Reenkarnasyon
Reenkarnasyon veya ruh göçü, ruhun sürekli olarak tekrar bedenlendiğine inanan spiritüalistlerin bu olaya verdiği addır. Reenkarnasyon kavramı Asya dinlerindeki tenasüh kavramından biraz farklı olmakla birlikte, benzerlik arz eder. Günümüzde ruh göçüne inanan insanların sayısı bir milyarı aşmaktadır. (Hindular, Jainistler, Vikanlar, Kaodaistler, Ekistler, deneysel Spiritüalistler vs.) Ayrıca Dürzîlik ve Nusayrîlik gibi Orta Doğu'da yayılmış bazı dinlerde de bu inanış mevcuttur.
Ruh göçü kavramına inanmış topluluklar
Bilinen Batı tarihinde ilk kez Pisagor ve Platon gibi bazı eski Yunan bilgin ve filozofları tarafından dile getirilmiş olan ruh göçü kavramı, aslında çok eski çağlardan beri, eski Mısır, Kelt, Maya ve İnka uygarlıkları gibi birçok uygarlıkta bilinen ve kabul görmüş olan bir kavramdır. İskandinav mitolojisinde de ruh göçüne ilişkin öğeler bulunmaktadır. Platon ruh göçü fikrine özellikle "le Phedon", "le Banquet" ve "Er’in Öyküsü" eserlerinde değinmiştir. Antik çağın Yunanistan’ından sonra Gnostiklerce de kabul edilmiş ve Roma Uygarlığı’nda özellikle Mitraizm misterlerinde benimsenmiş bu kavrama Kabbala’da (gilgulim) ve belirgin ifadelerde bulunan sufilerin (Ferideddin Attar, Bahram Elahi) sayısı az olmakla birlikte Tasavvufta da rastlanır. Günümüzde de ruh göçü kavramını kabul eden birçok inanç sistemi, tarikat ve felsefi akım bulunmaktadır. Ruh göçü fikrini kabul etmiş eski ve yeni inanç sistemlerinin mensupları arasında, Hindular (Yoga, Vaishnavism, Shaivism), Katharlar (Cathares), Eseniler (Esseniens), Caynacılar (Jainistler), Sihistler, Umbanda'cılar (Makumba, Brezilya), Yezidiler, Nusayriler, Dürzîler, Anadolu Kızılbaşları ve birçok mezhep sayılabilir. Bu kavram Asya’nın Şamanist toplumlarının birçoğunda ve birçok Kızılderili kabilesinde de mevcuttur. Kimi zaman Budist yeniden doğum anlayışı da reenkarnasyon olarak nitelenmektedir.
Nors Mitolojisi'nde ruh göçü
Reenkarnasyon kavramına İskandinavya veya Viking mitolojisi de denilebilecek Nors (Norveç, Danimarka, İzlanda, İsveç) mitolojisinde, manzum olarak yazılmış Edda destanında rastlanır. Edda destanını kaleme alan, Helgi Hjörvarðsson ve üstadı valkür Sváfa’nın aşk hikâyelerinin Helgakviða Hjörvarðssonar’da anlatıldığını söyler. Onlar Helgi Hundingsbane ve valkür Sigrún olarak yeniden doğmuşlardı. Helgi and Sigrún’un aşk hikâyesi Völsunga destanının bir kısmına ve kahraman I. ve II. Helgakviða Hundingsbana’nın maceralarına konu teşkil eder. Onlar ikinci kez Helgi Haddingjaskati ve valkür Kára olarak doğmuşlardı. Fakat ne yazık ki, hikâyeleri olan Káruljóð, yalnızca Hrómundar saga Gripssonar (Hromund Gripsson) destanında ve muhtemelen değiştirilmiş bir biçimde bulunmaktadır. Vikingler’de ruh göçü inanışının olağan (sıradan) bir inanış olması gerekir. Nitekim Edda Destanı’nın yorumcusu insanların ruh göçüne inanmaya alışkın olduklarını yazar.
Şamanizm'de ruh göçü
Asya şamanizminde, bazı Kuzey Amerika ve Güney Amerika kızılderililerinde ve kimi Afrika kabilelerinde ölüm olayı ile bedenini terk edenlerin yaşadığı öte-âleme ruhlar diyarı adı verilir. Kuzey Asya halkları, insanın birden fazla, üç ya da yedi “can”ı olduğuna inanırlar. Örneğin Yakut Türkleri, Çukçiler ve Yukagirler, insanın üç “can”ı olduğuna inanırlar. Ölüm olayında biri mezarda kalır, biri “ruhlar diyarı”na iner, üçüncüsü “Göğe” çıkar. İnsanın “ruhlar can”ı öte-âlemin eşiğini bekleyen eşik bekçisine rastlar; sonra kayıkla öte yakaya geçer. Gölgeler diyarı’nda ölü, yeryüzünde sürdüğü yaşamı sürer. Ölüler, bir süre sonra, yeryüzünde tekrar doğabilirler. Uygurlar, inandıkları sürekli olarak tekrar doğma olgusuna “sansar” adını verirler.
Kişinin ölüm olayı ile bedenini terk etmesinden sonra içine düşeceği teşevvüş Asya şamanizminin kimi tradisyonlarında günahkârların ölüm sonrasında ifritlerle karşılaşma veya “köprü”den geçme dönemi olarak belirtilir. Şamanların görevlerinden biri de ölen kimseye bu ifritlerden kurtulmada yardım etmektir. Şamanist geleneğe göre insanlar günahkâr olduklarından ilâhî yasalar gereği öldükten sonra bu ifritlerle karşılaşmak zorunda kalırlar; fakat Tanrı insana acıdığından şamanların insanlara bu konuda yardım etmesi için yeryüzünde şamanlık kurumunu kurmuştur.
Asya Şamanizmin'de ölümden sonraki yolculukta ölünün geçemediği takdirde azap çekmesinin söz konusu olduğu bir köprüyle karşılaşılır. Şaman bu köprüyü kolayca geçebildiği gibi, ölenlere de bu köprüyü geçmelerinde yardım edebilir. Orta Sibirya şamanizmine göre, şaman, birkaç ‘ırmağı’ ve bir “köprü”yü geçtikten sonra “gölgeler diyarı”nın uzandığı “büyük su”ya gelir. Altay Türkleri tradisyonunda şamanın gölgeler diyarını ziyaret edişinde bir dağa çıkış olgusu da bulunur. Bu diyarda ölüler aynen dünyadaki yaşamlarını sürmektedirler. Onlar orada yeryüzünde tekrar doğmaya hazırlanırlar. Ruh göçü kavramına Amerika’nın birçok Kızılderili kabilesinde rastlanır. Inuit’lerde ruh göçü kutsal kabul edilen bir kavramdır. Kuzey Amerika kızılderililerinin birçok kabilesine göre, ölüm olayından sonra ruh ve gölge bedenden ayrılır. Ruh, “kurt”un hükmettiği âleme gider; yeryüzündekilerin ilişki kurabilecekleri onun “gölge”sidir. Ruh, “gölge”yle birleşince yeni bir varlık oluşturur ve yeryüzünde tekrar doğar. Güney Amerika kızılderililerinin çoğunun dillerinde, ruh, gölge ve imaj kavramları aynı sözcükle karşılanır.
