27 Aralık Muhtırası
Türkiye'de anayasal süreç |
Anayasal belgeler
Anayasalar
Halkoylamaları
|
|
27 Aralık Muhtırası, 27 Aralık 1979 tarihinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülend Ulusu, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'un imzasını taşıyan ve dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e verilen bir uyarı mektubudur.
12 Eylül darbesi'nden yaklaşık bir sene önce verilen bu muhtırada, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, Türkiye'nin yaşadığı önemli sıkıntılar karşısında partilerin bir araya gelmelerini ve gereken tedbirleri almalarını ısrarla istediği vurgulanmıştır[1]. Bu muhtıranın ardından, istenen ortam sağlanamayınca darbe gerçekleşmiş ve TSK yönetime el koymuştur.
Gerekçeleri
Siyasi istikrarsızlık
Muhtıranın verilmesinin altında yatan en önemli sebeplerden birisi siyasi istikrarsızlıktı. Özellikle de siyasi nedenlerle işlenen cinayetler ve artan siyasi kutuplaşma ile bu kutuplaşmaya bağlı olarak yükselen nefret, muhtıranın verilmesindeki en önemli etkenlerden biriydi[1].
Ekonomik bunalım
12 Eylül öncesinde Türkiye'nin ekonomik durumu iyi değildi. Dış ticaretteki sıkıntı, darbe öncesi dönemin son başbakanı Süleyman Demirel tarafından "70 sente muhtacız" sözüyle özetleniyordu[1]. Dış ticaretteki açık artmaktaydı. Yurt içinde ise işsizlik ve kıtlık söz konusuydu. Ekonomik alanda Türkiye belini doğrultamıyordu. Ayrıca o dönemde dünyayı etkisi altına alan neoliberalizm, ekonomiyi de etkilemiş, birçok ülke neoliberal politikalar izlemeye başlamıştı. Bu politikaların uygulanabilmesi için, muhalefetin olmadığı bir ortam gerekiyordu. Fakat Türkiye'de, özellikle de işçi ve öğrenci gruplarında yükselen bir muhalefet söz konusuydu[1].
Güvenlik meseleleri
Ülkedeki güvenlik sorunu had safhaya ulaşmıştı. Özellikle de üniversite öğrencileri büyük tehdit altındaydı. Bu durum bütün ülkeyi etkilemekteydi. Üstelik gerçekleşen suikastler de halkın korkusunu daha da artırmaktaydı[1].
Dış siyaset
NATO üyesi olan Türkiye'deki bu durum, ABD'yi de tedirgin etmekteydi. Neoliberalist politikaları destekleyen ABD için, Türkiye'nin istikrarlı bir hâle gelmesi şarttı. ABD, diğer ülkelerde bu durumu sağlayabilmek için sağ hükûmetlerin göreve gelmesini istiyor, askerî darbe girişimlerine bile destek oluyordu[1].
Muhtıra
Tüm bu gelişmeler karşısında; Kenan Evren, Nurettin Ersin, Bülend Ulusu, Tahsin Şahinkaya ve Sedat Celasun'un imzasını taşıyan bir uyarı mektubu, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e verildi. Korutürk, bu mektubu 6 gün sakladı. Saklama gerekçesini ise yakın çevresine "yılbaşı öncesinde halkın huzurunu kaçırmamak" olarak açıklamıştı[2]. 1 Ocak 1980 tarihinde, Korutürk, Evren'i, kuvvet komutanlarını ve Celasun'u Çankaya Köşkü'ne davet etti ve onlarla bir konuşma yaptı[3]. Bu konuşmada, kendisinin görevinin biteceği Nisan ayına kadar bir müdahale yapılmamasını isteyerek, isterlerse istifa edebileceğini bildirdi[3]. Türkiye ise bu muhtırayı 2 Ocak'ta Cüneyt Arcayürek'in Hürriyet Gazetesi'nde yaptığı haberle öğrendi[2]. Bunun üzerine Korutürk, aynı gün içinde Başbakan Demirel ile CHP genel başkanı Bülent Ecevit'i köşke çağırarak, muhtıranın birer kopyasını onlara verdi[4].
