Stalin'i Anlamak
Yazarı | Kemal Okuyan |
---|---|
Kapak tasarımı | Levent Karaoğlu |
Ülke | Türkiye |
Dili | Türkçe |
Konu(lar) | Biyografi |
Yayınevi | Yazılama Yayınevi |
Anadilinde basım tarihi |
Birinci Baskı - Ocak 1998 İkinci Baskı - 2001 Üçüncü Baskı - Ekim 2008 Dördüncü Baskı - Ekim 2013 |
Sayfa sayısı | 193 |
ISBN | 978-605-5892-08-1 |
Stalin'i Anlamak, Cemal Hekimoğlu mahlasıyla Kemal Okuyan'ın yazdığı biyografi kitabı.
Kitapta yazar Stalin ile ilgili birçok yorumu değerlendirerek özgün bir tarih yorumunda bulunmuştur.Kitabın arka kapağında bu bakış açısı farklılığını açıkça belirtmiştir.
“ |
Çözülüşün ekonomik nedenlere dayandığı iddialarını artık tamamen bir kenara atmak gerekiyor. Sovyetlerde karşı devrim ideolojik mücadeledeki geriye çekilme ve siyasetsizlik sayesinde boy atmış ve sonuca ulaşmıştır. Bu sonuçta Stalin'in sorumluluğu ise daha çok tartışılacaktır. Kendi payımıza, her şeye rağmen, bu büyük ihtilalciyi Sovyet toplumunu 1920'lerden 1953'e kadar bütün önemli dönemeçlerden başarıyla çıkaran bir partinin lideri olarak anacağız.1953'te öldüğünde, Sovyetler Birliği 36 yıllık muzaffer tarihi arkasına alan, uluslararası devrimci hareketin güçlü bir kazanımı olarak yeni görevlere açılması gereken büyük bir ülkeydi. Ve Stalin'li Sovyetler Birliği, kaderi yıkılmak olan bir ülke değildi. Bu nedenle Yosif Visaryonoviç, hala 'son kadehlerin şerefine kalktığı bir lider' olmayı beceriyor... |
” |
Kitabın Bölümleri
1.Destalinizasyon Egzersizleri
1956 yılında kadar Stalin ile hesaplaşma sınırlıdır. Münferit ve cılız seviyededir. Esas hesaplaşma Hruşçov’un 20.Kongre’deki konuşmasıyla başlar. Bu konuşmanın amacı Sovyet toplumundaki sıkışmayı aşmak olarak nitelendirilse de konuşmanın ardından oluşan sonuçlara bakıldığında bunun gerçekleşmediği görülür. Konuşmanın ardından tüm uluslararası sol camiada bölünme, hayal kırıklığı ve küskünlük yaşanmıştır. Sanki bir “aldatıldınız” havası estirilmiştir. Suçlamalara bakılırsa Stalin kabiliyetsiz, kaprisli, bencil ve suçludur! Hruşçov zamanında sürdürülen politikalara bakıldığında elbette eleştirilecek çok konu vardır ancak onun zamanında kapitalistleşme başlamamıştır. Ancak ileride etkili olacak karşı-devrim için altyapı oluşturulmuştur. Toplumun siyasi/ ideolojik dengeleri altüst edilmiştir. Moralsiz militanlar savaş yorgunluğu ve yönetimsel boşluklardan dolayı geri çekilmiş, teknokrat ve aydınlar öne çıkmış ancak bunlar da toplumu ileriye çekme görevini becerememişlerdir. Destalinizayonun amacının Stalin’den kaynaklanan olumsuzlukların düzeltilip, partiyi arındırmak olduğu söylense de gerçek bundan çok farklıydı. Silkelenen parti bir daha kendisine gelemedi. Bunda özellikle Hruşçov büyük lafların adamı olup gerçekten iş yapmayan birisi olmasıyla da ilgisi var. İstikrarsız davranışlarıyla uluslararası bunalım yaratan bir yapıya sahipti. Ondan sonra gelen Brejniev ve ekibi kendilerinden önce Sovyet toplumunun o kadar altüst edildiğini gördüler ki toplumu en küçük bir şekilde bile uyandırmadan yönettiler. Sovyet halkı sosyalizm kavgasına yabancı kaldı. Devrimci toplum dinginleşirse içerisinde karşı-devrim belirir ve belirdi de. Bu açıdan bakılırsa Stalin bütün yapılması gerekenleri ve başarıyla tamamlanan atılımları yaptığı için lanetlendi ve karalandı. Bunun aksine olarak Hruşçov merkeziyetçilikten vazgeçerek bölgesel eşitsizlikleri artırdı, devlet çiftliklerini tasfiye etti. Sosyalist kuruluş kesintiye uğramış oldu. Devamında gelen Brejniev yönetimi ise Sovyet tarihinin en korkak yönetimidir. Çelişkiler unutturulmaya çalışılıp, parti dengeci politikalarla kişiliksizleştirilmiştir. Emperyalizmin doğrudan saldırılarına karşı sessiz kalmıştır. Daha iyi bir sosyalizm diye eleştiriler getirildikçe karşı-devrim yaklaşmıştır. Bunu Garbaçov ekibi de itiraf etmiştir. Ne zaman bir argümana insanları ikna etmek isteseler hep Lenin’den alıntı yapmaktadır bu karşı-devrimci ekip.
