Akılcılık

Bu maddenin sonunda bir kaynak listesi olmasına rağmen, metin içi dipnotlar yeterince veya hiç kullanılmadığı için, bazı bilgilerin kaynağı belirsizdir.
Maddeye uygun biçimde kaynaklar ekleyerek Vikipedi'ye katkıda bulunabilirsiniz.

Usculuk, akılcılık veya rasyonalizm olarak da adlandırılan, bilginin doğruluğunun duyum ve deneyimde değil, düşüncede ve zihinde temellendirilebileceğini öne süren felsefi görüş.

Tanım ve genel tarihçe

Akılcılık, bilginin kaynağının akıl olduğunu; doğru bilginin ancak akıl ve düşünce ile elde edilebileceği tezini savunan felsefi yaklaşıma verilen isimdir. Buna göre, kesin ve evrensel bilgilere ancak akıl aracılığıyla ve tümdengelimli bir yöntemsel yaklaşımla ulaşılabilir. Dünya hakkındaki önemli olan bilginin yalnızca deney ötesi yöntemlerle elde edilebileceğini savunur. Akılcılık her bireyin eşit ve değişmez ussal ve mantıksal ilkelere sahip olduğunun varsayımı ile, çeşitli "a priori" ve apaçık gerçeklerin varolduğunu onaylar. Son zamanlarda, çeşitli dilbilimcilerin bazı dilbilim kavramları hakkındaki yazıları haricinde, "a priori" bilginin varlığı sıklıkla reddedilmiş, kabul edilse dahi etki alanı ve konumu daraltılmıştır.

Bu görüşe göre, kesin bilgi örneği Matematiktir. Hakikate ve eşyanın bilgisine sadece akıl ile erişilebileceğini savunur. Bu sebeple akılcılık, deneyciliğin karşıtıdır. Akla karşı yaklaşım pek çok bağlamda Dîn'deki vahiy ile yahut etikteki duygu ve hisle karşılaştırılan bir yaklaşımdır. Bununla birlikte felsefede akıl genellikle içgörüyle (içe doğmayla değil) karşılaştırılır.

Batı'da akılcı gelenek Elealılar, Pisagorcular ve Platon ile (aklın kendine yeterliliği teorisi Yeni-Platonculuğun ve idealizmin başat temasıdır.) başlar (Runes, 263). Aydınlanma'dan beri akılcılık felsefenin hizmetine matematiğin yöntemlerini sunmaya çalışır. Descartes, Leibniz ve Spinoza buna örnek gösterilebilir (Bourke, 263). Akılcılık Avrupa'da genellikle kıta felsefesi olarak bilinir, çünkü İngiltere'de deneycilik daha baskındır. Nitekim Leibniz ve Spinoza gibi filozofların düşünceleri, İngiliz deneyci filozoflarınkilerle sık sık karşılaştırılmıştır. Fakat bu akılcılık ve deneycilik akımları ile filozofların akılcı ve deneyci fikirleri detaylıca incelendiğinde pek doğru bir eylem veya bakış açısı değildir. Geniş bir bakış açısından bir filozof hem akılcı hem de deneyci olabilir (Lacey, 286–287). Aşırı noktasında, deneycilik deneyim dışı her türlü bilgiyi reddeder ve her türlü bilginin deneyim ile edinildiğini savunur. Akılcılık ise, aşırı noktada bilginin deneyim ve algı olmaksızın saf akıl ile tamamen ve en iyi şekilde edilnilebileceğini savunur. Yani deneycilik ile akılcılık arasında en temel tartışma (insan) bilgi(si)nin kaynağıdır. Bununla birlikte, bu tüm rasyonalistlerin doğa bilimlerinin deneyimsel bilgi ve algıların yardımı olmadan tam anlamıyla bilinebileceğini öne sürdükleri anlamına gelmez. Aslında çoğu rasyonalist filozof deneyime de en azından belirli oranda önem vermiştir ve belirtilen derecede aşırı bir noktada bulunan herhangi bir rasyonalist okul ortaya çıkmamıştır (Hatfield).