Taoizm’de Ruh Göçü
Ruh göçünden bahseden en erken Taoist belgeler Han Sülalesi dönemine dayanır. Bu belgelerde “Lao Zi’nin Üç Hükümdar ve Beş İmparator Dönemi”nden itibaren farklı dönemlerde farklı kişiler olarak yaşadığı anlatılır. Taoizm’in kutsal kitaplarından Chuang Tzu’da (M.Ö.4.yy.) şöyle denir: “Doğum başlangıç değildir, ölüm de son değildir. Varoluş sınırsız, sonsuzdur; bir başlangıç noktası olmayan süreklilik sözkonusudur. Sınırı olmayan varoluş (varlık) uzaydır. Başlangıç noktası olmayan süreklilik zamandır. Doğum da vardır, ölüm de; biri dışarı doğru olan sonuçtur, diğeri içeriye doğru olan sonuçtur. Böylece, biçimini görmeksizin, 'İlâhî Olanın Kapısı'ndan bir içeri bir dışarı geçilir.” (Zhuang Zi, 23)
Grek kültüründe ruh göçü
Ruh göçü inanışının Batı tarihindeki kökenleri bir yandan Kelt rahipleri Drüidler’e ve diğer pagan gruplara bir yandan Grek kültürüne dayanır. Grek uygarlığında ruh göçü inanışının adı «ruhların göçü» anlamına gelen «metempsycose» (Latince’de metempsychosis) idi. Tarihçi Herodot’a göre Grek uygarlığındaki bu inanışın kökeni eski Mısır’dı. Hermes Trismegistus'a dayandırılan Hermetika’da reenkarnasyon doktrini merkezî konumdadır. Bu inanışın Grek uygarlığında M.Ö. 8. yy. ile M.Ö. 6. yy. arasında yeşerdiği sanılmaktadır. Kökeni tam olarak bilinmemekteyse de birçok araştırmacı Orfe ve Pisagor’la başladığı düşüncesindedir. Sokrat ve Platon da ruh göçüne inanmışlar ve Pisagor ile Platon reenkarnasyon doktrinini çevrelerine inisiyatik eğitimle açıklamışlardır. Birçok eski kaynak Pisagor’un önceki yaşamlarını hatırlayabildiğini doğrulamaktadır.
Orfecilik (Orfizm) ve Pisagorculuk ruh göçü doktrininin antik çağdaki temel taşlarını oluştururlar. Bu öğretinin daha sonra Pindar gibi şairleri ve Platon gibi filozofları etkilediği görülmektedir. Platon benimsediği reenkarnasyon ilkesinden Phédon, Ménon, «Şölen» (Le Banquet) adlı eserlerinde ve özellikle «Er’in Öyküsü»'nde doğrudan veya dolaylı olarak söz etmiştir. Romanlaştırdığı Phédon adlı diyaloglarının son kısmında Platon, Sokrat’ın şu sözlerine yer verir:“Yeniden yaşamak… Eminim ki gerçekten böyle bir şey var; bu, ölüden çıkan bir yaşam.”
Buna karşılık Sokrat’ın yaşamı hakkında bilgi veren diğer kaynak olan Xenophon Sokrat’tan ruh göçüne inanan biri olarak söz etmez. Platon çalışmalarında reenkarnasyon hakkında ayrıntılı açıklamalarda bulunmuştur.
Orfe’den ve Pisagor’dan esinlenen akımlar Roma uygarlığında her zaman mevcut olmuşlardır. Roma uygarlığında ruh göçü kavramına inanlar özellikle maddi durumu iyi sınıflar, filozoflar ve sanatçılardan oluşuyordu. Virgilius ünlü “Aeneide” eserinde ruh göçüne birçok yerde göndermelerde bulunur (örneğin VI, 713)
Musevilik'te ruh göçü
Ruh göçü doktrini kıyamet inanışına sahip geleneksel Musevilikte bulunmamakla birlikte, popüler Musevi inanışlarında ruh göçü kavramına ilişkin bazı unsurların yer aldığı görülmektedir. Örneğin birçok Yahudi; Âdem’in önce Nuh, sonra İbrahim, sonra Musa olduğuna inanır.
Ayrıca vaktiyle inisiyatik bir örgütlenme içinde olmuş Esseniler adlı Yahudi topluluğunun ruh göçünü kabul ettiği bilinmektedir. Öte yandan Yahudiler’in mistik ve ezoterik tradisyonu olan Kabala’da ruh göçü kavramının bulunduğu görülür. Ruh göçüne özellikle Sha'ar Ha'Gilgulim’de değinilmektedir. İbranice’de bu kavram ruhların devreleri anlamında kullanılan Gilgulei Ha Neshamot terimiyle ifade edilir. Eserde ruhların tekâmül için çeşitli enkarnasyonlardan (doğumlardan, yaşamlardan) geçmesi gerektiği kavramı işlenir.
Batı'da ruh göçü
19. yüzyıl’da doğmuş birçok akım ruh göçü inanışını benimsemiş durumdadır. Bunlar arasında spiritüalistler, okültizmden esinlenen teozofi, antropozofi gibi akımlar sayılabilir. Özellikle teozoflar ve New Age grupları geçmişteki birçok din ve inanışta ruh göçü kavramının yer almış olduğunu ileri sürerler. Onlara göre, gnostik hıristiyanlar reenkarnasyona inanmaktaydı, fakat yanlış çeviriler ve ön yargılar bu inanışın yer aldığı metinlerin kaybolmasına veya tahrif edilmesine neden olmuştur. Nitekim II. İstanbul Konsilinde bu inanış İncil'de destek bulamadığı nedenlerle sansürlenmiş ve «heretik» olarak ilan edilmiştir. Doğu Roma İmparatorluğu ile Batı Roma İmparatorluğu arasındaki iktidar çatışmalar dönemde, farklı kiliseler ve patrikler arasında güç çatışmaları yaşanır. Hıristiyanlık öğretişler arasında ciddi münakaşalar yaşanır - origencilik, monofizizm, nasturilik, ortodoksluk vs. farklı teolojik görüşler arasındaki çatışmalar örnek olarak gösterebilir.
