Nasyonal sosyalizm

Nasyonal sosyalizm (Milliyetçi sosyalizm, ulusal sosyalizm, milliyetçi toplumculuk ya da ulusal toplumculuk, Almanca: Nationalsozialismus), etnik milliyetçilik ile sosyalizmi birleştiren, ırkçı, anti-kapitalist, antisemitik ve anti-Marksist bir dünya görüşüdür. İtalya'da Benito Mussolini önderliğinde kurulan faşizm akımından etkilenerek ortaya çıkmıştır. Meydana gelişi Almanya'da gerçekleşen ve temel ilkeleri Adolf Hitler tarafından ortaya konan nasyonal sosyalizm, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin 30 Ocak 1933'ten Almanya'nın II. Dünya Savaşı'nda teslim olduğu 8 Mayıs 1945 tarihine kadar iktidarda olduğu dönem boyunca Almanya'nın resmî ideolojisi olarak uygulanmıştır.

Nasyonal sosyalizm doktrininin ilanı 1898'in Mayıs ayında, ilk kez Fransız teorisyen Maurice Barrès tarafından yapıldı. Sosyalist bir milliyetçilik fikrinin temel doktrinlerini belirleyen Barrès, dönemin Rusya merkezinden tüm dünyaya yayılan sosyalizmi bir zehir olarak tanımlamıştır. Sosyalizmin “liberal bir zehir” olduğunu, ancak ulusal bir sosyalizmin, kolektif milliyetçiliği gerçekleştirmenin aracı olduğunu açıklamıştı. Barrès'e göre, işçiler kendi uluslarından işverenlere karşı değil, yabancı işverene ve Yahudi sermayesine karşı mücadele etmeliydi. Barrès'in bu düşünceleri Adolf Hitler'e ilham verdi ve nasyonal sosyalist ideolojinin oluşmasına katkı sağladı. Sosyalizmden farklı olarak nasyonal sosyalizmin doğrudan “kolektif çalışan bir milliyetçilik sistemi” olduğunu empoze eden Adolf Hitler önderliğindeki Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi, Barrès’in ortaya attığı düşünceleri kendilerine uyarlayarak birçok toplantıda duyurmaya başladı. Adolf Hitler "milliyetçi ve sosyalist" bir öğretinin fikir babası olan Barrès’in ideolojilerini halka aktarırken, Alman işçilerinin klasik olarak ülke içindeki işveren sınıfı ile değil doğrudan ülke dışındaki yabancı güçlerle savaşması gerektiğinden bahsediyordu. Adolf Hitler'in 1920-1933 yılları arasında bilhassa sosyalizme eğimli Alman işçi sınıfını nasyonal sosyalizm söylemleri ile etki altına alması, seçim arifelerinde partinin ve şüphesiz kendisinin büyük bir desteği arkasına almasını sağlamıştır. Alman işçi sınıfının kendi milletinden olan işverenler yerine “Yahudi” kaynaklı yabancı sermayeye karşı savaş vermesi gerektiğini söyleyen Hitler, tüm ekonomik ve sosyokültürel sorunların nedeni olarak Yahudileri gösteriyordu. Barrès’in 19. yüzyılın sonundaki düşüncelerinden ilham alan Adolf Hitler, milliyetçi bir sosyalizm öğretisini Alman halkına uyumlu bir hale getirerek, “nasyonal sosyalizm” ideolojisini ortaya çıkarttı. Günümüzde sağ görüşün en aşırıya kaçan hali olarak tanımlanan nasyonal sosyalizm, milliyetçi düşüncelerin ağırlaştırılarak sosyalizm doktrinleri ile harmanlanmış hali olarak isimlendirilir. Faşizm ile örtüşen nasyonal sosyalizm, sosyalizm tutumlarını yalnızca devletin ekonomik politikalarında uygulamıştır.

Alman nasyonal sosyalistlerin politik çalışmalarına başladıkları 1920 yılından itibaren nasyonal sosyalizm, Alman sosyal demokratlar ve komünistler tarafından kısaca Nazizm (Almanca: Nazismus) olarak isimlendirildi. Bu kısaltma, nasyonal sosyalistleri küçümsemek amacıyla ortaya çıkarılmıştı.

Etimoloji

Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin Almanca adı, Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei, kısaca NSDAP idi.

"Nasyonal" sözcüğü Türkçeye Fransızcadan geçmiştir ve "ulusal" sözcüğünün eş anlamlısıdır. Nasyonal sosyalizmi benimseyen kişi ve kurumlara "nasyonal sosyalist" denir.

"Nasyonal sosyalizm"in kısaltılmış hali olan "Nazizm" sözcüğü Almanca "Nationalsozialismus" sözcüğünden türetilmiştir. Buna bağlı olarak "Nazi" kısaltması "National" sözcüğünün ilk hecesindeki "Na", "Sozialismus" sözcüğünün ise ikinci hecesindeki "zi" alınarak oluşturulmuştur.

Nasyonal sosyalizm, Türkiye'de literatüre "millî sosyalizm" ve "milliyetçi sosyalizm" olarak da geçmiştir ve Türk Dil Kurumu tarafından "Hitlercilik" terimi de kullanılmıştır.

İdeoloji

Felsefe

Nasyonal sosyalizm hareketinin öncülü sayılabilecek Freikorps teşkilatının üyelerini I. Dünya Savaşı sonrası terhis edilmiş Alman askerleri oluşturmaktaydı.
Antisemit propaganda, tarih 1 Nisan 1933. Yahudilere karşı yapılan boykot sırasında Sturmabteilung'a bağlı bir milis Berlin'deki bir Yahudi mağazasının önünde nöbet tutuyor. Yanındaki pankartta "Alman! Kendini savun! Yahudilerden alışveriş yapma!" yazıyor.

Nasyonal sosyalizm, başlıca dayanak noktasını ortak güç birliğini esas alan bir toplum birlikteliği fikrinin oluşturduğu halk hareketidir. Bu felsefeye sahip olan nasyonal sosyalizm, tek bir toplumu oluşturan insanların birlikteliğini de, halkı bir bütün haline getirecek ulusal dayanışmanın politik ruhu içerisinde belirlemektedir. Halk birliğini ortak bir ideolojik yoldaşlıkta ve dolayısıyla totaliter bir harekette buluşturan nasyonal sosyalizm, doktrinsel olarak faşizmden ayrı bir ideoloji olmasına rağmen faşist bir hareket olarak bilinegelmiştir. Günümüz bilimsel değerlendirmeleri tarafından aşırı sağ düşünüşe bağlı bir politik sistem olarak sınıflandırılmıştır. Aynı zamanda milliyetçi ve ırkçı görüşler ile sosyalizmi birleştirmiş olduğu için senkretik bir ideolojidir, bununla birlikte "üçüncü görüş" akımına bağlıdır.