2. Hedefi Güncelleştirmek
Sovyetler Birliğindeki en önemli sorunlardan bir tanesi de tek ülkede sosyalizm sorunu olmuştur. Kuruluş döneminde karşılaşılan sorunlar ilk defa karşılaşılan sorunlar olduğu için klasik marksizm edebiyatında çözüm yoktur. Bu yüzden tarihteki ilk işçi iktidarı ve onun öncü partisi hedef ile eldeki veri arasında bir köprü arayışında olmuştur hep. Tek ülkede sosyalizm konusunda elbette Troçki akla gelecektir. Troçki sosyalizmin kuruluşunda, iktidarın alınması kadar heyecan hissetmemiş, bu deneyime düşmanca davranmış ve bu tutumu hainliğe kadar evrilmiştir. Lider kadro arasındakileri bilgisi ve teorik eleştirileriyle ezmiş ama sonunda kendisi ezilmiştir. Proletarya diktatörlüğünü küçümsemiş, bu karmaşık yapıyı algılayamamıştır. Anlayamadığı başka bir husus ise kimsenin günlük hayatına bir dolayımla da olsa katkı yapmadan belirsiz bir gelecek için sonsuz fedakarlık yapmayacağıdır. Bu gerçeği Troçki değil Stalin görmüştür. Bu yüzdendir ki Sovyet deneyimini anlatan en iyi kavram “Reel Sosyalizm”dir. Sorun hep sosyalizmin kazanımlarının sosyalizm kavgasının üzerin örtmesi olmuştur. Bunun engellenmesi için hep meydan okuyan, iddialı olan ve söylediğini yapan olmak gereklidir!
3.Eşitliğe Giden Zahmetli Yol
Stalin marksizme teorik bir yenilik katmamıştır. Buna rağmen insanlık tarihindeki ilk işçi iktidarında hızlı düşünen ve karar veren, sezgileri güçlü bir halk adamı ve toplum önderi olabilmiştir. Eşitliğe giden toplumda hassas bir konu ise değer teorisi ve ücretler sorununun çelişkisi olmuştur. Herkese eşit ücret veya ayrıcalıkların kaldırılması ancak üretim araçlarına işçi sınıfınca el konmasıyla olabilir. Ancak kuruluş sırasında uluslararası durum, iç savaşlar ve toplumsal yıkım yüzünden bu politika işçi iktidarını zorlar. Bunun yerine kalifikasyona göre farklılıklar gelir. İşçi sınıfı bu gerçeğe ikna edilir ve kendisini geliştirebilmesi için önü açılır. Bu politikanın elbette sıkıntıları bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi kırdaki dönüşümdür. Yeni Ekonomi Dönemi olan NEP döneminden sonra kolektif çiftliklerdeki (kolhoz) durum oturmuş, şehre işçi göçü durmuştur. Yeni hamleler için işçi ihtiyacı artmaktadır. Sıkıntılardan bir tanesi de eğer herkese aynı ücret verilirse okumaya ve kendini geliştirmeye itki olmayacaktır. Bu durumda eşitlikçi toplumda eşitliğin sağlanmaması gibi bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu açmaz hep olacaktır. Çözüm ise bu dengede kontrolü kaybetmemektedir. Maddi özendiricilk ancak sınırlı bir şekilde olmalıdır.
