dürtüler’, ‘öz güçler’, ve ‘içgüdüler’ bileşkesi olarak kavrar. Marks’a göre, insan doğasının açıklanması insan ihtiyaçlarının açıklanmasıdır, beraberinde bu ihtiyaçları gidermek için hareket edeceklerdir.
Norman Geras Marks’ın insan özellikleri dediği bazı ihtiyaçların çizelgesini verir: “…diğer insanlar için, cinsel ilişkiler için, yiyecek, su, giyim, barınak, dinlenme ve daha genelde hastalık değil sağlıklılık uyumlu koşullar. Bir tane daha var … geniş ve çeşitlilikte uğraş insan ihtiyacı, böylelikle kişisel gelişim, Marks’ın ifade ettiğince, ‘çok-yanlı etkinlik’, ‘bireylerin çok-yanlı gelişimi’, ‘bireylerin özgürce gelişimi’, ‘[kişinin] yetilerini bütün yönlerde yeşertebilme araçları’, ve bunun gibi.”[20]
Marks insanı hayvandan ayıran en büyük niteliğin “emek” olduğunu ortaya koyar:
Yeme, içme ve dölleme vb. … gerçek insan işlevleri olduğu doğrudur. Bununla birlikte, insan etkinliği diğer yönlerinden soyutlanırsa ve nihai, kapsamlı sonuçlara vardırıldığı zaman, onlar hayvandırlar.[21]
Üretim ve insan
Özgür, amaçlı üreticiler olarak insan
Eserlerinde çeşitli metinlerde Marks insanların hayvanlardan özde nasıl farklı olduğunu düşündüğünü gösterir. “‘İnsan hayvandan bilinciyle, din ya da benzeri konularda farklıdır. Onlar hayvanlardan yaşam araçlarını kendileri üretir üretmez farklılaşırlar, bu onların fiziki organizasyonu ile koşullanan bie adımdır.’”[22] Alman İdeolojisi’nden bu metinde Marks bir farklılık ima etmektedir. İnsanlar kendi fiziki çevrelerini kendileri üretirler:
Hayvanların da ürettiği doğrudur. Yuvalar ve barınaklar inşa ederler, arı, kunduz, karınca vb. gibi. Fakat yalnızca kendi dolaysız ihtiyaçlarını ya da yavrularının ihtiyaçlarını giderirler; dolaysız ihtiyaç zorlamasıyla üretirler. Halbuki insan fiziki ihtiyaç olmaksızın da üretir ve böyle bir ihtiyaçtan bağımsız olarak gerçekten üretir. İnsan bütün doğayı yeniden üretir. Hayvanların ürünleri yakın fiziki bedenlerine aittir, insan ise kendi ürünü ile özgürce yüzleşir. Hayvanlar sadece ait oldukları türlerinin standart ve ihtiyaçlarına uygun üretirler, insan ise bütün türlerin standartlarına uygun üretim yapabilir ve her nesneye kendi içsel standartlarını uygulayabilme yeteneğine sahiptir. Ayrıca güzellik yasalarına uyarlı üretir.[23]
Dışsallaşmış yaşamın büyümesiyle insanın yabancılaşmış varlığı da büyümüş olmaktadır.[24] Marks, bu durumu şu sözleriyle aktarır:
İnsanı doğadan ve kendinden, kendi etkin işlevlerinden, kendi hayat etkinliğinden yabancılaştırırken, yabancılaşmış emek, türü insana yabancılaştırır. Türün hayatını, birey hayatının bir aracına çevirir. İlkin türün hayatıyla bireyin hayatını yabancılaştırır. Sonra da soyut şekliyle bireyin hayatını, gene soyut ve yabancılaşmış şekliyle türün hayatının amacı yapar. Çünkü bir kere emek, hayat-etkinliği, üretici hayat kendisi, insana sadece bir gereksemeyi doyurmanın, fiziksel varoluşu sürdürme gereksinmesini doyurmanın aracı gibi görünmektedir. Oysa üretici hayat türün hayatıdır. Hayat-doğuranhayattır. Türün bütün özelliği –türsel özelliği- hayat etkinliğinin özelliğinde bulunmaktadır; özgür bilinçli etkinlik insanın türsel özelliğidir. Hayat sadece yaşama aracı olarak görünmektedir.[25]
Aynı eserde Marks şöyle yazar:
Hayvan yakın olarak yaşama etkinliği içindedir. Bu etkinlikten uzak değildir, kendisi bu etkinliktir. İnsan kendi yaşam etkinliğini kendi istek ve bilincinin nesnesi kılar. Bilinçli yaşam etkinliği vardır. Doğrudan uğraştığı bir belirlenmişlik değildir bu. Bilinçli yaşam etkinliği doğrudan insanı hayvandan ayırır. Sadece bu nedenle kendi bir insan oluştur. Ya da, daha doğrusu, o bilinçli bir oluştur – yani, kendi yaşamı kendisi için bir nesnedir, bu sadece insan olduğu içindir. Sadece bu nedenle etkinliği özgür etkinliktir. Yabancılaşmış emek ilişkiyi tersine çevirir, öyle ki, salt bilinçli bir varlık olduğundan yaşam etkinliğini, insan oluşunu kendi varlığının aracı yapar.
