Lehçe (dilbilim)

Lehçe ya da diyalekt, bir dilin belli bir coğrafî bölgedeki insanlar tarafından konuşulan çeşididir.

Tanım

Lehçe, kendi kelime dağarcığı ve grameri olan sözel (sözlü veya işaretli olan; ama mutlaka yazılı olmayabilen) bir iletişim sistemidir. Diyalektle uğraşan bilim kolu ise diyalektoloji olarak adlandırılır. Lehçeyi konuşan kişilerin sayısı ve bölgenin büyüklüğü değişir. Bu yüzden geniş bir bölgede pek çok lehçe olabileceği gibi o lehçelerin konuşulduğu daha küçük bölgelerde de başka lehçeler olabilir.

Lehçe kavramı aşağıdaki ilgili kavramlardan ayrı tutulur:

Bir dilin çeşitleri sadece gramer ve kelime hazineleri ile birbirinden ayrılmaz, ritim ve ahenk de dahil olmak üzere telaffuz ile de farklılık gösterebilir. Eğer farklılıklar telaffuz ve seslendirmeden ibaretse "lehçe" veya "çeşit" terimlerinden ziyade "şive" terimi kullanılır.

Sınırlı olmasından dolayı, tarihte yüzyıllarca dar bir bölgede konuşulan ağzın, mensup olduğu yazı dilinden ayrılıklar göstermesi olağandır. Çünkü yazı dili bir milletin kültürünün muhafazası için gelişmiş, başka dillerle münasebette bulunmuş, kendi kaideleri içinde yeni dil unsurları yaratmış, başka dillerden aldığı yabancı kelimeleri kanunlarına uydurmuş ve kendisine mensup ağızlarda hâkim olarak varlığını sürdürmüştür. Ağızların mensubu bulunduğu dille ayrıldığı noktaları takip etmek, yazılı mahallî metinler varsa mümkün olur. Ağızdaki gelişme, hep sözde kalması sebebiyle yazı diline nispetle daha hızlıdır. Bu yüzden bazen bir ağız ile mensubu bulunduğu kültür, yani yazı dili arasında büyük ayrılıklar ortaya çıkabilir. Günümüzde Rusya ve Türki cumhuriyetlerde her bölgede ayrı bir alfabe kullanılmaktadır. Böyle durumlarda aradaki ufak farklardan hareket edilerek zamanla aynı dilin başka iki şekli ortaya çıkar.

Ağzın zamana ve tekniğe tahammülü yoktur. Teknik, bir ağızın tespitinde ne kadar fayda sağlarsa, girdiği bölgenin ağzını da kaçınılmaz biçimde değiştirir. Bilhassa radyo, televizyon ve videonun girdiği yerlerde konuşma değişikliğe uğrar ve kültür, yani yazı dilinin bu vasıtalarla ağza tesiri bölge diyalektine hâkim olur. Böylece ağız, mensubu bulunduğu yazı diline katılmış olur. Bunun yanında bölgenin dışarıyla temas eden insanlarıyla, dar coğrafyada hayat süren insanları arasında da ağız yönünden farklar görülür. Dışarı gidenler bölge ağzına yabancı dil unsurları getirirler. Aynı durum, okuma yazma bilen ve bilmeyen insanlar için de söz konusudur. Okumuş yazmış insanların ağızlarında yazı dilinin tesiri çok fazladır. Okuma yazma bilmeyen kişiler ise ağızlarını muhafaza ederler.

Ağız, mensubu bulunduğu kültür dili ile aynı dile bağlı lehçe ve şiveler konusunda ipuçlarına sahiptir. Ayrıca bir dilin tarihteki gelişimi, diğer lehçe ve şivelerle mukayese imkânı da verir. Bunun yanında yazı dilinin beslenmesi ve geliştirilmesinde diyalektlerin, yani ağızların oynadığı rol büyüktür. Türkçenin diyalektleri henüz yeterince tespit edilmiş değildir, yaşayan ağızlar için bir arşivden de mahrumdur. Bazı Batı dillerinde bu ağızları takip etmek amacıyla dil atlasları hazırlanmıştır.

