İhvan-ı Safa

İhvan-ı Safâ için 12. asırda yazılan Arapça el yazması

İhvan-ı Safâ (Arapça اخوان ‌الصفا ), Basra'da 10. yüzyılda ortaya çıkan bir felsefe çığırının taraftarlarına verilen bir addır. Bir nevî felsefe ansiklopedisi mahiyetindeki risalelerini Almancaya çeviren Dietrici, bunların adlarının "Hâlis Kardeşler" anlamına geldiğini söylüyor.

Ortaya çıkışı

Bu ihvan, tarikat olarak önce 980 yılında Irak'ta Zencîler ayaklanması'nın tamamen bastırılmış olduğu sırada Vâsıt bölgesinde meydana çıktı. İnsan ruhunun ölümsüzlüğüne karşılıklı yardımlaşma ve eğitim ile ruhların arınacağına inanan kişilerin bir araya gelmesinden doğan bu İhvan üs-Safâ daha çok Yeni Eflatunculuk görüşünün etkisi altında idi. C. Brockelmann, bunların görüşlerinin temellerini şöyle açıklıyor:

İran'ın Tanrı'nın esirgeyiciliği fikriyle hermetizm kökenli gnostik kurumlar, Yunan felsefesinin unsurları ve aydınlıkların Mani dini, Ön Asya (Anadolu) ırkının miras olarak doğuda yayılmış olan esrarengiz eğilimlerine uygun düşen Bâtınî doktrini hâlinde birbirine karıştı ve şan şöhret düşkünü kışkırtıcılar tarafından türlü zamanlarda en iyi politika aracı olarak kullanıldı. Bu kurallar edebi biçimlerine yüzyıl sonra Hâlis Kardeşler'in ansiklopedik eserlerinde erişti.

İhvan-ı Safâ topluluğunun üyeleri hakkında ayrıntılı bilgiler bulunmamakta, eldeki bilgiler ise topluluğa karşı olanların eleştiri ve haberlerinden günümüze yansıyanlardan oluşmaktadır.

Eser ve etkileri

İhvan üs-Safâ düşünce ve görüşlerini, felsefî inançlarını "risaleler" yani dergiler adı verilen 52 kitapta toplamıştır. Başkanlığını Zeyd b. Rufaa, sekreterliğini Ebu Süleyman'ın yaptığı Risaleler, Gazâlî (1058-1111), İbn Arabi (1165-1240) gibi İslâm dünyasının bilginleri, kelamcıları, filozofları ve sufileri üzerinde geniş bir etki bırakmış, yazarları tarafından felsefe ile dinin uyumunu sağlamaya çalışan, Aristo ve Platon felsefeleriyle, Hermetik öğretileri, Yeni Pisagorculuğu, ve Sabiiler'in öğretilerini İslâmî öğretiler ile birleştirerek sunulmuştur.

Bu risaleleri yazanlar şunlardır:

el-Mukaddesî, Ebu'l-Hasan Ali bin Harun ez-Zencanî, Muhammed bin Ahmet el-Nehracûrî, el-Avfi, Zeyd bin Rifaa.

Risalelerin incelenmesinden anlaşıldığına göre "El-İhvan üs-Safâ" çığırı, eski Hint ve İran kültür ürünlerine, felsefî-dinî görüşlerine yabancı değildir.

Varlık anlayışları

İhvan üs-Safâ'nın üzerinde durduğu ana konular ; dünyanın ilahî kaynağı, ruhun Tanrı'ya dönüşü, ilahî niteliklerin ve ruhun özüdür. Dünya Tanrı'dan fışkırmıştır (sudur etmiştir). Bu çıkış vetiresi derece derece olmuştur:

  1. Tanrı birliği (vahdet-i ilahî) aşamasında bütün varlık türleri birlik içinde, Tanrı özündedir. Burada tek varlık Tanrı'dır.
  2. el-Akl aşamasında yönetici, denetleyici, öğretici, yol gösterici özellikleri bulunan tanrısal varlık olan akıl oluşur. Bu oluşma da bir fışkırmadır.
  3. el-Nefs, diri varlıkların özünü oluşturan, nitelik bakımından akılla yakınlığı bulunan bir güçtür.
  4. İlk madde (maddî ûlâ), yer kaplayan varlıkların meydana getirici bir aletidir.
  5. Dehr (Kâinat), bütün varlık türlerini kuşatan bütündür.
  6. Ecsam (cisimler-nesneler), yer kaplayan tek varlıklardır.
  7. Eflâk (gök katları), ayrı ayrı özellikler taşıyan varlık alanlarıdır.
  8. Anâsır (esaslar, yani elemanlar), varlık türlerini oluşturan kurucu özlerdir. Kâinat'ı dolduran bütün varlık türleri bu esasların belli oranlarda, belli bir düzene göre birleşmesiyle şekillenir.
  9. Madenler, bitkiler ve hayvanlar (cemâdât, nebâtât ve hayvanât), Kâinat'ta bulunan bütün varlık türlerinin toplandığı üç büyük bölümdür. Yeryüzünde görülen ne varsa bu üç türden birine bağlıdır.

