II. Osman

II. Osman
Genç Osman
İslâm Halifesi
İki Kutsal Caminin Hizmetkârı
Şehit
16. Osmanlı Padişahı
Hüküm süresi 26 Şubat 1618 – 18 Mayıs 1622
Önce gelen I. Mustafa
Sonra gelen I. Mustafa
Eş(leri) Akile Hanım
Ayşe Hanım
Meylişah Hatun
Çocukları Şehzade Ömer
Şehzade Mustafa
Zeynep Sultan
Hanedan Osmanlı Hanedanı
Babası I. Ahmed
Annesi Mahfiruz Hatice Sultan
Doğum 3 Kasım 1604(1604-11-03)
İstanbul
Ölüm 20 Mayıs 1622 (17 yaşında)
Yedikule zindanları, İstanbul
Defin 21 Mayıs 1622
I. Ahmed türbesi
Dini İslam
İmza

II. Osman ya da Genç Osman divan edebiyatındaki mahlasıyla Farisî, tahttan indirildikten sonraki adıyla Osman Çelebi (3 Kasım 1604, İstanbul - 20 Mayıs 1622, İstanbul); 16. Osmanlı padişahı ve 95. İslam halifesidir. Dedesi III. Mehmed'den sonra sefere çıkan ilk padişahtır.

Babası I. Ahmed, annesi Mahfiruz Hatice Sultandır. Annesi Kuzey Kafkasyalıdır. Sultan Genç Osman 14 yaşında iken, amcası Sultan I. Mustafa'nın tahttan indirilmesi üzerine Osmanlı tahtına oturdu. Annesi onun yetişmesi için çok titiz davrandı. Sultan Genç Osman iyi bir terbiye ve tahsil gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. Bazı batı kaynaklarında Latince, Yunanca ve İtalyanca gibi batı dillerini öğrendiği kaydedilirse de bunun doğru olma ihtimali yoktur.[1]

Sultan Genç Osman, Fatih Sultan Mehmed devrine kadar yapıldığı gibi saray dışından, Şeyhülislam Es'ad Efendinin ve Pertev Paşa'nın kızları ile evlendi. Yavuz Sultan Selim devrinden itibaren padişah saray dışından evlenmediği için bu davranış önemli bir değişiklik oldu. Kendisine planlarını uygulayacak bir sadrazam bulamadı.

Tarihte eşine az rastlanır bir şekilde tahtan indirilerek, çeşitli hakarete ve saldırılara maruz bırakıldıktan sonra[2] Yedikule zindanlarında boğularak öldürülen Sultan Genç Osman, babası Sultan I. Ahmed'in yaptırdığı Sultanahmet Camii'nin yanındaki türbesine defnedildi. Tahta çıkar çıkmaz devlet erkânı içindeki üst düzey yetkilileri değiştiren, müderris ve kadıların atanma yetkilerini şeyhülislamdan alan Sultan Genç Osman çok yenilikçi bir padişahtı. Ayaklanmada öldürülen ilk padişahtır. Osmanlı padişahları arasında en genç vefat edenidir.

İran ilişkileri

Sultan Genç Osman tahta çıktığı sırada Sadrazam Damat Halil Paşa, İran seferindeydi. Osmanlı ordusu Pul-i Şikeste'de yenilmesine rağmen, İranlılar, mukaddes saydıkları Erdebil şehrinin Osmanlılar'ın eline geçme ihtimali üzerine barış istediler. Serav sahrasında, daha önce iki devlet arasında imzalanan Nasuh Paşa Antlaşması baz alınarak imzalanan Serav Antlaşması'yla barış tekrar sağlandı. (26 Eylül 1618).

Otuz Yıl Savaşları

Kanuni zamanında başlayan Katoliklere karşı Protestanlara destek verme, Otuz Yıl Savaşları'nda devam etti. Özellikle Transilvanya'da çıkan Protestan isyanında, Osmanlı'nın büyük etkisi vardı.[3]

İtalya ve Akdeniz seferi

Halil Paşa komutasındaki Osmanlı donanması 1620 yazında Akdeniz seferine çıktı. İstanbul'dan ayrıldıktan sonra Navarin'e gelen donanma, buradan da kuzeye, Adriyatik'e doğru yöneldi. Dıraç'da iki İtalyan gemisini ele geçirdikten sonra İtalya'ya asker çıkardı ve İspanyollara ait olan liman şehri Manfredonia'yı işgal etti.

Lehistan seferi

II. Osman
II. Osman'nın at üstünde bir minyatürü.

Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında bir dostluk mevcuttu. Dinyester ırmağı iki ülke arasında sınır oluşturuyordu. Osmanlı-Avusturya savaşlarında Lehistan ilişkileri gerginleştiyse de barış bozulmamıştı. Fakat askeri birliklerin geçimini Lehistan'a yaptığı akınlarla sağlayan Kırım Hanı, barışa aykırı hareket ediyordu. Bunun yanı sıra Lehliler Boğdan işlerine müdahaleden geri kalmadıkları gibi, Boğdan'a ait Hotin kalesini işgal etmişlerdi (1617). Ayrıca Eflak ve Erdel'in içişlerine müdahale etmeye devam ediyorlardı. Bu olaylar üzerine Sultan Genç Osman, kendisine yapılan muhalefetlere rağmen Lehistan seferine karar verdi. Bu arada Özi Beylerbeyi İskender Paşa komutasındaki birlikler, Prut kıyısında bulunan Yaş'ta, Lehlileri bozguna uğratmıştı (20 Eylül 1620).

