Destalinizasyon
Destalinizasyon (Rusça: десталинизация, Destalinizatsiya), Sovyetler Birliği'nde Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Jozef Stalin'in ölümünün ardından yeni genel sekreter seçilen Nikita Kruşçev ile başlayan süreci ifade eden terim. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 20. Kongresi, Stalin'in ölümünden 3 yıl sonra 14 Şubat-25 Şubat 1956'da yapıldı ve bu tarihten itibaren Stalin dönemine ait uygulamalar, "kişinin putlaştırılması" olarak değerlendirildi ve destalinizasyon süreci başlatılmış oldu. Stalin'e ait görüşlerin etki ve gücünün çözülmesi, buna bağlı hiyerarşik yapı ve ideolojik hâkimiyetin geriletilmesi girişimi; destalinizasyon olarak ifade edilir.
Sovyetler Birliği'nin kurucusu Vladimir Lenin'in ölümünden bu yana; taraftarları tarafından Marksizm-Leninizm olarak adlandırılan, fakat karşıtları tarafından Stalinizm olarak ifade edilen bu ideolojik yaklaşımın kıyasıya eleştirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır.[1]
Bu politika Soğuk Savaş'ın en önemli olaylarından biri olan Çin-Sovyet ayrılığının da temelini oluşturur.[2]
Hakkında
Lenin'in ölümünden sonra Stalin liderliğindeki yeni Sovyet yönetimi; Sovyetler Birliği'ni hızlandırılmış bir sanayileşme ve zorlu bir kollektivizasyon yoluna soktu. Bu politikalara ve gerçekleştirmesine karşı oluşan itirazlar demokratik merkeziyetçilik ilkesi sebebiyle, uzun ortak tartışmalara yol açmıştır. Muhalif kesimlerin görüşleri ve itirazların, görüşmelerden çıkan kesin kararların pratiğe dökülmeleri sırasında da devam etmesi ve ardından parti içinde hizip şeklinde örgütlenmesi üzerine Sovyetler Birliği Komünist Partisi, demokratik merkeziyetçilik ilkesi gereği bu kesimleri bastırma yoluna gidilmiş, bu kişiler bertaraf edilmiştir. Bu kapsamda proletarya diktatörlüğünün bir güç kullanımına dayanan büyük ve merkezî bir devlet aygıtı kuruldu. Parti içinde bu muhalif görüşler yok edildi ya da çoğunlukça ezildi. Katı bir merkezî planlama yürütüldü. Sovyetler Birliği dışındaki tüm komünist hareketler ve partiler de bu süreçte sosyalist anavatanı koruma gerekçesiyle Sovyet politikasına bağımlı kılındı. Stalin önderliğindeki yönetimin politik girişimleri Marksizm-Leninizm tarif edildi bu yapı zamanla totaliter bir devlet ideolojisi haline geldi.
Jozef Stalin'in 1953 yılındaki ölümünden sonra Stalin döneminde partide pasifize edilen ve önemli görevlerden uzaklaştırılan bu muhalif kesimler daha önce uygulanan politikalara eleştiriler getirmiş ve bunlara Stalinizm adını vererek Sovyetler Birliği'nde yeni bir dönemi başlatmışlardır. Stalin'den sonra Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri seçilen Nikita Kruşçev; iktidara geldikten sonra Stalin karşıtı bir politika izlemeye başladı ve 1956'daki 20. Kongre'den itibaren "destalinizasyon" sürecini başlatmış oldu. 1985'te Gorbaçov'un glasnost ve perestroyka girişimlerine kadar bu süreç; değişik yoğunluklarla "Stalin rejimi" olarak şekillenmiş yapının sökülmesi ya da çözülmesi olarak gerçekleştirildi. Gorbaçov ile birlikte siyasette çoğulculuk ve demokratikleşme, tek adamın etkisinin kırılması, piyasaya daha çok önem veren yeni bir planlama ve hattâ karma ekonomi denemeleri ile bu süreç devam etmiş ve Doğu Bloku ülkeleriyle birlikte yeniden kapitalistleşmeye geçiş olarak tamamlanmıştır.