Tarihçe

Almanya

Almanya'da diyalekt çalışmaları 19. asırda başlamış olmasına rağmen temeli daha eskilere dayanır. Örneğin Luther halk dili kullanmıştır. Ama ülkedeki asıl diyalekt çalışmaları Jacob Grimm ile başlamıştır. J. Grimm tarihi dil araştırmalarıyla Alman diyalekt araştırmalarını sağlam bir yola sokmuştur. Almanya'da diyalekt araştırmalarına daha çok romantizmin dayandığı millî ve tarihi varlığa duyulan arzu sebep olmuştur. Böylece millî düşüncenin temeli sayılan dil üzerine Jacob Grimm, Franz Bopp ve Wilhelm von Humboldt çalışmalara başlamışlardır. Bavyeralı Johann Andreas Schmeller (1785-1852) de bölgesinin ağızlarını gramer bakımından incelemiş ve diyalektoloji (ağız çalışmaları)nin kurucusu olmuştur. Schmeller ağızları fonetik ve morfolojik (ses ve yapı) bakımından dilin eski çağlarını aydınlatan bir vasıta olarak kabul etmiştir. Bu bilginden sonra Almanya'da ağız incelemeleri ve araştırmalarının önde gelen hedefi ağızların tasnifini yapmak olmuştur. 1876 yılından sonra sesi esas alan gramerciler ortaya çıkmıştır. Bütün bu çalışmalar mahalli ağızların ses ve yapısı ile kelime servetini ve cümle yapısını ihtiva eden tasvirî gramerlerin yazılmasını sağlarken ağızlara has fonograf arşivlerinin meydana getirilmesi ve neticede Georg Wenker'in gayretleri ile Alman Devleti Dil Atlası'nın yapılması ile sonuçlanmıştır.

Fransa

Buna paralel olarak Fransa'da da diyalekt çalışmaları yapılmış ve Fransa Dil Atlası ortaya konmuştur. Fransa'da bu işi başlatanlar Tourtoulon ve Bringuier olmuş; Jules Gilliéron ile öğrencisi E. Edmond da kurumsal hale getirmişlerdir. Son iki bilgin işe başlarken Almanya'daki çalışma ve tecrübelerden faydalanmış, ama vasıtasız bir metod takip etmiştir. Fransa'da 639 yer seçerek dil malzemesi derlemiş, ayrıca ağızlardaki kelime servetini toplamayı da ihmal etmemişlerdir. Neticede 1903 yılında Gilliéron ve Edmond Fransız Dil Atlası'nın elli ciltlik haritasını yayına muvaffak oldular. Eser milyondan fazla dil şeklini ihtiva ediyor ve 1920 haritadan meydana geliyordu.

Türkiye

Türkçe için bu araştırmalar, daha 11. asırda büyük Türk dilcisi ve Türkçe müdafii Kaşgarlı Mahmud'la başlamıştır. Kaşgarlı külliyatı, devrine göre bütün Türk lehçe ve şivelerini içine alır mahiyettedir. Türk diyalekti çalışmaları, Kaşgarlı'dan bu yana ele geçmemiş eserler hariç tutulursa Türkolog Wilhelm Radloff'a kadar durmuştur. Kaşgarlı Mahmud'un yolundan giden Radloff bilhassa Türkiye dışı Türklerinin ağız malzemelerini toplayarak bu alanda Türkolojinin önde gelen hadimi olmuştur. 10 cilt tutan Proben çeşitli Türk şivelerine ait diyalekt malzemesini ihtiva eder. Proben'in Türkiye ağızlarına ayrılan 7. cildinin toplamasını Macar Kunoş yapmıştır.

Dil Kurumu'nun kurulmasıyle halk ağzına açılış başlamış, bir yandan bu kurum diğer yandan da üniversiteler olmak üzere diyalekt malzemeleri toplanmış, bu malzemelerin bir kısmı incelenerek Derleme dergisi adı altında on iki cilt olarak neşredilmiştir. Ancak Türk dilindeki uydurmacılık ve tasfiyecilik akımları, ağızlardan gelen kelime servetinin kültür dilinin içinde yeterince yer alamaması, girenlerin de çoğunlukla yanlış kullanılmasıyla sonuçlanmıştır.