Cumhurbaşkanı Korutürk, aynı gün TBMM Başkanı Cahit Karakaş, Cumhuriyet Senatosu Başkanı İhsan Sabri Çağlayangil, Cumhuriyet Senatosu Milli Birlik Grubu Başkanı Fahri Özdilek, Cumhuriyet Senatosu Kontenjan Grubu Başkanı Zeyyat Baykara ile Milli Selamet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Alparslan Türkeş, Cumhuriyetçi Güven Partisi Genel Başkanı Turhan Feyzioğlu ve Demokratik Parti Genel Başkan Vekili Faruk Sükan'a da mektubun birer örneğini gönderdi[5].
Sonrası
Muhtıranın ardından siyasi uyuşmazlıklar ve kavgalar devam etti. Çorum'da yaşanan kavgaların yanı sıra Zafer Bayramı kutlamaları da tatsız geçmiştir. MSP genel başkanı Necmettin Erbakan düzenlenen devlet töreninin Anıtkabir'deki kısmına ve Genelkurmay Başkanlığı'ndaki kutlamalara katılmamıştır. Ayrıca, İsrail'in Kudüs'ü başkent ilan etmesi üzerine, Konya'da Kudüs Mitingi gerçekleşmiştir. Yaklaşık yüz bin kişinin katıldığı mitinge bazı kişiler şalvar, sarık, cübbe gibi kıyafetlerle katılmış, şeriat yanlısı sloganlar atılmış ve İstiklâl Marşı yuhalanmıştır[1].
Bütün bu olayların ardından, ülkedeki sıkıntıların da aşılamamasının üzerine, 12 Eylül 1980 tarihinde TSK tarafından yönetime el konuldu. İç Hizmet Kanunundan aldığı yetkiye dayanarak ülke yönetimine el koyan TSK, hükûmetin ve parlamentonun görevinin sona erdiğini açıkladı. Hükûmet yetkisi; Kenan Evren, Nurettin Ersin, Nejat Tümer, Tahsin Şahinkaya ve Sedat Celasun'dan oluşan Millî Güvenlik Konseyi'ne geçti. 13 sıkıyönetim bölgesine 13 sıkıyönetim komutanı atanmıştır. Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan ise Kenan Evren tarafından gönderilen tebliğ ile görevlerinden alınarak başka yerlere sürülmüşlerdir. Demirel ve Ecevit için Hamzaköy, Gelibolu adresi verilirken, Erbakan ise Uzunada, İzmir'e gönderilir[1]. Millî Güvenlik Konseyi, 1983 seçimlerine kadar idareyi elinde tuttu, bu tarihte Turgut Özal başkanlığındaki Anavatan Partisi iktidara geldi[6].
Kaynakça
- 1 2 3 4 5 6 7 8 12 Eylül Darbesi - Vikipedi Erişim tarihi: 8 Eylül 2016
- 1 2 Muhtırayı 6 gün sakladı! - Vatan Gazetesi 7 Nisan 2012. Erişim tarihi: 8 Eylül 2016
- 1 2 Abdullah Muradoğlu, 27 Aralık Muhtırasının Hikayesi - Yeni Şafak 15 Nisan 2012. Erişim tarihi: 8 Eylül 2016
- ↑ TSK'nin yok dediği muhtıra belgesi 10 Nisan 2012. Erişim tarihi: 8 Eylül 2016
- ↑ Darbe davasında istenen muhtıra altı gün boyunca köşkte saklanmıştı - T24 6 Nisan 2012. Erişim tarihi: 8 Eylül 2016
- ↑ 1983 Türkiye genel seçimleri - Vikipedi Erişim tarihi: 8 Eylül 2016
|
|