Felsefî bir okul olarak akılcılık ve içerdiği temel ilkeler 18. yüzyılda büyük bir eleştiriye maruz kalmıştır. Bununla birlikte bu dönemde de, sayıları az da olsa, akılcılığı savunan filozoflar olmuştur. Örneğin Alman Christian August Crusius ve yine Alman Moses Mendelssohn. 18. yüzyıl'da akılcılığa en büyük eleştiri deneyci çevrelerden gelmiştir. Bununla birlikte, örneğin Alman filozof Kant da geleneksel akılcı düşünce okulunu tenkit etmiştir. Kant eleştirel bir değerlendirmeyle yeni bir rasyonalizm fikrini temellendirmeye yönelir. Rasyonalizm geleneği başlangıcından itibaren ele alındığında karşımıza pek çok farklı türlerde rasyonalizm yorumları ya da yaklaşım biçimiyle karşılaşılır.

Antik Çağ felsefesinde rasyonalizm

Rasyonalizm geleneği Elea Okulu ile birlikte başlatılabilir. İlk akılcı filozof Parmanides'tir denilebilir. Ona göre duyumlar değişebilen şeyler olduklarından bilginin temeli olamazlar, aksine aklın değişmeyen ilkeleri bilginin temeli olabilir. Elealı Zenon, hocası Parmanides'in akılcılığını daha ileriye götürmüştür. Duyuların güvenilmezliğini kanıtlayan paradoxlarının ardında rasyonalizm düşüncesi temellendirilir. Platon ise idealar teorisiyle rasyonalizmi belli başlı bir kuram olarak şekillendiren kişi olarak anılır. Platon, rasyonalizmin yöntemsel ilkesi olarak bilinen tümdengelimli yönteminin de önde isimlerindendir. Ayrıca Aristoteles'ide akılcılığın kurucu isimlerinden biri olarak belirtmek gerekir.

Kıta felsefesinde akılcı filozoflar

Genel anlamda kişinin akılcı olarak adlandırılabilmesi için iki temel noktayı onaylaması ve kabul etmesi gerekmektedir, bunlar:

Elealılar ile başlayan akılcı geleneğin Batı'daki en önemli isimleri Descartes, Spinoza, Malebranche ve Leibniz'dir.

Descartes'ın metafizik hakkındaki savları ve metafiziksel ilkelerinin sonucu olarak gördüğü dualistik yapıya sahip (akıl-vücut ayrımını barındıran) Kartezyen ruh kavramı Avrupa'daki akılcılık geleneği için çok önemli bir noktayı oluşturmaktadır. Nitekim Descartes'ın metafiziğe dair akılcı görüşleri yaygın kabul görmüş ve 17. yüzyılın ikinci yarısında, fiziksel görüşleriyle birlikte bunlar da kitap olarak birçok öğretim merkezinde okutulmuştur. Descartes'ın görüşleri kendisinden sonraki filozofları da büyük oranda etkilemiştir. Nitekim Descartes'ın ortaya attığı insanın ontolojik dualizmi fikri modern toplumlarda dahi sıklıkla kabul edilen bir savdır.

Bir diğer ünlü akılcı filozof Spinoza ise başlarda Descartes'ın metafizik savlarını benimsese de, zamanla kendi düşüncelerinin olgunlaşması ve gelişmesiyle birlikte Descartes'in savlarını bırakarak daha farklı bir metafiziksel anlayış geliştirmiştir. Kartezyan akıl-vücut dualizmini reddeden Spinoza, Tanrı'nın yaratılmış dünyadan ayrı olarak mevcut olduğu fikrine de karşı çıkmıştır. Ona göre bir tek ebedî varlık vardı. Spinoza'nın bu fikri ve metafiziksel açıklamaları Batı'da panteizm açısından çok önemlidir. Metafiziğe dair savları detaylıca Etik isimli eserinde yer alır. Ayrıca dinin de akılcı eleştirisini yapmıştır (Hatfield).

Kartezyan ruh kavramıyla birlikte Descartes'in metafiziğe dair görüşlerini genel olarak benimseyen Malebranche ise aklî fikirlerin bireysel zihinlerden ziyade, Tanrı'da var olduğu ve Tanrı'nın gerektiğinde insanlara bu bilgileri ilâhî bir anlamda sunduğunu öne sürerek Descartes'tan ayrılmıştır.