4.Değer Yasası
Değer yasası aslında kapitalist ekonomiden gelen bir yasadır. Eşitlikçilik siyasetinin gücü üretim araçlarının kamu mülkiyetinden gelir. Kuruluş sürecinde değer yasasına yer vermek eşitlikçiliği ortadan kaldırmak anlamına gelecektir. Sorun üretilen kolektif zenginliğin işçiye nasıl döneceği sorunudur. Ayrıcalıklı sınıfın olmadığı düzende ücretlerin farklı olması nasıl açıklanabilir? Değer teorisi aslında bir soyutlamalar bütünüdür, bunun içine emek-zaman gibi terimler de dahildir. Ancak bu soyutlamalar kapitalizme aittir, kapitalizmden sonra da var olabilir ama kapitalizme geriye dönüşün kapısıdır ve literatürdeki, düşünce sistematiğindeki iktidarından düşürülmelidir. Nesnel olarak kendisine yer açan bu yasa acaba iktidardaki Komünist Parti tarafından kullanılabilir mi? Geri ama sosyalist bir ülke kuşatılmışlık halindedir ve merkezi olarak ayakta kalabilmek için verimlilik hesapları yapmak zorundadır, bu doğru. Ancak sosyalist iktidarda sosyalist planlama esastır, değer yasası değil. Bazı sektörler önemlidir, bunlara müdahale edilemez. Ayrıca Yugoslavya örneği karşımızdadır. Verimlilik diyerek işyerleri kapatılmış ve işsizlik tekrar hortlatılmıştır. Özyönetim saçmalıklarıyla kapitalizme kapı aralanmıştır. Planlama merkezi olmak zorundadır, demokratik vb gibi garabetlerle olamaz. Planlamanın olmadığı yerde üretimi belirleyen tüketici tercihleridir, bu da kapitalist piyasa egemenliğine dönüşü ifade eder.
5.Üretimde İstikrar Arayışı
Kuruluş dönemindeki sorunlardan bir tanesi de iş disiplinidir. Siyasallaştıkça özgüveni artan ve özgürleşen işçi kural tanımamaya başlar. Bu muazzam enerjinin disipline edilmesi gereklidir. Kuruluş döneminde bunun karşılığı “Savaş Komünizmi” olmuştur. Cebri zorla iş disiplini sağlanmış, toplumun ayakta kalabilmesi için zaruri üretim gerçekleştirilmiştir. İç savaşın kazanılması için işçi üretmelidir. Bu konuda işçinin bilinçlendirilmesi esastır. Sovyet işçisi bu açıdan geçer not almıştır. Çalışma, emek bilinci, fedakarlık Sovyet işçisinin değerleri olmuştur. Sovyet işçisi iyi ve mutlu bir işçi olmayı başarmıştır.
6. İktidar Alındı…Kavga Devam Ediyor
İktidar alındığında istikrar ve otorite olmalıdır. Yoksa değiştirici enerji belli noktalara yoğunlaştırılamaz. Sosyalist kuruluş süreci düzgün, düzenli değildir tersine zorlayıcı ve iradecidir. Sadece düşman sınıflar değil kararsızların da baskı altına alınması gereklidir. İhtiyaç duyulan değiştirici insan iradesi ortaya çıkartılmalıdır. Kuruluşun ilk yıllarında emek üretkenliği çok düşüktür, buna karşı da iradecilikle mücadele edilmiştir. Kısıtları veri alan değil ona meydan okuyan anlayış hakim olmuştur. Stalin bu kapsamda değerlendirilebilecek müdahaleleri de zamanında ve yerinde yapabilmiştir. 1928-36 yılları arasındaki yoğun ve köklü sıçrama gereklidir. Böyle bir dönem her sosyalist iktidar için şarttır. Ancak ondan sonra denge hali oluşacaktır. Bu hamle olmasaydı faşizmin saldırısına karşı durulamazdı. Tarımda kolektivizasyon, planlama ve sanayileşme beraber ilerler. Ekonomik hamlenin siyasi/ideolojik boyutu da vardır. Bu hamlenin siyasi/ideolojik alandaki yansıması, Troçki güvensizliğine ve Buharin engelleyiciliğine karşı cephe oluşturmasıdır. Sosyalizmin ilerleyebilmesi için kırdaki bir önemli engel de din ve dinci ideolojidir. Buna karşı ateist baskı kurulur. Yapılan uygulamalar sınıf mücadelesi gereği yapılması gerekenlerdir. Bunları gerçekleştiren irade olmuştur. Bu kapsamda değerlendirilebilecek tasfiye hareketleri ise sürekli yapılması gereken budama operasyonları olarak değerlendirilemez. Yapılan atılımlar bir kez yapılabilen yoketme saldırılarıdır. Düşman akım yani kapitalizm budanmadığı için değil, kitleler yeni hedeflere yöneltilmedikleri için yani kuruluş konusuz aldığı için karşı-devrimci sürecin ön açılmıştır. İktidarın işi büyümek gelişmektir, karşı-devrim bekçiliği değil. Sınıfsal uzlaşma olamaz. Burada Stalin’e ve yönetimine monolitiklik eleştirisi getirilmektedir ancak iradenin tek olması gerektiği unutulmaktadır.
