Kolhis

Kolkhis Krallığı
Lazca: K'olxa/კოლხა
  Krallık  
MÖ 1350–MÖ 164 [[Pontus Krallığı|]]
Başkent Aia, Phasis
Dil(ler) Tzan Dili (Eski Lazca), Abhazca
Din Paganizm, Mithracılık
Yönetim Monarşi
Mapa
 - MÖ ? Soulak
 - MÖ 2.yy Aku
Günümüzdeki durumu

Kolhis ya da Kolkhis (Eski Lazca: K'olxa, Abhazca: Kolkhida, Gürcüce: K'olxeti, Urartuca: Qulha) Antik Çağ'da Kafkas kökenli Tzan (Laz-Megrel) kabilelerinin kurduğu krallık.

Coğrafya

Kolkhis coğrafyası uydu görüntüsü. Dağlık Doğu Karadeniz coğrafyası ile doğu kıyılarında yer alan Kolkhis ovasının elverişli konumu.

Kolkhis kültür alanı kuzeyde günümüz Rusya'sının Karadeniz kıyılarından, batıda tarihi Canik Bölgesi'ne denk düşen Ordu ilini içine alarak, doğuda Gürcistan'ın İç Kartli Bölgesi'nden güneyde Çoruh Nehri'nin güney kesimlerine dek uzanan coğrafyayı kapsar.[1][2] Günümüzde Gürcistan sınırları içinde kalan doğu kesimi verimli ovası, gelişime ve etkileşime müsait konumuyla daha hızlı gelişirken, batıda günümüz Türkiyesinin Doğu ve Orta Karadeniz bölümlerinin bir kısmını kapsayan batı kesimi dağlık, uçurumlarla dolu arazisi ve doğal sur görevi yapan sık ormanlık alanlar sebebiyle herhangi bir merkezi otoritenin bölgeye ulaşması zorlaştığı için Trabzon, Giresun, Ordu civarında yaşayan Kolkh kabileleri bağımsız, kısmen dış dünyadan izole bir yaşam biçimi sürdürüp kabile şeflerinin yönetimi altında, kralsız yaşamışlardır. Bu yüzden Kolkhis coğrafyası doğuda Phasis ve batıda Pontus da denilen Türkiye'nin Doğu Karadeniz coğrafyası olmak üzere iki bölümde incelenebilmektedir.[3]

Mitolojideki Yeri

Ulaşılmaz coğrafi konumu ve gücü Kolkhis'i antik dünyanın efsanelerinin odak noktası haline getirmiştir. Mitolojide Kolkhis diyarı kuzeyde, antik dünyanın sonu olarak bilinen Kafkas Dağları ile sınırlanıyordu. Bu dağlar Ortadoğu mitolojilerinin efsanevi dağı olan Kaf Dağı'nı bünyesinde barındırıyordu. Dünyayı taşıyan sütunlardan olan bu dağlar, yanarak küle dönüşen ve küllerinden yeniden dirilen efsanevi Anka Kuşu'nun yurdu olarak biliniyordu. Ayrıca Yunan mitolojisinde Kolkhis, Güneş'in doğduğu diyardı ve Helios muhteşem gündoğumu sarayını bu ülkede kurmuştu. Adına Antik Dünya'nın Yedi Harikası'ndan biri “Rodos Heykeli” dikilmiş olan Güneş Titan Helios, Kolkhis'in Laz krallarının atası kabul ediliyordu. Helios 4 atın çektiği savaş arabasıyla gökyüzündeki yolculuğuna Kolkhis'ten başlıyordu.

Prometheus insanoğluna yasaklanan ateşi Güneş'ten çaldığı böylece ışığın ve ateşin kaynağı Güneş'e de el sürdüğü için Güneş'in doğduğu ve kutsal olduğu Kolkhis'te zincire vurulmuştu. Kartal da aynı zamanda Güneş'in oğlu Laz Kralı Aietes'in simgelerinden biridir.[4]

Ve insanoğlunun dostu, Güneş'ten ateşi çalarak insanoğluna verdiği için cezalandırılan Prometheus, Kafkas Dağları'nda zincire vurulmuştu. Ve Prometheus'un acı çekmesi için her gün karaciğerini parçalayan kartal aynı zamanda Kolkhis'in gücünün simgesi olan Altın Post'u koruyan Kolkhis Ejderhası'nın da kardeşiydi.

Antik Tzan inanışının temeli Güneş (Mjora) ve Ay (Tuta) idi. Güneş kültü inanışın merkeziydi, Kolkhis Kralı Güneş'in soyundan geliyor, Güneş'in oğlu olarak kabul ediliyordu.[5] Pazar günü Kolkhis Dili'nde (Eski Lazca) Mjaçxa: “Güneş Günü” anlamına geliyor, bu günde sadece Güneş'e ibadet ediliyordu.[6] Kolkhis'te bu derece gelişmiş olan Güneş Kültü ve bu diyarın zenginliği söylentileri Antik Yunanistan halkını etkilemiş -ve Olimpos Tanrılarından biri olmayan- Güneş Helios, Kolkhis'le özdeşleştirilmişti. Arkeolojik buluntularda da Azak Denizi'nin doğu kıyısında MÖ 5. yüzyıla tarihlenen ve üzerinde “Ben Kolkhis'te bulunan Tanrı Apollon'un -Güneş'in- kuluyum.” yazılı eserlere rastlanmıştır.[7]

Yine Kolkhis Ay kültüne ithafen Laz prensesi Medea, mitolojide Ay Tanrıçası Hekate'nin rahibesidir. Hatta farklı kaynaklarda Medea, bizzat Ay Tanrıçası Hekate ile Güneş'in oğlu Aietes'in kızıdır. Kolkhis Kralı Aietes'in kızkardeşi Büyü Tanrıçası Kirke'nin de, Kolkhis'te -Ay Tanrıçası için kutsal sayılan- söğüt koruluğunda bir mezarlığı vardır.[8] Efsanevi kadın savaşçılar olarak bilinen -bazı mitologların Kolkhisli Ares olarak andığı- Savaş Tanrısı'nın kızları ve Ay Tanrıçası'nın rahibeleri Karadenizli Amazonlar da bu topraklardandır.[9][10][11][12][13][14]

Antik Çağ'da güçlü bir devlet olarak tarih sahnesine çıkan Kolkhis'in gücü ve zenginliği antik dünyanın dikkatini çekmiş ve bu zenginliği ele geçirmek isteyen Yunanlarla, zenginliği vermek istemeyen Lazların mücadelesini anlatan "Argonautika” Altın Post Efsanesi'ne konu olmuştur. Kaynak olarak Apollonius Rhodius'un işlediği, Valerius Flaccus'un geliştirerek aktardığı efsanenin pek çok farklı versiyonu bulunmaktadır, efsanenin Kolkhisli kahramanları ve farklı bir versiyonu aşağıda kısaca anlatılmaktadır.

Kolkhisli Kahramanlar

New York Özgürlük Heykeli'ne ilham veren Antik Dünya'nın Yedi Harikası'ndan biri Rodos Helios Heykeli. Helios mitolojide Kolkhis krallarının atası kabul ediliyordu.

(Güneş soylu oldukları için Kolkhislilerin gözleri açık renkli ve parlaktır. Böylece ömürlerinde birbirlerini görmemiş olsalar bile yabancı topraklarda karşılaştıklarında gözlerindeki bu farklılıktan dolayı aynı kökenden geldiklerini anlarlar.)