Sultan Genç Osman, 1621 yılının Nisan ayında Lehistan Seferine çıktı. Lehler yeni ve daha büyük bir ordu meydana getirme çabasındaydılar. Avusturya'dan yardım alarak ordularını takviye ettiler. Osmanlı Ordusu 2 Eylül 1621'de Hotin önlerine geldi. Kale kuşatıldı ve Hotin kalesi önlerinde yapılan meydan savaşında, düşman siperlerinin ele geçirilememesi, askerlerin şevk ve heyecanını oldukça yıprattı. Yeniçerilerin de kendilerini tam olarak savaşa vermemeleri, bu savaşın kesin bir netice ile sonuçlanmamasına yol açtı. Lehistan elçilerinin savaşa kendilerinin neden olduklarını bildirmesi üzerine Hotin Antlaşması yapılarak sefere son verildi (29 Eylül 1621). Antlaşmaya göre Lehler ve Osmanlılar birbirlerinin topraklarına saldırmayacak Lehistan eskiden olduğu gibi Kırım Hanı'na 40.000 düka altın verecekti.

Yenilik hareketleri

Sultan Genç Osman, Lehistan seferindeki başarısızlığının sebebi olarak askerin gayretsizliğini görüyordu. Askeri alanda bazı yenilikler yapma fikri böylece gelişti. İşe Kapıkulu Ocakları ile başladı. Yaptırdığı sayımda, asker sayısının maaş defterindeki kişi sayısından az olduğunu anlayınca fazladan para vermeyi kesti. Bu durum da, daha önce fazladan gelen paraları kendi ceplerine atan zabitlerin, Sultan Genç Osman'a düşman olmalarına yol açtı.

Hotin Seferi(1621)

Sultan Genç Osman; her şeyin farkındaydı, ancak tecrübesiz olması yüzünden istediği yenilikleri yapamıyordu. İsmail Hami Danişmend'in, Osmanlı Tarihi Kronolojisi'ne göre Genç Osman'ın yapmak istediği yenilikler şöyleydi:

Hotin Seferi güzergahı(1621)

Sultan Genç Osman'ın Halep, Erzurum, Şam ve Mısır Beylerbeylerine asker yazdırmak için gizli bir irade gönderdiğinin sarayda adamları olan yeniçeriler tarafından öğrenilmesi, bardağı taşıran son damla oldu. Sultan Genç Osman asker toplamak için Anadolu'ya bizzat kendisi gitmek istiyordu. Bu arada İstanbul'a, Dürzi lider Maanoğlu Fahreddin'in Lübnan'da bir isyan çıkardığı haberi geldi. Sultan Genç Osman bunu bir fırsat bilerek, isyanı bastırmak için Anadolu'ya gideceğini söyledi. Ancak Sadrazam Dilaver Paşa ve Şeyhülislam Hocazade Esad Efendi, koskoca padişahın küçük bir isyan için Anadolu'ya gitmesine gerek olmadığını söyleyerek, Sultan Genç Osman'ın Anadolu'ya geçmesini engellemeye çalıştılar. Başka bir çaresi kalmayan Sultan Genç Osman, hacca gideceğini ilan etti. Daha önce hiçbir padişah hacca gitmemişti. Sadrazam Dilaver Paşa ve Şeyhülislam Es'ad Efendi çok uğraştılarsa da Sultan Genç Osman fikrinde kararlıydı. Padişahın geçeceği güzergah üzerindeki vilayetlerin beylerbeyleri haberdar edildi ve hazırlık yapmaları istendi. Sultan Genç Osman'ın yanında 500 yeniçeri ve sipahi olacak, geri kalan asker İstanbul'un korunması için İstanbul'da kalacaktı. Sadrazam, defterdar, nişancı, rikab ümerası, gedikliler, 40 müteferrika ve 40 divan katibinin da hac kafilesinde yer alması planlamıştı.

İsyanın başlaması

II. Osman, ilk olarak kendisinin yerine I. Mustafa'nın tahta geçirilmesinde dahli olduğunu düşündüğü Damat Halil Paşa'yı azletti.[5] Ardından da Hotin Seferi'ne giderken Kösem Sultan'ın oğlu olan Şehzade Mehmed'i idam ettirdi.[6] Halkı da huzursuz eden bu hataların ardından en son da gizlice ordu toplamak amacıyla hacca gideceği öğrenilince bu sefer yeniçeriler devreye girdi ve olay halk boyutundan çıkıp bir taht kavgasına dönüştü.[7] Yeniçerilerin haberi aldıktan sonra takındıkları tavır halk tarafından benimsenmemiştir.Özellikle Hace-i Sultani Ömer Efendi ve Darüssade Ağası Süleyman Ağa’nın teşvik ettiği “yeni bir ordu kurmak” fikriyle sefer dönüşü harekete geçen Genç Osman’ın bu niyeti duyulunca varlıklarını tehlikede gören Yeniçeriler ve Sipahiler kazan kaldırarak isyan etmişler ve Sultanahmet Meydanı’nda toplanmaya başlayarak isteklerini padişaha bildirmişlerdi.