7.NEP’den Çıkış…Zorla Gelen Güzellik
1927-36 yılları arasında sosyalist kuruluşun iç dev atılımı gerçekleştirilir. Bunlar planlı ekonomiye geçiş, tarımda kolektivizasyon ve sanayileşmedir. NEP’den çıkış zamanı gelmiş, ülkede genel bir seferberlik hali yaratılmış, verilecek kavga için gereken manevi ortam yaratılmış ve benzeri olmayan bir girişime girişen liderlik olgunlaşmıştır. NEP aslında iktidar ipleri Komünit Partinin elinde olmuş olsa bile sınıf düşmanının sosyalist iktidar eliyle beslenmesi anlamına gelmektedir. Köylerde serbest ticaret sayesinde zengin köylüler daha da zenginleşmektedir. Sanayiciler devlete ortak olmaktadır. Yabancı sermaye grupları ülkede anlaşmalara imza atmaktadır. NEP sayesinde sermaye birikimine itki verilmiş, uzun yıllar süren dünya savaşı ve iç savaşın yarattığı ekonomik felaketin eşiğinden NEP sayesinde dönülmüştür. Nep ilan edildikten sonra kırdaki köylü isyanları sona ermiş, açlık çeken şehirler ve dolayısıyla işçi sınıfı rahat bir nefes almıştır. Uluslararası tecrit zayıflamıştır. Ancak artık 1927’de köklü dönüşüm için durum uygundur. NEP’de durum işçi sınıfı için iç karartıcıdır. Tarım sanayiye karşı kollanmış, yüksek gıda fiyatları işçileri olduğu kadar yoksul köylüleri de vurmuştur. Zor durumdan faydalanan zengin köylülüğe karşı yoksul köylülüğün ve işçi sınıfının nefreti büyümüştür. Sanayileşme hamlesinden önce altyapıya ve özellikle elektrifikasyona çok önem verilmiş, hamle için altyapı sağlanmıştır. NEP döneminden elde edilen birikim kalkınma altyapısı olan baraj, demiryolu vb alanlarda harcanacaktır. NEP’den çıkış döneminde özellikle kırda yaşananlara dair dram edebiyatı yapanlar olayların siyasi mantığını görmek istememektedirler. Dönüşümdeki sıkıntılar, dönüşüme karşı direniş ve sabotaj eylemlerine rağmen ilerleyiş görkemli olur. Kolektivizasyonla beraber yoksul köylülük ve işçiler gerici ideolojinin egemenliğinden kurtulur. Kolektivizasyonun şiddetli olması, yılların biriktirdiği kin ve intikam duygularının açığa çıkmasıyla açıklanabilir. Kırda altüst oluş patlamasal olmak zorundadır, bu türlü bir geçiş aşamalı olamaz. Komünist Parti bu altüst oluşu destekler ve sonuna gelindiğinde de durdurur. NEP’den çıkış politikasının siyasi yansımaları da devrime artık inancı olmayan iki akım olmayan troçkizm ve buharinciliğin işbirliğine başlaması olacaktır.
8.Bir Örgüt Emekçisinin Öyküsü… Stalin’in Yükselişi
Rusya’da özellikle gericilik yıllarında devrimciler geleceğe dair umutlarını tutukuyla varederler. Devrim öncesine kadar sürgündeki önderlikle ülkedekilerin arasında bir kopukluk göze çarpmaktadır. Stalin ilk kez 1912 yılında yeni açılan devrimci atılım dönemi için yeniden oluşturulan Merkez Komitesine dahil edilir. Stalin’i kişi olarak eleştirenler üstlendiği sorumluluk ve yaptığı işlere bakarak bu eleştirileri düzeltmelidirler. Pratiğin zahmetli ve kimsenin üstlenmek istemediği işlerini üstlenenler sorumluluk almıştır. Bunda bir yanlış yoktur. Bunlardan bir tanesi Stalin ise diğeri de Molotov’dur. Komünist Partideki sıkıntı yıllar boyunca içine girilen Lenin tembelliğidir. Lenin haricinde karizmatik bir lider boşluğu ve bir tutkal eksikliği bulunmaktadır. Lenin ölünce bu tutkal çözülür. 1920’lerdeki iç hesaplaşmalar yaşanmak zorundadır. Bu tarih öncesinde Bolşevikler arasındaki ayrımlar hep geri plana itilmiştir. Artık Sovyet iktidarına yön verecek politik tartışmaların zamanıdır, bu yüzden tartışmalar derin ve serttir. Komünist Parti bölünür. Parti kendine uygun olan yolu ve liderliği seçer. Parti önderliği bu liderliğe hazır olmayan Troçki vb aydınlar yerine Stalin, Molotov, Ordjonikidze, Kaganoviç gibi eylem adamlarınca üstlenilir. Karar mekanizmasının giderek merkezileşmesi ise politik hesaplaşmayı ertelenemez hale sokar.