Aietes: Güneş'in oğlu kabul edilen Lazların efsanevi kralı. Yaşadığı çağda dünyanın en güçlü kralıdır. Asırlar boyu Laz krallarının atası olarak kabul edilmiş, tarihi kaynaklarda da Lazların başına geçen kralın Aietes soyundan olduğu belirtilmiştir. Euryale, Harpe, Lyke, Menippe, Thoe gibi pek çok Amazon onun uğruna çarpışarak ölmüştür.[15]

Medea: Güneş soylu, Lazların Kralı Aietes'in kızı, Kolkhis prensesi, Ay rahibesidir; hatta “Ay” onun lakaplarından biridir. Büyü, zehir ve ilaç yapımı konusunda ustadır. Doğu Karadeniz'deki kadının etkili olduğu toplum yapısını yermek için, hayatı manipüle edilip çarpıtılmıştır.

Kirke: Güneş soylu, Aietes'in kız kardeşi, büyü tanrıçasıdır. Aiaia Adası'nda yaşamaktadır. Kolkhis orijinli büyücü de yeğeni Medea gibi karanlık bir karakter olarak yansıtılmıştır.

Perses: Güneş soylu, Aietes'in erkek kardeşi, Laz Kralıdır. Taht için Aietes ile mücadeleye girmiş bu yüzden pek çok Amazonu karşısına almıştır.[16]

Paflagon: Aietes'in yeğeni, Kirke'nin oğlu. Antik Çağ'da Sinop yöresini kapsayan Paflagonya Bölgesi adını bu kahramandan almıştır.[17]

Absyrtos: Güneş soylu, Aietes'in oğlu, Kolkhis prensi. Altın Post'un çalınması sonrasında canından olmuştur. Fakat ölümüyle ilgili pek çok farklı anlatım mevcuttur. Karadeniz'de akarsulara ve kentlere onun adı verilmiştir: Apsaros.

Khalkiope: Güneş soylu, Aietes'in kızı, Kolkhis prensesi.

Medus: Laz Kralı Aietes'in torunu, Medea'nın oğludur. Kolkhis'ten, Orta Doğu'ya gelmiş burada atalarının Güneş kültünü yayarak yörede kurulacak Med İmparatorluğu'nun temelini atmış ve bu imparatorluğa adını vermiştir.[18]

Altın Post Efsanesi

Güneş Titan Helios her sabah, 4 atın çektiği savaş arabasıyla gökyüzündeki yolculuğuna Kolkhis'ten başlıyor, Erytheia'da (Güneş'in battığı diyar) yolculuğuna son veriyordu.

Efsane Yunanistan'da bir şehir olan Aiolkhos'un kralı Pelias ile tahtın kendi hakkı olduğunu iddia eden İason arasında başlar. İason, Kral Pelias'tan, kendi hakkı olan tahtı talep eder, Pelias da tahtı bir şartla kendisine bırakacağını, eğer güneşin doğduğu diyar olan Kolkhis'e gidip, Güneş'in oğlu Kral Aietes'ten altın postu alıp getirirse kral olabileceğini söyler. Fakat İason, pek çok gemiyi batırmakla ün yapmış Karadeniz dalgaları, kıyılarında yaşayan savaşçı kabilelerin varlığı ve erkekler gibi savaşan Amazon kadınlarından dolayı Kolkhis topraklarına tek başına gidemeyeceğinin farkındadır. Bu yüzden Yunanistan'ın her bir tarafından aralarında dünyanın en güçlü erkeği Herkül(Herakles), Peleus(Aşil'in babası), Argos, Orpheus gibi pek çok kahramanın da katıldığı ordusuyla birlikte Kolkhis'e doğru yola çıkar. O zamana kadar Ege ve Akdeniz'in sakin sularında yelken açan Yunanlar Karadeniz'in devasa dalgalarına, korkutucu fırtınalarına şahit olurlar. Sinop kıyılarını geçince Karadeniz'in savaşçı kabileleriyle, savaşçı Amazonların topraklarını, ailenin geçimini sağlayan erkek gücüyle yapılabilen işleri yapabilen Karadeniz kadınlarını görürler.[19] Çok geçmeden başkent Aia'ya varırlar. Ardından Hephaistos'un inşa ettiği Kolkhis krallarının muhteşem sarayını görürler.

Fransız ressam Jean-François de Troy'un fırçasından; İason, Kolkhis'in alev saçan Kafkas boğalarını boyunduruk altına almaya çalışıyor.

Lazların kralı Aietes, Yunanları karşısında görünce hiç de sevinmez çünkü Truva Kralı Laomedon(Truva savaşlarındaki Hektor ve Paris'in büyükbabası) Karadeniz'e hiçbir Yunanın geçmesine izin vermeyeceğine dair Aietes'e söz vermiştir. Kral Aietes, Yunanlara gelme niyetlerini sorar. İason, tahtını geri alabilmesi için altın posta ihtiyacı olduğunu eğer bu isteğini yerine getirirse Aietes'e minnettar kalacağını anlatır. Bunun üzerine Lazların Kralı öfkeyle, ellerini ve dillerini kesmeden önce Yunanların ülkesini terk etmesini söyler. Tahtın kendi hakkı olduğu ve altın postu almak için haklı olduğu konusunda Kral Aietes'e dil döken İason, uzun uğraşları sonunda kralı anlaşma konusunda ikna eder. Aietes de kendisine ancak ve ancak Kolkhis'in ateş püsküren boğalarını boyunduruk altına alıp, bu boğalarla Savaş Tanrısının tarlalarını sürerse, ardından bir ejderhanın dişlerini toprağa ekip bu dişlerden çıkacak savaşçıları yenerse altın postu vereceğini söyler. Elbette bunları Güneş Tanrısı'nın oğlu olan Kral Aietes'ten başka bir kimsenin yapabilmesi mümkün değildir. Kendisi de bunun farkında olan İason bu görevleri nasıl yerine getireceğini düşündüğü sırada Olimpos Tanrıları'nın yardımı ulaşır. Aşk Tanrısı Eros oku ile Kolkhis Prensesi Medea'yı kalbinden vurur ve İason'a aşık eder. İason'a aşık olan prenses, kendisine altın postu ele geçirmek için yardım edeceğini ama karşılığında onu da kendisiyle birlikte Yunanistan'a götürmeye söz vermesini ister. İason, prensesin teklifini kabul eder. Medea vücuda sürüldüğünde ne ateşin, ne bir mızrağın, ne de okun vücuda zarar veremeyeceği bir ilacı, İason'a gönderir. İason hemen ilacı vücuduna sürerek görevleri yapmaya koyulur. Ateş püskürten boğalara boyun eğdirir, bunlarla Savaş Tanrısı Ares Ovası'nı sürer ve toprağa ektiğinde çıkan savaşçıları da yener. Hileyle bunları yaptıktan sonra sanki bunları kendi bileğinin gücüyle yapmış gibi Kral Aietes'in karşısına çıkıp altın postu isteyince Kral Aietes, İason'a kendi kızı Prenses Medea'nın yardım ettiğini anlar, sinirlenir ve Yunan kahraman ordusuna dönerek hepsini öldüreceğini geldikleri gemiyi de Karadeniz'in dibine göndereceğini söyler. Bunun üzerine Yunanlar altın postu gizlice çalarak bir an önce Kolkhis'ten kaçmaya karar verirler. Medea Yunanlara altın postun saklandığı Ares'in Kutsal Korusu'nun yolunu gösterir. Fakat bu sefer aşılması gereken daha da büyük bir engel karşılarına çıkar. Ares Korusu'nda altın postu koruyan ateş saçan devasa bir ejderha vardır. Medea ejderhayı da yaptığı bir ilaçla uyutur. İason da meşe ağacında asılı duran postu alır ve hemen Kolkhis'ten kaçmaya başlarlar. Fakat durumu farkeden savaş tanrısının rahipleri hemen krala haber gönderirler. Güneşin oğlu Aietes hemen bir ordu hazırlar, komutan olarak da oğullarından birini görevlendirir ve Yunanların peşinden gönderir. Tuna Nehri ağzında Lazlar, Yunanları yakalasalar da, bir anlaşmaya varılacağı sırada Yunan İason, Laz prensini sırtından hançerler ve öldürür.[20] Sonrasında Yunanların kaçışı devam eder ve neticesinde Yunanistan'a varırlar. Ülkelerine ve krallarına eli boş dönmekten utanan Laz ordusu da bugünkü Hırvatistan İstria kıyılarına yerleşerek burada çoğalırlar ve Pula adı verilen şehri kurarlar...[21]