Anadolu ağızlarıyla ilgili Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu'nun 8 ciltlik bir derlemesi vardır. Çeşitli üniversitelerde ağızlar üzerine doktora tezleri hazırlanmaktadır. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Prof. Dr. Sadettin Buluç ve Anadolu ve Rumeli Ağızları Bibliyografyası ile Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Prof. Dr. Ali Akar bu konuda çalışmalar yapan bilim insanlarıdır. Anadolu ağızlarının sınıflandırılması ise kapsamlı biçimde ilk defa Prof. Dr. Leyla Karahan tarafından yapılmıştır.

Standart ve standart olmayan lehçeler

Standart lehçe (veya standartlaştırılmış lehçe veya "standart dil") kurumlar tarafından desteklenen bir lehçedir. Devlet tarafından tanınmak veya seçilmiş olmak, okullarda bir dilin "doğru" biçimi olarak sunulmak, "doğru" yazım ve telaffuzu belirten basılı dilbilgisi kitapları, sözlükler ve okul kitaplarının varlığı ve bu lehçeyi kullanan yaygın bir edebiyatın bulunması, standart lehçenin gördüğü desteğin örnekleri olarak sayılabilir. Örneğin Standart Amerikan İngilizcesi, Standart Britanya İngilizcesi ve Standart Hint İngilizcesi İngilizce dilinin standart lehçelerinden sayılabilir.

Standart olmayan bir lehçe tam bir kelime hazinesi, gramer yapısı ve sentaksa sahip olsa da kurumsal desteğe sahip değildir.

"Lehçe" - "dil" ayrımı

Dilleri lehçelerden ayırt edici herkesçe kabul görmüş kıstaslar olmamakla beraber bu yönde kullanılan bazı düşünce sistemleri (paradigmalar) oluşmuştur. Bunlar bazen birbiriyle uyumsuz sonuçlar da doğurabilirler, kullanıcının bakış açısına bağlı olarak bu konuda tam bir ayrım yapmak subjektif olabilir.

Farklı diller çoğu zaman bazı nedenlerle dil değil lehçe olarak sınıflandırılır:

Bazı dilbilimciler bu ayrım konusunda bir seçime bağlanmak istemedikleri zaman "idiom" terimini kullanırlar.

Antropolog dilbilimciler lehçeyi bir dilin belli bir 'dil topluluğu tarafından kullanılan şekli olur tanımlarlar. Bir başka deyişle, dil ile lehçe arasındaki fark, genel ve soyut ile, özel ve somut arasındaki farktır. Bu bakış açısına göre o dili kimse konuşmaz, herkes o dilin bir lehçesini konuşur. Belli bir lehçeyi "standart" veya "doğru" olarak kabul edenler aslında bu terimleri kullanarak sosyal bir ayrımı ifade ederler. Çoğu zaman standart dil bir toplumun seçkin sınıfının dilidir.

Prestijin o kadar önemli olmadığı toplumlarda "lehçe", bölgesel dil kullanım farklılıklarına işaret ederek yabancı birisinin geldiği yeri anlamaya yarar. Dilbilimciler bu anlamıyla lehçeden bahsederken genelde birbirini anlayabilen, "aynı şekilde" konuştuğunu düşünen geniş bir topluluk içinde ufak çeşitlilikleri kastederler.

Günümüz dilbilimcileri, bir dilin sosyal statüsünün sadece dilbilim kıstaslarıyla benimsenmediğini, tarihsel ve siyasî gelişmelerden de etkilendiğini bilirler. İsviçrede konuşulan Romanç dili yazılı bir dil olmasına ve dolayısıyla lehçe değil dil olarak sayılmasına rağmen, İtalyanca'nın Alp dağlarındaki Lombardik lehçelerine çok benzer. Bunun zıddı bir örnek ise Çince için verilebilir, bu dilin çeşitlerini kullananlar konuşarak birbirlerini anlayamasalar da ortak bir edebi gelenek ve yazım standardına sahip oldukları için konuştukları ağızlar lehçe sayılır.