Yirmi yıldan fazla zaman sonra, Kapital’de benzer bir konu üzerine düşüncelere girer:
Bir örümcek dokumacıya benzer işlemler yürütür, bir arı kovanlarını yaparken pek çok mimarı utandırabilir. Fakat en kötü mimarı arıların en iyisinden ayıran mimarın gerçekte yapısını inşa etmeden önce hayalinde kurmasıdır. Bütün emek süreçlerinin sonunda başlangıçta emekçinin hayalinde olan bir sonuç elde edilir. Sadece üstünde çalıştığı malzemenin biçiminde değişiklik uygulamaz, aynı zamanda çalışma tarzının yasasını veren ve isteğini tabi kılması gereken kendi amacını da gerçekleştirir. Ve bu tabi kılma önemsiz bir anlik eylem değildir.[26]
Bu metinlerde Marks’ın insanlarla ilgili düşünceleriyle ilgili şeyler görebiliriz. Özellik olarak çevrelerini üretirler, bunu ‘fiziki ihtiyaç’ ile karşı karşıya olmasalar da yaparlar – aslında, ‘doğanın bütününü’ üretirler ve hatta ‘güzellik yasalarına uygun’ yaratabilirler. Yaratıcılıkları, üretimleri amaçlı ve planlıdır. İnsanlar gelecek etkinlikleri için planlar yaparlar ve üretimlerini buna uygun yapmaya çabalarlar. Marks'a göre insanlar hem kendi yaşam etkinliklerini hem de ‘türlerin’ isteklerini ‘nesne’ye dönüştürürler. Yaşam etkinlikleriyle ilişkili, ancak basitçe onun aynısı değildirler. Michel Foucault'un biyopolitik tanımına göre insan, kendini özenle işleme nesnesi bilincine vara bilendir. Bu Marks’ın tanımlamasıyla kıyaslanabilir.
İnsanların nesnesi olarak yaşam ve türler
A’nın B öznesinin nesnesi olduğunu söylemek B’nin (belirli bir üretici olarak) A’ya bir şekilde etki uyguladığı anlamına gelir. Yani eğer ‘proletarya devleti yıkarsa’ öyleyse ‘devlet’ proletarya (özne)’sinin nesnesidir, yıkma eylemi bağlamında. Bu A B’nin nesnelidir demeye benzer. A bütün bir ilgi alanı olsa ve tam tanımlı bir amaç olmasa bile bu metin içinde, insanların kendi ‘tür’lerini ve kendi ‘yaşam’larını ‘nesne’leri haline getirirler demektir. Marks ‘nesne’ sözcüğünü kullanmakla sadece, maddi bir nesne üretir gibi, bunların da insan üretimi ya da gerçekleştirdiği bir olgu olduğunu ima ediyor olabilir. Eğer bu çıkarım doğruysa, o zaman yukarıda Marks’ın insan üretimi ile ilgili sözleri, insan yaşamının insanlar tarafında üretimine de uyarlanabilir.