Nasyonal sosyalizm, iktisadî olarak anti-kapitalist ve anti-komünist bir stratejiyle kolektif milliyetçiliği gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır, bu doğrultuda Marksizmden farklı olarak ulusal bir ekonomik sosyalizm uygulanmaktadır.

Nasyonal sosyalist hareket, radikal Alman milliyetçiliği öğelerini kullanan bir ideoloji olarak I. Dünya Savaşı sonrası komünist devrimcilere karşı savaşan Freikorps birliklerinin anti-komünist kültürüyle uyumlu bir şekilde örgütlendi. Nasyonal sosyalistlerin Alman işçi sınıfını komünist fikirlerden uzaklaştırıp milliyetçi saflara çekmeyi amaçlayan anti-komünist hedeflerinin yanında Yahudi sermayesine karşı cephe aldıkları ve burjuvaziyi aşağıladıkları anti-kapitalist görüşleri, dönemin Marksist fikirlerinin yanında bir alternatif sunmaktaydı. Nasyonal sosyalizm totaliter, şovenist, militarist ve popülisttir, tek bir milletin yüceltilerek kendi içinde sosyoekonomik eşitliğinin sağlanması esasına dayanır. Karl Marx'ın evrensel enternasyonalist sosyalizm öğretilerinin nasyonalist bir modeli olduğu da söylenebilir.

Diğer faşist sistemlerde olduğu gibi nasyonal sosyalizmde de radikalizm, anti-komünizm, anti-kapitalizm ve liderlik prensibi gibi ögeler mevcuttur; ancak diğerlerinin aksine ırkçılık içermektedir. Nasyonal sosyalist Alman ırkçılığının bazı ögeleri şunlardır:

Irksal Teori

Alman nasyonal sosyalistler, ari ırk (Aryan ırkı) olarak adledilen Alman ırkının diğer tüm ırklardan üstün olduğunu ve ari ırkın korunumunun insan medeniyeti için önemli olduğunu iddia ederek Yahudileri ari ırk için tehdit olarak kabul etmişlerdir. Nasyonal sosyalist ideolojiye göre, dünyada kapitalizme ait olan tüm kuruluşlar ve sistemler Yahudiler tarafından kurulup yönetilmekteydi ve Yahudiler diğer tüm uluslar için, özellikle de ari ırk için, bir parazit görevini görmekteydi. Nasyonal sosyalistlere göre Yahudiler çeşitli ekonomik nedenlerin yanında ırksal olarak da Alman ırkının saflığını bozmakta ve Almanlara kendi benliklerini kaybettirmekteydi. Üçüncü Reich'ta Alman ırkının melezleşmesinin önüne geçilmesi için Almanların Yahudilerle ve diğer ırklara mensup insanlarla evlenmesi yasaklanmıştı.

Ari ırka mensup kişiler uzun boylu, geniş omuzlu, mavi gözlü, sarışın, çevik ve atletik yapılı olup zeki ve IQ seviyesi yüksek bireylerdir.

Kapitalizm Karşıtlığı

NSDAP'nin anti-kapitalist ve anti-Marksist bir seçim afişi. Türkçesi: "Marksizm, kapitalizmin koruyucu meleğidir."
Neo-Nazilerin, kapitalizm karşıtı bir gösterisi: "Kapitalizm Öldürür."

Nasyonal sosyalizmde, kapitalizm karşıtlığı önemli bir yer tutar. Nasyonal sosyalistler özellikle; kapitalizmin ırk-millet ayırmadan parası olan kişiyi üstün tutmasına karşı çıkmıştır. Nasyonal sosyalizme göre, üstün ırk üyelerinin; iyi bir geleceğe sahip olabilmesi için eşit haklara sahip olmaları gerekir. Kapitalizm üstün ırka karşı en açık tehditlerden biridir. Marksist olmayan, milliyetçi bir sosyalizm ise; kapitalizme karşı Aryan ırk için ideal bir sistem olarak görülür.

Radikal bir nasyonal sosyalist olan Joseph Goebbels bu konu hakkında şunları söylemiştir:[1]

Kapitalizm tamamen bir Yahudi sistemi. Bizler sosyalistiz ama Marksizme karşıyız. Sosyalizmi, Marksizmden ibaret sananlar bizi sosyalist olmamakla suçluyor. Oysaki kapitalizm ve Marksizm aynıdır, Yahudi'ye hizmet eder. Nasyonal sosyalizm ise insanımıza hizmet eder...

Parlamentarizmin ve Diğer İdeolojilerin Reddi

"Marksizm'e karşı mücadele". Marksizm yazısının i harfinin üstüne konan simge ile Marksizmin Yahudi icadı olduğu işaret edilmiştir.

Parlamenter sistem reddedilerek liberalizme, komünizme ve sosyal demokrasiye kesinlikle karşı çıkılmıştır. Hitler'e göre kesin kararlar verebilecek bir liderin yürürlüğe koyacağı uygulamalar ve hükümler, bir parlamentodaki yüzlerce milletvekilinin yapacağı tartışmalardan ve bu tartışmaların sonunda varılacak kararlardan daha keskindir. Hitler, nasyonal sosyalist devlette parlamentonun oylama yapılan yerler olmayacağını, merkezî bir çalışma organı niteliği göreceğini "Kavgam" isimli kitabında belirtmiştir. Halkı gerçek anlamda temsil edebilecek tek bir partinin tüm ülkeye egemen olmasının parlamentoda işleyen çoğulcu demokrasiden daha iyi olduğu düşüncesi oluşmuş ve Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'ne olan bağlılık vurgulanmıştır. Nasyonal sosyalizme göre, memlekete edilecek hizmet yalnızca milliyetperver bir yönetimin yetkili olduğu gerçek bir halkçı idare ile sağlanabilir. Liberalizme, komünizme ve sosyal demokrasiye ideolojik ve I. Dünya Savaşı'ndaki siyasal sebeplerden dolayı karşı çıkılmıştır. Hitler, komünistleri ve sosyal demokratları Almanya'yı savaşta içten pasifize ederek diplomatik yollarla saf dışı bırakmakla suçlamış, savaşın cephedeki yenilgiler yüzünden değil, başta Yahudiler olmak üzere savaşa karşı olan kesimler yüzünden kaybedildiğini iddia etmiştir.