Bu süreçte Stalin'e ait olan heykeller yıkılmış, ders kitaplarındaki atıflar çıkarılmış, hatta Sovyetler Birliği Marşı'nın sözleri Stalin'e atıflar içerdiği için 1956-1977 arasında sözsüz, sadece enstrümental çalınmıştır. Ardından 1977 senesinde orjinal marşın sözlerindeki Stalin'e yapılan göndermeler çıkartılmıştır.[3]
Tepkiler
- Gizli söylev ilk okunurken izleyiciler bu politikayı alkış, kahkaha ve çeşitli seslerle protesto etmişlerdir.[4] Ayrıca bazı kişilerin kalp krizi geçirdiği ve daha sonraki süreçte intihar ettiği yönünde bulgular vardır.[5]
- Macaristan Halk Cumhuriyeti'nde yönetimde bulunan Mátyás Rákosi bu Stalin'in etkisinin azaltılmasına karşı çıkmış, bunun üzerine 1956 yılında tasfiye edilmiştir. Ardından Macar Devrimi olarak bilinen Sovyet yönetimine karşı ayaklanmasına giden süreç başlamıştır
- Polonya Halk Cumhuriyeti'nde bu politikalara karşıt sesler yükselmiş ve işçi ayaklanmaları yaşanmış, ardından iktidardaki Polonya Birleşik İşçi Partisi yönetimine Stalin zamanında tasfiye edilen Władysław Gomułka getirilmiştir.
- En büyük toplu protestolar, aynı zamanda Stalin'in doğum yeri olan, Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nde yaşanmıştır. 1956 Gürcistan ayaklanması ismiyle anılan olaylarda, günlerce süren protesto ve eylem düzenlenmiş, olaylar ancak Kızıl Ordu birliklerinin müdahalesiyle 9 Mart 1956 günü bastırılmıştır.
Farklı görüşler
Sosyalist ideoloji; II. Dünya Savaşı sonrasında Çin, Vietnam ve Küba gibi ülkelere ve Kızıl Ordu aracılığı ile Doğu Avrupa ülkelerine yayıldı. Yugoslavya'da Josip Tito ve Çin'de Mao Zedung sosyalizm ve komünizm tezlerinde Sovyetler Birliği modelinden farklılaşan yorumlar getirdiler. Bu sırada Batı Avrupa ülkelerinde faaliyette bulunan komünist partiler; Stalin çizgisinden hızla uzaklaşarak daha çok kültürel/kuramsal alanda yoğunlaşan Batı Marksizmi'ni oluşturdular. 1970'lerde bu süreç; Avrupa komünizmi olarak bilinen yeni bir anlayış getirdi.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi içerisindeki farklı görüşler
Stalin'in ölümünden sonra parti içerisindeki Stalin taraftarları, Kruşçev ve destekçileri tarafından baskıya uğramış, sürgüne yollanmış hatta partiden uzaklaştırılmıştır. Bu isimlerden en bilinenleri Vyaçeslav Molotov[6], Georgi Jukov[7] ve Georgi Malenkov'dur.[8]
Çin Halk Cumhuriyeti yorumu
Çin-Sovyet ayrılığı; asıl olarak Marksizm-Leninizm'e dair teorik ve ideolojik tartışmalardan kaynaklanmıştır. Stalin'in ölümünden sonra Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) içinde ortaya çıkan Barış içinde bir arada yaşama teorisi, Çin Halk Cumhuriyeti'nde iktidar olan Çin Komünist Partisi lideri Mao Zedong tarafından kıyasıya eleştirilmiştir. Mao'ya göre kapitalist ülkeler ile sosyalist devletlerin bir arada yaşaması imkansızdır, çünkü bu devletler antagonist çelişki kapsamında birbirleriyle daima savaş içerisindedir. Bu nedenle "emperyalizm ile devamlı olarak savaş" düşüncesinden yana olan Mao, emperyalizmin temsilcisi olarak tariflediği [[Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı sert ve uzlaşmaz bir politika izlenirse bu ülkenin ve temsil ettiği emperyalizm gücünün kolayca ezilebileceğini düşünmekteydi. Nitekim Mao bu görüşünü kağıttan kaplan terimiyle açıklayarak; "ABD kağıttan bir kaplandır, ABD emperyalizmi güçlü görünüyor ama halkından ve kitlelerden uzaklaşmıştır." sözleriyle ifade etmiştir.[9] Buna karşın Kruşçev Çin'i bu agresif tutumunun bir nükleer savaşa neden olabileceğini belirterek eleştirmiş ve Mao'nun nükleer silah isteklerini karşılamama kararı almıştır.[10] Karşılık olarak da "Güzel de, kağıttan kaplan’ın nükleer dişleri var" yanıtını vermiştir.[9] Bunun üzerine Mao, Sovyetler Birliği Komünist Partisi'ni (SBKP) revizyonizm ile suçlayacaktır. Akabinde, 1961 yılında Çin Komünist Partisi SBKP'yi "Revizyonist ajan" sıfatı ile resmen itham etmiştir.[11] Mao, kapitalistlere bir nükleer savaş korkusu salmanın, onların emperyalist sistemlerini yıkma korkusu vereceğinden, bu savaş durumunun olumlu bir yaklaşım o olduğunu belirtmiştir.[12][13] Mao, bu konuda 1957 yılında konu hakkında şu ifadeleri kullanmıştır;[14]
