Abdullah-ı İlahi
Osmanlı dönemi sufilerindendir. Abdullah-ı Simavi veya Şeyh İlahi isimleriyle de bilinir. Şiirlerinde İlahi mahlasını kullanmıştır.
Hayatı
Abdullah-ı İlahi Kütahya'nın Simav İlçesine bağlı Tekellüf köyünde doğmuştur. Doğum tarihi bilinmemektedir.
Fatih Sultan Mehmed'in davetiyle İstanbul'a gelip Zeyrek Medresesi'nde ders vermeye başlayan Alaaddin et-Tûsi'den zahiri ilimleri tahsil etmiştir. Ubeydullah Ahrar'ın halifesi, şair, vahdet-i vücud'u benimseyen sufilerden Abdurrahman Cami'den (ö.1492) faydalanmıştır.
Horasan'da hocası Alaaddin et-Tûsi'nin yanında eğitimine devam ederken sufilerle tanışmış ve onların sohbet halkasına dahil olduktan sonra medrese tahsilini bırakmış ve Semerkant'a giderek dönemin en meşhur sufilerinden olan Nakşibendiye tarikatının Ahrariyye kolunun kurucusu olan Ubeydullah Ahrar'a intisap etmiştir.
Vahdet-i vücud düşüncesini benimseyen ve eserlerinde sık sık Muhyiddin Arabi'yi anan şeyhi Ubeydullah Ahrar'ın yanında tasavvufi eğitimini tamamladıktan sonra yine onun önerisiyle Anadolu'ya ve doğduğu yer olan Simav'a geri dönmüş ve Nakşibendiliğin temsilcisi olarak dileyenlere tasavvufi eğitim vermeye başlamıştır.
Hemşehrisi Simavnalı Şeyh Bedreddin'in eseri Varidat'a şerh (yorum) yazan Abdullah-ı İlahi, diğer eserlerinde de tasavvufi kavramları ve Vahdet-i Vücud'u anlatıp izah etmeye devam etmiştir.
Tasavvufi Görüşleri
Abdullâh-ı İlâhî’ye göre Allah insan vasıtasıyla kendindeki ilahi isim ve sıfatları izhar eder yani görünür kılar. İnsan her iki alemin özelliklerini kendinde taşıdığı için mazhar-ı camii'dir. İlahi sırlar insanın özünde gizlidir. Tasavvuf vasıtasıyla insan kendindeki bu özü keşfeder. Eğer insanın kabiliyeti var ise ve gerçekten isterse Hakk’ın bütün sıfatlarını kendinde görebilir. İnsan nefsini yedi başlı bir ejderhaya benzeten İlahi'ye göre bir öğretmen veya doktor gibi olan mürşid vasıtasıyla nefsten kaynaklanan hastalıklara çare bulunması durumunda insan kendisinin asıl özüne nüfuz edebilir. Asıl mürşid-i kâmilin Allah olduğunu söyleyen İlahi bununla birlikte yalnız mecnunları vasıtasız olarak doğrudan eğittiğini ancak diğer insanların eğitimi için vasıtayı şart koştuğunu bu vasıtanın da mürşitler olduğunu söyler.
Alıntılar
- ey tâlib-i Hakk gönül gözün aç, cismune ve cânuna nazâr eyle, gör kim cismin aslı nedendür ve cânun aslı nedendür...
- Hakikattede tebdil-i ahlaktan murad evsâf-ı beşeriyetten kurtulmaktır.
Eserleri
- Meslekü't-Tâlibin ve'l-Vâsılîn
- Keşfü'l-Vâridât li Tâlibi'l-Kemâlât ve Gayreti't-Derecât
- Zâdü'l-Müştâkin
- Risâle-i Vücûd
- Fütühât-ı İlâhî
- Risâle-i Ehadiyye
- Risâle-i Es'ile ve Ecvibe
- Esrârnâme