Anılan diğer filozoflar gibi Leibniz de başlarda Descartes'in fikirlerinin takipçisi olmuştur. Bununla birlikte daha sonra Descartes'in fikirlerini reddederek, kendi geliştirdiği metafiziksel fikirleri savunmuştur. Leibniz düşüncesinde Tanrı'nın yarattığı dünya bilinçli ve ayrı küçük varlıklardan oluşur. Daha sonra bu varlıklara monad ismini vermiştir (Monadoloji, 1714). Ayrıca Leibniz'in düşüncesinde Tanrı tüm olası dünyalardan en iyisi olarak dünyayı yaratmıştır ki burada kastedilen en iyi, mükemmel, eksiksiz anlamındadır. Bu fikir daha sonraları birçok filozof tarafından tenkit edilmiştir.

Kantçı rasyonalizm

Rasyonalizm konusunda en temel eleştirileri, kendisi de özgül bir rasyonalist olan Kant'tan gelir.Kant Saf Aklın Eleştirisi (1781) isimli eserinde bu noktadaki temel eleştirisini ortaya koymuş ve felsefi ilkelerini açıklamıştır. Hem amprizmin hem de rasyonalizmin felsefi problemleri eleştirel bir şekilde değerlendirilerek Kant felsefesinde aşılmaya çalışıldığı görülür.Bu bakımdan eleştirel felsefe olarak adlandırılan felsefe geleneğinin kurucusu Kant'tır ve o bu yolla ampirizmin ve rasyonalizmin yetersizliklerinden kurtulmaya çalışmıştır. Kant insan bilgisinin sınırlarını ve yapısını soruştururken, bir yanda aklın kuramsal statüsünün belirlenmesi ile ilgilenmiş öte yandan da her tür deneyimin kuramsal sınırlarını belirlemeye çalışmıştır. Saf Aklın Eleştirisi'de özellikle deneyimin zorunlu doğasının incelenmesine yönelik kapsamlı bir girişim vardır. A priori ve a posteriori bilginin varlığını kabul eden Kant, bunları farklı bilgi türleri olarak sınıflandırır ve önceki felsefe geleneklerinin yetersizliklerini bu kategoriler ekseninde değerlendirir.

Hegelci rasyonalizm

Rasyonalizm geleneği Parmanides'ten Hegel'e uzanan bir gelişim cizgisi gösterir, bu çizgi üzerinde birbirinden çok farklı akılcılık anlayışlarıyla karşılaşılır. Farklı rasyonalizm tanımlarına rağmen; doğruluğun ölcüsünü akıl olarak ele almasını bu felsefe geleneğinin ortak bir öğesi olarak ele alırsak, söz konusu düşüncenin doruk noktasında Hegel ile karşılaşılır. Hegelci diyalektik yöntem rasyonalizmin kendi içinde kendini temellendirmesinin bir yöntemi olarak ortaya çıkmıştır. Hegel'in ünlü sav sözü, "Gerçek olan her şey ussal, ussal olan her şey gerçektir" deyişi, tüm bir rasyonalizm geleneğinin en özlü ifadesi olarak görülür.

Aydınlanma ve rasyonalizm

Aydınlamacılık ile birlikte akıl ve akılcılık kavramları farklı bir anlam daha kazandı. Felsefî bir vurgudan öte, feodal ve dinî müessese ve uygulamalar ile sosyal ve politik uygulamaları akıl ışığında ve aklı temel alarak eleştiren kişilere rasyonalist adı verilmeye başlandı ve bu tip eleştirel yaklaşım da rasyonalizm olarak anılmaya başlandı. Burada felsefi ilkelerin aynı zamanda toplumsal düzenlemelerde yeni bir yönelimin kurucu ilkeleri haline gelmesi söz konusudur. Bu anlamda rasyonalizm aklı kurucu ilke olarak benimseyen ve dinsel toplumsal örgütlenmelere karşı akılcı toplumsal düzenlemelerini temel alan yaklaşımları ifade eder. Kant’ın Aydınlanma Nedir? Sorusuna verdiği, "insanın kendi aklını kullanmasıdır"[1] şeklindeki cevabı, akıl'ın aydınlanmacılıkta felsefi bir ilke olduğunu gösterir. Buna göre evrensel bir dayanak noktası olan akıl, toplumsal yaşamın herkes için geçerli olabilecek akılcı bir düzenlemesini mümkün kılabilecektir.

Rasyonalizm içindeki filozof ve düşünürler listesi

Kaynakça

Notlar

Dış bağlantılar

This article is issued from Vikipedi - version of the 8/14/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.