4.y.y.da bazı hıristiyanların ruh göçüne inandığını ileri süren teozoflar ve Batılı spiritüalistler İncil’lerdeki bazı pasajları da iddialarına örnek olarak gösterirler. «Kilise Babaları»'nın pek çoğu ruh göçü inanışını mahkûm etmişlerse de, bu inanışa ait imalı sözler halen kayıtlarda bulunmaktadır. Örneğin Kilise Babaları arasında yer alan Augustinus «İtiraflar»'ında şöyle der: «Söyle bana Tanrım, söyle bana çocukluğum daha önce yaşamış olduğum, önceki ölümümle ayrılmış olduğum bir neslin devamı mıdır? (…) Bu yaşamdan önce neredeydim ey Tanrım, başka bir bedende mi?» Augustinus Contra Academicos diyaloglarında ise şöyle der : "Tüm felsefenin en saf ve en aydınlığı olan Platon’un mesajı sonunda hatanın gölgesini dağıttı ve şimdi özellikle Plotin’de parlıyor. Belki de üstadına benzeyen Plâtoncu Plotin onunla vaktiyle aynı dönemde yaşamıştır ve hatta belki de Platon Plotin olarak yeniden doğmuştur. »
Fakat Teozofların bu yaklaşımı, temel hristiyan inançlara yabancı olduğu için teologlar tarafından, özellikle katolik teologlar tarafından şiddetle reddedilmiştir.
Hz. İsa Mesih'in öğrencilerin öğretisinden uzaklaşmış ve ruh göçüne benzer bir düşünceyi kabul eden, üçüncü yüzyılda yaşayan ve kilise babaları arasında yer alan Origen’den kaynaklanan Origencilik de 553’deki II. İstanbul Konsili’nde «anatema» olarak ilan edildi. Aslında Origen ruh göçünden söz etmiyor. Onun anlamaya çalıştı meseleyi insanların ruhları önceden var oluyor mu? Bu insanların ruhu bir insandan başka bir insana geçmesi öğretişten farklı. Bu çalışmanın amacı Meseh'in öncesizliğinden Tanrı'nın Kelamı olarak var olması ve Kelam İsa'ya bürenince ortaya oluşan insan İsa'yı anlamak ve anlatmak. İsa Mesih'in Tanrı Oğlu olduğunu inancı ilk Hristiyan döneminde birçok münakaşa sebep oluyor. Dolayısıyla, kilise babaları bu inancı savunmakta klasık ifadelerden dışında mantığa dayanan delileri bulmaya çalışıyor.
Sonuç olarak, öyle görünüyor ki, hıristiyanlığın elçilerden 100 sene sonraki döneminde oluşmuş Sethianism ve Valentinus’un Gnostik Kilisesi gibi bazı hıristiyan grupları reenkarnasyonu veyahut reenkarsyonu benzeyen bir ilke gibi edinmişler ve muhtemelen bu sebeple de Romalılar tarafından zulme uğramışlardır.
19. ve 20. yüzyıl’da Hıristiyanlık ile ruh göçünü bağdaştırmaya çalışan girişimler olmuş olsa da bu inanç klasik Hristiyan teorisinde yer almıyor, alamıyor, alamaz. Bu konuda Geddes Macgregor’ın “Hıristiyanlık ve Reenkarnasyon: Hıristiyan Düşüncede Yeniden Doğmaya Yeni Bir Bakış” (Reincarnation in Christianity: A New Vision of Rebirth in Christian Thought) adlı kitabı, Antropozofi’nin kurucusu Rudolf Steiner’in “Hıristiyanlık ve Mistik Hakikat” (Christianity as Mystical Fact) adlı kitabı ve Tommaso Palamidessi’nin, önceki yaşam kayıtlarını edinebilmeye yardımcı bazı yöntemlerin önerildiği “Önceki Yaşamların Hafızası ve Kendiliğinden Hatırlama Tekniği” (Memory of Past Lives and Its Technique) adlı kitabı belirtilebilir. Belirtmemiz gerekir ki "Reenkarnasyon" ve "Yeni Doğuş" bir birine ne kadar benzeyen kavramlar olsa da ayrı bir mana taşıyor. Hristiyan klasik doktrinde yer alan "Yeni Doğuş" kavramı bir ruhun dolaşmasından söz değil kutsanmasını anlamdan söz oluyor. Dolayısıyla, bir birey kişiliğini kaybetmeden belli bir mucezevi yenileme yaşımaktadır, önceden Tanrı'yla olan ilişki bozuk olarak kabul etmişken Mesih'te bu bozuk olan ilişki yeniliyor ve birey kişiliğini kaybetmeden metafizik bir transformasyonu yaşıyor. Ondan sonra aydınlatmış ve Tanrı'nın Ruh'uyla bir birlik içerisinde bulunduğunu kabul edilir. Daha önce "ölü" olan ruh canlandırıp Tanrı'yla birlikte ebedi iletişim kurmaktadır. Bazı metinlerde bu mucezevi olaydan ortaya gelen sonuç "yeni insan" veya "iç insanın yenilemesidir" olarak adlanır.[1]
Günümüzde reenkarnasyonu kabul eden kurum ve/veye mezhep çok az bulunmaktadır. Onlar'ın Hristiyan olduğunu da tartışılır. Bunlar arasından Christian Community, Liberal Catholic Church, Unity Church, Christian Spiritualist Movement, Rosicrucian Fellowship ve Lectorium Rosicrucianum örnek olarak gösterilebilir.
Gnostisizm'de ruh göçü
Ruh göçünü kabul eden akımlardan biri de Gnostisizm’dir. Gnostikler, özellikle Ürdün, Anadolu ve Mısır’da yaşamışlardır. Gnostik öğretiler çeşitli olmakla birlikte ortak hareket noktalarının şu ilkelerde toplandığı söylenebilir:
- Hakikatlere ulaşabilmede dinler yetersizdir.
- Hakiki bilgiler, yani hakikate ait ya da hakikate yakın bilgiler ancak ruhsal ve psişik gelişim yoluyla edinilebilir.
- Ruh ölümsüzdür. Ruh dünya yaşamında bir tür hapishane yaşamı geçirmektedir.
- Gerçek olan, fiziksel dünya yaşamı değil, ruhsal yaşamdır.