Avusturya'nın Almanya'ya katılmak istenmesi

Alman nasyonal sosyalizmi irredantist bir ideolojidir ve dünya üzerinde Alman kanı taşıyan tüm toplumların Büyük Alman İmparatorluğu altında birleşmesi gerektiğini savunur. Alman kanı taşıyan toplumların başında bir Alman devleti olan Avusturya gelmektedir. Hitler, Kavgam'ın giriş kısmında Avusturya'nın Almanya'ya katılması gerektiğini şu sözleriyle ifade etmiştir:

Alman asıllı Avusturya devleti doğal olarak yeniden büyük Alman yurduyla birleşmelidir. Bu birleşme kaçınılmazdır. Ancak bu birleşme sadece birtakım ekonomik sebeplere dayanmamaktadır. Hayır, hayır! Bu birleşme ekonomik bakımdan önemsiz, hatta zararlı bile olsa gerçekleşmelidir. Çünkü aynı kanı taşıyan Alman halkı, tek bir imparatorluğa aittir. Alman devleti, kendi insanlarını bir tek devlet altında bir araya getirmedikçe, yayılmacı bir siyaset uygulama hakkına sahip olamaz. Reich'ın hatları bütün Almanları içine aldığı zaman, eğer insanın layık olduğu şekilde yaşamasını sağlayamazsa o zaman, saban yerini kılıca bırakacaktır ve geleceğin yeni dünyasını savaşın gözyaşlarına var edecektir.

Sembolizm

Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi bayrağı.
Nasyonal sosyalistlerin yaptıkları yürüyüşlerde taşıdıkları, parti önderi Adolf Hitler'i simgeleyen flamalar.

Gamalı haç (svastika), Thule Cemiyeti ve Kapp Darbesi'nde yer alan Marine-Brigade Ehrhardt adlı Freikorps grubu tarafından kullanılıyordu; Thule'ninki siyah renkli kalın bir çemberin içerisinde yer almaktaydı. 24 Şubat 1920 tarihinde Alman İşçi Partisi'nin isminin Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) olarak değiştirilmesiyle beraber Thule'nin gamalı haçının şekli üzerinde değişiklik yapıldı ve yeni gamalı haç modeli, partinin resmî sembolü olarak kabul edildi. Parti bayrağı kırmızı zemin üzerinde beyaz dairenin içinde yer alan 45 derece eğik siyah renkli gamalı haçtan oluşmaktadır. Parti bayrağının tasarımı ile ilgili çalışmaları Hitler yapmıştır. Siyah-kırmızı-altın renklerini Cumhuriyet'i temsil eden renkler oldukları için reddetmiş, eski İmparatorluğu temsil eden siyah-beyaz-kırmızı renklerini tercih etmiştir. Ancak siyah-beyaz-kırmızı renklerinin üçlü şerit halinde bulunmasını da istememiştir. Tamamı beyaz bir zeminden oluşan ve üzerinde amblemin olduğu bir bayrak modelini de reddederek bu konuyu Kavgam'da şöyle açıklamaktadır:

Yeni bayrak işi, bayrağın renk ve şeklinin tespiti bizi bir hayli meşgul etti. Her taraftan iyi niyetlerle dolu tavsiye ve teklifler geliyordu. Fakat bütün bu tavsiye ve tekliflerde ciddi bir değer yoktu.

Yeni bayrak, aynı zamanda biz nasyonal sosyalistlerin mücadelesini ifade edecek ve bir fikir ortaya koyacak şekilde olmalıydı. Görünüşte bu husus gereksiz gibi gelir. Fakat halkla teması olanlar bilirler ki bu ayrıntının önemi çok büyüktür. Etkileyici bir işaret yüz binlerin ilgisini çekebilir.

Bu konuyu bildiğimiz için, çevreden gelen beyaz zemin üzerine bir sembol konması şeklindeki teklifleri şiddetle reddettik. Çünkü böyle bir şey, eski devleti ve gayesi ortadan kalkmış bir durumu tekrar canlandıracak olan zayıf partileri hatırlatmaktadır. Ayrıca şu da bilinmelidir ki, beyaz sürükleyici bir renk değildir. Bu renk sadece namuslu genç kızların kuracağı cemiyetlerin flamalarına uygun düşer, bir inkılap devrinin infilak edici hareketlerine değil.

Irk, Millet ve Devlet

Nasyonal sosyalizmin merkezinde ırk ve millet kavramları bulunmakla beraber devlet bir çeşit araç olarak nitelendirilmiştir. Nasyonal sosyalist öğretiye göre ırk; bir milletin çekirdeğini oluşturan en önemli unsurdur ve aynı ırka mensup insanların oluşturduğu milleti koruma görevi devlete aittir. Devletin fonksiyonu medeniyeti oluşturan millete hizmet etmektir. Nasyonal sosyalizmde teorik esasları daha önce belirlenmiş "üstün ırk" kavramı mevcuttur. Devlet vasıta olup üstünlüğü olan varlık, devlet değil halktır. Halk (volk) kan birliğine dayanan bir ırktan müteşekkildir. Devletin maksadı; dışarıda yeni hayat sahası (Lebensraum), içeride de ırka değer veren bir dünya görüşünü (weltanschauung) gerçekleştirmektir. Devletin ekonomik ve idarî yapısı meslek gruplarının temsil edildiği korporatif sisteme dayalıdır. Ekonomiyi de ırkın korunmasında bir vasıta olarak görmektedir. Hitler, bu konuyu Kavgam'da şu şekilde anlatmaktadır:

... Devlet bir amaca ulaşmanın aracıdır. Gayesi, gerek fizik ve gerek ahlak bakımından bir olan insanların gelişmesi ve bu gelişmenin devamlılığını sağlamaktır, önce ırkın yok edici melekelerinin gelişmesinin şartı olan esaslı özellikleri devam ettirmeye mecburdur. Bu melekelerin bir kısmı daima fizikî hayatın devamlılığına hizmet edecek ve diğer bir kısmı, fikrî anlayışları kolaylaştıracaktır. Fakat gerçekte birinci, daima ikincinin en gerekli şartıdır. Bu gayeye dikkatlerini vermeyen devletler, zararlı organlardır. Yahut başka bir ifadeyle cenin halinde kalmış mahluklardır. Bu gibi devletlerin var olması işin rengini hiç değiştirmez. Biz nasyonal sosyalistler bir örtü olan devlet ile, o örtüyle örtülen ulus arasında gayet keskin ve açık bir fark gözetmek mecburiyetindeyiz. Bu örtünün; ancak göz önüne alınıp korumak hususunda olursa, bir hikmeti ve manası olduğu olduğu kabul edilir. Aksi takdirde hiçbir değeri olamaz. [...] Devlet temsil ettiği milletin yaşam şartlarına dayanmakla ideal devlet özelliğini kazanmaz. Varlığı, temsil ettiği milletin hayatını aktif biçimde sağlarsa ideal devlet olarak kabul edilebilir. [...] Devlet bir cevheri temsil etmez. Devlet, bir şekil ifade eder. Bir milletin ulaştığı medeniyet seviyesi, o milletin içinde yaşadığı devletin faydasını ölçme imkanını vermez. [...] Bir devletin değeri hakkında verilecek karar milletine sağladığı faydayla meydana çıkar. [...] Devletin tek fonksiyonu varlığının iktidarıyla, milletin her husustaki gelişmesini imkan dahiline sokmaktan ibarettir.