9.Bir Vasiyet ve…Bir Devrimcinin Kişiliği
Lenin'in Vasiyeti Parti için bir talihsizliktir. Yazdığı son eserdir ve geriye dönme, düzeltme şansı bulunmamaktadır. Parti içinde iç bölünmenin başladığı dönemde yazılan vasiyetten sonra Lenin’in önerdiği kolektif liderlik oluşamadı ve herkes bildiğini yaptı. Burada aslında neden Stalin ile Krupskaya arasında bir çatışma olduğuna bakılmalıdır. Mektubu yazdıran neden çok önemlidir. Komünistler vasiyet bırakmaz, onların vasiyetleri eylemleri, düşünceleridir. Vasiyet, yapılamayanlara dair umutsuz bir sesleniştir. Artık olaylara müdahale şansı olmayan Lenin’in parti önderliğine gönderdiği bir bombadır. Krupskaya partide karar mekanizmalarında olmamasına rağmen Lenin’in eşi olmasından dolayı olaylara ve kişilere şahit olur. İyice hasta olunca ise eşinin gözü, kulağı olur ve Stalin’i sevmemektedir. Stalin ile Krupskaya arasında yükselen tartışmanın görünen sebebi Gürcistan sorunudur. Krupskaya sarsak Merkez Komite üyeleriyle ie işbirliği yapmaktadır ve küfür olayı yaşanır. Vasiyette Stalin ve Troçki öne çıkmaktadır. Kamenev ve Grigori Zinoviev kendilerini güçlü saymaktayken afallarlar. Troçki ise Stalin ile aynı kefeye konmaya içerler. Sonuçta herkes rekabet halindedir ve Merkez Komitesinde vasiyet gündeme gelince Stalin ile Genel Sekreterliğe devam kararı alınır. Burada aslında ileride partide yaşanacak tasfiyelere dair kimi ipuçları vardır. Partide yaşanan tasfiyeler kanlı, ölçüsüz ve ilkeldir. Ancak 1924-1937 arasında siyasi eylemliliklerini bakıldığında eski bölşeviklerin kişiliksiz, cesaretsiz, siyasi olarak tutarsız ve hatta onursuz olduklarını gözlemleriz. Herkes Stalin öldükten sonra içini dökme yarışına girişmiş ancak Stalin’e karşı olanların hiçbirisi onun yerine geçme cesaretine sahip olamamıştır. Vasiyetin tartışıldığı Merkez Komitesi toplantısında görevden alınmasını isteyen tek kişi kendisidir.
10.Destalinizasyonun İkinci Savaş Masalı-1…Stalin’e Rağmen
Destalinizasyonun öne çıkan liderlerinden Hruşçov Stalin’in prestijini azaltmanın yollarını aradığı açık. Parti içi tasfiyelerde ve Moskova Duruşmaları sırasında parti hukukunun ve adaletin çiğnendiğine dair iddiaları dile getirir. Hruşçov parti içi kavgalarda Stalin’in çizgisinde olmasına rağmen Stalin’i kıyasıya eleştirir. Hruşçov’un yalanlarının bir kısmı da 2.Dünya Savaşına dairdir. Stalin’e rağmen zafer kazanıldığı yalanları piyasaya sürülmüştür. Özellikle Garbaçov zamanında bu yalanlar Batı yardımıyla hortlatılacak, buna dair filmler çekilecek, kitaplar basılacaktır. İddialar çok çeşitlidir. Savaş sırasında milyonlarca insan gereksiz yere ölmüş, Nazi Almanyasıyla gereksiz bir antlaşma imzalanmış, yaklaşan Alman saldırısına hazırlıksız ve gafil yakalanılmıştır. Stalin savaşın hemen başında korkmuş ve panik halinde saklanmış, komutanlara rağmen kendi kararlarını dikte ettirmiştir vb. bütün anlatılanların yalan olmasının ötesinde anlatanların tutarsızlığı dikkat çekicidir. Eğer bir an için yalanların gerçek olduğunu kabul etseydik herhalde Komünist Partisinin öncü rolü, Enternasyonal politikaları ve Sovyet diplomasisini bir kalemde silip çöpe atmak gerekecekti. Molotov-Ribbentrop Paktı 23 Ağustos 1938 tarihinde imzalanmıştır. Sosyalist bir ülke ilkesel olarak faşist bir ülkeyle antlaşma imzalayamaz. Böyle bir antlaşma ancak istisnai bir durumda imzalanabilir. Ortada istisnai bir durum vardır ve imzalanan pakt meşrudur. Hatta 1930’lu yıllarda Sovyetler Birliğinin diplomasideki en büyük başarısıdır. Nazi iktidarı Avrupadaki en güçlü Komünist parti olan Almanya Komünist Partisinin ve aynı zamanda işçi sınıfının yenilmesiyle iktidara gelmiş ve Sovyetler Birliğini kabul eden uluslararası statükoya karşı savaş açmış bir iktidardır. Almanya Sovyetler Birliği ile I. Dünya Savaşı sonrasındaki yalıtılmışlık döneminde ikili ilişki içinde bulunan yegane ülkedir. 