- Dünya düalite ilkesinin geçerli olduğu bir gelişim ortamıdır.
- Ruhsal gelişim yolunda en önemli bilgi kaynaklarından biri, ruhsal âlemden ruhsal irtibatlarla alınabilecek yüksek bilgiler içeren tebliğlerdir ki, bunlar ruhsal bakımdan seçkin insanlara verilir.
Gnostik bilgelerin hemen hemen hepsi, reenkarnasyonu kabul eder. Bu bağlamda gnostikler dünya yaşamının kendilerini kurtuluşa götürecek “gnosis”in elde edilmesine bir araç olarak görürler. Kurtulanlar ilahi âleme nüfuz eder, o âlemle birleşirler; kurtulamayanlar da kurtuluşa kadar bu dünyada yeniden doğarlar.
En önemli gnostik üstatlar arasında Simon Magus, Valentin, Basilide, Carpocrade, Saturnin, Marcion’un isimleri sayılabilir. M.S. I ve II.yy.’larda okutulan gnostisizmi Kilise hep sapkın bir yol olarak görmüş ve göstermiştir. Gnostisizm’den Orta Çağ’da etkilenen topluluklar arasında Katharlar ve Bogomiller sayılabilir. Bunların görüşlerini heretik kabul eden Kilise tarafından yok edilmişlerdir.
Katharlarda ruh göçü
Katharizm ya da Katarcılık (-okunuşu "katar"-) Orta Çağ’da Fransa’nın Albi bölgesinde ortaya çıkan, 12. ve 13. yüzyıllarda Avrupa’nın batı kısmındaki ülkelerde etkili olan bir tarikattır. Din tarihçilerinden bazıları bu tarikatı Hıristiyan tarikatlar sınıfına sokmaya çalışmışsa da, Kilise’nin görüşlerine karşı çıkmış ve reenkarnasyonu kabul eden bir tarikattır. “Kathar” adı, sözcük anlamıyla arınmış anlamına gelir. Albigeois olarak da adlandırılan Katharlar’ın (Cathares) temel görüşleri şöyle özetlenebilir:
- Ruhun dünyevi kurtuluşa ermesi için pek çok defa bedenlenmesi gerekir.
- Ruhun kurtuluşunu maddi bağlardan kopma yoluyla aramak gerekir.
- Nefis terbiyesi ruhun kurtuluş sürecini hızlandırıcı bir yoldur.
- Dünyada düalite (ikilem) ilkesi geçerlidir.
- Dünya’da Satan’ın (şeytanın) egemenliği hüküm sürdüğünden, Dünya yaşamı ötesinde bir cehennemden söz etmeye gerek yoktur. (Yani cehennem bizzat yaşadığımız kötülük dolu yeryüzü olarak kabul edilebilir.)
- Kötülüğün kaynağı bedensel istekler, maddi hırslardır.
- İsa'nın dediği gibi, mal mülk edinme kaygısı kaçınılması gereken nefsanî bir kaygıdır.
- İsa Tanrı’nın oğlu değildir, o da hepimiz gibi, bir ruhtur.
- Katoliklik boş inançlardan başka bir şey değildir.
Kilise ve krallık Katharlar’ı birkaç kez imha girişiminde bulunmuş ve bunu sonunda 13. yy.’da Haçlı orduları başarmıştır. 20.000 kişinin katledilmesi ve keşişlerin yakılmasından sonra, Kathar tradisyonu kısmen Trubadur’lar tarafından sürdürülmeye çalışılmışsa da, bunların yaymaya çalıştıkları öğreti de yine Engizisyon tarafından yasaklanmıştır.
İslam’da ruh göçü
Kıyamet kavramını kabul eden diğer tek tanrılı dinlerde olduğu gibi, İslam’da da genel olarak ruh göçü kavramı yoktur.
Tenasühü reddedenlerin delilleri
Birçok İslam bilgini, bu öğretiyi İslamiyet kapsamında görmez. İslâm'da tenasüh olmadığını savunanların argümanları şu âyetlerdir:
"Nihâyet onlardan birine ölüm gelip çattığında der ki, Rabbim beni geri gönder! Ta ki boşa geçirdiğim dünya hayatımda artık iyi ameller işleyeyim. Hayır! O, söylediği boş bir lâftan ibarettir. Onların arkalarında ise, yeniden diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.”[2]
"Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice kuşakları helak etmişiz. Onlar artık kendilerine dönüp gelmiyorlar."[3]
"Can boğaza dayandığı zaman, ki o zaman siz (ölmek üzere olana) bakar durursunuz. Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz. Eğer cezalandırılmayacak iseniz, onu geri çevirsenize; şayet iddianızda doğru iseniz. Fakat ölen kişiye gelince, eğer o (Allah'a) yakın kılınanlardan ise, Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır. Eğer O, sağın adamlarından ise, "(ey sağcı), sana sağcılardan selam!" (denir) Ama yalanlayıcı sapıklardan ise; İşte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır. Ve cehenneme atılma vardır. Kesin gerçek budur işte.[4]
"Hayır hayır, ne zaman ki can köprücük kemiklerine dayanır, "Tedavi edebilecek kimdir?" denilir. Can çekişen bunun o ayrılık anı olduğunu anlar. Bacak bacağa dolaşır.. İşte o gün sevk, ancak Rabbinedir.[5]
Tenasühü savunanların delilleri
Tenasühü savunan akımlar, özellikle Bâtınîler, Kuran'da tenâsühle (ruh göçüyla) ilişkili bazı bâtınî (üstü kapalı, sembolik) ifâdeler olduğuna inanırlar. Tenâsühün, İslâm'da var olduğunu savunanlar şu âyetleri delil olarak getirirler:
"Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp ona götürüleceksiniz."[6]
"Aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmez. Böylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir yaratılışta tekrar var edelim diye (böyle yapıyoruz)."[7]
Mevlana Celaleddin Rumi'nin ve Yunus Emre'nin şu sözlerinde de reenkarnasyonun ima edildiği düşünülmektedir, ama bu düşünceler tasavvufu yeterince özümsememiş düşüncelerdir:
“Ben de cansız varlıkken öldüm, yetişip gelişen bitki oldum; bitkiyken öldüm, hayvan biçiminde tezahür ettim. Hayvanlıktan geçip öldüm, insan oldum; öyleyse ölmekten korkmak niye? Hiç daha kötüye dönüştüğüm, alçaldığım görüldü mü?”(Mevlana Celaleddin Rumi)
"Ete kemiğe büründüm, Yunus olarak göründüm (…) Her dem yeni doğarız, bizden kim usanası."[8](Yunus Emre)
Gnostisizm etkisi altındaki Dürzîlik ve Nusayrilik gibi bazı Şii mezheblerinde de ruh göçüne inanılmaktadır. Örneğin, Yaşar Nuri Öztürk'e göre reenkarnasyon hayatın en muhteşem gerçeklerinden biridir.[9]
Yarsanizm’de ruh göçü
Kürt ezoterizminde reenkarnasyonu kabul eden metinler bulunmaktadır. Örneğin, İranlı sufi üstadı Bahram Elahi, Kemâl Yolu eserinde kişinin ruhsal tekâmül yolundaki kurtuluşa ermesi için yaklaşık 50.000 yıl boyunca çeşitli bedenlerde reenkarne olması gerektiğini ifade eder.
