Bahailik

A white building with several columns and a domed roof
Bahailik'in yönetim merkezi olan İsrail'in Hayfa kentindeki Yüce Adalet Evi.

Bahailik

Merkez figürler
Bab
Bahaullah
Abdülbaha
Şevki Efendi
Kutsal metinler
Kitab-ı Akdes
Kitab-ı İkan
Saklı Sözler
Yedi Vadi ve Dört Vadi
Kurumlar

Bahai Dini’nin Velisi
Yüce Adalet Evi
Ruhani Mahfiller

Tarih

Bahai tarihi · Kronoloji
Babilik · Şeyh Ahmet
Zulüm

Önemli kişiler

Martha Root · Tahire
Bedi · Havariler
Emrin Elleri

Ayrıca bakınız

Semboller · Kurallar
Öğreti · Metinler
Takvim · Bölümler
Hac · İbadet

Bahailik maddeleri

Bahailik (Farsça: بهائیت Bahá'iyyat, Arapça: بهائية Bahá'iyya) insanlığın ruhsal birliğine odaklanan tek tanrılı bir din.[1] Bahai öğretisi üç ana temel üzerine odaklanır: yaradılışın kaynağı olan Tanrı'nın birliği, tüm önemli dinlerin aynı ruhani kaynaktan ve Tanrı'dan gelmesiyle dinin birliği ve tüm insanlığın eşit yaratılması, çeşitlilik içinde birlik ilkesi doğrultusunda ırk ve kültür farklılıklarının takdir ve kabul görmesi öğretisiyle insanlığın birliği[2] Bahai öğretisine göre insanlığın görevi dua, içe bakış ve insanlığa hizmetle Tanrı'yı öğrenmek ve sevmektir.

Bahailik 19. yüzyılda Bahaullah tarafından İran'da kurulmuştur. Bahaullah öğretileri nedeniyle İran'dan Osmanlı İmparatorluğu'na sürülmüş ve burada ölmüştür. Ölümünün ardından liderliği oğlu Abdülbaha devralmış ve dini İran ve Osmanlı topraklarını aşıp Avrupa ve Amerika'da yayılmaya başlarken zulme maruz kalan İran'daki mevcudiyetini ise sağlamlaştırmıştır.[3] Abülbaha'nın ölümünden sonra ise Bahai topluluğu yeni bir döneme girmiş ve yönetim bir kişinin elinden seçilmiş ve atanmış kişilere geçmiştir.[4] Bugün dünyada 200'den fazla ülkede 5 milyonun üzerinde Bahai olduğu tahmin edilmektedir.[5][not 1]

Bahailik'te tanrının birçok elçi görevlendirdiği ve bu elçiler vasıtasıyla o zamanın ve toplumun gereksinimlerine göre dinler kurulduğuna inanılır. Bu elçiler arasında Musa, İsa ve Muhammed gibi İbrahimi figürlerin yanında Hint dinlerindeki Krişna ve Buda gibi figürler de vardır. Bu inanca göre bu peygamberlerin sonuncusu Bab ya da Bahaullah'tır. Bahailik inancına göre her peygamber kendinden sonra gelecek peygamberlere dair kehanette bulunmuştur ve Bahaullah'ın hayatı ve öğretileri önceki kitapların dünyanın sonu öğretilerine uygundur. İnsanlık kolektif bir evrim sürecindedir ve günümüzün gereksinimleri barış, adalet ve küresel düzeyde birliktir.[6]