İsyancı askerler padişaha: “Hacc-ı Şerife gitmek istemişsin, gitmeyesiniz. Ve dahi eski kulları cümleten kırıp yerlerine Halep’ten Şam’dan cediden kullar yazıp …taht-ı sultani kurmak istemişsiniz. Biz ana razı değiliz” demişlerdi. Genç ve tecrübesiz olan üstelik hiçbir tedbiri de bulunmayan Sultan Osman ise padişahlık makamına güvenerek buna: “Bildiklerinden kalmasınlar. Ben Hacc-ı Şerife gitmekten fariğ olmam” diye cevap vermişti. Bunun üzerine Şeyhülislam Esad Efendi’ye giden Yeniçeriler ondan:  “Padişah-ı cihanbanı azdurub Beytü’l-mal-i Müslimin’i telef itdürüb buna fitne ve fetarete sebeb olan kişilere şer’an ne lazım gelir? El-Cevab: Katl lazım gelür” şeklinde fetva almış, bu fetva bir ulema heyeti tarafından sarayda padişaha iletilmişti. Kendisini bir nevi tehdit manası taşıyan ve şeriat hükmü demek olan bu fetvayı Genç Osman, paramparça ederek fırlatıp atmıştı. Bunun üzerine iş alevlenmiş ve isyanın ikinci gününde askerler padişaha yazdıkları bir arzuhalle Sadrazam Dilaver Paşa, Hoca Ömer Efendi, Darüssade Ağası Süleyman Ağa başta olmak üzere padişahın yakınlarından olan altı kişinin idamını istemişlerdi. Şeyhülislam ise Sultan Osman'ı şu şekilde uyardı: ''Hünkarım, kul taifesi bir araya geldiğinde istediklerini mutlaka alırlar. Atalarınız döneminde almışlardır, yine alırlar. Nacizane tavsiyem isyan büyümeden, şehir harab olmadan isyanı durdurmanız, istediklerini yerine getirmeniz. Yoksa mazallah çok geç olur.'' dedi. Bu talebe karşı Genç Osman: “Kimin haddine bana şart koşmak Müfti Efendi?” Demiş ve bu talebi kabul etmesi yönünde ısrar eden ulema heyetine de: “Evvela sizi, sonra onları kırarım! Onların tedariki görülmüştür. Kimseye vermeyeceğim.” Şeklinde bir cevap vererek onları alıkoymuştu.

Gönderdikleri heyetin gecikmesi üzerine asi askerler; Topkapı Sarayı’na saldırmak üzere harekete geçmişler ve Ayasofya minarelerine gözcüler çıkarıp, padişahın kendilerini tehdit eden “Evvel sizi kırarım, badehu onları. Ol taifenin tedariki görülmüştür.”  Sözlerinin doğru olmadığını ve savunma için herhangi bir karşı tedbir alınmadığını görünce tekbirler getirerek, naralar ve tüfekler atarak Sultanahmet Meydanı’ndan yürüyüşe geçmiş, saraya girmişlerdi. Birinci ve İkinci Avlu’da mukavemetsiz ilerleyen asiler, Osmanlı Tarihi’nde ilk defa olarak Harem kapısından da içeri girerek “Şer ile Hoca Ömer Efendi'yi isterüz! Şer ile Dilaver Paşa'yı isterüz! Şer ile Süleyman Ağa'yı isterüz!'' diye bağrıştılar. Sonra içlerinden -muhtemelen Davud Paşa'nın adamlarından- birisi ''Sultan Osman bizi hiçe sayar ağalar! Onun da bizim gözümüzde bundan sonra hükmü kalmamıştır. Sultan Osman'ı tahttan indirelim! Biz Sultan Mustafa'yı istiyoruz!'' Sonra bütün asker ''Sultan Mustafa çok yaşa!'' diye bağırmaya başladılar. Sonra Sultan I. Mustafa’yı hapsolduğu odadan çıkararak ona biat etmişler ve “Biz istediğimizi bulduk evvelce bizim padişahımız Sultan Mustafa Han idi, yine padişahımızdır” diyerek Genç Osman’ı hal etmişlerdi.

Genç Osman minyatürü.