Tarih

Kolkhis ile ilgili ilk yazılı kaynaklar MÖ 8. yüzyıla tarihlenen Urartu Kralı II. Sarduri dönemine ait kitabelerdir.[22] Bu kitabelerde Urartu Krallığı'nın, Kolkhis sınır kabileleriyle giriştiği savaşlar anlatılmaktadır. Aynı yüzyıla ait bir başka kayıt ise Yunan şair Eumelos'a aittir; Eumelos yazılarında Kolkhis ülkesinden söz etmektedir.[23] MÖ 8. yüzyılın sonlarına doğru ise Urartu, Frigya, Lidya ve İyonya'ya ciddi zararlar veren Kimmerler, Kolkhis'in de parçalanmasına sebep olmuşlardır.[24] Bu parçalanma Kolkhis Krallığı'nın egemenlik alanını daraltmış MÖ 7. yüzyıldan itibaren Büyük ve Küçük Kafkaslarla sınırlandırmıştır. Batıda Rize, Trabzon, Giresun ve Gümüşhane'deki kabileler krallıktan, kralın otoritesinden bağımsız yaşamışlardır. MÖ 6. yüzyılda bu kabileler Pers egemenliğine girseler de Pers işgali bu dağlık, ormanlık ve izole yerlerde çok fazla hissedilmemiştir.

Kolkhis ile ilgili MÖ 5. yüzyıla ait kayıtlar ise Tarihin babası Herodot ve Tıbbın babası Hipokrat'tan gelmektedir. Herodot Kolkhis'teki ileri keten dokumacılığından ve silahlarından bahsederken, Hipokrat da soluk benizli(beyaz tenli) ve kalın sesli olduklarından bahsetmiştir.[25] MÖ 5. yüzyılın sonlarında ise Anadolu'nun kuzeydoğu kıyılarında(Ordu, Giresun, Trabzon) yaşayan bağımsız kabilelerle ilgili en önemli tarihi kaynak Ksenofon'un “Anabasis” (Sefer/On binlerin dönüşü) isimli eseridir. Babil yakınlarında Pers kralıyla savaştıktan sonra Karadeniz üzerinden Yunanistan'a dönmeyi planlayan askerler yeterli gemi ve teçhizat tedarik edilene kadar Karadeniz Bölgesi'nde konaklamışlardır. Ksenofon da bu süre zarfında yerel kabilerle ilgili gözlemlerini kaleme almış; yörede tüketilen ürünleri, savaştığı kabileleri, bu kabilelerin adetlerini ve dış görünüşlerini aktarmıştır. Ksenofon'un aktarımına göre Gümüşhane'deki Dril kabilesiyle, Trabzon ve Giresun'daki kabilelerle savaşlar yapılmıştır. Ksenofon bu bölgeleri Kolkhis (Laz) Krallığı'nın yönetimi dışında bağımsız yaşayan; fakat etnik olarak Kolkhi (Laz) olan kabileler olduklarını aktarmıştır.[26] Merkezi Kafkasya'da bulunan krallığın zenginliği ve gücüyle ilgili söylentiler de duyan Ksenofon, Phasis Bölgesi'ne saldırmayı önermiş fakat askerlerini buna ikna edememiştir.

MÖ 4. yüzyıla gelindiğinde Makedon kral Büyük İskender'in Pers İmparatorluğu'na son vermesiyle zaten yarı bağımsız olan kabileler tam bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. Hatta İskender'in ölümünden sonra Kolkhis'te pek çok sahte Makedonya sikkesi basılarak Orta Avrupa'ya kadar piyasaya sürüldüğü bilinmektedir.[27]

MÖ 2. yüzyılda Trabzon'da adına bastırılmış sikkeler bulunan “Akos” isimli bir Kolkhis kralından bahsedilse de bu dönemle ilgili detaylı bilgi yoktur. Bu ve takip eden yüzyılda Kolkhis Krallığı'nın merkezi otoritesi zayıflamış neticede yerini daha batıda Halys (Kızılırmak) havzasında Canik (Tzanika) civarında filizlenen yeni bir güç olan Pontus Krallığı'na bırakmıştır. Yine Antik Kolkhis kralları gibi Mithra(Güneş'ten) ismini alan Mithradates Eupator ile Tzan kabileleri tek bayrak altında birleşmiş ve Roma'ya karşı çıkılan seferler Karadeniz kabilelerini antik Yunanistan'ın fethine kadar götürmüştür. Böylece çoğu Roma İmparatorluğu'na ait olmak üzere 1.000.000 kilometrekarelik alan kontrol altına alınmış ve yarım milyona yakın insanın ölümüne sebep olacak savaşlar yaşanmıştır. MÖ 67 yılında Pompey, Karadeniz ordusunu yenilgiye uğratmış ve bu son savaşta Roma'ya karşı savaşmayan Kolkh ülkesindeki Trabzon şehrine serbest şehir statüsü verilmiştir.[28] Mithradates de bu son yenilgisiyle Kolkhis'e (Phasis Bölgesi) sığınmıştır. MÖ 65 yılında İberya (Gürcistan) üzerinden Kolkhis'e gelen Pompey, burada kendisine direnen Laz lider Oltak'ı yenerek esir almış fakat yerlilerin davranışlarından çekindiği için Karadeniz'de kalmayarak güneye doğru yoluna devam etmiştir. MÖ 47 yılında ise Jül Sezar, Zela'da Karadeniz kabilelerini son kez yenilgiye uğratmış ve “Geldim, gördüm, yendim...” sözleriyle Karadeniz'deki Roma hakimiyetini kesinleştirmiştir. Böylece Ordu, Giresun, Trabzon, Rize gibi şehirler 1300 yıl sürecek Roma hakimiyetine girmiş, Kolkhis de bir daha hiçbir zaman bu toprakları kontrolü altına alamamıştır. “Divide et İmpera”: Böl ve yönet politikasını çok iyi uygulayan Roma İmparatorluğu ve daha sonra Doğu Roma İmparatorluğu, Karadeniz kabilelerini kendi dinlerine çekerek kontrol altında tutmak için kaleler ve kiliseler yapmış, neticede 1300 yıllık bu Roma hakimiyeti yerli kabilelerin Romalılaşması (Rumlaşması) sonucunu doğurmuştur. Kolkhis ise MS 100'lü yıllarda yerini ardılı olan Lazika Krallığı'na bırakmıştır.