Tanım

1800'lerde İran'da Babî inancının uzantısı olarak doğan bir dindir. Bahâîliğin ortaya çıkışında İran toplumunun içinde bulunduğu sosyal ve kültürel şartların önemli bir yeri vardır. 19. yüzyılın başlarında İran’da kurtarıcının beklendiği bir dönemdir. İran’da idarenin son derece baskıcı bir yönetim anlayışı içinde olması ve kitlelerin ekonomik olarak giderek ezilmesi gibi hususlar, insanların kendilerini adalete kavuşturacak bir kurtarıcı beklemesine neden olmuştur.[7] İran hükümeti ülkedeki iç ve dış karışıklıklara bir çözüm getirememiştir. Halk ülkedeki huzursuzluktan oldukça rahatsız olmuştur. Hükümetin ülkede tam olarak otorite kuramaması ulemanın halk üzerindeki etkisinin artmasına sebep olmuştur. Bu sebepler doğrultusunda Bahâîlik kendisine taraftar bulmakta zorlanmamıştır. Irkçılık, sınıfçılık ve dinî grup taassuplarının hakim olduğu bir dönemde renkleri, ırkları ve dinleri ne olursa olsun bütün insanların bir olduğu iddiasıyla ortaya çıkan Bahâîliğin dikkatleri üzerine toplaması normal sayılabilir .[8] Bahâî Tarihi, 1844'te Bab'ın (Seyyid Ali Muhammed) yeni bir çağın gelmekte olduğunu ve yeni bir peygamberin geleceğini ilan etmesiyle başlar. Bahâîliğin kurucusu, lakabı Bahaullah olan Mirza Hüseyin Ali'dir. 21 Nisan 1863'te Bağdat'ta sürgünde iken peygamberliğini ilan etmiştir.

Tarihi bilgiler

Seyyid Ali Muhammed (Bab) (Bab, Arapça'da kapı demektir), kendisinin tüm Müslüman âleminin beklediği kişi olan "Kaim", "Mehdi" olduğunu 23 Mayıs 1844'te Şiraz'da ilan etti. Binlerce kişi Bab'a inanarak "Babi" oldu. Bu gelişmeler ve onun eski dinî yapıya göre çok yenilikçi ve radikal fikirleri ortaya koyması İran'da işkencelere ve baskılara yol açtı. Bab, 1850'de Tebriz şehrinde kurşuna dizildi. Birçok Babi ise yine İran'da değişik feci işkence yöntemleri ile öldürüldü. Bab'ın ölümünden sonra Babi'lere Mirza Hüseyin Ali (Bahaullah) liderlik etti. Bahaullah ve beraberindekiler İran Kaçar yönetiminin baskısıyla, Osmanlı Devleti ile yapılan görüşmeler sonunda Bağdat'a sürgün edildi. Bahaullah 1863'te burada, Bab'ın gelişini müjdelediği kişinin kendisi olduğunu ve insanlık tarihinde bütün önceki dinlerin gelmesini vaat ettiği "Dünya'nın bir vatan gibi olacağı, insanların artık savaş yapmayı öğrenmeyecekleri" Mehdi çağının gelmiş olduğunu ilan ederek Bahâî Dini'nin yeni ilkelerini açıkladı. Öte yandan, Bahaullah'a inanmayıp, ona karşı da çıkan, Bahaullah'ın üvey kardeşi Mirza Yahya, “Subh-i Ezel” adlı ayrı bir inanca öncülük etmiş ve daha sonrasında Kıbrıs'a sürgün edildikten sonra, günümüzde Kıbrısta yaşayan Ezelilerinde temelini atmıştır. Kardeşi Kıbrıs'ta sürgündeyken, Bahaullah'ta hayatının 40 yılı Osmanlı Devleti'nin topraklarında geçirmiştir. Osmanlı Devleti'nin Bahaullah ve Bahâîlere sürgün dışında bir baskısı olmamıştır, İran'daki gibi hayatlarına yönelik şiddet görmemişlerdir.12 Aralık 1863'te vardığı Edirne'de bu tarihten itibaren 5 yıla yakın yaşadı.