Sultan Mustafa'yı isteriz» diye bağıran isyancılar, sarayın kadınlar dairesi önüne geldiklerinde hemen bir klavuz bulu-verdiler ne ihanetki bu has odalı yani padişah yakınında olan kullardandı. Parmağı Sultan Mustafa'nın bulunduğu odayı gösteriyor, ağzı ise kapının kapalı olduğunu ancak yukarıdan kubbenin delinip, Sultan Mustafa'yı çıkarabileceklerini anlatı­yordu. Bu işaret ve izah üzerine derhal kubbeye adam çıkar­dılar,-kasa zamanda kubbeyi delip aşağı adam indirdiklerine Sultan Mustafa'yı yine padişahlıkla müjdelerken, O, ise »bir bardak su» diyebiliyordu. Çünkü üç gündür süren hengame sarayda hizmet görecek kimsenin kalmamasına sebeb ol­muş, Sultan Mustafa'da tutulduğu bu daire hizmetten mah­rum kalmıştı. Dolayısıyla açlık ve susuzluktan bitap düşen Sultan Mustafa kendisine yukarıdan maşrapa ile indirilen su­yu sünneti şerif üzre içip Allah (C.C.)e hamd etti. Taht'tan in­dirildiğinden beri bulunduğu odadan dışarı atmamış olan pa­dişah yiyecek ve içecekle fazla alakadar olmadığından o ka­dar zayıflamıştı ki, bindirilmiş olduğu Şeyhülislâmın atının üzerinde duracak halde değildi. Kendisini attan indirip, yanında iki vefakâr cariyesi olduğu halde. Arz Odasına getirdi­ler.

İsyancılar, Sultan Mustafa'yı taht'a çıkarmışlar ve ulemaya da biat etmeleri hususunda ikazda bulunmuşlardı, ulema Efendiler; taht'ta oturan padişaha bir baktılar birde taht'tan inmesi gerekeni düşündüler yaptıkları hatayı belki samimi, belki de gösteriş olarak telafi imkânı aramak için «Padişah istediklerinizi verdi. Bizde kefil olalım, tahtı sahibine Sultan Mustafa'yı yerine iade edelim» dedilerse de cevap olarak kendilerine kılıçların keskin tarafı gösterildi. Çaresiz biat edil­di.

Bu sırada kelleleri istenen Sadrazam Dilaver Paşa ve Darüssade Ağası Süleyman Ağa, asi askerlere teslim edilmiş ve ikisi de paramparça edilerek cesetleri Sultanahmet Meydanı’na sürüklenmişti. Böylece gerçekleştirilen saray darbesi başarıya ulaşmış, Genç Osman’ın 4 sene 2 ay 21 gün süren saltanatı da sona ermişti. Çaresiz kalan Genç Osman, padişahlığını geri alabilmek ve yeniçerileri yanına çekebilmek umudu ile Yeniçeri Ocağı’na sığınmış, Yeniçeri Ağası Kırkçeşmeli Ali Ağa ile görüşerek askerleri ikna etmesi konusunda anlaşmıştı. Yeniçeri Ağası Ali Ağa, asi askerlere: “Yoldaşlar, padişahınız mübarek ola. Emma hali bellü Sultan Osman da Kapu’ya geldi. Ocağınıza sığındı” diye söze başlayacağı sırada “ Urun, söyletmen” naralarıyla üzerine saldırılarak öldürmüşler ve Ağa kapısında bulunan Genç Osman’ı üzerinde beyaz bir entari ve başı açık olduğu halde bir beygire bindirerek hakaretlerle sokaklardan geçirip Orta Cami’ye getirmişlerdi. Hatta bunlardan “Altuncuoğlu” isimli bir askerin, eski padişahın baldırlarını sıkıp küfürler etmesi üzerine Genç Osman: “Behey Edebsiz mel’un padişahınız değil miyim? Nedir bu ettiğiniz cefa” diye ağlamıştı. Bu manzarayı Peçevi: “Dünyada ne kadar müfsid ve fasid var ise etrafına dizilmişler ve lisanen ettikleri evza-ı garibe ve şütum-u acibe kaleme değil, lisana dahi gelecek değil” diye anlatmıştı.

Genç Osman, ulema ve askerin Sultan Mustafa'ya biat ettiklerini haber alınca Dilaver Paşa'nın isyancılara verilme­sinden ve onlar tarafından şehid edilmesinden sonra kendisi­ne veziriazam tayin ettiği Ohrili Hüseyin Paşa'nın tam bir sa­dakat ve bağlılıkla kendisine yaptığı ve yapmakta olduğu hizmetlere takdir dolu birkaç söz söyledikten sonra şunları söyledi: «Paşa; biat işi olmuş bitmiş. Ben derim ki; varalım sahile ordan Üsküdar'a geçip, Bursa'ya gidelim. Az zaman sonra amucamın yetersizliği görülür, zaten kendisi taht iste­mez bir ademdir. O zaman bizde Devleti şahanenin tahtına yeniden çıkarız.» Bu teklif beğenildi. Sahile inildi. Fakat ne bir gemi ne bir kayık, hatta sarılıp karşı kıyıya geçmelerine yardım edecek bir büyük tahta parçası bile bulamadılar. Padişah sordu: Lalam; tedbir nedir? Veziriazam: Ağa Kapısı'na gidip Yeniçeri'ye sığınmaktır. Bostancıbaşı: Evet sultanım. Bu sıralarda İse tahta çıkarılmış olan Sultan Mustafa'yı Es­ki Saraya getirmişler ve Validesi ile buluşturmuşlardı. Ne var-ki nereden geldiği beli olmayan bu haberle heyecana düştü­ler.