Siyasî Etmenler

Siyasî gerçekler ve ideolojilere bağlı olarak konuşma çeşitlerinin lehçe veya dil olarak sınıflandırılması ve diğer konuşma türleriyle olan ilişkileri tartışmalı olabilir ve bu konuda yapılan sınıflamalar tutarsız olabilir. İngilizce ile Sırp-Hırvatça bu durumu örneklerler. İngilizce ve Sırp-Hırvatça'nın ikişer ana çeşidi (Britanya İngilizcesi ve Amerikan İngilizcesi ile Sırpça ve Hırvatça sırasıyla) vardır. Politik nedenlerden, bu çeşitlerin lehçe mi dil mi olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Müttefik ülkelerde kullanılan Britanya ve Amerikan İngilizceleri hemen herkesçe tek bir dilin lehçeleri sayılırken Sırbistan ve Hırvatistan'ın standart dilleri, birbirlerinden İngilizcenin lehçeleri kadar farklı olmalarına karşın, özellikle bölgenin pek çok dilbilimcisi tarafından farklı diller sayılırlar. Bunun nedeni büyük ölçüde bu iki ülkenin dostlukla düşmanlık arasında gidip gelmesidir. Sırp-Hırvatça maddesi bu konuya daha ayrıntılı olarak değinmektedir.

Buna paralel örnekler çoktur. Makedonca, Bulgarca bilenler tarafından anlaşılabilir olması ve Bulgarcanın bir lehçesi sayılmasına rağmen Makedonya Cumhuriyeti'nde kendi başına bir dil ilân edilmiştir. Lübnan'da ise ülkenin Arap dünyası ile yakınlaşmasına karşı çıkan milliyetçi (ve Hristiyan) sağcı Sedir Bekçileri Partisi "Lübnanca" adlı bir dilin tanınmasını istemektedir ve hatta Arap alfabesi yerine antik Fenike alfabesinin kullanılmasını savunur.

Buna karşın Han Çincesinin konuşulan dilleri, Çin'de millî birliği sağlamak amacıyla Çince'nin lehceleri sayılırlar.

"Dil nedir?" sorusunun cevaplanmasına etki eden siyasi faktörler o kadar çoktur ki, sosyo-kültürel bir yaklaşıma gitmeden, sadece dilbilimci bir tanım kullanmak imkânsız görünmektedir. Bu bağlamda Yidiş dilbilimci Max Weinreich "Dil, ordusu ve donanması olan bir lehçedir" ("A shprakh iz a dialekt mit an armey un flot" , "אַ שפראַך איז אַ דיאַלעקט מיט אַן אַרמײ און פֿלאָט", Yivo-bleter 25.1, 1945, sf. 13), diyerek dillerin asimilasyon yoluyla oluştuğunu ifade etmiştir. (Weinrich bu deyimin kendisine ait olmadığını belirtmiştir ama asıl kaynak bilinmemektedir.)

Tarihçi dilbilim bakış açısı

Çoğu tarihçi dilbilimci, her konuşma biçimini içinde geliştiği iletişim ortamının bir lehçesi olarak görür. Bu bakış açısına göre modern Romans dilleri Latincenin lehçeleridir, modern Yunanca antik Yunancanın bir lehçesidir. Bu paradigma sorunlu olabilir, çünkü kalıtsal ilişkileri birinci derecede önemli saymaktadır; oysa bir dilin lehçeleri karşılıklı olarak anlaşamayabilir. Ayrıca bir ana dil çeşitli lehçeler doğurunca bunlardan bazıları diğerlerinden daha hızlı gelişebilir. Bu durumda bir dilden türemiş üç lehçeden tarihsel olarak birbirinden uzak olan ikisi, yapısal olarak birbirine daha yakın olabilir. Modern Romans dillerinde bu örnek açıkça mevcuttur; İtalyanca ve İspanyolca karşılıklı anlaşabilir ama her iki dil de Fransızca ile anlaşamaz; oysa her iki dilin Fransızcaya olan kalıtsal yakınlığı birbirlerine olan kalıtsal yakınlıktan daha fazladır. Fransızca, İspanyolca ve İtalyancadan daha hızlı gelişmiştir.