Bahâî Dünya Merkezi İsrail'in Hayfa şehrindedir. 1868'ten itibaren Bahaullah ve ailesinin ve beraberindeki inananlarının o tarihte Osmanlı toprağı olan Akka Kalesine (bugün İsrail'de Akdeniz kıyısında) sürgün edilmesi ve orada vefatına kadar yaşamaya devam etmesi sonrasında Akka'nın hemen yanındaki Hayfa şehri, Bahâî Dünya Merkezi'nin yeri oldu. Bahâîlik Birleşmiş Milletler'de temsil edilmekte ve Dünya'daki gayrisiyasi alanlarda sosyoekonomik projelere katkıda bulunmak için çalışmaktadır.

Öğretileri

Bahâîlikteki bâzı öğretiler;[9][10]

Avustralya, Sidney'deki Bahâî mabedi.

Kutsal yazılar ve ibadetler

Bahâîler tarafından İsrail-Hayfa'da "Nokta-i Ulâ"[11] (Hurûfî-Noktacılık mezhebinin üstâd-ı â'zamı) olarak bilinen ve "Kâ'im" (beklenen Mehdi) kabul edilen Bab'ın anısına yaptırılan Bahâî asma bahçeleri.

Kutsal kitaplar

Temel yasaları ve dinin şeri hükümlerini içeren Kutsal kitap olan Kitab-ı Akdes (En Kutsal Kitap, Akdes Kitabı), İkan Kitabı [Kitab-ı İkan- Tevrat, İncil ve Kur'an'daki bâzı ayetlerin açıklamasını ve bâzı ilahiyat konularını içeren bir kitap. İkan, Arapça'da kesin bilgi demektir(ikan, yakin, yakinen vb.)], Saklı Sözler (Kelimat-ı Meknune), Kurdun Oğlu Risalesi gibi kitaplardır. Bahâîler, tüm dinlerin Kutsal Kitaplarının (Tevrat, İncil, Kuran, Bhagavad Gita ve diğerleri) tek bir sistemin parçaları ve insanlığın ortak dinsel mirası olduğuna, kutsallıklarını yitirmediğine inanırlar.

İbadet

Hindistan-Yeni Delhi'deki Bahâî Mabedi

Bahâîlikte dua, namaz ve oruç gibi yasalar vardır. Namaz, bireysel yapılan bir tapınmadır ve toplu namaz yoktur. 2-21 Mart tarihleri arasında Kutsal Sayı 19'dan oluşan bir Bahâî ayı süresince oruç tutulur. Dua, namaz, oruç bireyin kendi sorumluğundadır; temel amacı yaşamı konusunda onu meditasyona yöneltmek, karakterini düzeltmesinde yol göstermektir.

Bahâî takvimi

Dünyanın Güneş etrafındaki bir tam dönüşünü bir yıl kabul edildiği Bahâîlikte, Takvim her biri 19 gün olmakla 19 aya bölünmüştür. Artık kalan 4 gün ise Gregoryen Takvimine göre şubata denk gelen ay olan "mülk ayı" 'na ilave edilmiştir.[12][13][14]

Bahâî takviminde ilk ay Baha Ayı olup, yılbaşı kabul edilen 21 Mart Nevruz Bayramı (Oruç Bayramı) olarak kutlanır. Takvimin son ayı olan âlâ ayında ise 19 gün boyunca oruç tutulur ve Güneş'in Koç Burcu'na girmesiyle oruç terk edilerek Oruç Bayramı kutlanır.[15]

Bahâî takvimi[12][14]
Ay Adları Başlangıcı
1. Baha 21 Mart
2. Celâl 9 Nisan
3. Cemâl 28 Nisan
4. Azamet 17 Mayıs
5. Nur 5 Haziran
6. Rahmet 24 Haziran
7. Kelimât 13 Temmuz
8. Kemâl 1 Ağustos
9. Esmâ 20 Ağustos
10. İzzet 8 Eylül
11. Meşiyet 27 Eylül
12. İlim 16 Ekim
13. Kudret 4 Kasım
14. Kavl 23 Kasım
15. Mesail 12 Aralık
16. Şeref 31 Aralık
17. Sultan 19 Ocak
18. Mülk 7 Şubat
Artık Günler 26 Şubat -
1 Mart (dâhil)[12]
19. Alâ 2 Mart