Bu haber şuydu: «Siz hatalı iş yaptınız. Sultan Mustafa'yı taht'a çıkarıp Eski Saraya getirip Validesiyle buluşturdunuz fakat Genç Osman birazdan Bostancılarla burayı basacak.» Bunu üzerine yeni Valide Sultan da yanında olduğu halde Pa­dişah'ı Orta Camiye getirdiler. Orta Cami (Şehzadebaşı Ca­miye dahil olan padişah kıbleye yönelip iki rekât mescid na­mazı kıldıktan sonra ellerini kaldırıp «Ey Padişahlar padişahı (Allah c.c.) duam odur ki; bana zulmeden Sultan Osman'ı bu mescidde göreyim» niyazda bulundu. Hakikaten ertesi günü o camide bir araya gelmişlerdir. Keramet mi yoksa te-vafuk mudur bilen bilir amma bildiğimiz şu kesindir ki talihsiz Genç Osman için kim bedduada bulunsa yerine gelmektedir. Değil mi boğdurulan Şehzade Mehmed Sultan'a öldürülmek üzere iken bedduada bulunmuştu. Yine biz Genç Os­man'a dönelim: Padişah, veziriazam ve bostancıbaşı yaptıkları meşverette yeniçeri'ye sığınmanın plânlarını kuvveden fiile çıkarmaya karar vermişlerdi. Hüseyin Paşa yanma epeyice tutan bir servet almıştı. Bu servetle askere bazı vaatlerde bulunularak durumu kurtaracağına dair samimi inancı vardı. Hatta bu hususta muvaffakiyyet temini için canını vermeye dahi hazır idi. Padişah ve veziriazam derhal yeniçerilerin Ağa'sının ya­nına Ağa Kapısı'na sığındılar. Zaten isyana taraftar olmayan Yeniçeri Ağası Ali Ağa'yı yanlarına çağırıp şu tekli­fi yaptılar. «Yeniçeriler bu işi bırakıp kışlalarına dönerlerse, Sultan Mustafa'yıda teslim ederlerse her birine elli duka altını birer parça da atlas kumaş ayrıca yevmiyelerine de zam ya­pacaklarını» söylediler. Yeniçeri Ağa'sı bu teklifin kabul edilecek bir husus olduğu­nu söylerkende şunu unutuyordu. Bu isyan ve neticeyi ufe-ma destekliyor. Ayrıca iktidarı ele geçiren Sultan Mustafa belki akıl etmezdi amma 2. defa Valide sultan olan annesi tecrübenin verdiği kararlılıkla, iktidarın kuvvetiyle daima on­dan fazla vereceğini çoktan garanti etmişti.

Yeniçeri Ağası bunu hesaplamamanın cezasını; bu teklifi yeniçerilere açık­lamaya başladığında «urun söyletmen» laflarıyla karşılaştığı­nda sözüne devam etmek isterken hayatını kaybetmekle çekti. Genç Osman keşke çoktan ölseydi de bu acılı yolculuğu yapmasaydı. Fakat tecelli böyle imiş. Dün o genç padişahın emirlerini yerine getirmek için koşuşanlar, bugün ona en ağır hakaretleri reva görüyorlardı. Hele bunlardan Altıncıoğlu isimli bir uğursuz, civan padişahının baldırlarını sıkıyor ve «Osman Çelebi senin ne güzel baldırın varmış» diye kırılası ağzından pis salyalar akıtıyordu. Ey insanlar; padişahına da­ha mühimi halifesine böyle en rezil hakareti reva gören veya bu harekete mani olmayan millete felah erişir mi? Cenab-ı Hakk buyurmuyormu «Biz, bir milet kendi hakkındaki hük­mü değiştirmedikçe. Bizde o milet hakkındaki hükmümüzü değiştirmeyiz.»Sultan Mustafa, Genç Osman hak­kında yaptığı niyazla aynı mescidde buluşmayı istemişti. Hakikaten de iki padişah aynı kubbenin altında bulunmuşlardı. Fakat ne ters bir durum; devlet idare etmeye can atanı dev­letten uzaklaştırılıyor, hiçbir iddiası olmayan ve isteğide bulunmayan devlete getiriliyordu. Genç Osman, Şehzadebaşı camiine girdiğinde amucasının mihrabta oturduğunu gördü. Dışarıdan gelen bir ses duysa pencerelere koştuğunu gördüğü amucasını bir müddet sey­rettikten sonra kendini toparlayan Genç Osman, «Ağalar, görün kimi padişah ettiniz başınıza. Siz neslin kesilmesine sebeb olursunuz. Bu meczup, devletin çöküşüne sebep olup, ocağınızı söndürür. Kıyamete değin kurtulamazsınız bu pişmanlıktan. Gelin dönün bu hatadan!» diye gayet tesirli bir hi­tabede bulundu.