Hinduizm’de ruh göçü
Ruh göçü Hinduizm’in temel inanışlarından biridir. Hint’in diğer geleneksel dini sayılan Jainizm’de de mevcuttur. Bu dinlerdeki ruh göçü kavramı Türkçe’de tenasüh olarak bilinir.
Reenkarnasyon ve tenasüh kavramları, aynı ilkeleri içerdikleri sanılarak birbirleriyle sık sık karıştırılmaktadır. Oysa bu iki kavram arasında çok temel farklılıklar bulunmaktadır.
Bu temel farklar şöyle açıklanır:
- Tenasüh inanışında ruhların sürekli olarak tekrar bedenlenmesi ilkesi bulunmakla birlikte, deneysel spiritüalizmin reenkarnasyon kavramındaki ruhsal tekâmül ilkesi bulunmaz. Oysa reenkarnasyon kavramında ruhsal tekamül ilkesi vardır; yani ruhların dünyada bedenlenmeleri tekamülleri içindir.
- Tenasüh inanışı, ruhların dünyaya gelip gitmelerini ceza ve ödül düalitesine dayandırır Deneysel ruhçuların reenkarnasyon kavramında ise varlığın cezalandırılması veya ödüllendirilmesi gibi şeyler söz konusu değildir. Reenkarnasyonizme göre, dünya yaşamı, yapılmış hataların intikamının alınması için oluşturulmuş olamaz. Kısaca, insan dünyaya bir önceki yaşamında neden başarılı olamadığının hesabını vermek için değil, gelişmek için gelir. (Bir insan ruhunun bir sonraki yaşamında dünyaya geleceği beden onun tekâmül gereksinimlerine ve nedensellik kuralına göre belirlenir.)
- Tenasüh inanışına göre, bir insan ruhu ceza aldığı takdirde bir sonraki bedenlenmesinde dünyaya bir hayvan bedeninde gelebilir. Reenkarnasyon kavramına göreyse tekâmülde geri dönüş, yani gerileme yoktur; zaten bir hayvan bedeni bir insan ruhunun gelişim gereksinimleri için yeterli olamaz.
Kimi spiritüalistlere göre tenasüh inanışı, eski inisiyelerin ezoterik bilgilerine sahip olmayan Hint rahip sınıfının sembolleri yanlış yorumlamasından kaynaklanmıştır.
Çağdaş gelişmeler
Modern düşünürler
Rönesans sırasında kamunun ilgisini çeken ve yeni yeşeren bir konu da ruh göçü olmuştu. Yeniden doğma konusunda önde gelen figürlerden biri İtalya’nın baş filozofu ve şair Giordano Bruno (1548-1600) olmuştur. Fakat ruh göçü hakkındaki öğretimi yüzünden Engizisyon tarafından kazıkta yakılmaya mahkûm edilmiştir.
Ruh göçü kavramı Alman edebiyatının klasik dönemi sırasında çok ilgi çekmiştir. Örneğin Goethe (1749-1832) eserinde bu kavramı canlandırmış ve Lessing (1729-1781), Charles Bonnet ve Herder’den edindiği ruh göçü fikrini daha ciddi olarak ele almıştır. Hume (1711 -1776) ve Schopenhauer (1788 – 1860) da ruh göçü fikrinden saygıyla söz etmişlerdir.
Nobel ödüllü İrlandalı şair William Butler Yeats (1865-1939) okült tezinde yeni reenkarnasyon teorisini sunuyordu. Yeats’e göre, reenkarnasyon linear zaman taslağı içinde gerçekleşiyor olamazdı.
Ruh göçü kavramının sistematize edilişi: Reenkarnasyonizm
19.yy.sonlarına doğru Batı’da, gerek okültizme artan ilgi etkisiyle, gerekse Hint dinlerinin antropolog ve filozoflarca daha sistemli incelenmesiyle reenkarnasyona doğru büyük bir dönüş yaşanmıştır.
Birçok ezoterik grup reenkarnasyon kavramını öğretilerinin merkezine yerleştirdi. Bu yayılım meyvelerini iki güçlü ekolün kurulmasıyla verdi: Bunlardan biri Avrupa’da spiritizm adıyla ortaya çıkan, Allan Kardec tarafından kurulan deneysel ruhçuluk, diğeri Ukrayna doğumlu H.P. Blavatsky tarafından 1857’de kurulan Teozofi Cemiyeti’dir.
Ruh göçü ya da sürekli olarak tekrar doğmak kavramı ilk kez Fransız fizikçi ve yazar Allan Kardec (1804-1869) tarafından sistemli bir hale getirilmiş ve adına “tekrar ete girme” anlamında reenkarnasyon denilmiştir. Kardec, kurduğu “deneysel spiritüalizm”i "spiritizm" adıyla ilk kez 18 Nisan 1857’de yayımladığı “Ruhların Kitabı” adlı eserinde açıkladı. Ardından yazdığı diğer eserlerle konuyu ayrıntılı bir şekilde ele aldı.
Spiritizm'in ilkelerinden bazıları şunlardır:
- İnsan üç bölümden oluşur: Ruh, ‘perispri’ ve fiziksel beden. Perispri, ruh ve fiziksel beden arasında irtibatı sağlar, yarı-maddi bir yapısı vardır.
- Can dediğimiz, ölüm olayı ile bedeni terk ettiğinde “ruhlar âlemi”nde doğar. Dünyada iken yaptığı iyilik ve kötülükler orada, hafızasında canlanır. Bir süre sonra, tekrar dünyada bedenlenir. Sınavlar geçireceği dünyada defalarca doğmasının amacı tekâmül etmektir. Fakat insan ruhu hiçbir zaman yeniden hayvan bedeninde doğmaz. Çünkü tekâmülde gerileme sözkonusu değildir.