Toplum

Antik Kolkhis toplumunda yerel soylu sınıfın yönetimi altında kabileler federasyonu şeklinde örgütlenen bir ulus yapısı vardı. Büyük ailelerden oluşan kabileler, asa taşıyanlar “Skeptukhi”ler (şef) tarafından yönetiliyordu. Skeptukhi denilen bu yerel şefler bazen kabileler birliğini sağlayan bir “Mapa”nın (Kral) yönetimi altında birleşiyor, bazen de bir krala bağlı olmadan kendi kabile topraklarında hüküm sürüyorlardı. Hükümdar (Mapa) kabileler birliğini sağladığından yüce bir makamla özdeşleştiriliyor ve Kolkhis soyunun en yüksek rütbesi olan “Güneş'in Oğlu” olarak görülüyordu.[29] Kabile şefleri de kendi yönetimleri altındaki topraklarda hem korunaklı olduğu için, hem de Güneş'e daha yakın olabilmek için tepeler üzerinde, kulelerde, yüksek yerlerde yaşıyorlar bu şekilde bir çeşit “Güneş Rahibi” sıfatıyla yöneticilik yapıyorlardı.

Halk, pek çok kabileden oluştuğu ve her kabile de kendi şefi tarafından yönetildiği için, kabile statüleri özerklik hatta bazen bağımsızlık arzediyor, bir kabilenin aldığı karar bir diğer kabileyi bağlamayabiliyordu. Zira Driller, Makhoroniler ve kıyıda yaşayıp adı bilinmeyen diğer Kolkhi topluluklar gibi Tzan kabilelerinin krallıktan bağımsız şekilde yaşamaları bu duruma örnek teşkil etmektedir.

Kolkhis baltaları. Savaş aletlerini seven ve tepeden tırnağa silahlı dolaşan Antik Çağ Lazlarının en çok kullandığı savaş aleti baltalardır.

Tzanlar (Kolkhisliler) toplum olarak doğudaki İberler (Gürcüler) ve kuzeydeki Kuban (Kuzey Kafkasya) Abhaz, Çerkes ve Çeçen topluluklar ile akrabadır.

Dış görünüş olarak ise Antik Çağ'ın Tzanları (Lazlar), soluk benizli(beyaz tenli), vücutlarına çeşitli motiflerle dövmeler yapılmış şekilde tasvir edilmişlerdir.[25] Ayrıca Tzanlar keten kumaşından giysiler giyiyorlar, savaş halinde de ağaç ya da deri başlıklar takıyorlar, ağaç ya da tabaklanmamış deriden kalkanlar, tek ya da çift ağızlı baltalar, kılıçlar, kısa ya da Ksenofon'un tasvirine göre ancak çok kuvvetli insanların taşıyabileceği uzunlukta mızraklar taşıyorlardı.[30] Anabasis'te bu kabilelerin öldürdükleri düşmanlarının kafalarını keserek farklı ritüeller içeren bir savaş dansı yaptıklarından ve bir antlaşma yapacakları zaman da kendilerinden bir eşya verip karşılığında bir eşya alarak tanrıların huzurunda anlaştıkları bir adetten bahsetmektedir.

Kolkhis aile yapısında kadın önemli bir yere sahipti. Karadeniz kadınının ailedeki bu konumu Altın Post Efsanesi'ne yansımış, efsanede erkek gibi güçlü Karadeniz kadınının ailenin geçimini sağlamak için tüm gücüyle çalıştığından bahsedilmiştir.

MÖ 5. yüzyıla ait Kolkhis sikkesi. Ön yüzünde Kolkhisli kadın, arka yüzünde ise Güneş'in ve Güneş soyunun en kutsal simgelerinden boğa.

[19] Karadeniz kadınlarını baz alan Amazon savaşçılar efsanesi hatta bu savaşçıların Laz Krallığı'nda çıkan bir iç savaşta ordularıyla Kral Aietes'in tarafını tutmaları[31], Kolkhis'teki arkeolojik buluntular arasında “Büyük Ana” motifli pek çok buluntuya rastlanılması ve paralardan heykelciklere kadar pek çok eser motifinde kadının ön planda olması bölgede kadının öneminin ve Ana Tanrıça kültünün göstergeleridir. Ve Yunan mitolojisinde de Laz Prensesi Medea'nın bazen bir tanrıça[32] bazen de -tıpkı Amazonlar gibi- Ay rahibesi rolünde ve karanlık bir büyücü olarak karşımıza çıkması ve karakterinin abartılı bir şekilde karanlık gösterilmesi, hatta Medea'nın da Amazonların da çocuklarını öldüren gaddar “Anneler” olarak gösterilmeleri, Karadeniz'de Samsun, Ordu, Giresun...da yaşayan Amazonların antik dünyanın pek çok bölgesine saldırarak buraları ele geçirmeye çalışmaları(anaerkil) sonraları ise tek bir erkeğin gelerek(Herakles, Theseus) onları yenebilmesi(ataerki), yine Medea'nın halası olan Kolkhisli Kirke'nin de karanlık bir karaktere dönüştürülmesi, hatta Kolkhisli büyücünün(anaerkinin temsili olarak) erkekleri domuza çevirdiği için sonunda bir erkeğin(Odysseus) çıkıp buna bir son vermesi(ataerki), Ay temsili tanrıçanın Güneş Arabası'na Helios'tan önce binerek Laz krallarının atası Helios'u -idare için- arabaya davet etmesi(anaerkil) sonrasında ise Helios'un arabayı tek başına sürmesi(ataerkile geçiş) ve tarihi bir gerçeklik olarak Antik Yunan yazarlarının, Doğu Karadeniz kabilelerinin yaşam tarzını yadırgaması onları Yunan kültüründen uzak görmesi; ataerkil yaşama geçişini tamamlamış Yunanların bir kısım anaerkil adetleri barındıran Karadeniz kabilelerini eleştirisi ve bu adetleri köreltmek istemesinin mitoloji ve tarihe yansıması olarak görülmektedir.

Dil

Antik Kolkhis toplumu Kafkas Dil Ailesi'nin, Güney Kafkas koluna ait bugünkü Lazca ve Megrelce'nin atası olan Tzan Dili'ni konuşuyorlardı.[33] Fakat günümüze dek ortaya çıkarılan arkeolojik bulgularda paralar ve diğer eserler dışında yazılı kaynaklara rastlanmamıştır.

Din

Antik Kolkhis'te Güneş, Tzan inanışının merkezinde bulunuyordu. Tzan kabilelerinin başına geçen Kolkhis Kralı da Güneş'in oğlu kabul ediliyordu. Kolkhis basımı paralarda ve üretilen diğer eserlerde görünen Güneş kültünün izleri Tzan takviminde de görülmektedir. Tzan takviminde Pazar günü (Lazca: Mjaçxa) “Güneş günü” olarak adlandırılıyor ve bu günde yalnızca Güneşe ibadet ediliyordu.