Aynı ülkede yaşayan halka mensup ortak kan bağıyla bağlanmış her sınıftan, her meslekten, her cinsiyetten ve her yaştan insan, milleti oluşturur.

"Kan ve Toprak" İdeolojisi

Nasyonal sosyalizm, birbirlerine kan bağıyla bağlanmış insanlardan oluşan bir toplumun, varlığını sürdürebilme imkanına sahip olmasının bir gereği olarak, yaşadığı topraklar üzerindeki egemenliğini koruması gerektiğini ve gelecek nesillerin yaşamlarını sürdürecekleri topraklara bağlılık duyması gerektiği şartını içeriyordu. Bu şarta göre bir milletin büyümesi için yeni topraklar da elde etmesi olağan bir durumdu. Almancası "Blut und Boden" olan Kan ve Toprak öğretisi, köylülüğe ve köylü sınıfını oluşturan insanların kıymetine vurgu yapmaktaydı.

Toplum ve Aile

Nasyonal sosyalist bir anne ve evlatları.

Nasyonal sosyalist bir sistem; toplumu örgütlemekle yükümlüdür. Refah ve düzen içinde olan bir topluma fayda sağlayacak öğrenim sahibi bireylerin yetişmesi gerektiğine inanılır. Bu noktada Sosyal Darwinizm yürürlüğe girer: Amaç toplumdaki en iyileri ayıklamak, önlere çıkarmaktır. Bu ayıklama işleminde sosyal sınıf fark etmemektedir, önemli olan çocuklar ve gençler olduğu için onların üzerinde durulur ve ilk yaşlardan itibaren iyi bir öğrenim görürler. Bu konuda aile kadar devletin de rolü vardır. Terbiye ve genel ahlak gibi konularda çocuğu eğiten anne ve babanın görevi belli bir zamandan sonra nasyonal sosyalist ırkçı devlete düşer; ancak aile faktörü asla devre dışı kalmaz. Nasyonal sosyalizm, aile yaşamının önemine dikkat çeker. Hitler'in şu sözleri bu konuya ışık tutmaktadır:

Bir kavmi millet haline getirebilmek için önceden sağlam bir aile yapısı ve çevre meydana getirilmelidir. Ferdin eğitimi bunun için çok önemlidir. Evde, okulda ve öğrendiği her yerde, memleketinin büyüklüğünü anladığında o milletin mensubu olduğu için gurur duyacaktır.

Nasyonal sosyalist ideolojinin öngördüğü aile yapısı ataerkildir ve nasyonal sosyalistlerin ataerkil aile yapısında Alman kadınlarının sorumluluğu sağlıklı Alman çocukları yetiştirmek ve onları iyi birer birey ve nasyonal sosyalist yapmaktır. Bund Deutscher Mädel (Alman Kız Birliği) ve NS-Frauenschaft (Nasyonal Sosyalist Kadınlar Birliği) örgütlerinde Alman kadınlarına nasyonal sosyalist değerler aşılanıyor ve onlara bu görevleri öğretiliyordu. Üçüncü Reich'ın kadın politikalarından sorumlu bakanı Gertrud Scholtz-Klink, Alman kadınının aile içindeki öneme sahip görevini şöyle özetliyordu: "Kadının görevi, evinin bakanı olmak; uğraşı, hayatının son anına kadar eşinin ihtiyaçlarını karşılamaktır."

Kültür ve Sanat

Nasyonal sosyalizmin kültüründe sanat, bir insanın ve bir ırkın en yüksek yaratıcı başarılarının göstergesidir. Sonuç olarak, bir ulusun kültürü tüm yönleriyle güzelliklerini sergilemeli ve yabancı etkilerden korunmalıdır. Halkın hizmetindeki sanat, ulusal kültürün amacı ile tek tip yönetim kültürünün bütünlüğüne dayanmaktadır. Liberal yönetimlerde insanların sanatlara duyduğu özel ilgi düşebilir, ancak nasyonal sosyalizm için sanat insanların ortaya çıkarabileceği güzelliklerin habercisi ve bir insanın arzu ve yeteneğinin sahip olduğu kandan geldiğinin sağlam bir kanıtıdır. Özellikle de Üçüncü Reich'ın muhteşem mimarisi, nasyonal sosyalist sanatın bir örneği idi.

Ferdin Sağlığı ve Gençlik

Nasyonal sosyalist gençler.

Nasyonal sosyalist ideoloji; ülkedeki her ferdin sağlığına ve yaşam standartlarına önem vermektedir. Ari ırka yakışan bireylerin yetişmesi için öncelikle gençlerin devlet tarafından zorunlu olarak spor etkinliklerine tabi tutulması ve Alman gençliğine erken yaşlarda spor yapma alışkanlığı kazandırılmak istenmektedir. Spor, bireylere dayanıklılık ve güç kazandırarak sağlam yapılı bireylerin yetişmesinin en temel şartı olarak görülmüştür. Alman gençlerinin iyi bir fiziğe sahip olmasının yanında terbiyeli ve kişilik sahibi kişiler olmasının da önemine vurgu yapılmaktadır. Hitler, bu konuyla ilgili Kavgam'da şu şekilde bahsetmektedir:

Milletin hizmetinde olan ve vatandaşın çıkarını ilke edinen devlet birinci görevinin, ırkın en iyi unsurlarını korumak, onlara özen gösterip gelişmesini hazırlamak olduğunu anlarsa, bu görevle işinin bitmediğini anlayacak ve ırka layık soylar yetiştirdiği gibi, bu soylarını terbiyesiyle de ilgilenecektir. Sağlam ve enerjik düşünme gücü, ancak sağlam ve kuvvetli bir vücutta bulunur. Dahilerin bazen zayıf bir vücuda sahip olmaları bu prensibi yok saymaz. Onların durumları ayrıdır. Eğer bir millet yozlaşmış kimselerden meydana gelmişse, hakikaten böyle bir bataklıktan büyük bir dahinin çıkması gerçekten son derece nadirdir. Eğer çıksa bile, bu dahinin güç ve etkisinden yozlaşmış olan millet yararlanamayacaktır. Ya bu yozlaşmış topluluk dahiyi anlayamayacak ya da irade kuvvetlerinin zayıflaması sonucu o dahinin arkasından yürüyemeyecektir. Irkçı devletin izleyeceği yol şöyle olacaktır: Tamamen sağlam vücutlu gençler yetiştirilecektir. Fakat bu iş yapılırken, amaç karakterin terbiyesi ve özellikle irade kuvvetiyle yeteneğin gelişmesi olacaktır. Bu arada gençler, tüm hareketlerinin sorumluluğunu memnuniyetle kabul etmeye de alışacaktır. Asıl eğitim daha sonra gelecektir. [...] Vücudu sağlam yapmak ırkçı bir devlette fertlerin görevi değildir. Bu iş anne ve babaya da düşmez. Nasıl eğitime ait konularda devlet; kişinin serbest hareket etme hakkına tecavüz eder ve çocuğu, anne ve babanın arzuları dışında zorunlu eğitime tabi tutarsa, ırkçı devlet de, daha geniş bir şekilde olmak üzere, milleti ilgilendiren ana meselelerde, şahısların cahilliğine veya anlayışsızlığına karşı, kendi otoritesini kurmalı ve hakim kılmalıdır. Terbiye sahasındaki iş gençlerin vücutlarını küçük yaştan itibaren takip edilmekte olan amaca doğru itmeli ve sonra muhtaç olacakları yıkılmaz dayanıklılıkla yetiştirmelidir. Bu terbiye ve sağlık işi, ilk önce genç anneler üzerinde etki yaratmalıdır. Irkçı bir devlet okulda beden çalışmalarına, şimdikine oranla daha çok zaman ayırmalıdır. [...] Bir genç adamın, her gün hiç olmazsa sabah-akşam birer saati, beden çalışmalarıyla geçmelidir... [...] Her şeyden evvel, genç ve vücutça hastalıksız bir adam, darbelere katlanmayı öğrenmelidir. Irkçı devletin görevi vücutça yozlaşmış insanlardan oluşmuş bir topluluğu terbiye etmek değildir. Irkçı devletin insan tipi; mert, onurlu, enerji sahibi erkekler ve dünyaya gerçekçi insanlar getirecek yetenekte olan kadınlardır.