Mao, destalinizasyon sürecinde Nikita Kruşçev'i mahkûm etmiş ve onun "Marksizme ihanet içerisinde olduğunu" deklare etmiştir. Ayrıca SBKP yönetimini kapitalist yolcu olarak tanımlamıştır. Bununla paralel olarak Küba Füze Krizi sürecinde Küba'daki sovyet füzelerini Türkiye'de konuşlandırılan "Jüpiter füzeleri" karşılığında geri çekme kararı sonrası, Sovyetler Birliği Komünist Partisi'ni "devrimci davaya ihanet" ile itham etmiştir. Buna karşılık SBKP, Mao Zedong'u "serüvencilik" ile sıfatlandırmıştır. Kruşçev konu ile ilgili olarak "Mao ve Çin Komünist Partisi, gerginlik tırmandığı takdirde nükleer silahlar ile kapitalist dünya ile birlikte sosyalist dünyanın da yok olacağını görememektedir" değerlendirmesi yapmıştır. Haziran 1960'da Romanya Komünist Partisi Kongresi'nde Kruşçev, isim vererek Mao'yu açıkça eleştirmiş, onu "aşırı solcu ve aşırı dogmacı" olarak tanımlamıştır. Kruşçev konuşmasını Mao'yu Jozef Stalin'e benzeterek devam ettirmiş, onu "kendi çıkarlarından başka hiçbir şeye aldırmayan, modern dünyanın gerçeklerinden kopuk teoriler geliştiren" kişi olarak tanımlamıştır. Bunun üzerine kongrede Çin'i temsilen bulunan Peng Çen isimli Çin diplomatı söz alarak Kruşçev'e yanıt vermiş, onun marksist olmayan görüşleri zorla kabul ettirmek için "ataerkil, keyfi ve zalimce" davrandığını belirtmiştir.[15]
1964 yılında Çin Komünist Partisi, Sovyetler Birliği'nde gerçekleşen destalinizasyon politikalarının bir karşı devrim olduğunu ve böylelikle kapitalizmin yeniden restore edildiğini iddia etmiştir. Bu açıklamaları takiben Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı ülkeleri, Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkileri resmen koparmıştır. 1971 yılında Nikita Kruşçev öldüğünde iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurularak tekrar görüşmeler başlamış, fakat iki ülke arasındaki gerilim yeni genel sekreter Leonid Brejnev'in Kruşçev politikalarını devam ettireceğini söylemesi üzerine devam etmiştir. Mihail Gorbaçov Genel Sekreter olduğunda sorun büyük ölçüde çözülmüştür.
Arnavutluk yorumu
Enver Hoca önderliğindeki Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti destalinizasyon sürecini en sert şekilde eleştiren ve onu mahkum eden ülke olmuştur. Fikirleri Hocaizm olarak da anılan Enver Hoca'nın genel sekreterliğini yaptığı Arnavutluk Emek Partisi, parti bayrağına Jozef Stalin'in resmini koymuştur.
Arnavutluk Emek Partisi; Çin Komünist Partisi ile birlikte Kruşçev'i "revizyonist" olarak itham edecek ve onu marksizme ihanetle suçlayacaktır.[16]
Enver Hoca, Sovyetler Birliği'nin kuruluşundan bu yana olan tezlerin topyekün eleştirilmesi ve proletarya diktatörlüğü tezininin tartışmaya açılması üzerine, destalinizasyon olarak anılan bu sürecin antikomünizm'in bir çeşidi olduğunu savunmuştur.[17] Hoca, bu durumu şu sözlerle anlatmıştır;[18]