Kolkhis'te Güneş ve Ana Tanrıça kültleri çok önemli yere sahipti. Günümüzde Kolkhis Güneş Kültü ile ilgili az çok bilgi olsa da, Kolkhis Ana Tanrıça kültü Antik Çağ Doğu Karadeniz tarihinin araştırma bekleyen konularındandır.

Tuta: Güneşten sonra gelen yüce güç ise Ay'dı. Ay'ın Güneş ile birlikte dünyadaki canlıları koruduğuna inanılıyordu. Pazartesi günü de (Lazca: Tutaçxa) “Ay günü” olarak adlandırılıyor bu günde de Ay'a ibadet ediliyordu. Ay gününde kutlama yapılmaz, Ay tutulması uğursuz bir durum olarak görülürdü. Ay'ın Yeni Ay evresi ise “Ay'ın geri dönüşü” olarak görülür ve Tzanlar kılıçlarını kınlarından çıkarıp Ay'a doğru uzatır, dualar ederlerdi.[34]

Muruntsxi: Güneş ve ay gibi kutsal diğer göksel varlıklar ise yıldızlardı.

Tzan inanışında göksel inanışların yanında doğaperestliğin bir yansıması olarak ağaç kültünün de ön plana çıktığı görülmektedir. Tarihçi Prokopius, Kolkhis'ten geç bir dönemde de olsa bu inanıştan bahsetmiş ve Tzanların ağaçlara tanrıları gibi hürmet ettiklerini aktarmıştır.[35] Ayrıca bir başka önemli konuyu da aktaran Prokopius Trabzon'da yaşayan Tzanların kuşları tanrısal varlıklar olarak gördüklerini bildirmiştir.

K'ik'ina: Tzan savaş tanrısıdır.[36] Antik Çağ yazarlarının bu kabilelerle ilgili olarak aktardıkları en önemli ayrıntı tepeden tırnağa silahlı ve son derece savaşçı olduklarıdır. Bazı Tzan kabileleri ekime elverişli arazi olmadığı için geçimini korsanlıkta, haydutlukta aramıştır. Bu durum da savaşı bir yaşam biçimi olarak benimsemelerine sebep olmuştur. Tzan takviminde Salı günü “Savaş Tanrısının Günü” (Lazca: İk'inaçxa: K'ik'ina'nın Günü) kabul ediliyor, Salı günü yalnızca ona ibadet ediliyordu. Bu günde doğan çocukların kan dökücü büyük savaşçılar olacaklarına inanılırdı.

Ğormoti: Evrenin yaratıcısı kabul edilen tanrıdır. Ğormoti tabiat olaylarını yönetir ve gökyüzünde yaşadığı kabul edilirdi.[37]

Şana: Aydınlatan, doyuran, ısıtan, huzur ve mutluluk veren tanrıçadır. Şana, Abhaz mitolojisinde de tanrıça olarak karşımıza çıkmaktadır.[38]

Obi: Yağmur Tanrısıdır. Doğu Karadeniz coğrafyasının en sık görülen doğa olayı olan yağmurun tanrılaştırılmış formu Obi, ekinlerin gelişmesi için gerekli yağmuru gönderiyordu. Tzan takviminde Cuma günü haftanın son günüydü. Cuma günü “Yağmur Tanrısının Günü” (Lazca: Obiçxa: Obi'nin günü) idi ve bu gün Obi'ye ibadete ayrılmıştı.[39]

Germak'oçi: Eski Tzan inanışında bir dev. “Orman adamı” olarak anılırdı, olağanüstü kuvvetli ve korkunç sesli bir yaratıktı. Temmuz ayında korkunç bir şekilde bağırarak Karadeniz'e atladığına inanılırdı.[40]

Tzan inanışında evren 3 katmandan oluşmaktaydı: Gökyüzü, yeryüzü, yer altı.

Ntza: Gökyüzü. Antik Kolkhis'te gökyüzü aydınlığın ve mutluluğun kaynağı olarak görülmekteydi. İnanışlarının merkezi Güneş, Ay ve yıldızlar da burada olduğundan gökyüzü bir nevi cennet olarak görülürdü. Ölen kişi eğer iyi birisiyse ruhunun göğe yükseleceğine inanılırdı. Bu yüzden günümüzde de Lazca en büyük temenni sözü “Neaşa Exti” yani “Göğe yüksel” (Cennet'e gidesin) sözüdür.

Dixa: Yeryüzü. İnsanların ve Dida Mangisa(Koruyucu Ana), Germak'oçi, Çinka gibi doğa üstü varlıkların da yaşam alanıydı.

Leta Tude: Yer altı. Karanlık güçlerin bulunduğu yer olduğuna inanılırdı. Kötü insanların ruhları Leta Tude'ye çekilirdi. Galenişi, Cazi gibi ürkütücü mitolojik varlıklar burada yaşardı.[41]

Arkeoloji

Kolkhis'in bugün Gürcistan'da kalan topraklarında detaylı arkeolojik araştırmalar yapılmasına rağmen Türkiye topraklarında kalan batı kesiminde herhangi ciddi bir arkeolojik araştırma yapılmamaktadır. Bu da Antik Kolkhis ile ilgili pek çok soruyu cevapsız bırakmaktadır. Ordu'da Kolkhis medeniyetinin MÖ 2000’lere[42] ait izlerine rastlanmıştır ancak yine de kültürün başlangıç tarihi olarak MÖ 16-15. yüzyıllar kabul edilmektedir.[2] Kolkhis ile ilgili başlıca arkeolojik buluntular kütük ağaç mimarisi temelinde tapınak, taş palet ve kütük ağaç yapımı sur kalıntıları, çanak- çömlekler, tarım aletleri ve çeşitli savaş aletleri özellikle de baltalardır.

Kolkhis arkeolojik kalıntıları Mimari ve Ekonomik faaliyetler başlığı altında iki grupta aktarılmıştır:

Mimari

Kolkhis ahşap kule mimarisi

Doğu Karadeniz'in geniş ormanlık alanları bölgedeki tüm mimari yapılara yetecek kaynağı sağlıyordu. Antik dönemlerde Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Gümüşhane, Rize, Artvin ve devamında Batı Gürcistan'daki tüm illerin mimari yapıları ağaç mimari temelinde yükseliyordu. Doğu Karadeniz'e özgü bu ahşap mimari “Çargvali” olarak adlandırılıyordu.[43] Antik Kolkhis'in bu özgün mimarisinde evler “Ahşap Kule” tarzı inşa ediliyordu. Romalı mimar ve mühendis Vitruvius'un anlatımına göre Kolkhis evlerinin yapımı şöyledir:

"…Karadeniz'deki(Giresun, Trabzon, Rize) Kolhi kavmi, bol kereste kaynaklarına sahiptir ve onların yapı teknikleri de bu kaynaklara bağımlıdır. Onlar, iki ağacı zeminin üzerine paralel bir şekilde yatırırak aralarında bir ağaç boyu mesafe bırakırlar, sonra da bunları; üzerlerine, uç kısımlarından karşılıklı iki ağaç daha koyarak birleştirirler. Bu belirlenmiş alan içinde kalan yer evin iç kısmı olur. Bu dört kenardaki duvar aynı şekilde üst üste ağaçlar koyarak, yukarıya doğru yükseltilir. Böylece köşelerde, her ağaç bir diğerini düşey olarak desteklemiş olur. Ağaçların kalınlıklarına bağlı olarak arta kalan karşılıklı boşluklar, çamurla ve küçük parçalarla kapatılır.