Bahâî dîninde Dünya barışı, Dünya görüşleri

Bahailiğe göre dünya barışı sadece mümkün olmakla kalmayıp aynı zamanda kaçınılmazdır. Barışa, insanların eski davranış kalıplarına inatla sarılmasının sebep olacağı akla hayale sığmaz dehşetteki olaylardan sonra mı ulaşılacak, yoksa şimdi müşaverelerle belirecek iradenin tasarrufu ile mi kucak açılacak; bu, tüm dünya sakinlerinin önündeki bir seçimdir.

Dünyanın tek bir ülke olması, insanlığın vatanı olarak yeniden örgütlenmesi ve yönetimi için ilk temel şart, insanlığın birliğini kabul etmektir. Dünya barışını kurma çabalarının başarısı için bu ruhani prensibin evrensel ölçüde kabulü gereklidir. Bunun için, evrensel olarak beyan edilmeli, okullarda öğretilmeli ve sosyal yapıda içerdiği organik değişikliğe hazırlık olarak her millete devamlı olarak ifade edilmelidir.

En zararlı ve inatçı kötülüklerden biri olan ırkçılık barışın en büyük engellerinden biridir. Irkçılık uygulaması, bahanesi ne olursa olsun, insanlık onurunun en çirkin bir şekilde ihlalini teşkil eder.

Zengin ve yoksul arasında ölçüsüz farklılık, şiddetli bir ıstırap kaynağı olarak Dünya'yı, hemen hemen savaşın eşiğine getiren bir istikrarsızlık halinde tutmaktadır.

Makul ve meşru bir vatanseverlik dışında, dizginlenmemiş bir milliyetçiliğin yerini daha geniş temelli bir bağlılığın, tüm insanlık sevgisinin alması gerekir. Bahaullah şöyle demektedir: Dünya tek bir ülke ve insanlar onun vatandaşlarıdır. Dünya vatandaşlığı kavramı, bilimin ilerlemesi sebebiyle Dünya'nın tek bir mahalleymiş gibi daralmasının ve milletlerin tartışmasız şekilde birbirine bağımlı olmasının doğrudan bir sonucudur. Dünya milletlerinin hepsini sevmek insanın kendi memleketini sevmesini dışlamaz.

Dinsel çatışmalar tarih boyunca sayısız savaşlara ve çarpışmalara neden olmuş, ilerlemeye büyük bir engel teşkil etmiş, her dinden veya dinsiz insanlar için gitgide menfur hale gelmiştir. Bütün dinlerin mensupları, bu çatışmanın ortaya çıkardığı temel sorunlara bakmaya ve açık seçik cevaplar aramaya razı olmalıdırlar.

Kadınların özgürlüğü, iki cins arasında tam eşitliğin sağlanması, barışın daha az kabul edilmekle beraber, en önemli ön şartlarından biridirp. Ancak kadınlar insan girişiminin her alanında tam ortaklığa kabul edilirse, uluslararası barışın boy vereceği ahlâkî ve psikolojik ortam oluşabilir.

Tüm din ve ırklar birdir: “Hiç şüphesiz hangi milletten, hangi ırk veya dinden olursa olsun, tüm insanlık ilhamını bir İlahi Kaynaktan almaktadır ve tek Tanrı'nın kuludur.”

Diğer dinlere göre Bahâîlik

Birçok kaynağa göre Bahâî dini, yeni dinî akımlar arasında sayılmaktadır. Bâzı görüşlere göre, 19. yüzyılda doğmuş, başlıca büyük dinler ve diğer inançları sentezlemeye çalışan hümanist ve barışçıl bir dinsel harekettir; bâzılarına göre bir din sayılmamaktadır. Bahâîliği bir din olarak kabul edenler arasında, tarihsel kökeni nedeniyle onu İbrahimi dinler arasında sayanlar da vardır.