1933 yılında ise Hitler’in iktidara gelmesini takip eden dönemde yeni bir paylaşım savaşını öngören Stalin olur. Paylaşılacak olan Sovyetler Birliği, buna karşı en saldırgan ülke ise Fransa’dır. Silahlanma yarışı başlayınca Sovyetler bu çılgınlığa girmek istemez. Silahlanma ancak 1939’da başlayacaktır. Stalin, Hitler’in yükselişiyle beraber emperyalist zincirdeki en zayıf ülke Fransa’ya yoğunlaşır. Fransız Komünist Partisi eliyle uygulana Enternasyonal kararıyla Halk Cephesi politikasına başlanacaktır. Bu sayede Fransa’nın anti-komünist olası engellenecektir. Halk Cephesi açılımının esası Fransız Komünistlerinin iktidardan vazgeçtiklerini ilan etmeleri, bunun karşılığında dış politikada burjuvaziden tavizler istemeleridir. Gerçekçi ama geri bir politika. Sovyetler Birliği büyüyen tehdidin herkes için geçerli olduğunu ABD, İngiltere, Fransa kamuoyuna anlatmaya çalışır, sınırların değişmezliği ilkesinin savunulması gerektiğini anlatır. Bu siyaset Fransa’da işe yarayacak ve savaş Sovyetler Birliğinden biraz olsun uzak kalacaktır. Savaşın topyekün bir savaş olacağı anlaşılmakta ancak savaş olabildiğince ertelenmeye çalışılacaktır. Fransa’daki Halk Cephesi iktidarı ve 1935 Sovyet-Fransız Paktı sayesinde emperyalist zincirden parça kopartılacak ve savaşın erkenden Sovyet topraklarına yığılması Stalin tarafından engellenecektir. İspanya İç Savaşı ile başlayan çılgınca saldırganlığa silahla cevap veren tek ülke Sovyetler Birliğidir. İngiltere ve Fransa emperyalist saldırganlığa uşaklık yapmıştır. Özellikle İngiliz Başbakanı Neville Chamberlain Hitler Sovyetler Birliğine saldırsın diye ona Çekoslovakya’yı hediye etmiştir. ABD’nin de isteği Nazilerle Sovyetler Birliği arasında çıkacak bir savaştır. Sovyetler Birliği ise Nazilere karşı İngiltere ve Fransa’ya bir pakt önerir, reddedilir. Bundan sonra şaşırma sırası İngiltere’dedir. Nazilerle bir antlaşmayı imzalayamayacak olan Litvinov dışişleri bakanlığından ayrılmış yerine Molotov gelmiştir. Molotov-Ribbentrop Paktı imzalanır. Sovyetler Birliği bu antlaşmayla bir buçuk yıllık barış ve huzur, aynı zamanda savaşa hazırlanma imkânı elde etti. Hitler ne kazanmıştır? Zafere nerede kolay ulaşacaksa oraya gitme imkanını yakalamıştır. Anlaşmadan sonra komünist partilerde çöküş başlar. Özellikle Fransız Komünist Partisi dağılır. Faşizmle anlaştıktan sonra Sovyet işçilerine durumu izah edip onları yapılan işe ikna etmek için sayısız toplantılar düzenlenir. Anlaşmadan sonra Nazilerle işbirliği yapıldığı ise emperyalist bir yalandır. Süreci açıklayan belgeler ABD tarafından gizlenir. Sovyetler Birliği Nazilerle gizli bir antlaşma yapmıştır ama dünya halkları üzerinden pazarlık yapmamış, emperyalist kamptaki iç çatlaklara oynamıştır. Anlaşmanın sonucunda İngiltere, Fransa ve Almanya ittifakı gerçekleşmez. Aynı zamanda Japonya’ya da darbe vurulmuş olur. Khalkha Nehri Hâdisesi muharebesinde yenilen Japonya’da anlaşmadan sonra Sovyetler Birliğine saldırmak isteyen hükümet düşer. Stalin ise anlaşmanın sayesinde sadece savaşı ertelediğinin farkındadır. Kızılordu hızla silahlanır. Akıllarda Stalin’in fazla taviz verdiği, gafil avlandığına dair iddialar vardır. Savaşa zaten kimse hazır olamaz. Ayrıca Nazi saldırısına dair binlerce ihbar arasında İngiltere ve ABD tarafından yollanan asılsız ihbarlar da vardı. Savaş öncesi ortada siyasi bir sorumluluk vardır. Böylece Naziler saldırınca Sovyetler Birliğinin siyasi haklılığı ortaya çıkar. Kamuoyu Sovyetlerin yanına çekilmiş olur. Olmaması için uğraşılan savaş başlayınca da sorumluluk liderliğin omuzlarındadır. Kızılordu düşmana ağır zayiat verdirerek imha olur. Hiçbir ülke bu kadar kısa sürede bu kadar çok insanını kaybedip ayakta kalmamıştır. Sovyet askeri teslim olmayıp ölmeyi tercih etmiştir. Stalin Sovyetler Birliğinin haklı ve mağdur olarak savaşa girmesini istedi ve bekledi. Saldırıdan sonraki konuşmasında savaşı politik olarak Almanya’nın kaybettiğini belirtmiştir. Azılı komünist düşmanı Churchill bile Sovyetlerin yanındayız demek zorunda kalacaktır.