‘Bireyler yaşamlarını gerçekleştirdikçe, kendileri de öyledirler. Onların ne oldukları, öyleyse, ürettikleriyle üst üste çakışır, hem ne ürettikleriyle hem de nasıl üretikleriyle. Bireylerin doğası onların üretimlerini belirleyen maddi koşullara bağımlıdır.’[27]
Althusser, Marx‟ın sadece ilk dönemlerinde insan doğası kavramına hümanist bir biçimde yaklaştığını söylemektedir. Onun dışında “tarihi ve politikayı insan özü üstünde temellendiren her kuramla bağlarını kökten kopardı”[28] betimlemesini yapmaktadır. Marx‟ın genel olarak “kuramsal anti-hümanizm”[29] görüşü üzerinde yoğunlaştığına değinmektedir. İnsan dışa bağımlı bir canlıdır. Kendini var edebilmek adına doğaya ve topluma gereksinim duyar. Etkilendiği alanda ne olursa olsun yine kendi toplumunun ona sunduklarıyla sınırlıdır. Tinsel bir insan doğasından söz etmekten çok biyolojik bir doğadan söz edilmektedir. Ancak insanın soyutlama yetisi ve seçim yapma edimi insanın sadece edilgen bir varlık olmadığının göstergesidir. Toplumun ve tarihin biçimlendirmesine ek olarak seçimleriyle tarihe yön verebilme şansına sahiptir. Sonuç olarak ne mutlak insan doğası varlığından ne de mutlak insan doğasının hiçliğinden söz edebiliriz. Tarihten beslenen, toplumsuz var olamayan, yine de toplumun da onsuz var olamadığı, zamana, koşullara göre değişen bir insan varlığından söz etmek daha yerinde olacaktır. İnsan doğasını tümden reddetmek insanı edimsel olarak umutsuzluğa götüren bir noktada durmaktır. Aynı biçimde mutlak bir insan doğası kabulü de tanrısal bir insan özü anlayışına sürüklenmeye neden olur.
Birinin yaşamını nesnesi yapmak için böylelikle o birinin yaşamı kontrol altında bir şeymiş gibi davranmak gerekir. Hayal planlarında kişinin gelecek ve şimdiki anını yükseltmek ve bu planları yerine getirmekte gerekli dayanaklara sahip olmak. Böylesi bir yaşam sürdürebilmek için bu kişilik ‘öz etkinliğine’ (gerçekleştirmeye) erişmelidir, ki Marks arzunun yalnızca komünizm kapitalizmin yerini aldığında olanaklı olabileceğine inanır.
‘Yalnızca bu aşamada öz etkinlik maddi yaşamla üstüste çakışır, ve bu bireylerin tam bireyler olarak gelişmesine ve tüm doğal kısıtlamaları atmalarına denk gelir. Emeğin öz etkinliğe dönüşmesi, daha önceki kısıtlı etkileşimin böylesi bireylerin etkileşimine dönüşmesine denk düşer.’[30]
İnsan doğası ve tarihsel materyalizm
Marks’ın tarih kuramı insanların çevrelerini değiştirme yollarını ve (eytişimsel ilişki içinde) çevrelerinin de onları değiştirişini tanımlamaya çalışır:
Üretme eylemi sadece nesnel koşullarda değişiklik yapmak değildir. Örneğin köy kasaba olur, vahşi doğa temizlenir tarla olur. Fakat üreticiler de değişirler, kendilerine yeni nitelikler katarlar, kendilerini üretim içinde geliştirirler, yeni güçler ve düşünceler, yeni ilişki tarzları, yeni ihtiyaçlar ve yeni dil geliştirirler.[31]
Marks ideolojiyi sosyal hayatın pozitif veya ilerici bir öğesi olarak ele almamıştır. Marks, ayrıca, proleter ideolojisi, sosyalist ideolojiden veya tarihsel materyalizmi proletaryanın ideolojisi falan olduğundan hiçbir zaman bahsetmemiştir. Napolyon örneğiyle Marks ideolojiyi işçi\köylü sınıfını yanlış yöne sevk edebilecek, egemenlik ilişkilerini tutmaya yardım edebilecek soyut doktrinler ve hayali yanlış görüşler olarak nitelemiştir.
‘İnsan tarihinin ilk öngörüsü, elbette, yaşayan insan bireylerinin varlığıdır. Böylece ilk kurulması gereken gerçek bu bireylerin fiziki organizasyonu ve öte doğayla kurduğu ilişkileridir.’[32] ‘Tarih hiçbir şey yapmaz, “engin zenginliklere sahip değildir”, “savaşlar yapmaz”. O insandır, gerçek, yaşayan insan hepsini yapan, sahiptir ve dövüşür’; “tarih” insanı kendi amaçlarını gerçekleştirmek için kullanan ayrı bir kişi değildir; tarih amaçlarını kovalayan insan etkinliğinden başka bir şey değildir’[33].
Bu yüzden insan doğasının kesin niteliğini dikkate almaya başlamadan önce bile, ‘gerçek, yaşayan’ insanların, ‘amaçlarını kovalayan insanlar’ın Marks’ın tarih kuramının yapı kalıpları olduğunu görebiliriz. İnsanlar dünyaya etki ederler, onu ve kendilerini değiştirirler; böylece de ‘tarih yaparlar’[34]. Hatta bunun ötesinde, insan doğası iki anahtar rol oynar. İlk olarak, üretici güçlerin büyümesi açıklamasının bir parçasıdır, Marks bunu tarihin “itici gücü” olarak tanımlar. İkinci olarak, insanın bir takım ihtiyaç ve güdüleri kapitalizmde oluşan sınıf kutuplaşmasını açıklar.