Başta İslâm, Hristiyanlık ve Musevilik inananlarının Bahâîlik ile çatıştığı ve karşı olarak öne sürdüğü noktaların başında "son din, son peygamber inanışı" sayılabilir; çünkü bu üç dinin mensuplarında da, doğru yolda olma, bir daha başka peygamber gelmeyeceği inancı görülebilir. Örneğin Müslümanlıktaki son din kavramı gibi, Hristiyanlıkta Yeni Ahit'te geçen "Alfa benim, Omega da benim" -yani ilk benim, son da benim- sözlerinden kaynaklanan sonluk inanışı, Musevilikte de temelini kutsal kitap Tanah'tan alan, Tanrı'nın seçilmiş tek dini olma inancı vardır. Bahâîliğe göre ise bu ifadelerin kastettiği şey, bu dinlerin peygamberlerinin aslında aynı dini ve aynı öğretileri diriltmekte olduğu; dolayısıyla dinlerin bu noktada birbiriyle çelişik olmadığıdır.

Bahâîlik, Dünya'nın birçok ülkesinde resmî din olarak tanınmakla birlikte bâzı yerlerde bu söz konusu değildir. Özellikle doğduğu ülke olan İran'da başlangıcından itibaren meydana gelen baskılar ve ölümler sonrasında, Dünya'nın birçok kıtasına Bahâîlerin göçü yaşandı. Doğuşundan itibaren geçen 150 yıllık sürede bu göçler yüz binlerle sayılabilecek kadardır. İran'daki Bahâîler halen kamu hizmeti ve üniversite öğrenimi haklarından yoksun durumdadırlar.[16][17][18]

Bahâî Mabetleri

Şikago, Wilmette'deki Bahâî Mabedi

Bahâî Mabetleri (Arapça'da "Meşriku'l Ezkâr" olarak bilinir), her dinden kimsenin sessiz olmak koşuluyla bildikleri şekilde ibadet edebilecekleri mekânlardır. Şimdiye dek her kıtada bir tane olacak şekilde yedi tapınak inşa edilmiştir. Bu tapınakların ortak özeliği, bir kubbelerinin ve dokuz girişlerinin olmasıdır. Bu dokuz giriş Dünya'da dokuz dinin varolduğuna ilişkin Bahâî inancını yansıtır.

İlki Aşkabat'ta 1908'de hastane, okul, hotel gibi başka birçok birimi içeren bir kompleks olarak inşa edilmişti. 1938’e kadar hizmet veren bu tapınak Sovyet rejimi tarafından ibadete kapatıldı; 1962’de bir depremle yıkıldı.

1953 yılında ABD'nin Illinois eyaletinde Şikago'nun kuzeyinde bir Bahâî mabedi tamamlandı. (Bakınız: resim)

Daha sonra inşa edilen mabetler sırasıyla şu ülkelerdedir: Uganda(Kampala), Avustralya (Sidney yakınında), Almanya (Frankfurt’un dışında), Panama (Panama City yakınında), Batı Samoa (Apia), Hindistan (Yeni Delhi), Şili (yapım aşamasında)

En yeni Bahâî Tapınağı olan Hindistan, Yeni Delhi’deki tapınak, 1986’da tamamlandı ve pek çok mimari ödül aldı.

Osmanlı reformcuları ve Bahâîlik

Bahâîler tarafından Kâ'im (beklenen Mehdi) olarak bilinen Bab'ın Hayfa'daki türbesi.
Bahâîlerce mukaddes addedilen Hayfa'daki "Nokta-i Ulâ"[11] (Hurûfî-Noktacılık mezhebinin üstâd-ı â'zamı) ve "Kâ'im" olarak tanınan Bab'ın mabedi ve asma bahçeleri.