11.Destalinizasyonun 2.Dünya Savaşı Masalı-2…Başkomutana Rağmen
İddia edilenlerin aksine 2.Dünya Savaşının en önemli muharebeleri Sovyet cephesinde olmuştur. Dört yıl süren savaşta başkomutanların etkisi olağanüstü olmuştur. Sovyetlerde savaş boyunca karar mekanizması olaak Stavka oluşturulur. Korktu, kaçtı denilen Stalin sorumluluğu üzerine alır ve 8 Ağustos 1941’de başkomutan olur. Savaş sırasında ordu ve Sovyet toplumu yeniden şekillenir. Düşman güçlüdür ama yenilecektir. Sovyet halkı başındakilerin ne yaptığını bildiği için direnir, inançlı ve otoriteye sadıktır. Bunda insanlara sonsuz güven veren önder Stalin’in rolü büyüktür. Savaş boyunca Moskova metrosundaki karargahındadır. Cephe komutanlarından doğrudan bilgi almakta, belirsiz bilgileri reddetmektedir. Stalin işini iyi yapanlara karşı saygılıdır. Buna en iyi örnek Stalin’e çıkışabilen Jukov’dur. Kızılordu askeri komutanının sözünü dinleyen askerdir. Savaşın Stalin’e rağmen geliştirilen yaratıcılıkla kazanıldığı iddia edilse de başkomutanlığın ufku, iradesi ve kararlılığı belirleyicidir. Stalin, siyaset ile askeri zorunluluklar arasındaki çelişkiyi çözebilmiştir. 1941 Kışında Moskova’yı terk etmeyen adamdır. Düşman başkentin kapısındayken troçkistler bozguncular cephededir. Sovyetler Birliğinin ortadan kaldırılmasını savunan Troçki kendi sonunu hazırlamıştır. Hızla ilerlemek için çok ağır kayıp veren Nazilerin kayıpları sanıldığından çoktur. Her şeyin kaybedildiği düşüncesini dağıtıp halka güven vermek için 7 Kasım Ekim Devrimi kutlamaları iyi bir fırsattır. Geçit törenine katılan askerler doğrudan cepheye gider. Bütün toplum Anayurt Savaşı için seferber edilir. Stalingrad savaşın dönüm noktasıdır. Türkiye dahil birçok ülke Sovyetler Birliğinin artık tamamen yenilmesini ve bu sayede savaşa Nazi saflarında girmeyi bekler. Bütün bu şartlara rağmen kazanılan savaş kolay kazanılmamıştır.