İnsan doğası ve üretici güçlerin büyümesi
Marks, insan bilinci ile maddi yaşam koşulları arasındaki karşılıklı belirlenim ilişkisinin başka dolayımlara gereksinim duyduğundan da söz eder. Örneğin sınıf bilincinin gelişmesi, kapitalizmin tarihsel bilgisine vakıf olmaya bağlıdır; çünkü sınıf bilinci denilen olgu, kolektif üreticilerin bilimsel bir biçimde oluşturulmuş iradesinin bir yansımasıdır. Böyle bir yansıma, ancak özne ile nesne arasındaki ayrımın aşılmasıyla, yani maddi dünyayı yaratan insan iradesinin aynı zamanda maddi dünyanın da ürünü olduğunun görülmesiyle (şeyleşmenin aşılması) gerçekleşir. İşte bunu sağlayacak olan, Marksist kuramın kılavuzluğunda sosyal gerçekliğin her düzeyinde yürüyen sınıf mücadeleleridir. Marks için mücadele, birlik ve zıtların birliği olan diyalektiğin özüdür. Örneğin “kendinde sınıf” ile “kendi için sınıf” arasında hem karşıtlık hem de birlik içeren diyalektik bir ilişki mevcuttur. Bundan ötürü her ikisi arasındaki karşıtlık, ancak teori ile pratik ve parti ile sınıf arasındaki ilişkinin kurulmasıyla (birliğin sağlanmasıyla) aşılabilir.[2]
Marks’a göre sınıfları teknik işbölümü değil, sosyal iş bölümü belirler, bu yüzden işçi sınıfının nesnel konumu, ücret ve yaşam düzeylerinden çok yaratılan değerlerin ve zenginliklerin toplum içindeki dağılımına ve bölüşümüne dayanır [35]. Ona göre teknik işbölümü, üretici güçlerin gelişmesine bağlı olarak üretim sürecinin giderek daha karmaşık ve kolektif bir niteliğe bürünmesinden doğan, dolayısıyla doğrudan üreticiler arasında üretimin gerçekleşmesine dönük bir işbölümüdür (sınıf içi farklılaşma). Bu bağlamda üretken emek (kol etkinliği) ile üretken olmayan emek (kafa etkinliği) arasındaki ayrım, farklı sınıf konumlarına değil, emek etkinliğinin farklı biçimlerine denk düşer. Marx, kapitalizmin gelişmesiyle birlikte işçi sınıfının üretken emekten üretken olmayan emeğe doğru genişleyeceğini, dolayısıyla işçi sınıfının giderek daha büyük bir bölümünün üretken olmayan emek biçimlerinde çalışmaya başlayacağını belirtir [36]. Marks “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı” (1859) kitabının ön sözünde, insan ve toplumuyla ilgili temel kuramsal yaklaşımını şöyle açıklamaktadır:
Ulaştığım ve ulaşıldıktan sonra incelemelerime kılavuzluk eden genel sonuç, kısaca şöyle özetlenebilir: Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, kaçınılamaz bir şekilde, aralarında kendi arzularından bağımsız, belirli ilişkilere girerler; yani, onların maddi üretim güçlerinin belirli bir gelişme seviyesine uygun üretim ilişkilerinegirerler. Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun ekonomik yapısını,oluşturur, yasal ve siyasal üst yapının yükseldiği ve belli sosyal bilinç biçimlerinin tekabül ettiği gerçek temeli oluşturur. Maddi hayatın üretim tarzı, sosyal, siyasal ve entelektüel hayatın genel sürecini belirler. İnsanların yaşam biçimini belirleyen bilinçleri değildir; ama, onların bilincini belirleyen sosyal yaşam biçimleridir. Gelişmelerinin belli bir aşamasında, toplumun maddi üretici güçleri var olan üretim ilişkilerine veya – bu sadece aynı şeyi yasal terimlerle ifade eder,- o zamana kadar çalıştıkları çerçeve içindeki mülkiyet ilişkileriyle çatışmaya başlar. Üretici güçlerin gelişmesinin biçimlerinden, bu ilişkiler onların prangasına dönüşür. Ardından, toplumsal devrim dönemi başlar. Ekonomik temeldeki değişmeler tüm koca üstyapıyı eninde sonunda dönüşüme götürür. Nasıl ki, insan bir kişiyi onun kendini ne sandığıyla değerlendirmezse, aynı şekilde, insan böyle bir dönüşüm dönemini kendi bilinciyle değerlendiremez, fakat, aksine, bu bilinç maddi yaşamın çelişkilerinden, üretimin sosyal güçleri ve üretim ilişkileri arasında var olan çatışmadan açıklanmalıdır. Hiçbir sosyal düzen yeterli üretici güçler gelişmeden asla yıkılmaz ve yeni üstün üretim ilişkileri, varlıkları için gerekli maddi koşullar eski toplumun içinde olgunlaşmadıkça asla eskinin yerini alamaz.[37]
İnsan doğası, gelişen ihtiyaçlar ve sınıf mücadelesi
Bazı ihtiyaçlar diğerlerinden çok daha önemlidir. Alman İdeolojisi’nde Marks ‘yaşam her şeyden önce yemeyi, içmeyi, bir çevreyi, giyimi ve pek çok başka şeyi içerir’ diye yazar. Onun tartıştığı insan doğasının bu diğer yönleri (öz etkinliği gibi) bu nedenle bu önceliklilere bağımlıdır. Marks görüşünü insanlar eskilerin yerine geçecek yeni ihtiyaçlar geliştirir diye açıklar: ‘birincil ihtiyacın tatmin edilişi (tatmin etme eylemi ve elde edilen tatmin aracı) yeni ihtiyaçlara yol açar’ [38].