- Bütün ruhlar eşit yaratılmıştır denebilir. Fakat tekâmül dereceleri aynı kalmadığından aralarında, tekâmül farklarından kaynaklanan bir ruhsal hiyerarşi oluşmuştur.
- Ruhlar yalnız Dünya’da değil, evrenin diğer dünyalarında da bedenlenirler.
- Ruhlar âlemindeki bedensiz varlıklar, dünyadaki bedenlilerle gerek maddi gerekse manevi etkileşim içindedir. Ayrıca ‘medyum’lar aracılığıyla, bedensiz varlıklarla sesli veya yazılı iletişim kurulabilir.
Fransa ve İspanya Kiliseleri Kardec’in eserlerinin büyük ilgi görmesinden rahatsızlık duymuşlar ve karşı tavır almışlarsa da, Kardec’in açtığı yoldan giden izleyicilerinin sayısı hızla çoğalmıştır. Deneysel Spiritüalizm Latin Amerika ülkelerinde Kardesizm adını almıştır. Spiritüalistler reenkarnasyon ilkesini kabul etmese de tüm inanç sistemlerine saygı gösterilmesi gerektiğini düşünürler ve inanç ve fikirlerin farklı farklı olmasını doğal karşılarlar. Çünkü spiritüalistlere göre herkesin gelişim gereksinmeleri bir değildir, dolayısıyla herkesin yürüyeceği yollar farklıdır; zaten dünyadaki insanların hepsi aynı fikirde, aynı görüşte olsaydı ve hiçbir anlaşmazlık olmasaydı ne ruhsal gelişim olanağı olurdu, ne de yaşamın tadı kalırdı; herkes robotlardan farksız olurdu. Bu nedenle Neo-spiritüalistler kimseye "kendi yolunuzu bırakın, bizim yolumuza gelin" diye çağrıda bulunmaz.
Spiritizm’deki ya da diğer adıyla deneysel spiritüalizmdeki reenkarnasyon kavramı, yukarıda açıklandığı gibi, Hinduizmdeki “tenasüh” adı verilen kavramdan birçok bakımdan farklıdır.
Günümüzde bu reenkarnasyon geleneğinin devamı New Age denilen akımda bulunmaktadır. Günümüzde Yeni Çağ (New Age) oluşumlarının da ilgi gösterdiği reenkarnasyon kavramını kabul eden örgütlü topluluklardan başlıcaları spiritüalistler, teozoflar ve antropozoflar adlarıyla bilinirler. Ayrıca, ABD’nde de ruh göçü kavramları spiritüalizmdeki reenkarnasyon kavramına yakın olmakla birlikte, bu terimi kullanmayan ve kullanan çeşitli topluluklar ve dernekler bulunmaktadır.
Antropozofi
Rudolf Steiner tarafından kurulan Antropozofi akımında reenkarnasyon kavramının önemli bir yeri vardır. Steiner ruhları, gelişim amacıyla yeni deneyimler edinmek üzere, her devirde farklı ırklarda, farklı uluslarda bedenlenen varlıklar olarak tanımlamıştır.
Zaafları, kudret ve yetenekleriyle ruhların kişisel yapıları bulundukları fiziksel bedenin genetik kalıtımının yansımasından ibaret değildir. Her ruh, gelişim gereksinimlerine göre, gelecek yaşamında bedenleneceği aileyi kendisi seçer. Kişinin karakteri, geçmiş yaşamlarıyla belirlenir.
Antropozofiye göre “şimdi” “geçmiş” ve “geleceğin” bir tür bileşkesi gibidir. Şimdiye kadar belirlenmiş, kaçınılmaz hale gelmiş mukadderatımız geçmişteki fiillerimizin bir sonucudur. Karşılaştığımız kimi olaylar, geçmişteki fiillerimizin sonucu olarak karşımıza çıkmakta, kimi olaylar da bizi geleceğe doğru biçimde hazırlamak üzere karşımıza çıkmaktadır (sınavlar vs.). Her ikisinde de insana özgür irade hakkı tanınmıştır; mukadderatımızı bizzat kendimiz yaratıyoruz. Antropozofinin mukadderata bu bakış açısı neo-spiritüalist bakış açısına çok yakındır. (Bkz. Mukadderat). Antropozofi geçmiş yaşamları ve insan varlığının en derin doğasını idrak edebilme yeteneğini geliştirmek üzere çeşitli spiritüel egzersizler geliştirmiştir. Ayrıca Steiner, Julianus’tan Karl Marx’a kadar tarihsel önemi olan birçok kişiyikarmik ilişkileri bakımından incelemiştir.
Teozofi
Batı teozofisinin kurucusu, daha doğrusu 1857’de Teozofi Cemiyeti’ni kurarak teozofiyi Batı'da kurumsallaştıran kişi Helena Petrovna Blavatsky'dir. Teozofi Cemiyeti'ne üye olan ünlü isimlerden bazıları Thomas Alva Edison, talyum elementini keşfeden William Crookes, sonradan Antropozofi'yi kuran Rudolf Steiner'dir. Batı teozofisi bir yandan okült tradisyon, diğer yandan Doğu (özellikle Hint) tradisyonları üzerine kurulmuş, ezoterik bilgilerden yararlanan felsefi bir sistemdir.
Teozofi kurumu üç ilkesini şöyle açıklar:
- İnsanlığın evrensel birliği için ırk, renk, inanç ve cinsiyet ayrımı yapmamak.
- Din kuralları, felsefe ve bilim sınırlarının ötesinde çalışabilmek.
- Doğanın keşfedilmemiş yönlerini ve insanın bilinmeyen yönlerini araştırmak.
Reenkarnasyon modern teozofinin ana ilkelerinden biridir ve bir teozof yazara göre, “modern sorunları çözmede üstat-anahtar’dır.”
Scientoloji
Reenkarnasyonu kabul eden dini akımlardan biri de temeli ABD’li bilim kurgu yazarı L. Ron Hubbard tarafından 1952'de atılan Scientoloji’dir. “Geçmiş reenkarnasyonlar” anlamında kullanılan “geçmiş yaşamlar” ifadesi Scientoloji Kilisesi’nin ilke ve uygulamalarında anahtar rolündedir. ABD'de aralarında Xavier Deluc, John Travolta, Tom Cruise, Juliette Lewis, Catherine Bell, Isaac Hayes, Chick Corea ve Beck gibi ünlü isimlerin de bulunduğu, milyonlarca izleyicisi olan bu dini akımda, "kişisel manevi denetleme"nin amacı, kişinin yüksek bir spiritüel idrak haline ulaşarak "yaşam-sonrası" rahatsızlıklardan kurtulabilmesi ve "yaşam-sonrası hafıza"sını (serbest hafıza) tekrar edinebilmesidir.