“ | :"Son zamana kadar, batının revziyonist partileri, Kruşçevci-emperyalist, anti-komünist kampanyada, Stalin'e karşı birleşmişlerdi. 'Stalinizm'den kurtuluş'tan, 'dönüş'ten söz ediyorlardı büyük bir hevesle. Şimdilerdeyse, 'Bilimsel Sosyalizm'in kurucularına, Marx ve Engels'e dönmek için, Leninizmi bir yana bırakmayı vaaz ediyorlar. Bu dönekler, Marksizm-Leninizme ihanet yolunda attıkları hızlı adımları, sanki komünist gerçeğin kaynağını bulmak için zorlu bir tırmanışmış gibi lanse etmeye uğraşıyorlar. Kruşçev'ci de olsa, 'Avrupa Komünist'i de olsa, tüm revizyonistler Stalin'e, Lenin'e, Marx'a da aynı ölçüde vahşice ve kurnazca saldırıyorlar. Saldırıların o zaman için Lenin'i geçici olarak dışarıda bırakması ve Stalin'e karşı yoğunlaşması sadece bir taktik gereğiydi. Çünkü sınıf mantıkları, revizyonistlere ve emperyalistlere, o zaman için Sovyetler Birliği'ndeki sosyalizmi ortadan kaldırmanın ve Marksizm-Leninizm'e, onun ilk uygulandığı yerde saldırmanın daha iyi olacağını öngörmüştü. Burjuvazi ve gericilik, şunun bilincindeydi; Sovyetler Birliği'ndeki kapitalist bozulma, iktidarda olmayan Komünist Partileri yozlaştırma mücadelelerinde kendilerine büyük ölçüde yardım edecektir. ... revizyonistler toplarını Leninizm'e çevirdiler. Peki Leninizm'e bu saldırı neden gündeme geldi? Niçin özellikle 'Avrupa Komünistleri' bu saldırının bayraktarlığını yapıyorlar? Stalin'e saldırırken, sosyalizmin kurulmasının kuram ve uygulanmasına saldırmak isteyen Kruşçev gibi, Avrupa Komünistleri de Lenin'e saldırırken proletarya devriminin kuram ve uygulamasına saldırmak istiyorlar. | ” |
Diğer farklı görüşler
- Kuzey Kore'de iktidarda olan Kore İşçi Partisi açık olarak bir taraf seçmese de, teorik tartışmalarda kısmen Çin Halk Cumhuriyeti tarafında yer almış, destalinizasyon yanlılarını partiden tasfiye etmiş ve sürgüne yollamıştır.[16] Bununla birlikte Kore, bu tartışmalardan bağımsız olarak Juche adında yeni bir doktrin geliştirdiğini duyurmuştur.
- Yeni Zelanda Komünist Partisi ve Endonezya Komünist Partisi destalinizasyon politikalarına karşı çıkmışlardır.
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- ↑ "Stalin Savunulmadan Marksizm Leninizm Savunulamaz". Özgürlük Dünyası (Evrensel Basım Yayın). Ocak-Şubat 1989. https://ozgurlukdunyasi.org/arsiv/476-sayi-004/2337-stalin-savunulmadan-marksizm-leninizm-savunulamaz. Erişim tarihi: 5 Ocak 2017.
- ↑ Kuisong, Y. The Sino-Soviet Alliance and Nationalism: A Contradiction (İngilizce), 2005, Erişim tarihi: 5 Ocak 2017.
- ↑ İki versiyon arasındaki fark - Vikisource.
- ↑ Francis X. Clines. Soviets, After 33 Years, Publish Khrushchev's Anti-Stalin Speech (İngilizce), New York Times, 6 Nisan 1989, Erişim tarihi: 6 Ocak 2017.
- ↑ From Our Own Correspondent, BBC Radio 4, 22 Ocak 2009.
- ↑ Simon Sebag Montefiore, Stalin: The Court of the Red Tsar. Vintage Books, 2005, s. 666–667.
- ↑ Axell, Albert, Marshal Zhukov. Toronto: Pearson Education Ltd., 2003.
- ↑ RUSSIA: The Quick & the Dead (İngilizce) Time, 22 Temmuz 1957, Erişim tarihi: 5 Ocak 2016.
- 1 2 “Kağıttan Kaplan”, Papermoon ve Mao ile Kruşçof, 30 Mayıs 2016, Erişim tarihi: 30 Mayıs 2016.
- ↑ Crankshaw, E. Khrushchev: A Career, 1966, Viking Adult Publisher, ISBN 0399132554
- ↑ Lenman B. P., Anderson, T. Chambers Dictionary of World History, Edinburgh, 2000, s. 769.
- ↑ "Instant Wisdom: Beyond the Little Red Book", (İngilizce) Time, 20 Eylül 1976.
- ↑ Robert Service, Comrades!: A History of World Communism, (İngilizce) Harvard Üniversitesi Yayınları, 2007, sayfa 321, ISBN 0-674-02530-X.
- ↑ Dikötter, Frank. Mao's Great Famine: The History of China's Most Devastating Catastrophe, 1958–62, Walker & Company, 2010. s.13. ISBN 0-8027-7768-6
- ↑ Short, P. Mao Zedong Bir Yaşam, İthaki Yayınları, 2007, ISBN 9752733954
- 1 2 Lankov, Andrei N., Crisis in North Korea: The Failure of De-Stalinisation, 1956, Honolulu, Hawaii Üniversitesi Yayınları, 2004
- ↑ Ascoli, Max (1961). The Reporter, Cilt 25. s. 30.
- ↑ Enver Hoca, Avrupa Komünizmi Anti-Komünizmdir, s. 9-10-11, Giriş Bölümü, Yurt Yayınları
|