Genç Osman'ın ölümü

Bu kısa konuşmayı göz yaşlarıyla bitirince, kendisini dinleyenlerde bir dalgalanma meydana geldi. Bazı hassas kalpler bu sözlerden rikkate geldi, göz pınarlarına yaşlar dolmaya başladı, bazı aksakallı ihtiyarlar o yaşları tutamayıp inci taneleri gibi dökülmesini seyrettiler... Bu sırada Valide Sultan'ın arzusuyla Davud Paşa sadrazam yapılmıştı. Bu Davud Paşa aslen boşnak olup, Enderun'da yetişmiş Rumeli Beyler­beyliği ve Kapdan-ı Deryalık vazifesinde kısa bir müddet bu­lunmuş daha sonra tekrar Rumeli valiliğine gönderilmiştir. Yirmi gün sürecek olan bu sadrazamlık vazifesi, tarihin en acı vakası olan genç Padişahın şehid edilmesindeki rolü İle daima lanette, anılacak ve hatırlanacaktır. Daha sonra padi­şahın katlinden sorumlu tutulmuş ve idam olunmuştur. Bu Davud Paşa Sultan Mustafa'nın kız kardeşi ile evli olduğun­dan aynı zamanda Hanedan-ı Osmaniyye'nin damatlarındandı. Şimdi ki, İstanbul'un Vatan Caddesinin Aksaray'a bakan ucunda ki; Murad Paşa Cami önü açılırken bu mezarın kaldı­rılıp başka yere taşınması gerektiğinde Davud Paşa'nın me­zarı açılmış ve görülmüştür ki, iskeleti başsızdır. Davut Paşa hakkında verdiğimiz bu malûmattan sonra cami'de bıraktığı­mız yere dönelim.Genç Osman sözlerini bitirdiğinde Halime Sultan, sadrazama sokulup «Ağalar! Siz bilmezsiniz bu ne yılandır! Kendi kardeşine acımayan bizlere acır mı hiç? Buradan sağ çıkarsa hiç birimizi yaşatmaz.» yollu sözlerle sadrazam yaptığı damadını ikaz et­ti. Zaten sadrazam da padişahın konuşmasının gerek yeniçe­rilerde gerekse sipahilerde yaptığı tesiri gördüğünden orada bulunan Cebecibaşıya işaret edip kemendi padişahın boynu­na geçirmesini fısıldadı. Genç Osman, Cebecibaşının fırlattığı kemendi görünce hemen yakaladı. Boynuna geçmesine mâ­ni oldu. Atılan kemendi gören bazı kapıkulu ihtiyarları ''Siz ne yaparsınız Davud Paşa? Sultan Osman'ın başına bir hal gelse bunca asker hepimizi kırar!'', dediler.

Bu kement atma işlemi bir kaç defa daha devam etti ise de Yeniçeri ileri gelenleri her de­fasında bunu önlediler. Bu sırada günlerden cuma olması hasebiyle müezzinler sâlâ vermeye başlayınca, bir an için günlerden cuma oldu­ğunu unutan Yeniçeri ve Sipahi askeri Sultan Hazretlerin katli olunduğunu sanarak derhal verveleyi kopardılar. «Padişahı­mız Sultan Mustafa'dır ama ancak Sultan Osman Hazretleri­'nin kılına dahi zarar gelmesine rızamız yoktur, sağlık ve selâ­met içinde şimdilik kenarda beklemelidir. Daha sonra durum ne gösterir bilinmez» diye hem fikirlerini söylerler hem de nü­mayiş yaparlardı... Kurnaz Davut Paşa, yeniçerilere hitaben: «Sizin dediğiniz­den başka bir şey olmaz ve yapılamaz» diye kahrolası ağzıy­la teminat vererek Genç Osman'ı çok adi bir arabaya bindi­rerek Yedikule'ye sözde muhafaza altına almak üzere gönderiverdi. Genç ve sabık padişah durumun mahiyyetini anlamış fakat güvendiği hiçbir yerden yardım erişemediği için çare­siz kendisine tatbik edilecek kati olayının neviini tahmin et­meye çalışıyordu. Genç Osman kapatıldığı zindanda arkasını bir duvara dayanmış, gözlerini kapıya dikmiş ve kendisinin canını teninden ayıracaklara girişecekleri mücadeleyi pahalı­ya ödetmeye karar vermişti. Artık sinir harbi başlamış, cel­lâtları başta hâin Davut Paşa olduğu halde hazırlıklarını yapıyorlar, mazlum padişah ise bütün dikkatini kapıya vermiş onları bekliyordu. Sevgili okuyucular böyle bir anı gözünüzün önüne getirin çıldırmamak için ne büyük imân sahibi olmak icab ettiğini, sinirlerinin son derece sağlam insanların buna dayanabilece­ğini şüphesiz ki idrak ederler. Hele bu padişahın ne kadar genç bir civan olduğunu göz önüne alırsak metanet ve hayat mücadele anlayışını tazimle ve sevgiyle karşılama kararı al­makta tereddüt etmeyiz sanırım.