Tzan mimarisinin binlerce yılda gelişip günümüze gelen yapıları serander/nalyalar.

Çatının yapımı için de aynı yöntem uygulanır. Ağaçların uzunlukları aşamalı olarak azaltılarak, köşeler arası mesafe gitgide daraltılır ve böylece piramite benzer bir çatı formu elde edilir. Çatının üzerini de dal parçaları ile örterler ve üzerini balçıkla sıvarlar. Böylece onların bu dört kenarlı çatıları, kabaca bir tonoz şeklini almış olur. ”[44]

Benzer şekilde çeşitli eşyaların saklandığı -bugünkü serender/nalyaların öncülü- ambarlar inşa edilmekteydi. Günümüze kadar ulaşan bu yapı tekniği MÖ 2000'lerde gelişmeye başlamıştı, tapınak ve surlar da benzer şekilde inşa edilmekteydi. Vani'de bu yapı tekniğiyle inşa edilmiş 2500 yıllık bir tapınak ortaya çıkarılmıştır.

Bölgeyle ilgili gözlemlerini aktaran Hipokrat da Antik Kolkhis evlerini; “suların üzerinde, ağaçtan ve kamışlardan inşa edilmiştir.” şeklinde tanımlamıştır.[25] Bölgeyi gezen Ksenofon'un da bölgedeki yerli kabileleri “Mossynoik: Ahşap kulelerde yaşayanlar” şeklinde tanımlaması, Coğrafyacı Strabon'un da ahşap kule evlerde yaşadıkları için onlara “Mossynoik” dendiğini bildirmesi ve Vitruvius'un da günümüz Türkiye'sinin Karadeniz Bölgesi'nde yaşayan Kolkhilerde ahşap kule mimarinin hakim olduğunu aktarması Tzan kabileleri arasında bu yapı tipinin ne derece benimsendiğini gösterir niteliktedir.

Ekonomi

Zenginliğiyle Antik Çağ'ın en ünlü efsanelerinden Altın Post Efsanesi'ne konu olan Kolkhis gücünü metalurji bazlı ekonomisinden alıyordu. Antik Çağ tarihçisi Plinius, Kolkhis Kralının muazzam miktarda altın ve gümüşe sahip olduğunu yazmaktadır.[45] Sadece Vani'de çıkarılan MÖ 5. yüzyıla ait 1700 altın eser bu güçlü ekonominin bir göstergesidir.[46]

Tarım

Kolkhis tarım aletleri

Kolkhis’te yani günümüz Doğu Karadeniz'indeki iklim koşullarına bağlı olarak bitki ve ağaçlar hızlı bir şekilde büyümekteydi. Antik dönemlerde neredeyse tüm Kolkhis coğrafyasını kaplayan bu bitki örtüsü ve ormanlık alanlar nedeniyle tarım alanlarını genişletmek, büyük bir işgücü gerektiriyordu. Genişletilse bile bu alanlar hızlı bitki büyümesinin etkisiyle tekrar eski haline dönüyordu. Bu durumun tarımın gelişmesini engellediği düşünülmektedir. Tıbbın babası Hipokrat'ın nemli, bataklık ve ormanlık olarak tasvir ettiği[25] ülke arazisi, yüksek yeraltı su seviyesiyle de bölge tarımının gelişmesine engel teşkil ediyordu. Kolkhis topraklarında geniş çapta tarım yapılabilecek tek büyük alan Rioni havzasıydı. Burası da bataklıklardan oluşuyordu. Buna rağmen Rioni Havzasında yaşayan Kolkhisliler, Rioni çamurunu verimli kullanıyor ve bataklık alanları tarlalara dönüştürüyorlardı. Bataklıklar, Rioni’den açılan yapay kanallarla sulanarak bataklıklığın üstüne verimli çamurundan bir tabakanın oluşması sağlanıyor daha sonra özel olarak açılmış kanallar ve çukurlarla tarla sudan arındırılıyordu. Bu kanal sistemi aynı zamanda Rioni Nehri taştığı zaman ekili alanların su basmasını önleme işlevini de görüyordu. Büyük yerleşim alanlarındaki tarımsal alanlar orantılı olarak büyüktü ve karmaşık kanal sistemine sahipti.[47]

Tüm bu engel teşkil eden durumlar aşılarak tarım faaliyetleri gerçekleştiriliyor ve halk üretim fazlası ürünlerini de ihraç ediyordu. Kolkhis'te yetiştirilen tarım ürünlerinin başlıcaları kendir[48], darı, yerel buğday türleri, üzüm[49] gibi ürünlerdi.

Hayvancılık ve Avcılık

Tarımın yanında hayvancılık, düzlüklerde ve özellikle Kolkhis'in dağlık bölgelerinde yarı göçebe kabileler tarafından yapılıyordu. Halk daha çok büyük ve küçükbaş hayvancılıkla uğraşıyor, bunların yanında domuz ve tavuk gibi hayvanlar da besleniyordu.[50] Büyük İskender'in hocası Aristoteles, Kolkhis'teki hayvancılıktan bahsetmiş, Kolkhis ülkesindeki sığırların küçük cins sığırlar olsalar da Yunanistan'daki büyük sığırlardan daha verimli olduklarını ve daha çok süt verdiklerini aktarmıştır.[51]

Sokrates'in öğrencilerinden Ksenofon da, “Avcılık” isimli bir çalışmasında, Karadeniz'de iken şahit olduğu Kolkhis yapımı kendir iplerinin ağ yapımında en makbul malzemelerden biri olduğunu vurgulamaktadır.[52]

Ticaret

Doğu Karadeniz kabilelerinin diğer uygarlıklarla iletişime geçmesi karşılıklı bir alışveriş ortamını da beraberinde getirmiştir. Başta keten olmak üzere balmumu, zift, kendir, tuzlanmış balık ve büyükbaş hayvan ihracı ülkenin en önemli ticari gelirleri arasındaydı. Bölgede gemi ve mobilya için gerekli kereste açısından zengin ormanlık alanların bulunması da ülkeyi çekici kılan diğer etmenlerdendi. Coğrafyacı Strabon, Antik Kolkhis'in ihraç ürünlerini “mükemmel” olarak nitelemiştir.[48] Bu dönemlerde Antik Dünya'nın pek çok yerinde olduğu gibi Kolkhis'te de köle ticareti yapılıyordu, Yunanistan ve Kırım'la köle ticareti yapıldığı, kayıtlarda rastlanılan “Kolkh”, “Kolkhos” gibi etnik köken belirten isimlerin Kolkhislilere ait olduğu düşünülmektedir.[51]

Denizcilik - Korsanlık

Roma İmparatorluğu'nun Kapadokya Valisi Arrianus'un mezar taşında MS 2. yüzyıla ait bir Karadeniz gemisi