Adolf Hitler, ülkenin aydınlık geleceği için bedenen, ruhen ve ahlaken iyi durumda olan bir gençliğin yetişmesi gerektiğini vurgulamaktadır:

Devlet, yapacağı işlerde özellikle genç nesli hesaba katmalı, onların ahlaklı birer genç olmaları için her türlü sosyal tedbiri almalıdır. Sokaklarda ve eğlence yerlerinde ahlaklarının bozulmasına göz yummamalıdır. Çünkü bedenen, ruhen, ahlaken sağlam olmayan vücuttan, sağlam nesiller beklenemez.

Kitlelerin Millîleştirilmesi

Nasyonal sosyalistler, güçlü olduklarını göstermek ve halkı etkilemek için binlerce kişinin katıldığı Reichsparteitag isimli törenler düzenlerlerdi.

Hitler'e göre, Almanya dış bağımsızlığını yeniden elde edecek olursa, ülke içindeki her yenilik hareketi en uygun şartlarda bile, diğer devletler için bir çeşit sömürge olma yeteneğini geliştirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Ekonomik yönden gelişmenin faydaları Almanya'yı enternasyonali kontrol eden efendilere götürecektir. Ayrıca Almanya'da tüm sosyal konulardaki bütün ilerlemeler, kalkınma için yapılan çalışmaların sonucunu bu efendilerin çıkarı için hazır hale getirecektir. Kültür incelemelerine gelince, bunları paylaşmada Alman milletinin payına düşen bölüme el uzatamazlar. Çünkü siyasî bağımsızlığa ve bir milletin şeref ve kişiliğine sıkı bir şekilde bağlıdırlar. Bundan dolayı, halkın büyük bir bölümü millî düşünceyle birleştirildiği zaman eğer ülke için bir istikbal görünüyorsa, bu büyük kitleyi nasyonal sosyalizmin saflarına çekmek, hareketin en büyük ve en önemli görevi sayılmaktadır.

Kitlelerin millîleştirilmesi meselesi, Kavgam'da birkaç madde halinde şöyle açıklanıyor:

« 1. Toplulukları millî kalkınma hareketine çekmek için ne kadar fedakârlık yapılsa azdır. Mevcut durumda işçilere verilen ve daima verilecek olan finansal imkânlar ne olursa bağlı oldukları, sosyal bünyeye girmelerine yarıyorsa, bu imkânlar kötü bir durum göstermiyor demektir. Halbuki kör gözlü ve dar kafalı kimseler, işçi çevreleri ile millet arasında derin bir bağ kurulmadıkça kendileri için hiçbir finansal gelişmenin mümkün olmayacağını anlayamamışlardır. Eğer savaş sırasında sendikalar işçilerin menfaatlerini kuvvetli şekilde savunmuş olsalardı, grevleri yöneten ve gözleri kazançtan başka bir şey görmeyen aç gözlü kimseler baskı altında tuttukları işçilerin isteklerine cevap verselerdi, millî savunma işine devam ederek Almanlık fikrine karşı bağlılıklarını samimiyetle ilân etselerdi ve nihayet vatana borçlu olduğumuz şeylerin hepsini ateşli bir duyguyla yerine getirselerdi savaş kaybedilmezdi. Bu, daha iyi bir ortamın yani uygun olan ortamın ve hatta daha büyükleri bile zaferin o hiç duyulmamış önemi karşısında çok gereksiz kalırdı. İşte Alman işçisini milletine geri vermek isteyen bir hareket, finansal fedakârlıkların millî ekonomiyi sarsmadığı sürece ihmâl edilmesi gereken şeyler olduğunu anlamalıdır.
2. Toplulukların millî eğitimi ancak sosyal kalkınma ile ortaya çıkarılır. Gerçekte, herkesle kültür nimetlerinden payını almak imkânını verecek asıl finansal şartlar, yalnız sosyal kalkınma ile sağlanabilir.
3. Topluluğun millîleştirilmesi hiçbir zaman yarım önlemlerle elde edilemez. Bunun için bütün çalışmaları bir noktaya toplamak ve bu yolda, amaca ulaşana kadar ısrarlı bir şekilde devam etmek gerekir. Bu söz bugünkü burjuvazinin anladığı anlamı ifade etmemektedir. Büyük hâl çarelerinin gerekli kıldığı şeyleri, ateşle dolu olan tek bir kalp gibi hareket ederek yerine getirmek lâzımdır. Zehire ancak, panzehirle karşı konur. Ancak orta yolların kendilerini “gökler hükümetine” ulaştıracaklarını sananlar, anlayıştan yoksun burjuvalardır.
Bir milletin büyük topluluğu ne profesörlerden, ne diplomatlardan meydana gelir. Topluluk soyut fikirden pek az anlar. Buna karşın topluluğu duygu alanında daha kolay elde etmek mümkündür. İster olumlu olsun, ister olumsuz; bütün tepkilerin gizli anahtarları buradadır. Topluluk, ancak bir tarafa çekilmiş ya da ters yöne yöneltilmiş bir gücün ortaya çıkması lehinde tepki gösterir. Topluluk hiçbir zaman iki yön arasında tereddüt arasında kalmış yarım önlemler tarafına katılmaz. Topluluğun duyguları üzerinde etki uyandıracak bir şey yapmak, bu duygunun fevkalâde istikrarlı olmasını gerekli görür. İnançları sarsmak, ilmi sarsmaktan daha zordur. Aşk, takdir ve saygıya oranla çok daha az değişebilir. Kin, sevmekten çok daha fazla kalıcıdır. Dünyadaki bütün büyük düşünceleri harekete geçiren kuvvet, halkı ele geçiren ilmî bir fikrin yayılması ile değil, halk topluluklarını çılgınca coşturan ve ona can veren inançta ve gerçek hislerde saklanmış bulunuyordu.
Kim toplulukları kazanmak istiyorsa, o toplulukların kalbini açan anahtarı bilmesi gerekir. Bu durumda objektif olmak zaaf göstermek demektir, irade ise kuvvettir.
4. Halkın sevgisini kazanmak, ancak o vatandaşın hedefine erişmek için mücadele etmek ve aynı zamanda bu hedefe ulaşılmasına engel olanları da yok etmekle mümkün olur. Halkın gözünde, halk düşmanlarını yok etmekten vazgeçmek, vatandaşın bu hakkından şüphe etmek hatta, hakkın var olduğunu kabul etmemektir.
Topluluk doğanın bir parçasıdır. Topluluğun duygusu bir şeyi isteyenlerle, o şeyi istemeyenlerin bir arada uyumlu bir şekilde yaşamasına imkân vermez. Topluluk yalnız kuvvetinin üstünlüğünü, zayıfın yok olmasını veyahut hiç değilse onun kayıtsız-şartsız boyunduruk altına girmesini normal karşılar. Bu topluluğun millîleştirilmesi işi, milletimize eski ruhunu kazandırmak için girişilen kavgadan başka, milletimizi uluslar arası alanda zehirleyenleri yok etmeye çalışmadıkça başarılı olamayacaktır. »