Cellâtlar aniden dört kişi olarak ellerinde kemendle odaya girdiklerinde karşılarında kendilerini sakin fakat ateş saçan gözlerle bekleyen talihsiz Osman'ı yumrukları sıkılı çünkü tek silâhı abdest ve sıktığı yumruklarıydı, gördüler. İlk hamle eden yediği müthiş bir Osmanlı tokadı ile yerlere serildi. Üçü birden saldırdı... Genç padişah onlarla baş ediyordu. Ne varki görünmez olan kader hükmünü vermişti. Olacak olacaktı ve o olacak olanda Genç Osman'ın şehadeti idi... Meydandaki ekip kafalarına inen yumruklarla yerleri boylu-yor fakat onların yerini yeni bir ekip alıyordu. Bu bir kaç ekip olarak devam ettiğinde Kilindir Uğrusu adlı namerd ve şeyta-nın'TişağKİpir habis karışıklıktan istifade ederek yerde sürün­müş genç padişahın hayalarını yakalıyarak var kuvvetiyle sıktığında husyelerin patlamasının verdiği acı şiddetli bir fer­yada sebeb oluyordu. Bu feryad genç padişahın son sesi ol­du... Yarı ölü halde olan padişahın boynuna kemend geçirildi ve hunhar eller onu boğdu... Bu eller daha büyük bir suçu ir­tikap etmekten çekinmedi... Bu suç merhum padişahın bir kulağının kesilip tarihin nisyan bulutları arasında kaybolup gitmiş ve ismi bile bilinmeyen Sultan Mustafa'nın validesi olan sultan hanıma götürülmesi idi.

Şurada şunu ilâve etme­yi hemen lüzumlu görüyoruz. Bilindiği gibi ahali içinde yer­leşmiş bir söz vardır ki o da şudur «adı çıkmış dokuza inmez sekize» bu söz misâli Osmanlı tarihinin en namlı hanım sul-tanlarınan biri olan Mahpeykâr Kösem Valide sultan merhu­me, nedense daima kötü taraftarıyla ele alınmış ne kötülük meydana gelmişse ve bu valde sultan adı olarak geçmişse hemen bu merhumeye izafe edilmiştir. Bu külliyyen yalan ve garaz olduğu gibi bu olayda da kulak getirilen valde sultan'ın Kösem Sultan olmadığını yukarıda bildirdiğimiz gibi adı tari­hin nisyan bulutlan içinde kaybolup gitmiş Sultan Musta­fa'nın vaîdesi olan hanım olduğunu bütün açıklığı ile anlat­maya lüzum gördük.İsyanın üçüncü gününde Orta Camii’ye getirilen Genç Osman burada,  Sadrazamlığa atanan Kara Davut Paşa’nın emriyle boğdurulmak istenmişse de Ocak Ağalarının araya girmesiyle kurtulmuş ve Cami avlusundaki askerlere hitaben yaptığı konuşmada: “Benim sipah ve Yeniçeri Ağalarım. Beni istemez misiniz? Diye sormuş: “Seni hilafete kabul etmeziz katline dahi rızamız yoktur” cevabını alınca “İhtiyar Babacıklarım, ocağınıza geldim; çünkü beni katle razı değilsiniz, Yedikule’ye göndermen, Sultan Mustafa olduğu odaya hapseylen. Padişahımız mübarek olsun.” demişti. Bir süre Orta Camii’de gözaltında tutulan padişah Cuma Namazı’ndan sonra Sadrazam Kara Davut Paşa’nın emriyle bir pazar arabasına konarak yine hakaretlerle Yedikule Zindanı’na nakledilmişti. Burada Kara Davut Paşa’nın nezaretinde  cellatlar, Genç Osman’ı öldürmek üzere harekete geçmiş bunlara karşı direnen eski padişah boğuşma sırasında bir omuzu baltayla kırılıp yere düşünce Cebecibaşı kemendi boynuna  geçirmişti.

Bu sahneler Hüseyin Tuği tarafından Vaka-i Sultan Osman Han” adlı eserde: “Velhasıl ol gece yatsı vaktinde Sadrazam kendisi, Kethüdası ve Cebecibaşı varıp Sultan Osman’ı katle mübaşeret eyleyüb kemend attıklarında (Genç Osman) gürbüz dilaver olmağın delirane hareket edince “Kalender uğurusu” nam sipahi merhumun “hayalarını sıkıp” ol mahalde can-ı teslim eyledi.” Şeklinde anlatılmış ve Peçevi’nin nakline göre: “Ol melun-u bi-din Cebecibaşı dedikleri lain derhal alamet-i mevt olmak içün kulağın, galiba burnun dahi kesip” Birinci Mustafa’nın anası olan Halime Sultan'a götürmüştü.

Sultan Genç Osman'ın naaşı, ertesi gün Sultan Ahmet Camii'nde kılınan cenaze namazından sonra Sultan Ahmet Camii'nde bulunan babasının türbesine defnedildi. Sultan Genç Osman'ın öldürülmesi Anadolu'da bazı isyanların çıkmasına sebep oldu.

Hakkında yazılanlar

Sultan Osman Han Mersiyesi

Nef'i tarafından Sultan Osman'ın şehadeti üzerine 1622'de yazılmıştır.

Bir şâh-ı alîşan iken şâh-ı cihâna kıydılar
Gayretlü genç aslan iken şâh-ı cihâna kıydılar.
Gâzi bahâdır hân idi Âli-neseb sultan idi.
Nâmiyle Osman Han idi Şâh-ı cihâna kıydılar.
Hükmetmeğe kâdir iken Emr-i Hakk’a nâzır iken
Hacc itmeğe hâzır iken Şâh-ı cihâna kıydılar.
Ey dil ciğerler oldu hûn derdim bir iken oldu on
Kan ağladı eh-i fünûn şâh-ı cihâna kıydılar.
Eşrât-ı sâatdir bu dem rûz-ı kıyâmetdir bu dem
Kul’a nedâmetdir bu dem Şâh-ı cihâna kıydılar.
Nef'i -1622-

Edebi yönü

'Farisi' mahlasıyla birçok şiir yazmıştır.