Türkçede lehçe kavramını savunanlar da Tarihçi dilbilim bakış açısının etkisindedirler. Bu bakış açısına göre modern Türk dilleri, Göktürkçe'nin lehçeleridirler. Bu yüzden Çuvaşça, Yakutça ve Dolganca hariç diğerleri lehçedir.

Diyalektolojide kavramlar

Karşılıklı anlaşma

Bazı uzmanlar lehçeleri dillerden ayırt etmek için lehçelerin karşılıklı anlaşabildiğini ama dillerin anlaşamadığını öne sürmüşlerdir. Bu fikir ilk göründüğü kadar bariz değildir. İtalyanca ve İspanyolca konuşanlar birbirlerini büyük ölçüde anlayabilmelerine rağmen İtalyancanın iki lehçesini konuşan Lombardlılar ve Sicilyalılar'ın birbirini anlaması çok daha zordur. Kürtçe'nin lehçeleri olan Kurmanci, Sorani, Kelhuri arasında da böyle bir sorun mevcuttur.

Çiftdillilik (Diglossia)

Bu konuda bir diğer sorun, bir toplumda birbiriyle yakından ilişkili, ama iki farklı sınıf tarafından konuşulan diller olması durumudur. Bunlardan biri genelde devlet dili, öbürü daha az prestijli halk dilidir.

Lehçe sürekliliği

Lehçe sürekliliği (continuum) coğrafî olarak yakın lehçelerin birbiriyle anlaşabilip, uzaklık arttıkça anlaşmanın azaldığı bir lehçeler grubudur. Bunun iyi bilinen bir örneği Afrikaansca-Felemenkçe-Frisian-Almanca sürekliliğidir. Burada dört tane kabul görmüş edebî standarda ilaveten bu dilleri birbirine bağlayan çok sayıda lehçe vardır. Standart Hollandaca ve Almanca konuşanlar karşılıklı anlaşamasa da bu iki dili birbirine bağlayan bir lehçeler zinciri üzerinde coğrafî olarak komşu olan iki lehçe arasında bir anlaşma kopukluğu yoktur.

Benzer bir lehçeler ağı doğu Slav dilleri arasında görülür. Bunların arasında Rusça, Belarusça ve Ukrayna dili edebî standartlı dillerdir. Sırp-Hırvatça da dört ana lehçe ve üç edebi standartın bir ağı olarak görülebilir. Romans dilleri (Portekizce, Kastilya İspanyolcası, Katalanca, Galisyaca, Provensal, Fransızca, Oksitanca, Korsikaca, Sardinyaca, Sicilyaca, Romanç, Friulianca ve diğer İtalyan lehçeleri, Rumence ve diğerleri de başka lehçe sürekliliği oluştururlar.

Diasistem

Diasistem iki veya daha fazla standart hali olan tek bir dile denir. Bunun bir örneği Hindu-Urdu veya Hindustani dilidir; Urdu ve Hindi olmak üzere iki standart çeşit içerir.

Çokmerkezlilik

Çokmerkezli bir dil birkaç standart çeşidi olan bir dildir, İngilizce, Almanca veya Çince gibi.

Ausbausprache - Abstandsprache - Dachsprache ayrımı

Avrupa dilbilimcileri arasında yaygın olup Anglosakson ülkelerde pek bilinmeyen bu yaklaşım, yukarda belirtilen dil-lehçe ikilemini aşma amacıyla geliştirilmiştir. Konuşma çeşitlerini sınıflandırırken "dil" ve "lehçe" gibi yüklü sözcükleri kullanmak yerine (henüz) siyasi, kültürel veya duygusal çağrışımları olmayan Ausbausprache - Abstandsprache - Dachsprache sözcükleri kullanarak konuşma çeşitleri sınıflandırılmaktadır. Bu deyimler tartışmalı konulara taze bakış açısıyla bakılmasına fırsat verebilir.

Dış bağlantılar

Kaynakça

This article is issued from Vikipedi - version of the 11/15/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.