Eğitim Sistemi

Nasyonal sosyalist eğitim sistemi, çocuklara ve geleceğin yetişkini olmaya hazırlanan gençlere okullarda verilecek eğitimin, hayatları boyunca işlerine yarayacak bilgiler dahilinde uygulanmasını şart koşar. Öğrencilere verilecek eğitimin içeriğinde gereksiz ayrıntılara yer verilmez. Öğrenilen konuyla ilgili bilgiler genel hatlarıyla sunulur. Hitler, eğitimin amacını şöyle açıklamıştır:

… Gaye aklı, birtakım konularla tıka basa doldurarak öğrenmeye eğilimli bir duruma getirmek olamamalıdır. Bilakis gaye bir şahsa, sonradan kendisi için faydalı olacak ve çevresinin bundan istifade edeceği bilgi hazinesini sağlamaktan ibaret olmalıdır.

En çok önem verilen müfredat konusu kültür dersleridir. Müfredatın önemli kısımlarından birini içeren ders, fen ilimlerinden önce, kültür derslerinin arasında yer alan tarih dersidir. Tarih öğreniminin amacı, çocukların ve gençlerin ülkenin geçmişinden haberdar olmalarını sağlamaktır ve bu öğrenim, ülke tarihinin önemli şahsiyetlerini genç bireylere birer ilham kaynağı olarak öğretmektir. Nasyonal sosyalist eğitim sistemi tarih eğitiminde de, diğer derslerin öğretiminde olduğu gibi gereksiz ayrıntılara yer vermez. Hedeflenmek istenen şey, ulusun geçmişinin anlatılarak yeni nesile bir ‘şuur’ aşılanmak istenmesidir. Hitler şöyle diyor:

… Devlet, kendi eline verilen gençliğin kalbine “ulus ruhunu” ve “ulus duygusunu” sokabildiği gün öğretmen ve eğitici olarak, üstüne düşen görevi yerine getirmiş ve en büyük gayelerinden birine ulaşmış demektir.

Eğitim hayatında her gence öğretilecek kültür derslerinin yanı sıra kişiyle beraber doğuştan gelen sanatkârlık yeteneklerinin, bu yeteneklere sahip kişiler tarafından değerlendirilmesi de nasyonal sosyalizmin eğitim politikalarındandır:

Sanat sahasında, yalnızca öğrenmek söz konusu değildir. Her şey, daha çocuk dünyaya geldiği zaman, ondan gizli ve saklı olarak zaten vardır. Bu Tanrı vergisi, doğal yeteneklerin geliştirilmesi nispetinde daha da çok artabilir. Anne ile babanın yerleri ile servetlerinin bu konuda hiçbir rolü yoktur. Yani deha sosyal durumdan, hatta servetten ayrıdır. En büyük ve en meşhur sanatkârların, fakir ailelerde yetişmiş olmaları ender görülen bir şey değildir. Küçük köylü çocuklarının çoğu, meşhur birer dahi olmuştur.

"Reich" Kavramı

1943 tarihli bir Alman posta pulu.

Almanya'nın güçlü olduğu eski zamanları hatırlatılırken "Reich" (Türkçesi: İmparatorluk) kavramı kullanılırdı. Reich kavramı Alman tarihi için önem taşımaktadır. Almanya'nın resmî adı 1918 yılı öncesinde olduğu gibi 1919 ile 1933 yılları arasındaki Weimar Cumhuriyeti döneminde de "Deutsches Reich" yani "Alman İmparatorluğu" idi. Adolf Hitler'e göre kendisini Deutsches Reich olarak adlandıran cumhuriyet yönetimi, bu adı asla kullanmamalıydı. Çünkü Weimar Cumhuriyeti 1918'deki yenilgiye boyun eğmişti ve artık geçmişin güçlü Almanya'sından geriye bir şey kalmamıştı.

Hitler, Almanya'nın idaresini ele almasıyla birlikte "Birinci Reich" olarak adlandırdığı Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu ve "İkinci Reich" olarak adlandırdığı Bismarck'ın Alman İmparatorluğu'ndan sonra "Üçüncü Reich" adını verdiği yeni devletini kurdu. 1933'ten 1943'e kadar Deutsches Reich adı kullanılmış, 1943'te ise devletin adı "Großdeutsches Reich" yani "Büyük Alman İmparatorluğu" olarak değiştirilmiştir.