Osmanlılar/Tanzimat Devri

1789 Fransız Devrimi’nden sonra hürriyetçilik (liberalizm) ve milliyetçilik gibi bâzı ideolojiler Osmanlı İmparatorluğu’na da ulaştı ve 19. yüzyıla kadar Avrupa, Osmanlılar için önemli bir rol taşımıyordu; ancak ondan sonra batının gelişmiş orduları, hızla gelişen teknolojisi ve siyasi ve kültürel fikirleri gittikçe iktidarda olanların ve entelektüel grupların ilgisini çekmeye başladı. Avrupa artık medeniyetsiz değildi lakin büyük bir tehdit ve aynı zamanda araştırmaya değer bir model olarak görülüyordu.

1839-1876 senelerini “Tanzimat Devri” olarak tanıyoruz. Bu devirde Sultan II. Mahmud, I. Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz iktidarlarında değişik alanda reformlar ilan edildi ve birkaç paşanın sayesinde gerçekleştirilmeye çalışıldı. Reform Devrinin önemli aşamaları, 1839'da Mustafa Reşid Paşa tarafından ilan edilen “Gülhane Hatt-ı Hümayunu” ile başladı. Bu belge, sosyal haklar açısından herkese, hangi dine mensup olsa da, aynı hakları temin ediyordu. Gelecek 30 sene içinde bu ve daha sonraki belgelerin şartları yürürlüğe girecekti. Bu müddet esnasında, Mustafa Reşid Paşa başta olarak, Mehmed Emin Âli ve Keçecizade Mehmed Fuad Paşalar da önemli rol oynadılar. Âli ve Fuad Paşalar Bahâî tarihinde iyi tanınan kişilerdir; çünkü Bahaullah onlara, Kendisini ve başka Bahâîleri, durumlarını hiç araştırmadan sürgün ettikleri için, şiddetli kelimeler yöneltmiştir.

Gülhane belgesinin ilanından hemen sonra reform çabaları, onlara karşı olanların çoğunluğu yüzünden durakladı; ama 1856’da Hatt-ı Hümayun veya Islahat Fermanı ilan edildi. Bu, birinci belgeyi tasdik ediyor ve yeni şartlar da koşuyordu. Âli ve Fuad Paşalar Tanzimat reformlarını ellerinden geldiği kadar gerçekleştirmeğe çalıştılarsa da etraflarındakilerden ve toplumdan gereken muvafakatı bulamadıkları için reformlar gene yavaş yürütülüyordu. Osmanlıların parasal ve idari sorunları, 1876 senesinde bir krizde sonuç buldular. O zamana kadar hükmeden Abdülaziz tahttan indirildi.

Yeni sultan II. Abdülhamid 1876 senesinde Kanun-i Esasi’yi ilan etti. Bu Osmanlı tarihindeki önemli belge Tanzimat’ın şartlarını tekrarladı ve bir daha vurguladı. Bununla beraber, en önemli noktası olarak, Meşrutiyet’i yani bir anayasayı ortaya koydu ve demokrasi saltanatını takdim etti. 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Abdülhamid batı ülkelerine, absolütist yani mutlak monarşiyi kaldıracağına ve bir parlamenter demokrasi kuracağına söz verdi; ancak sultan, Balkan krizinin karışıklığında Mart 1877’de açılan ilk Türk parlamentosunu 1878 senesinde belirsiz bir süre için dağıttı. İmparatorluk kanunen demokrasi saltanatıydı. Halbuki Abdülhamid 1909'e, Jön Türk devriminin sonrasına kadar mutlak hükümdardı. Tanzimat’ta eğitim alanında başlatılan reformlar birçok bürokrat, doktor, subay, yazar, vs. yetiştirdi ve bunlar batıdan her türlü liberal fikirleri benimsediler. Bu entelektüeller yavaş yavaş Osmanlı gelenekçiliğiden uzaklaşıp gitgide batı eserlerine yöneldiler ve kendi yazılarında Osmanlı İmparatorluğu’ndaki siyasi, iktisadi, toplumsal ve dinî sorunlarını ele aldılar.