İnsan doğası, Marks’ın ahlaki düşüncesi ve yabancılaşma
Geras Marks’ın eseri hakkında şöyle der: ‘Herneyse, kuram ya da sosyo tarihi açıklama ve bilimsel olarak da bu eser özdeki insan ihtiyaçlarına yaslanan ahlaki bir iddianamedir, ahlaki bir dayanak noktası, başka bir deyişle, insan doğasını içeren bir görüştür’[39]. Marks’ın çalışması kapitalizmin suçlamalarıyla doludur. Pek çoğunda insan doğasını güdükleştirici etkisi üstüne atıflarda bulunur. Bununla birlikte, bunu açık bir ahlaki eleştiri olarak hiç formüle etmemiştir; tam tersine, ‘ahlaksal’ temelde kapitalizmi eleştirme ve değiştirilmesini önerme çabalarını yanlış görmüştür. Bunun için iki temeli olduğu görülmektedir. Birisi ahlak ve adalet dilinin ucuz olduğudur: herkes alabilir ve durumlarını savunmak için kullanabilirdi bunu. İkincisi, sosyalizm yolunun ‘idealistçe’ ya da ‘ideolojik’ olarak kavranması eğilimidir. Kendini bu durumdan güçlü bir biçimde ayrı tutmak ihtiyacı hissetmiştir.
Homo faber
Marks, toplum çözümlemesini üretim araçlarının iyeliği üzerinden oluşturduğu iki sınıf ayrımı ile yapmıştır: üretim araçlarına sahip olan burjuva sınıfı ve bu araçlardan yoksun olan işçi sınıfı. Her iki sınıfı da çözümlerken sömüren ve sömürülen sınıfların çatışmasında, insan benliğinin „kurtuluş‟u nasıl bulabileceğinin yollarını aramaktadır. İnsanın çalışma edimi kendini gerçekleştirmenin özünü oluştururken, bu edimin amaç mı yoksa araç mı olduğu sorunsalı insanın „kendi‟ni biçimlendirme olgusunda büyük bir pay sahibidir. Marks'ın bunu incelemesindeki ana neden insanın „kendi‟ olabilmesi için gereken çıkış yolunu bulma arayışıdır. Bu arayış “yabancılaşma” kavramı etrafında kendine farklı bir yer edinmiştir. Kavram erken ve geç dönem yazılarında biçim değiştirse de özellikle 1844 Paris El Yazmaları‟nda ana hatlarıyla belirmiştir.[2]
Çoğu zaman Marks’ın insanı homo faber (bilge adam, alet yapan), kendisi bu terimi hiç kullanmamış olduğu halde, olarak kavradığı söylenir. Benjamin Franklin’in ‘insan alet yapan hayvandır’ [23] tanımına atıf yapılmıştır – yani ‘yapan insan’dır. Marks komünizmin ‘emeği halledeceğini’ söyler [40].