Führer

Nasyonal sosyalizm hareketinin lideri Hitler, Nürnberg'de NSDAP'nin parti mitinginde. (1927)

Üçüncü Reich'ta, toplumun her kesimine "führer" (Türkçesi: Lider, şef, rehber vb.) anlayışı egemen olmuştur. Buna göre iktidar führerde toplanmakta, kanunları o yapmakta ve tatbik ettirmektedir. Führer, milletin bütün isteklerini benliğinde duyar ve milletin tarihini, geleceğini o belirler. Onunla millet arasındaki ilişkiyi sadece, Alman halkının temsilcisi olan Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi sağlar. Hitler, Friedrich Nietzsche'nin batı medeniyetini çöküşten kurtaracak "üstinsan" kavramına dayanarak kendisine bir misyon izafe etmeye çalışmıştır. "...Tanrı beni halkıma hizmet etmek ve onu korkunç sefaletinden kurtarmakla vazifelendirdi." diyerek Almanya'nın tek egemeni olmak istemiştir. Bütün kararları tek başına kendisi vermiştir. Parlamentonun (Reichstag) yetkileri yok edilircesine sınırlandırılmıştır. Bu yer, sadece Hitler'in dünya kamuoyu için yapacağı konuşmaları alkışlamak maksadıyla toplanılan ve onun isteklerini “kaydeden” bir müessese hâline gelmiştir. Hitler'e göre "Sayı egemenliğine dayanan demokrasi, führerin sorumluluklarını yok eder."

Parti Yapılanması

Nasyonal sosyalizmde siyasî partiye önem verilerek teşkilatlanma sıkı tutulmuştur. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'ne mensup kişiler partiye ait üniforma giymekte ve kol bandajlarıyla kendilerini belli etmekteydi. Yapılan mitinglerle ve sokak yürüyüşleriyle çeşitli propagandalar yapılmış ve nasyonal sosyalistlerin gücü Alman halkına gösterilmeye çalışılmıştır. NSDAP içinde aktif bir aktivizm faaliyetinde bulunan nasyonal sosyalistlerin üniforma giymelerindeki amaçlarından bir diğeri ise I. Dünya Savaşı sonrası silahsızlandırılmış Almanya'da resmî olmayan silahlı güçlerin varlığını kitlelere anlatabilmek ve Almanya'nın askerî gücünün zirvede olduğu eski zamanlarını hatırlatmaktı.

Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi sıradan bir siyasal parti olmanın dışındaydı. O dönemin Almanya'sındaki çoğu siyasî parti gibi, örneğin Almanya Komünist Partisi'nin yaptığı gibi, nasyonal sosyalistlerin de partilerine bağlı olarak kurmuş oldukları yarı askerî bir milis kuvveti vardı. Nasyonal sosyalistlerin milis gücünü, Sturmabteilung (SA) isimli silahlı kanat sağlıyordu. Partinin silahlı kanadı olan bu örgüt, gönüllü olarak katılmış olan milyonlarca mensuba sahip askerî bir kuruluştu ve yalnızca 100.000 personelden oluşan Alman ordusundan daha büyüktü. Sturmabteilung gibi partinin gençlik kolu, genç kızlar kolu ve kadınlar kolu da bulunmaktaydı.

Yaşam Alanı Siyaseti

Hitler'e göre Almanya'nın bir süper güç olması Doğu Avrupa'da kazanılacak olan yeni topraklarla sağlanabilecekti. Hitler'in Lebensraum ismini verdiği bu politikası doğrudan Alman popülasyonu ile ilgiliydi. 80 milyon civarında bir nüfusa sahip olan Alman halkı, mevcut olan Almanya topraklarından daha fazlasına iskân ederek nüfusunu besleyebilecek yeterliliğe sahip olmalı; bunun için Rusya'nın batı kesimleriyle birlikte bir tahıl ambarı niteliğinde olan Ukrayna'yı egemenliği altına almalıydı. Hitler Lebensraum politikasını 1938'de Çekoslovakya'yı işgal ederek gerçekleştirmeye başladı, 1 Eylül 1939'da ise Polonya'nın işgali geldi. 1941'de Sovyetler Birliği'nin işgaliyle birlikte Doğu Avrupa'nın tamamı Alman işgali altına girdi.

Hitler, Almanya için son derece gerekli gördüğü Lebensraum politikasını iktidara gelmeden yıllar önce Kavgam'da anlatmıştır. Bir milletin sahip olduğu toprakların önemini şöyle açıklıyor:

Irkçı devletin dış politikası, bir tarafta nüfus ve diğer tarafta toprağın genişliği ile orantılı yaşama gücüne sahip, doğru kanunlara uygun bir ilişki kurarak bu dünya üzerinde yaşama şartlarını sağlamalıdır. Bir milletin varlığını devam ettirmesi kendi toprağının kaynakları ile sağlanır. Başka herhangi bir rejim asırlarca devam etse bile akla mantığa uymaz. Bu bir millet için mahvolma anlamına gelmese de sonuçta büyük zararlara sebep olur. Yeryüzünde yeterli olan bir toprak bir milletin yaşama hürriyetini sağlar.

Önemli Simalar

Alman ırkçılığının teorisyeni Alfred Rosenberg.

Nasyonal sosyalizmin gelişmesinde etkili olan tek kişi Adolf Hitler olmamıştır. Hitler'in 1920'den itibaren yakın ilişki kurduğu dostlarından olan Rudolf Hess onun ilk destekçilerinden olmuştur. Aynı tarihlerde tanıştığı dostlarından olan ve Birahane Darbesi'nde Hitler'e yardım eden Ernst Röhm, Hermann Göring ve Heinrich Himmler, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin örgütlenmesinde etkili olmuşlardır. Joseph Goebbels'in 1924'te partiye katılmasıyla NSDAP ivme kazandı ve nasyonal sosyalizm yükselişe geçti. Zekası ve Hitler kadar başarılı olan etkileme yeteneğiyle parti içinde hızla yükselen Goebbels, propagandayı büyük bir ustalıkla kullandı, bunun sonucunda da NSDAP Almanya'nın en büyük partisi olarak 1933'te iktidara geldi.

Nasyonal sosyalizmin ari ırk hakkındaki öğretilerine ve antisemitist görüşlerine şekil veren kişi Alfred Rosenberg'tir. Son derece katı bir Alman ırkçılığına sahip olan Rosenberg'in en bilinen çalışması olan Der Mythus Des 20. Jahrhunderts'in (20. Yüzyılın Miti) kitabının yanı sıra 1919'dan 1933'e kadar yazdığı bazı makalelerin toplandığı Blut und Ehre (Kan ve Onur) adlı dört ciltlik bir kitabı da vardır. Yaptığı en büyük icraatlar ise 1934'e kadar aktif olan ve nasyonal sosyalist sanat anlayışının temellerini atan Alman Kültürünü Koruma Cemiyeti'ni kurması ve II. Dünya Savaşı sırasında Ele Geçirilmiş Doğu Toprakları Bakanı olarak görev yapmasıdır. Rosenberg Hristiyanlığa karşı tepkili ve pagan kültürünü yücelten bir nasyonal sosyalizm ideoloğudur, öyle ki kiliselerin değiştirilmesi, İskandinav mitolojisine ait çeşitli sembol ve ritüellerin yeniden yaygınlaştırılması gibi önerilerde bulunmuştur. Alman ırkına en büyük düşman olarak Samileri, Hristiyanlığı, Latinleri, Yahudileri ve Rus Tatarlarını saymıştır. (Bakınız: Blut und Ehre)