12.Bir Büyük Trajedi…Kuruluş Şiddeti
Moskova Mahkemeleri hiç sevimli değildir. Zinovyev ve Kamenev için olmasa da Buharin’in yeri değildir mahkeme. Bu bakış açısı bir itibar iadesi değil ancak bu kadroların öncülüklerine sahip çıkmaktır. Süreç parti içi mücadelenin gereği olarak siyasaldır. Mahkemeye dair düzeltme girişimleri Garbaçovcu anti-komünist klik elinde soytarılığa dönmüştür. Mahkemelerde partinin önemli kurmayları anti-sovyetik örgüt üyeliğinden suçlanmıştır. Bu bir trajedidir. Komünistler birbirlerini yiyen hırslı siyasetçiler değillerdir, olamazlar. Mahkeme süreci tüm toplum için yaralayıcı olmuştur, keşke sessizce olsaydı. Siyasal gerekçeler mahkemece duruşmalara indirgenmiştir. İtiraflar zarar vericidir, alçalma ve tükenişin kanıtlarıdır. Devrimci kadrolar bu kadar alçalacak derecede ne yapmışlardır? İtirafların ağır işkence altında yapıldığı inandırıcı değildir, gizli pazarlıkların sonucu da olamaz. Geriye bir tek sosyalist iktidara son bir jest anlamında yapılan itiraflar seçeneği kalıyor. Olay siyasidir, yoksa Alman ajanlığı veya örgüt üyeliği doğru değildir. Ama mahkemedekiler de masum değillerdir. Ateş olmayan yerden duman çıkartılmamıştır. Parti içi mücadelede 1924-27 arası barışçı evreyse, 1927 sonrası düşmanca dönemdir. Kopuş 1927 yılındaki 15.Kongrede yaşanır. Troçki’nin normal yollarla başa geçemeyeceği belli olur. Aynı yıl Ekim Devrimi kutlamaları muhalefetin çıkışına sahne olur, darbe planları yapılır. 1930’lu yıllarda Troçki açıkça Stalin ve kliği fiziksel olarak ortadan kaldırılmalıdır demektedir. (Ryutin Platformu) Hitler’in iktidara gelmesinden önce Sovyetler Birliğine gelmiş olan Alman uzmanlar Hitler iktidardayken artık tehlike arzetmektedir. Muhalefet Gestapo ile ilişkiye bile geçer. Troçki, Kirov cinayetinden önce zaten kendisi saldırıda sınır tanımayacağını ilan etmiştir. Kirov cinayetini Stalin mi işlemiştir? Hayır, Kirov’un Stalin’e rakip olacağı bir yalandır. Zinovyev ve Kamenev cinayete zemin hazırladıklarını kabul ederler. Molotov da öldürülecekler listesindedir. Ölçü kaçmıştır. Herkes birbirini ihbar etmektedir. Adalet ve polis mekanizmalarında farklı hizipler güçlüdür. Hitler iktidara gelince histeri de artacaktır. Ancak tasfiyelerden sonra cephe gerisi güvencede olacaktır. Bu sürece Naziler de dahil olacak ve karşı-istihbarat faaliyetlerinde bulunacaklardır. Tuhaşevski’ye ait sahte belgeler ortaya çıkacaktır. Toplum ve Stalin her yerde hain görmektedir. Stalin özellikle karısının intiharı ve Kirov cinayetinden sonra bu duruma gelse de olayları bu noktaya Stalin getirmemiştir. Devrimci önderlik sadece polisiye baskıya güvenemez, ideolojik mücadele alanını da boş bırakmamalıdır. Burada amaç Garbaçov’un dedesinin ölmesi değil, ideolojik mücadelenin sürmesidir. Stalin suçlu değildir, büyük bir önder ve ihtilalcidir; Garbaçov ise katil ve hain!
13. Stalin Diplomasisi…İhtilalci Gerçekçilik
Bu bölümde Sovyet diplomasi bir örnekle ele alınır: Savaş kıta Avrupasında ağırlıklı olarak Nazi Almanyası ile Sovyetler Birliği arasında geçerken açılması konuşulan ikinci cephe meselesi. Buna göre Sovyetler Birliği zafere yaklaşmışken bile ikinci cephenin açılmasında ısrarcı olur. Bunun nedeni temkinlilikle açıklanabildiği kadar savaştan sonrasını öngörmekle de ilgilidir. Akla gelen ilk soru Sovyetler Birliğinin özgürleştirdiği ülkelerde kendisine yakın rejimler kurabileceğinden hareketle kazanmakta olduğu savaşa neden emperyalist ülkeleri davet etmekte olduğudur. Ancak savaşın korkunç maddi ve insan kaybını gözden kaçırmaz Sovyet yönetimi. Sadece Berlin’in alınması sırasında 300 bin Sovyet askeri ölecektir. Ayrıca savaş sonrası için Sovyetler Birliğine saldırı planları kuran ABD ve İngiltere’ye bu fırsat verilmez. Bunu Churchill’in ısrarla ikinci cepheyi Sovyetler Birliğine daha yakın olan Balkanlarda açmak istemesiyle anlayabiliriz. Sovyetlerin etkisini erken önlemek istemektedir. Sovyetlerin amacı ise Nazi egemenliğinden kurtardığı ülkeleri emperyalizmin etkisinden önce kurtarmak sonra sosyalist kuruluşu başlatmaya çalışmaktır. Yeri gelmişken yazar savaş dönemi önemli güç biriktiren ABD ve İngiliz Komünist Partilerinin beceriksizliğini de eleştirir. 2.Dünya Savaşından sonra ise yeniden “tek ülkede sosyalizm” mücadele konusu olacaktır.