‘Eğer özel mülkiyete ölümcül bir darbe indirmek arzu ediliyorsa, kişi sadece maddi işler düzeyinde değil ayrıca etkinlik olarak emek olarak da saldırmalıdır. Özgür, insani, toplumsal emekten, özel mülkiyet dışında emekten bahsetmek en büyük yanlış anlamalardan biridir. ‘Emek’ yakın doğası itibariyle özgür olmayan, insani olmayan, toplumsal olmayandır, özel mülkiyetin tabi kıldığı ve özel mülkiyeti yaratandır.'[41] ‘ Kapitalist sadece sermayenin kişileşmesi işlevini görür, sermaye kişidir, aynı işçinin emeği kişileşmesi işlevini gördüğü gibi, ki bu ona eziyet, çabalama olarak geri döner’ [42]
Genelde Marks'ın reddettiği bir bilgi kuramı, yani özne ile nesne arasında ayrım yapan kuram, kendisine mal edilerek Marksizm olumsuzlanmaya çalışılmaktadır. Örneğin işçi sınıfının öznel koşullarından (sınıf bilincinden yoksun veya uzak olması gibi) işçi sınıfının nesnel olarak var olmadığı sonucu çıkarılmakta, bu sonuçtan da sınıf öznenin soyut bir kurgudan ibaret olduğu hükmüne varılmaktadır. Böyle bir yargının kendisi Marks'ın reddettiği bir akıl yürütme sürecinin (indirgemeci mantık) ürünüdür. Çünkü diyalektik akıl, ne bilinç olgusunu sınıfın nesnel varlığına indirger ne de devrimci pratiği sınıfın kendiliğindenci hareketinden türetir. Marks’a göre “tarih, sınıf mücadalelerinin tarihidir”, çünkü tarihi yaratan toplumsal varlığın iradesi sınıf mücadeleleri içinde gerçeklik kazanır.[43]
Yabancılaşma
Marks’a göre yabancılaşma, insanların insan doğası özelliklerinden uzaklaşmasıdır. Marks, yabancılaşmayı dört "bakış açısından" görmektedir. Yabancılaşma:
- İnsanın kendi ürettiği ürünle olan ilişkisinde,
- İnsanın kendi üretkenliğiyle olan ilişkisinde,
- İnsanın kendi türsel varlığı ile olan ilşkisinde,
- İnsanın diğer insanlarla olan ilişkilerinde ortaya çıkmaktadır.[44]
İnsan doğası belli bir takım yaşamsal güdüler ve eğilimler taşır, gerçekleşmesi gelişmesi olması gerekirken, yabancılaşma bu güdü ve eğilimlerin kısıtlanması koşuludur. Özdeki güçler için yabancılaşma güçsüz bırakmanın yerini tutar; kişinin kendi yaşamını kendi nesnesi yapmak için kişinin yaşamı sermayenin nesnesi haline gelir. Marks yabancılaşmanın komünizm öncesi tüm toplumun bir özelliği olacağına inanır. Yabancılaşma karşıtı ‘gerçekleştirme’ ya da ‘öz etkinlik’dir – kendinin etkinliği, kendi tarafından yönetilen.[43]
Marks için üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetle birlikte başlayan bir süreçtir. Özel mülkiyet, insanın özündeki bütünlüğü parçalayacak, onu tek yönlü bir duruma indirgeyecektir:
...özel mülkiyet bizi öylesine aptal ve tek yanlı hale getirdi ki, bir nesnenin, ancak bizim için bir sermaye olarak varolduğunda, ya da ona doğrudan sahip olduğumuzda, yediğimizde, içtiğimizde, giydiğimizde, içinde yaşadığımızda vs. kısacası onu kullandığımızda onun bizim olduğunu düşünürüz.[45]
Gerald Cohen'in eleştirisi
Marks’ın ‘felsefi antropoloji’sinin (yani insan anlayışının) önemli bir eleştirisi, “Analitik Marksizm”in öncüsü Gerald Cohen tarafından “Tarihi Maddeciliği Yeniden Değerlendirmek” [46] yayınında öne sürülmüştür. Cohen' e göre: ‘Marksist felsefi antropoloji tek yanlıdır. İnsan doğası ve insan iyiliği anlayışı daha başka hiçbirşey insan özü sayılamayacak biçimde öz kimlik ihtiyacına fazla önem vermektedir.’ [47]. Bunun sonucu olarak ‘Marks ve izleyicileri din ve milliyetçilik gibi olguların önemini küçültmüştür, bunlar öz kimliğin ihtiyaçlarını karşılar.’ [48]. Cohen Marks’ın ihmalinin kaynakları olarak saptadıklarını tanımlar: ‘Maddenin kökten nesnelliğinin Anti Hegelci, Feuerbachçı onaylanmasıyla Marks, öznenin nesneyle ilişkisine, bu hiçbir şekilde özne değildir, odaklanmıştır ve zaman geçtikçe, öznenin kendiyle olan ilişkisini, ve öznenin diğerleriyle ilişkisinin bu yönünü, ki aracılıdır (yani dolaylıdır), ihmal etmiştir’ [49].