Reenkarnasyon üzerine bilimsel araştırmalar
Ünlü İngiliz biyolog Thomas Huxley reenkarnasyon fikrinin makul bir fikir olduğunu düşünmüş ve “Evrim ve Etik” (Evolution and Ethics) ve “Denemeler” (Essays) adlı kitaplarında bu fikri tartışmalı olarak ele almıştır.
ABD'de son zamanlarda, kimilerince 20. yüzyılın Galilesi sayılan Kanadalı-ABD'li psikiyatrist Ian Stevenson tarafından sürdürülen bilimsel araştırmaların sonuçlarının yayımlanmasıyla reenkarnasyona olan ilgi biraz daha popüler hale getirilmiştir.
Reenkarnasyonun varlığının lehindeki en ayrıntılı kişisel rapor dosyaları Virginia Üniversitesi’nden Prof. Ian Stevenson tarafından “Yirmi Açık Reenkarnasyon Vakası” Twenty Cases Suggestive of Reincarnation, “Reenkarnasyon ve Biyoloji: Doğum İşaretlerinin ve Doğum Kusurlarının Etiyolojisine Bir Katkı, Cilt 1: Doğum İşaretleri” (Reincarnation and Biology: A Contribution to the Etiology of Birthmarks and Birth Defects Volume 1: Birthmarks) ve “Reenkarnasyon ve Biyoloji: Doğum İşaretlerinin ve Doğum Kusurlarının Etiyolojisine Bir Katkı, Cilt 2: Doğum İşaretleri ve Diğer Anormallikler” (Reincarnation and Biology: A Contribution to the Etiology of Birthmarks and Birth Defects Volume 2: Birth Defects and Other Anomalies) adlı kitaplarda yayımlanmıştır. (İncelemelerinin bir kısmı Charlottesville Üniversitesi tarafından İngilizce olarak ,6 büyük cilt halinde yayımlanmıştır.)
Prof. Stevenson 40 yılını, geçmiş yaşamlarını hatırlıyor gibi görünen çocukları incelemeye hasretti. Yaklaşık 1000 çocuk üzerinde incelemelerde bulundu. (İncelediği vakaların sayısı 2002 yılında 2006’yı bulmuştur.) Prof. Stevenson her vakada çocukların raporlarını metotlu olarak belgeledi. Böylece, çocukların anlattıkları ile ölen kişilere ait olguların paralellik göstermekte olduğunu doğrulamayı başardı. Aynı zamanda söz konusu ölen kişilerde ölüm ve yaralanmaya yol açmış yara izlerinin söz konusu çocuklarda doğum işareti ve doğum kusuru olarak belirmiş olduğunu, otopsi fotoğrafları gibi tıbbi kayıtlarla doğruladı. Prof. Stevenson’un yardımcılarıyla bilimsel anlamda son derece titiz bir şekilde incelediği bu vakalarda, geçmiş yaşamlarını (reenkarnasyonlarını) hatırladıklarını söyleyen bütün çocukların iddiaları araştırılmış ve hepsi doğrulanmıştır. İncelemelerini genellikle reenkarnasyona inanılan ülkelerde sürdürmüş olan Stevenson, yayımlanan son kitabında ise Batı’da rastladığı 6 vakayı sunmuştur.
Stevenson tarafından belgelenmiş tipik bir vakada, Beyrut’taki bir çocuk 25 yaşında bir motor tamircisiyken plaj yolu üzerinde hız sınırını aşmış bir arabanın çarpmasıyla ölmüş olduğunu anlatmaktaydı. Çeşitli tanıklıklara göre, çocuk sürücünün adını, kazanın tam olduğu yeri, motor tamircisinin kızkardeşlerinin, anne ve babasının, kuzenlerinin ve birlikte ava gittiği arkadaşlarının adlarını veriyordu. Vaka doğrulandı, çocuk söz konusu motor tamircisinin ölümünden birkaçyıl sonra doğmuştu ve çocuğun ailesinin ölen adamla görünür hiçbir irtibatı yoktu.
Stevenson’un ilk incelemelerini daha ziyade, reenkarnasyona inancının yoğun olduğu ülkelerde yapmıştı. Bu bakımdan bir eleştiri aldığında, bu kez incelemelerini Batılı ülkelerde de yaptı ve Avrupa’da incelediği bu tür reenkarnasyon vakaları üzerine bir kitap yayımladı.
Daha başka birçok kişi reenkarnasyon fenomenini sorgulamış ve bunun makul bir fenomen olduğu sonucuna varmıştır. Bu kişiler arasında Peter Ramster, Dr. Brian Weiss, Dr. Walter Semkiw ve başkaları sayılabilir. Fakat bu kişilerin çalışmaları bilim çevreleri tarafından genellikle kuşkuyla karşılanmıştır. Dr. Karl Sagan gibi bazı kuşkucular, daha fazla reenkarnasyon araştırmasının yapılması gerektiği düşüncesindedirler.
Stevenson’un Reenkarnasyon Araştırmalarının özellikleri
- Vakaların ve verilerin ulaştığı miktarın çokluğundan, reenkarnasyon taraftarları için teorinin doğru olduğu kesin sayılır.
- Araştırmaların büyük bölümü üniversiteler tarafından gerçekleştirildi.
- Madde ve metotlar açıkça ortaya konulmuştur.
- Uzman dergilerinde bilimsel tartışmalar olmuştur.
- Dört üniversite tarafından tekrarlanan deneylerin benzer neticeler gösterdigi bilinir.
- Araştırmalar dinlerden bağımsız gerçekleşmiştir.
- Araştırmalarda maddi çıkarlar gözetilmemiştir.
- Araştırma tekniklerindeki titizlik eleştiriciler tarafından da kabul edilmiştir. Tartışma konusu sadece verilerin yorumu üzerinedir.
Sembolizm'de reenkarnasyon
Eski uygarlıklarda ve çeşitli geleneklerde ruh göçünün simgelenmesinde şu sembol ve sembolizmlerin kullanıldıkları ileri sürülür: Kuyruğunu ısıran yılan, ağaca dolanmış yılan, kelebek, spiral, feniks, mumya üzerine konulan ankh, kemik, daire, bilgi ağacının ya da hakikat ağacının meyvesinin yenilmesi, yaşam çarkı (budizm), geyik (şamanizm), ırmağın karşı kıyısına geçen ak koyunun kara koyuna dönüşmesi (Gal), suyun bir vazodan ötekine aktarılması (eski Yunan). Fakat bu semboller tekanlamlı olmadıklarından, yalnızca ruh göçünü simgelemek üzere kullanılmadıkları, çokanlamlı bu sembollerin farklı bağlamlarda farklı anlamlarda kullanıldıkları belirtilir.