Tarıma elverişsiz, taşlık ve ormanlık arazi yapısı, ekilecek çok fazla düzlük alanın olmaması Kolkhislilerin ve günümüzde de Sinop'un doğusunda yaşayan insanların denizle bütünleşen bir yaşam tarzına sahip olmalarında en büyük etkendir. Bölge tarıma elverişli olmasa da denizcilik için gereken tüm kaynağı sağlamaktadır. Günümüzden 2000 yıl önce yaşamış olan Strabon, Kolkhis'in gemi inşasına yönelik her konuda mükemmel düzeyde olduğunu aktarmaktadır.[48] Her ne kadar Kolkhis kabilelerinin açık deniz ticareti yapmış oldukları konusu kesinlik kazanmamış olsa da bu kabilelerin korsanlık yaptıklarına, hatta büyük korsan filolarına sahip olduklarına dair bilgiler kesindir. Zira yine Strabon, kayıtlarında Kafkas kökenli kabilelerin ortaklaşa yürüttükleri korsanlık faaliyetlerinden bahsetmektedir. Kamarae adı verilen 30 kişilik hafif tekneleri gerektiğinde süratli bir organizasyonla bir araya topladıklarını, bu şekilde ticari gemilere, ülkelere ve sahil kentlerine saldırarak Karadeniz'deki egemenliği ellerinde tuttuklarını aktarmaktadır. Romanya'da yaşayan Latin şair Ovidius da soygunculuğun yanında adam kaçırma ve fidyecilikle de uğraşan bu Doğu Karadenizli korsanların Batı Karadeniz kıyılarını da tehdit ettiklerini ve gemicilere çok ciddi zararlar verdiklerini yazmaktadır.[53]

Yine 2000 yıl öncesine tarihlenen kayıtlarda Karadeniz Polemonya Krallığı'nda görev yapmış Laz bir amiral olan Aniket'in, Kolkhis'e has çift pruvalı teknelerle hareket ederek, Trabzon'u işgal eden Roma İmparatorluğu donanmasını yakması esnasında bölge denizciliğinin ileri seviyesini gösteren teknikler gözlemlenmiştir. Tacitus, “Kamarae” denilen bu teknelerin her iki yöne hareket edebilecek şekilde ve metal bağlantı kullanılmadan tamamen ahşaptan yapıldığını ve Karadeniz'in fırtınalarına, büyük dalgalarına karşı üst kısımları kapanabilen bu yerli yapım teknelerin böylece dalgalar arasında yuvarlansa bile batmadıklarını aktarmaktadır.

Yine tıbbın babası Hipokrat da Phasis bölgesi ile ilgili aktardığı yazılarında halkın ulaşımda tek parça ağaçtan yapılmış kanolarla seyahat ettiklerini yazmaktadır.[25]

İleri seviyeye ulaşmış olan denizcilik faaliyelerinin asırlar sonraki hali Evliya Çelebi tarafından Laz Meneksilası olarak tanımlanmış ve ”...üç parçadan yapılır, biri teknenin altında ikisi yanındadır, fevkalade büyük levhalardır, gemi kenarları iki adam kalınlığında hasır ve sazlardan örülmüştür bu sayede içeri su sızdırmaz ve Karadeniz'in fırtınalı sularında mantar gibi yüzerler, çift pruvalı kayıklardır, 100 adam alırlar...” şeklinde tasvir edilmiştir.[54]

Çanak-Çömlek Yapımı

Kolkhis'te tarımsal ve hayvansal ürünlerin stoklanması için gerekli çanak-çömleğin yapımı da kendine has özellikler göstermektedir. Testi, çanak ve tas gibi çeşitli formlara sahip olan Kolkhis seramikleri genellikle siyah renklidir ve tutaçları boynuz şeklinde tasarlanmıştır.[55] Genellikle balık kılçığı ve çiçek bezeleri gibi motiflerle süslenmişledir. Antik Kolkhis yerleşim yerlerinden MÖ 2. binyılın ikinci yarısına ait pek çok çanak-çömlek çıkarılmıştır. Kolkhis seramik ürünlerinin bu derece fazla olması ve yaygınlığı üst düzey bir ekonomik gelişimin de göstergesidir. Don Nehri havzasında Kolkhis yapımı çömleklere rastlanması seramiklerin önemli bir ihraç ürünü olduklarını da göstermektedir.[56]

Dokumacılık - Giyim Kuşam

Kolkhis'in başlıca uğraşılarından biri, ünü Kolkhis ile bütünleşmiş olan keten kumaşı asırlar boyu Kolkhis halkının giyim kuşamının temel ürünü olmuştur. Yoğun bir şekilde kendir ziraati yapılan ülkede keten kumaşı en önemli ihraç ürünü ve dolayısıyla ülkenin başlıca geçim kaynakları arasındaydı. Kolkhis keteninin antik dünyada meşhur olduğunu bildiren Herodot'un yanında Coğrafyacı Strabon da Kolkhis'teki keten üretimi ile ilgili: “...halk başta keten olmak üzere, kendir, balmumu ve zift üretimi ile uğraşır. Öncelerden beri dış ülkelere keten ihraç ettiklerinden, keten kumaşı imalatında yaygın bir ün kazanmışlardır.”[57] aktarımlarını yapmaktadır. Bununla birlikte Laz krallarının da kendilerine has mor-erguvan renkli kaftan giyme gelenekleri vardı.[58] Bu rengin üretimi zor olduğundan, bu durum bir farklılık arzediyor ve Lazların başına geçen bu tek kral mor-erguvan renkli kaftanla süsleniyordu.

Metalurji

MÖ 4. yüzyıla ait Kolkhis yapımı altın süs eşyası

Kolkhis'in, Yunan mitolojisinin en uzun efsanelerinden Altın Post Efsanesi'ne konu olması, Antik Yunanistan halkının bölge metalurjisine duyduğu merakın bir yansımasıdır. Arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılan buluntular da bu durumu destekler niteliktedir. Kazılarda ortaya çıkarılan cüruf, mors, demirden ince öğütme aletleri, büyük taş çekiçler ve diğer taş aletler Kolkhis'te karmaşık ve ileri seviyeye ulaşmış bir metal işlemeciliği olduğunu göstermektedir. Metalurjide taştan döküm kalıpları, çekme, kakma ve diğer metal işleme teknikleri kullanılmaktaydı.[59] Ayrıca kazılarda çıkarılan çeşitli kalıplar ve potalar metal işlemeciliğinin özel atölyelerde de yapıldığını göstermektedir.

Kolkhis kültürünün günümüze dek ulaşan en eski metal bulguları Ureki'de ortaya çıkarılmıştır. Buradaki bulguların çoğu balta olmak üzere, kazma ve kürekler de elde edilen buluntular arasındadır.[60] Bununla birlikte Ordu'da da MÖ 2000 yıllarına uzanan Kolkhis eserlerine rastlanılmıştır.[42]

Savaş Aletleri

Kolkhis kültürüne ait en eski metal bulgular, en çok kullanılan savaş aleti olan baltalardır. Kolkhis baltalarının karakteristik özelliği baş taraflarının çeşitli formlara sahip, gövde kısımlarının da asimetrik olmasıdır. Ayrıca Kolkhis baltaları zarif ince süslemelerle de bezeniyordu. Ve bu baltalar savaş aleti olmalarının yanında dini ayinlerde kült objesi olarak da kullanılıyordu.[61] Batı Gürcistan'da yapılan arkeolojik kazılarda Kolkhis baltalarının pek çok örneği ortaya çıkarılmıştır. Türkiye'deki yetersiz kazılara rağmen Ordu, Rize ve Artvin illerinde de Kolkhis tipi savaş baltaları bulunmuştur.