Gülşen içre bitmedi bir gonce cana harsız
Dünyada hasıl değil nev-cühan ağyarsız
Kimi ol yarı benüm der kimisi dahi benüm
Orta yerde "farisi" avare kaldı yarsız (...)
Nevruz olucak diller şad olamağa yaklaşdı
Dilde gam-u gussa ber-bad olmağa yaklaşdı
Virane gönül varsa vecr-ü gam-i dilberden
Müsde ana ol mülk abad omağa yaklaşdı
Üstüda dilber öğrendi vefa resmin
Aşıklara lütfa mu'tad olmağa yaklaşdı
Çok aşık-u meftunu var sen gibi şirinün
Faris kulun emma ferhad olmağa yaklaşdı
Farisi (II. Osman)

Mahfiruz Hatice Sultan'ın Lala Ömer Efendi'ye mektubu

(...) Osman'ın annesi'nin Ömer Efendi'ye yazdığı mektubu okumakta fayda var, çünki bu mektubunda Sultan'ın annesi Yeniçeriler hakkında görüşlerini bildiriyor:

>Efendi Hazretlerine, evvela mahsus selam ve dualar ederiz. Sıhhat ve afiyette olasız. Buraları sual edersiz, rabbimize şükranlar ola, afiyetteyiz. Arslanımla müşavere olundu mu? Ahmed Efendiye haber edildi. Vallahi bu hükmü pek hoş görmeyiz, nicedir bu hususu arslanımla müşavere ederiz, lakin hükmü padişahı ferman eylemenin vakti değildir. O Yeniçeri illetinin başını almak vakti değildir. Lakin o da olacaktır. Arlsanıma farz oldu, bu deyyusları bertaraf edesiz. Padişah hazretlerinden kendilerini daha nüfuzlu kabul eylemek, ne curettir. Biliriz, devletlü padişahım rahmet ola Ahmed Han Hazretlerine de bu deyyuslar muhtelif vakitler baş eğmediler. Sual ederiz, Devletin başı kimdir, Padişahu Hazretleri arslanımdır, ona mahsustur devletin bekası ve hükmü. Bu deyyus takımı kendilerini, sübhanallah, meliki mülk kabul ederler. Kabul ola mı bu hal! Dua ederiz, arslanımın saltanatını Hüda müzdad eyleye. Şehzade Bayezid ve Şehzade Süleyman hazretlerine bağçede refakat eden o deyyus Mahmud'u görmek istemeyiz. An evvel başka yere tayin oluna<

Eşleri

Çocukları

Popüler kültürdeki yeri

12 Kasım 2015'te başlayan Muhteşem Yüzyıl Kösem dizisinde II. Osman, Taner Ölmez tarafından canlandırılmıştır.

Kaynakça

  1. TDV İslam Ansiklopedisi, cilt: 33,  sayfa: 453
  2. Ahmet Refik Altınay, Kâtip Çelebi, Kanaat Kütüphanesi Yayınları, s. 41-42, 1932.
  3. An economic and social history of the Ottoman Empire Halil İnalcık, Suraiya Faroqhi, Donald Quataert, Bruce McGowan, Sevket Pamuk, Cambridge University Press, 1997 ISBN 0-521-57455-2 p. 424–425
  4. Efe, Ahmet (2014). Çocuklar Ve Gençeler İçin Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi. Ankara: Akçağ Yayınevi. s. 249,250. ISBN 978-975-338-829-0.
  5. Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, (1954) Osmanlı Tarihi III. Cilt, 2. Kısım , XVI. Yüzyıl Ortalarından XVII. Yüzyıl Sonuna kadar), Ankara: Türk Tarih Kurumu (Altıncı Baskı 2011 ISBN 978-975-16-0010)
  6. Öldürülen Osmanlı Şehzadeleri ve Devrilen Padişahlar. "Öldürülen Osmanlı Şehzadeleri ve Devrilen Padişahlar". Erişim tarihi: MART 9, 2013 AT 4:41 PM Sitenin Adresi:http://liberteryen.org/2013/03/oldurulen-osmanli-sehzadeleri-ve-devrilen-padisahlar/
  7. Sakaoğlu, Necdet (1999), Bu Mülkün Sultanları, İstanbul:Oğlak ISBN 975-329-6 say.227
  8. M. Çağatay Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, Ötüken Yayınları, s. 87.
II. Osman
Doğumu: 3 Kasım 1604 Ölümü: 20 Mayıs 1622
Resmî unvanlar
Önce gelen
I. Mustafa

Osmanlı Sultanı

26 Şubat 1618 - 20 Mayıs 1622
Sonra gelen
I. Mustafa
Sünni İslam unvanları
Önce gelen
I. Mustafa
İslam Halifesi
26 Şubat 1618 - 20 Mayıs 1622
Sonra gelen
I. Mustafa
This article is issued from Vikipedi - version of the 1/9/2017. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.