Filmlerde reenkarnasyon
Batı’da, reenkarnasyonu konu alan veya reenkarnasyonla ilgili olan filmlerden bazıları şunlardır:
- The Three Lives of Thomasina (1964)(İngilizce)
- On a Clear Day You Can See Forever (1970)(İngilizce)
- The Reincarnation of Peter Proud (1975)(İngilizce)
- Audrey Rose (film)|Audrey Rose (1977)(İngilizce)
- Karz (1980)(İngilizce)
- Sarumai Reincarnation (Makai Tehsho) (1981)(İngilizce)
- Star Trek III: The Search for Spock (1984)(İngilizce)
- Chances Are (1989)(İngilizce)
- Dead Again (1991)(İngilizce)
- Defending Your Life (1991)(İngilizce)
- Little Buddha (1993)(İngilizce)
- Fluke (1995)(ingilizce)
- Kundun (1997)(İngilizce)
- What Dreams May Come (film) (1998)
- Yesterday's Children (2000)
- Birth (2004)(İngilizce)
- P.S. (2004)(İngilizce)
- Reincarnation (2005)(İngilizce)
- Om Shanti Om (2007)(İngilizce)
- Eega (2012)(İngilizce)
- I Origins (2014)(İngilizce)
- Apocalypto(2006)
Müzikte reenkarnasyon
Reenkarnasyonla ilgili müzik parçaları ve albümlerden bazıları şunlardır:
- The Reincarnation of Benjamin Breeg by Iron Maiden
- The Reincarnation Song by Roy Zimmerman
- Eternal Caravan of Reincarnation by Santana
- The Reincarnation of Luna by My Life With The Thrill Kill Kult
- Highwayman by The Highwaymen
- Tommy by The Who
- "Galileo" by The Indigo Girls
- Metropolis Pt. 2: Scenes from a Memory by Dream Theater
- Jillian by Within Temptation, itself a recapturing of the central story of the Deverry cycle
Bilgisayar oyunlarında reenkarnasyon
İç bağlantılar
- Hayali anı sendromu (psikolojik kurmacalar)
- Ekminezi
- Ksenoglosi
- Ölüm-ötesi deneyimi
- Ruhsal eş
- Spatyum
- Perispri
- Yaşam planı
- Yeniden doğum (Budizm)
- Mitoz
- Parazitik ikizler
Dış bağlantılar
- Helen Wambach
- Reincarnation
- Essenes and Reincarnation article by Tommaso Palamidessi
- Reincarnation: Socrates to Salinger
- Did Plato Believe in Reincarnation?
- Wandering Souls: The Doctrine of Transmigration in Pythagorean Philosophy, by Dr. James Luchte
Ayrıca Bakınız
Bibliyografya
- "Encyclopedia of Mystical and Paranormal Experience", GUILEY, Rosemary Ellen. Grange Books, London,1991
- "A Encyclopedia of Occultism and Parapsychology", SHEPARD, Leslie.
- "Reenkarnasyon", ÇOBANLI,Cem. Dharma Yayınları
- “Dharma Ansiklopedi”,SALT, Alparslan ve ÇOBANLI, Cem, Dharma Yayınları, İstanbul,2001,
Kaynakça
- ↑ Bellow's translation of Helgakviða Hundingsbana II.
- ↑ "Şamanizm",ELİADE, Mircea.
- ↑ “Semboller Ansiklopedisi, SALT,Alparslan. Ruh ve Madde Yayınları, 2006, İstanbul
- ↑ Reincarnation: Socrates to Salinger
- ↑ Reincarnation by JJ Dewey
- ↑ Much of this is documented in R.E. Slater's book Paradise Reconsidered.
- ↑ “Dharma Ansiklopedi”,SALT,Alparslan ve ÇOBANLI,Cem,Dharma Yayınları,İstanbul,2001,s.141- “Dictionary of Mysticism”, DRURY, Nevill.– “Gnosticism”, EYLON, Dina Ripsman.
- ↑ “Dharma Ansiklopedi”,SALT,Alparslan ve ÇOBANLI,Cem.Dharma Yayınları,İstanbul,2001,s.141- “Dictionary of Mysticism”, DRURY, Nevill.– “Gnosticism”, EYLON,Dina Ripsman.
- ↑ ”Les cathares et la réincarnation”, Editions Payot, Paris, 1971
- ↑ "Bilinmeyen Mevlana", YILMAZ, Burhan. Kozmik Kitaplar- "Mevlana", Bilim Araştırma Merkezi Yayınevi- "Reenkarnasyon", ÇOBANLI, Cem. Dharma Yayınları
- ↑ "Yunus Emre",BAŞGÖZ,İlhan.
- ↑ "Ruh ve Kainat", RuUHSELMAN, Bedri. Gayret Kitabevi, 1946, İstanbul.
- ↑ Boulting, 1914. pp. 163–64
- ↑ "Encyclopedia of Mystical and Paranormal Experience", GUILEY, Rosemary Ellen. Grange Books, London,1991
- ↑ Steiner, various dates
- ↑ Theosophy and reincarnation
- ↑ Cadoret, Remi. Book Review: European Cases of the Reincarnation Type The American Journal of Psychiatry, April 2005.
- ↑ Rockley, Richard. Book Review: Children who remember previous lives
- ↑ Ian Stevenson; Sought To Document Memories Of Past Lives in Children
- ↑ Stevenson, Ian (2003). European Cases of the Reincarnation Type.
- ↑ Tucker, 2005
- ↑ “Semboller Ansiklopedisi, SALT,Alparslan. Ruh ve Madde Yayınları, 2006, İstanbul
- ↑ IMDb Keyword: Reincarnation
Notlar
- ↑ 15 Kutsal Kitap, Yuhanna 3:1-12
- ↑ Kuran, 23:99-100
- ↑ Kuran, 36:31
- ↑ Kuran, 56:83-95
- ↑ Kuran, 75:26-30
- ↑ Kuran, 2:28
- ↑ Kuran, 56:60-61
- ↑ Not 2: Buradaki dirilmekten kasıt, "Bana benzeyen ve ayni hislerimi terennüm eden ve paylaşan pek çok Yunus benden önce de bu âlemden geçmiştir", mânâsınddır.
- ↑ Ahiret inancı ve reenkarnasyon