Bahâîlikte kadın

Bahâîler; kadını toplum hayatının tüm aşamalarında yer alması için teşvik ederler. Ancak bu teşvik Umumi Adalet Evi Kanunları mucibinde erkekler tarafından sınırlandırılır.[19] Kadınlar, Mahalli ve Milli Adalet Evi’ne üyelik hakkına tam olarak sahiptirler. Mahalli ve Merkezi Ruhani Mahfil’lerin her ikisine de üye olabilmeleri idari işlerde tam bir hakka sahip olmaları anlamı gelir. Bahâîler, Abdülbahâ’nın bu görüşünü kabul ederler. Bu görüşün arkasında ilahi bir yol göstericilik olduğunu ve bir hikmet bulunduğunu ifade ederler. Kadınların, Yüce Adalet Evi üyeliğinden muaf tutulmaları, kadın ile erkeğin işlevlerinde eşitlik olmaması gerçeği, taraftarlardan herhangi birisinin diğerinden, yaratılışça daha üstün veya daha aşağı olduğu veya haklara sahip olmadıkları anlamına gelmemektedir.[20] Bahâî dininde kadın yeryüzünde erkekle eşit haklara sahip, dinde ve toplumda önemli yeri olan bir varlıktır. Kadın erkek herkesin ödevi, Emri tebliğ etmek ve öğretmektir. Kadının kendisi için mümkün olan en yüce mertebeden men edildiği sürece erkeğin de mukadder mertebesine yükselebilmesi mümkün görülmez . Bahâî dininde beşeri faziletlerin kadın ve erkeğe eşit derecede ait olması sebebiyle, Tanrı huzurundaki saygınlık cinsiyete değil, yüreğin temiz ve aydın olmasına bağlıdır .[21] Bahâîler, kadının ilerleme ve becerilerindeki eksikliğini, onun fırsat ve eğitimindeki eşitlik ihtiyacına bağlı olduğunu belirtirken, bu eşitlik ona verilmiş olsaydı, kadının da kabiliyet ve kapasitede erkeğin muadili olacağını savunmuşlardır. Yine Bahâîler, insanların mutluluğunun ve esenliğinin kadın ve erkeğin eşit derecede gelişmesine bağlı olarak gerçekleşeceğini, zîrâ onların her ikisinin de birbirlerinin yardımcısı ve tamamlayıcısı olduğunu savunur .[22] Bahâullah, tüm hanımların eğitilmesini emrederek, kadın-erkek herkesin eşit haklara sahip olduğunu ve her iki cinsiyetin eğitimlerinde farklılık olmaması gerektiğini bildirmiştir. Tanrı katında cinsiyetin bir özelliği yoktur. Düşüncesi temiz, eğitimi üstün, ilmi başarıları büyük, hayırseverliği fazla olanlar ister kadın, ister erkek olsun, ister siyah, ister beyaz olsun tüm meziyetleriyle mümtaz olurlar ve bundan başka bir fark da yoktur .[23] Kadınla erkeğin eşitliği Bahâî öğretileri tarafından garanti edilse de, toplumsal rollerinin kadına yüklediği bâzı kaçınılmaz sorumlulukları vardır. İstedikleri mesleği seçme hakkına sahip olsalar da kendi doğurdukları çocukların ilk öğretmeni olmak durumundadırlar .[24]

Bahâîler kadınların iştirak etmesinin uygun olmadığı bâzı meselelerin varolduğunu söylerler. Örneğin bir düşman hücumu karşısında, toplumun hararetli bir savunma içinde bulunduğu zamanlarda hanımlar askeri hizmetlerden muaf tutulmuşlardır.[25]