MÖ 1. binyıla ait baltalarda sanatsal özellikler daha ön plana çıkmaktadır. Baltalar güneş, ay, yıldız, güneşin simgelerinden gamalı haç, at, boğa, köpek, yılan, geyik ve balık gibi motiflerle süslenmekteydi. Baltaların yanında bu motiflerle süslenmiş pek çok kama, mızrak ve ok uçları da üretilmekteydi.

Arkeolojik buluntuların yanında Antik Çağ tarihçilerinin bölgeyle ilgili aktarımları da Kolkhis kabilelerinin daha çok balta ve mızrak kullandığı yönündedir. Tarihin babası Herodot da Kolkhların mızraklar ve kılıçlar taşıdığını aktarmıştır.[62]

Nümizmatik

MÖ 6. yüzyıla ait gümüş Kolkhis sikkesi

Kolkhis'in metalurji alanındaki gelişimi onların sikke basımında da görülmüştür. MÖ 6-5 ve 4. yüzyıllara tarihlenen pek çok Kolkhis sikkesi bulunmuştur. Ağırlıklı olarak kadın motiflerinin ön plana çıktığı paralarda güneş, güneşin simgesi boğa, kanatlı pegasus motifleri de işlenmiştir.

Kolkhisliler, MÖ 4. yüzyılda Büyük İskender’in ölümünden sonra onun halefi olan Lysimakhos döneminde; bol miktarda sahte Makedonya sikkesi basıp ülkeler arası dolaşıma sokmuşlardır. Kolkhis'te basılan bu sahte paralar Orta Avrupa'ya kadar piyasaya sürülmüştür.[27]

Süs Eşyalar

Kolkhis metalurjisinin en güzel örnekleri, çağına göre ileri olarak tabir edilebilecek seviyede işlemeli takılar ve süs eşyalarıdır. Kazılarda altın küpeler, kolye, bilezik, işlemeli altın levhalar gibi pek çok değerli eser gün ışığına çıkarılmıştır. Özellikle Kolkhis küpeleri bölgede metalurjinin en güzel örnekleri olarak kabul edilmiştir. Ayrıca Samos Adası'nda MÖ 7. yüzyıla tarihlenen Kolkhis yapımı ziller ve kadın motifli heykeller de ele geçirilen buluntular arasındadır.

MÖ 1. binyılın ikinci yarısına ait Kolkhis metal işlemeciliğinin bazı örnekleri:

Ayrıca bakınız

Dipnotlar

  1. Mikelaje 1974, 26ff.
  2. 1 2 Otar Lordkipanidze, Altın Ülkesi Kolkhis: Efsane ve Gerçekler. s. 4.
  3. Otar Lordkipanidze, Altın Ülkesi Kolkhis: Efsane ve Gerçekler. s. 3.
  4. Iurii Mosenkis - The Sea People
  5. Bardavelije 1957, 11-12
  6. I. Javaxişvili 1952,125-131.
  7. Ahmet Mican Zehiroğlu. Antik Çağlarda Doğu Karadeniz. İstanbul 1999. s. 7.
  8. Apollonius Rhodius. III. 220-152.
  9. Joy Reichard. Celebrate The Divine Feminine: Reclaim Your Power With Ancient Goddess Wisdom. s. 169.
  10. John Canzanella. Innocence and Anarchy. s. 58.
  11. Margaret Meserve. Empires of Islam in Renaissance Historical Thought. s. 250.
  12. Diane P. Thompson. The Trojan War: Literature and Legends from the Bronze Age to the Present. s. 193.
  13. Andrew Brown. A New Companian to Greek Tragedy. s. 66.
  14. Mark Amaru Pinkham. The Return of the Serpents of Wisdom The Amazons, The Female Serpents.
  15. Valerius Flaccus – Argonautica
  16. Valerius Flaccus – Argonautica VI
  17. Eustath. ad. Hom. Il. 2.851, ad Dion. Per. 787.
  18. Diodorus Siculus 10.27.
  19. 1 2 Apollonius Rhodius II 946-1028
  20. Apollonius Rhodius – Argonautica IV. 212502.
  21. Kallimakhos, Strabon'un alıntısı I. 2. 39.
  22. Melikişvili, G.A. (1971)
  23. Tsetskhladze, G.R. Ve Vnukov, S.Y. (1992)
  24. Otar Lordkipanidze – Altın Ülkesi Kolkha s. 23.
  25. 1 2 3 4 5 Hippokrates; Havalar, Sular ve Yerler Hakkında, 15
  26. Ksenofon – Anabasis IV. 8. 22; V. 3. 2.
  27. 1 2 Ahmet Mican Zehiroğlu – Antik Çağlarda Doğu Karadeniz. İstanbul 1999. s. 16.
  28. Plinius – Naturalis Historia VI. 4.
  29. Otar Lordkipanidze – Altın Ülkesi Kolkha s. 21
  30. Ksenofon – Anabasis Kitap IV, V.
  31. Valerius Flaccus – Argonotlar Destanı
  32. Neumann – The Great Mother s. 288.
  33. Ali İhsan Aksamaz. Kafkasya'dan Karadeniz'e Lazların Tarihsel Yolculuğu. Çiviyazıları 1997. s. 37.
  34. Ali İhsan Aksamaz. Kafkasya'dan Karadeniz'e Lazların Tarihsel Yolculuğu. Çiviyazıları 1997. s. 125.
  35. Prokopius – Yapılar
  36. Simon Canaşia, Niko Berdzenişvili, Gürcistan Tarihi. s. 80.
  37. Simon Canaşia, Niko Berdzenişvili, Gürcistan Tarihi.
  38. B. Ömer Büyüka, Abhaz Mitolojisi
  39. Ali İhsan Aksamaz. Kafkasya'dan Karadeniz'e Lazların Tarihsel Yolculuğu. Çiviyazıları 1997. s. 126.
  40. Ali İhsan Aksamaz. Kafkasya'dan Karadeniz'e Lazların Tarihsel Yolculuğu. Çiviyazıları 1997. s. 44.
  41. http://www.lazuri.com/tkvani_ncarepe/e_s_laz_halk_inanclari.html
  42. 1 2 Mikelaje 1974, 64.
  43. Otar Lordkipanidze – Altın Ülkesi Kolkha s. 15
  44. Vitrivius. De Architecture II, 1, 4, 6
  45. Plinius. Naturalis Historia. XXXIII, 52
  46. Vani I, 213–242
  47. O. Lortkipanije 1986b,61.
  48. 1 2 3 Strabon 11.2.17
  49. G. Lortkipanije 1970, 50-52.
  50. Melikisvili 1959, 249.
  51. 1 2 Ahmet Mican Zehiroğlu. Antik Çağlarda Doğu Karadeniz. İstanbul 1999. s. 14.
  52. Ahmet Mican Zehiroğlu. Antik Çağlarda Doğu Karadeniz. İstanbul 1999. s. 14,15.
  53. Ovidius – Karadeniz'den Mektuplar
  54. Evliya Çelebi – 1898 II. 96,97.
  55. Mkelaje ve Xaxutaisvili 1985.
  56. Brashinskii, I. B. (1980)
  57. Strabon. 11.2.17.
  58. Agathias. III. 15.2.
  59. Tavaje ve Sakvarelije 1959, 54-62.
  60. Korije 1965, 10.
  61. O. Lortkipanije 1979a, 40.
  62. Herodot – Historia VII. 79.

Kaynakça

This article is issued from Vikipedi - version of the 8/31/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.