Cohen, ‘Bir kişi yalnızca kendi güçlerini geliştirme ve tatma ihtiyacı duymaz. Kim olduğunu bilmek ister, kendi kimliğinin başkalarıyla olan bağlantılarını bilmek ihtiyacındadır. Hegel’in görmüş olduğu gibi, kendi dışında kendinin üretmediği bir şey ve kendi içinde onunla üstüste çakışan bir şey bulmak zorundadır. Bu onu yaratmış olan sosyal süreç nedeniyledir’ [50] Cohen insanların tipik olarak kimlik yaratmak için güdülenmediklerine, fakat içlerinde içsel olarak var olan, örneğin ‘milliyet ya da ırkk, ya da din ya da herhangi bir dilim ya da bir karışımı muhafaza etmek güdülendiklerine inanır’ [51]. Cohen ‘Marks’ın kendini tanım ihtiyacını reddetiğini’ iddia etmez, fakat [bunun yerine] gerçeği vurgu nedeniyle bulamadığını iddia eder’ [52]. Cohen ayrıca din vb. yoluyla bulunulacak bir öz anlayış türünün de kesinlik taşıdığını da söylemez [53]. Milliyetçilik ise, ‘kimliklendirmeler iyi huylu, zararsız ve felaket derecede kötücül biçimler alabilir’ [54] der ve ‘milliyetçiliğin bedenleşmesinde devletin iyi bir aracı olduğuna’ inanmaz [55]
Ayrıca bakınız
- 1844 Elyazmaları
- Karl Marx
- Yapısalcı Marksizm
- Postmodernizm
- Yabancılaşma teorisi
Dış bağlantılar
Ek okuma
- K. Marx-F.Engels: “ALMAN İDEOLOJİSİ [FEUERBACH] (Die deutsche Ideologie, 1845-46)”, çev:Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, 1999. ISBN 975-7399-03-5
- Uluğ Nutku: Feuerbach'ın 'İnsanın Özü' Saptaması, Felsefelogos 19 Hazzın Felsefesi, Bulut Yayınları, Ocak 2008 , ISBN 9789758295883
- T. Timur. Marksizm İnsan ve Toplum. İstanbul: Yordam Kitap, 2007, ISBN 978-994-412-212-X
- K. Marx . 1844 El yazmaları. Çev:Kenan Somer. İstanbul: Sol Yayınları, 1993. ISBN 9799757399314
Kaynakça
- ↑ Marx’s Economic & Philosophical Manuscripts of 1844 md.21,32, 52 (İngilizce)
- 1 2 3 4 Ankara Üni., Siyasal Bilgiler Fakültesi , Prof. Dr.Tülin Öngen :Marx ve Sınıf, Praksis Dergisi 2002
- ↑ Marx, Alman İdeolojisi, Sol Yayınları, Çevirmen: Sevim Belli, Ankara, 1992, s.25
- ↑ Feuerbach Üzerine Tezler (Karl Marx)
- ↑ Theses On Feuerbach(İngilizce)
- ↑ Feurbach üzerine Tezler
- ↑ NUTKU,Uluğ:Daha Güncel Felsefe, Ankara: Anı Yayıncılık, 2006, s. 96, 97, 98
- ↑ Norman Geras:Marx ve İnsan Doğası Bir Efsanenin Reddi, Birikim Yayınları, 2002 ISBN 975-516-023-X
- ↑ Karl Marx. Capital:Bölüm Yirmi Dört: Sermaye içine Artı-Değer Dönüşüm
- ↑ "K. Marx, "Alman İdeolojisi", II. bölümün 3. kısmı : "Başlangıçtaki Tarihsel İlişkiler ya da …"
- ↑ Karl Marx. Alman İdeolojisi. 1845:A. Idealism and Materialism (İngilizce)
- ↑ Karl Marx. Felsefenin Sefaleti :Competition and Monopoly,(İngilizce)
- ↑ Marx & Engels: Manifesto of the Communist Party: Chapter 2Bölüm II. Proleterler ve Komünistler (İngilizce)
- ↑ Hobbes's Leviathan (İngilizce)
- ↑ Thomas Hobbes:Leviathan , 1651, (İngilizce)
- ↑ Pappenheim, Modern Ġnsanın YabancılaĢması, Phoenix Yayınevi, Çevirmen: Salih Ak, Ankara, 2002, s.81
- ↑ Karl Marx:Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları 1844,Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi
- ↑ 1857 The Grundrisse The Chapter on Capital (İngilizce)