Kaynakça

Notlar
  1. Bahailik istatistikleri sayfasına bakınız.
Referanslar
  1. Dictionary 2004.
  2. Hutter 2005, ss. 737–740.
  3. Affolter Ocak 2005, ss. 75–114.
  4. Smith 2008, s. 56.
  5. Hutter 2005, ss. 737–40.
  6. Smith 2008, ss. 107–9.
  7. Süleyman Özkaya, “Osmanlı Devleti’nde Marjinal Bir Hareket: Bahâîlik”, Türkler Ansiklopedisi, XII, 111
  8. Muhammed Ebu Zehra, İslam’da Siyasi ve İtikadi Mezhepler Tarihi, çev. E. R. Fığlalı-Osman Eskicioğlu, Yağmur Yayınevi, İstanbul 1970, s. 267
  9. Bahais believe, http://www.bahai.org/, erişim tarihi: 18 Ağustos 2013
  10. Social principles, http://en.wikipedia.org/wiki/Bah%C3%A1'%C3%AD_Faith, erişim tarihi: 18 Ağustos 2013
  11. 1 2 Denis MacEoin (1992). The Sources for Early Bābī Doctrine and History. Leiden: Brill. s. 177. ISBN 90-04-09462-8. http://books.google.com/books?id=xqV9-zmMxsUC&printsec=frontcover&source=gbs_atb#v=onepage&q&f=false. Muhammad 'Alí Faydí's Hadrat-i Nuqta-yi Ulá (Tehran, 132 B.E./1976-77): "This work contains an interesting account of the single portrait of the Báb painted by Áqa Bálá Big Shíshvání Naqshbandí during Shírazí's stay in Urúmiyya in 1848 (pp. 367–74). This painting is now kept in the Bahá'í archives in Haifa..."
  12. 1 2 3 Bahai Calendar/bahai.org http://reference.bahai.org/en/t/je/BNE/bne-145.html
  13. Bahâî takvimi (İngilizce)http://www.bahai.us/bahai-calendar
  14. 1 2 Bahâî takvimi ve Bayramları / bahaiturk.com http://www.bahaiturk.com/ana.asp?id=89
  15. Bahâî İnancındaki Dini Hükümler / Türk Bahâî Toplumu İnternet Sitesi http://www.tr.bahai.org/yayinlar/serihukum.htm
  16. Iranian Baha'is face continuing discrimination in higher education- http://news.bahai.org/story/507
  17. Since the Baha'i Faith's birth it has faced resistance and persecution from Iran. Many Baha'is have become martyrs and many are imprisoned, Although in Iran Christians and Jews are permitted to freely practice their religion, Baha'is are denied that right. (Ostling, 1984:73) http://religiousmovements.lib.virginia.edu/nrms/bahi.html
  18. A Faith Denied-Report on persecution of Bahais in Iran, http://www.leithjb.net/blog/2007/01/25/a-faith-denied-report-on-persecution-of-bahais-in-iran/
  19. Abdu’l-Baha, Selections from the Writings of Abdu’l-Baha, Baha’i Publishing Trust, y.y., 1978, s. 79-80
  20. Abdu’l-Baha, Selections from the Writings of Abdu’l-Baha, s. 86
  21. Abdu’l-Baha, Paris Talks: Addresses Given by 'Abdu'l-Baha in 1911, Baha'i Publishing, 2006, s.162.
  22. Abdu’l-Baha, The Promulgation, s. 182
  23. Abdu’l-Baha, The Promulgation, s. 166
  24. Moojan Momen, A Short Introduction To The Baha’i Faith, One World, Finland, 1997, s.40
  25. Moojan Momen, A Short Introduction To The Baha’i Faith, One World, Finland, 1997, s.55

Dış bağlantılar

This article is issued from Vikipedi - version of the 9/3/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.