Bu varlık katları, belli bir diziye göre bir öncekinden doğar. Yaratılış, Tanrı'dan çıkış ile başlar, son varlık katında bütünlüğe ulaştı. Bu çıkış, Tanrı'nın özünden güçlü bir fışkırma niteliğindedir. Bu nedenle yoktan varetme diye bir olay yoktur, varolan Tanrı'dan, görünüş alanına çıkarak şekillenme vardır.

Bilgi anlayışı

Bilgi, üç aşamalıdır:

  1. Duyular aşağı varlık katlarının bilgisini verir. Çevremizde bulunan nesnelerin, yerkaplayan varlıkların bilgisi yalnız duyu verileriyle sağlanır.
  2. Kanıtlama yoluyla daha üstün varlıkların bilgisi kazanılır.
  3. Akıl, sezgi ile insan kendi özünün bilgisini sağlar, kendi kendini bilir. Kendini bilmek, bilginin en yüksek aşamasına ulaşmaktır.

Akıl, insanı başarıya ulaştıran en güvenilir kabiliyettir, varlık aşamalarında Tanrı'dan ilk fışkıran akıl olduğundan Tanrı'ya en yakın olan da odur.

İhvan üs-Safâ filozofları Kur'an'ı mecazî olarak yorumlama yolunu kabul etmişlerdir. Savundukları akılcı görüş, imanı akıldan üstün sayan, İslâm âlimlerinin tepkisiyle karşılaşmıştır. Kur'an ile hadisten kaynaklanan düşünce çığırlarının aşırı suçlamaları, İhvan üs-Safâ filozoflarının etkisini azaltmamıştır. Aktöre sorunlarını yaşama ortamındaki davranışlarla dile getiren bu akılcı görüş, insanı bir "akıl varlığı" olarak yorumlamıştır.

İnsan anlayışı

İhvan üs-Safâ filozoflarına göre insanın kötülüklerden, geçici eğilimlerden sıyrılıp mutluluğa ulaştırıcı bir ahlâk esasına kavuşması için bilgi gereklidir. Eski Yunan eğitim ve öğretim ilkelerini kabul eden İhvan üs-Safâ, dört bölüme ayrılıyordu:

  1. 12-30 yaşlar arasındaki gençlerin katıldığı ilk bölümde öğretmenlerin sözlerine uymak, onların gösterdikleri yolda yürümek, düzenli bir nefis eğitimine alışmak gereği vardı.
  2. 30-40 yaşlar arasında olanların girdiği ikinci bölümde Dünya ile ilgili felsefî bilgiler öğretilirdi.
  3. 40-50 yaşlar arasında olanlar ilahî bilgiler üzerinde çalışırlardı. Bu basamağa erişenler bir takım ilahî sırlar öğrenir ve peygamberlere eşit sayılırdı.
  4. Elli yaşından yukarı olanların kabul edildiği bölüme yükselenler "Melâike-i Mukarribîn" denen ve Tanrı'ya en yakın melekler sırasındandılar. Bu son sıraya girenler, içinde bulunulan âlemin ve şeriat kanunlarına bağlı bütün olayların üzerinde bir değer taşırlardı.

Din anlayışı

İhvan-ı Safâ'ya göre insanlar kusurlu da olsa mevcut dinlerden birini seçmelidirler, çünkü bu dinsiz olmaktan daha iyidir. Ayrıca her dinde hakikatin çeşitli unsurları bulunmaktadır. Mezhepler konusunda da İhvan-ı Safâ, liberal bir tutum takınmakta ve takipçilerine mezhep taassubundan uzak durmalarını öğütlemektedir. İnanç bir seçim işi olduğu için bu konuda kişilerin zorlanmasından, herhangi bir dine inanmaya mecbur tutulmalarından yana değildirler. Ancak dinin topluma ilişkin bâzı kuralları toplumun huzur ve refahını sağlamaya yönelik olduğundan sosyal düzenlemelerin konusu hâline gelebilir.

Kutsal Kitaplar'daki yaratılış, Âdem, Şeytan, hesap günü, Cennet ve Cehennem gibi metafizik hususların Müteşâbih (mecâzî) şekilde anlaşılması gerektiğini düşünen İhvan-ı Safâ, bu kavramlara birer sembol olarak yaklaşırlar. Kavramların arkasındaki sembolik manaya ulaşamayan kişiler (İhvan-ı Safâ terminolojisinde avam denir) bu ifadeleri sözlük anlamlarıyla idrak eder. Mesela cin, melek, şeytan, İhvan-ı Safâ'ya göre tabiat kuvvetlerinin (el-kuvvetu't-tabiiyye) sembolleridir.

Kaynaklar

    Ek Okumalar

    Dış bağlantılar

    This article is issued from Vikipedi - version of the 7/2/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.