- ↑ Marx ve Engels: Alman İdeolojisi Bölüm Üç: Saint Max/ “Sonuç için "Benzersiz"”(İngilizce)
- ↑ Norman Geras, Bölüm 3, syf. 74
- ↑ 1844 Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları. Karl Marx Yabancılaşmış Emek (İngilizce)
- ↑ Karl Marx. Alman İdeolojisi. 1845: İdealizm ve Materyalizm Bölüm 1
- ↑ 1844 Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları. Karl Marx:Yabancılaşmış emek
- ↑ Marx, 1844 El Yazmaları, 2009, syf. 129
- ↑ Marx, 1844 El Yazmaları, 2009, s.80
- ↑ Karl Marx:Kapital,Bölüm Yedi: Emek-Süreci ve Artı-Değer Üretim Süreci
- ↑ Karl Marx. Alman İdeolojisi. 1845:Materyalist Yönteminin İlk Tesisler
- ↑ Althusser, Marx Ġçin, İthaki Yayınları, Çevirmen: Işık Ergüden, İstanbul, 2002, s.227
- ↑ A.g.e., s.229
- ↑ Karl Marx, Alman İdeolojisi:Bölüm I:. Feuerbach Materyalist ve İdealist Dış Muhalefeti D. Proleterler ve Komünizm
- ↑ Grundrisse, Aralık 1857 - 22 Ocak 1858, (İngilizce)
- ↑ Karl Marx. Alman İdeolojisi. 1845:Bölüm1, A. İdealizm ve Materyalizm
- ↑ Kutsal Aile Bölüm VI, 2) Mutlak Eleştiri, İkinci Kampanya
- ↑ Karl Marx. Alman İdeolojisi. 1845:Bölüm1, A. İdealizm ve Materyalizm, Tarih: Temel Koşullar
- ↑ Marx, K. (1976b) “Ücretli Emek ve Sermaye”, Marks-Engels: Seçme Yapıtlar, Ankara: Sol. Yayınları
- ↑ Marx, K. (1986) Kapital, cilt: 1, çev. A. Bilgi, Ankara: Sol.
- ↑ Marx, K. (1859) A contribution to the critique of political economy.
- ↑ Karl Marx. The German Ideology. 1845, Part I: Feuerbach. Opposition of the Materialist and Idealist Outlook (İngilizce)
- ↑ Norman Geras(1983, p83-84)
- ↑ Karl Marx The German Ideology:Komünist Devrimi'nin Gerekliliği(İngilizce)
- ↑ Das Nationale System der Politischen Oekonomie taslağı
- ↑ Karl Marx'ın 1861-1864 Ekonomik İşler: Direkt Üretim Sürecinin Sonuçları
- 1 2 Ankara Üni., Sosyall Bilgiler Fakültesi , Zişan KÜRÜM Marksist Kavram Olrak Yabancılaşma ve Özgürlük Sorunsalı
- ↑ Hunt, E. K. (1979). "Marx's Theory of Property and Alienation," in Parei and Flanagan, eds., Theories of Property: Arisioîle to the Preseni, Ontario: Canada. WilfredLaurier University Press. syf. 304.
- ↑ (Marx 1973: 351-52)
- ↑ G. A. Cohen:Karl Marx's Theory of History:A Defence Reconsidering Historical Materialism (Callinicos, 1989)(İngilizce)
- ↑ G. A. Cohen(s173, 6. ve 7. bölümler)
- ↑ G. A. Cohen(Bölüm 8) (s 173)
- ↑ G. A. Cohen(s 155)
- ↑ G. A. Cohen(s156).
- ↑ G. A. Cohen(s156-159)
- ↑ G. A. Cohen(s155)
- ↑ G. A. Cohen(s158)
- ↑ G. A. Cohen (s157)
- ↑ G. A. Cohen(s164).
- Norman Geras:“Marx and Human Nature: Refutation of a Legend”, ISBN 0860917673
- Gerald Allan Cohen: “Karl Marx's Theory of History: A Defence”, ISBN 978-0199242061
- Francis Fukuyama:Tarihin Sonu ve Son İnsan, Gün Yayıncılık, İkinci Baskı 1993-1999 PDF
- Onur Karahanoğulları: Markszim ve Hukuk ,Ankara Üni. SBF Dergisi Yayın Tarihi: Sayı: 3 Cilt: 58 syf. 197-232 PDF ISSN 0378-2921
- Karl Marx İnsan, toplum ve iletişim İletişim kuram ve araştırma dergisi, Sayı 25 Yaz-Güz 2007, s. 199-228 PDF
- Karl Marx:1844 Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları.PDF
- Diyalektik Materyalizm Üzerine Eleştirel Notlar PDF