Alman filozof Martin Heidegger de bir nasyonal sosyalist idi. Heidegger, "Metafiziğe Geçiş" isimli kitabında nasyonal sosyalizmi "içsel bir hakikat ve büyüklük" olarak tanımlamıştır. 1953'te kendisinden nasyonal sosyalizmi öven bu satırları silmesi istenmiş, fakat Heidegger bu isteği reddetmiştir. (Bakınız: Heidegger ve Nazizm)

Nasyonal Sosyalizmin Doğuşu ve Gelişimi

Bu bölümün bir kısmı Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'ni anlatmaktadır. Parti ile ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız: Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi
Adolf Hitler

1918'de I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Almanya'da İmparator II. Wilhelm tahtı bırakmış ve hemen ardından yaşanan ihtilalin sonucunda cumhuriyet kurulmuştu. Seçime dayalı bu yeni yönetim biçimi, Almanlar için daha önce alışık oldukları monarşi yönetiminden farklı, daha demokratik bir deneyimdi. Seçimler sonucu değişik siyasal partiler parlamentoya girdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı'nın getirdiği büyük altüstlüklere, haksızlıklar ve savaştan yenik çıkmanın vermiş olduğu manevi eziklik de eklenmişti. Bu durumdaki yeni Alman Cumhuriyeti daha sonraları Weimar Cumhuriyeti adıyla anılacaktı.

Nasyonal sosyalistler, veya siyasî rakiplerinin ve daha sonra ise tüm dünyanın onlara vereceği kısa isimleriyle Naziler, bu koşullarda savaşı izleyen işsizlik, yoksulluk ve enflasyondan demokratik kurumların, komünistlerin ve beceriksiz siyaset adamlarının sorumlu olduğunu öne sürüyorlardı. I. Dünya Savaşı'nın sonunda sömürgelerini kaybeden, ordusu dağıtılıp yerine "Reichswehr" isimli yalnızca gönüllülerden oluşan küçük bir kara ve deniz askeri birliği bulundurmasına izin verilen Almanya, savaş sonrasında bir türlü aşamadığı bu siyasal ve ekonomik bunalım nedeniyle daha da güç durumda kaldı. Böyle bir ortamda ortaya çıkan nasyonal sosyalistler, yenilginin verdiği ezikliği üzerinden atamayan ve ekonomik durumu iyice bozulan Alman halkına iş, ekmek ve güçlü bir Almanya vaat ettiler. Almanların üstün bir ırk olduğunu ve başlarına gelen tüm kötülüklerin sorumlusunun başta Yahudiler olmak üzere Çingeneler, komünistler ve sosyal demokratlar olduğunu öne sürüyorlardı.

Eski bir asker olan Adolf Hitler, Alman İşçi Partisi isimli siyasi partiye girdi ve partinin ilk üyelerinden biri oldu. Alman İşçi Partisi, milliyetçi ve sosyalist bir partiydi. Politikada aşırı Alman milliyetçisi, ekonomide ise sosyalist bir devletçi ekonomi programı benimsenmişti. 24 Şubat 1920 tarihinde partinin 25 maddelik programı açıklandı ve alınan karar sonucu partinin ismi "Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi" olarak değiştirildi. Hitler, 29 Temmuz 1921'de partinin lideri oldu. Parti üyeleri asker üniforması giyer, asker gibi davranır ve Hitler'in ordusuymuş gibi hareket ederlerdi. Hitler'in 1921'de kurduğu ve 1925'te yeniden örgütlediği Sturmabteilung (Taarruz Bölüğü), kısa ismiyle SA, NSDAP'nin silahlı kanadıydı. SA mensupları başta Almanya Komünist Partisi'nin silahlı kanadı Rotfrontkämpferbund olmak üzere nasyonal sosyalistlere rakip olan pek çok siyasi kuruluşla silahlı çatışmaya giriyor ve NSDAP toplantılarının güvenliğini sağlıyorlardı.

Üç adet 'Kavgam' kitabı. Soldaki ikisinin üzerinde Hitler'in fotoğrafı mevcut iken, sağdakinde ise sade bir mavi kapak mevcut ve kartal motifi işlenmiş.
Cumhurbaşkanı Hindenburg, Hitler'i şansölye (başbakan) ilan ediyor. (1933)
Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi üyelerinin Nürnberg'deki yürüyüşü. (1938)
Alman halkı Hitler'i selamlıyor. (1938)

Hitler önderliğindeki nasyonal sosyalistler 1923'te Bavyera eyaletinin yönetimini ele geçirmek için ayaklandılar. Bu olay tarihe "Birahane Darbesi" olarak geçti. Darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlandı ve Hitler, kendisine 5 yıl hapis verilmesine karşın 9 ay hapiste kaldı. Mahkû­miyeti sırasında dostu Rudolf Hess aracılığıyla, nasyonal sosyalistlerin, kutsal kitapları olarak benimsedikleri "Kavgam" (Mein Kampf) adlı kitabını yazdı. Kitapta Hitler kendi çocukluk ve gençlik yıllarını anlatıyor, Viyana'da geçirdiği yıllarda düşüncelerinin nasıl şekillendiğini anlatıp bunları çeşitli nedenlere bağlıyor, parlamenter demokrasinin eleştirisini yapıyor, Alman ırkının üstünlüğü ile ilgili çeşitli deliller öne sürüyor, Yahudilere karşı olan düşmanca fikirlerini ifade ediyor­, nasyonal sosyalizmin felsefesiyle beraber amaçlarını anlatarak nasyonal sosyalistlerin mücadelesi uğruna yapılan haklı ya da haksız her şeyin yararlı ve gerekli olduğunu savunuyordu.

Adolf Hitler, Almanya'yı Avrupa'nın efendisi yapma isteğini gizleyemiyordu. Ülke geliştikçe ve halkın durumu iyileştikçe nasyonal sosyalist düşünceler Almanlar arasında yeterince ilgi görmedi. Ama 1929-1932 yılları arasında tüm dünyayı etkisi altına alan Büyük Buhran Almanya'yı büyük ölçüde sarstı. Sonunda %20'leri bulan işsizlik nasyonal sosyalist ülkülerin yeniden canlanmasını sağladı ve Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi ilk büyük başarısını 1930 seçimlerinde kazandı. Ama iktidara gelmelerini sağlayacak yeterli oyu henüz alamamışlardı.

1932 seçimlerinde Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin aldığı oylar biraz gerilediyse de nasyonal sosyalist olmayan bazı milliyetçi önderler Hitler'i denetleyebileceklerini düşünerek başbakan olmasında anlaştılar. Böylece Alman Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg, 30 Ocak 1933 tarihinde Hitler'i başbakan olarak atadı. Birkaç ay sonra yapılan 5 Mart 1933 seçimlerinde ise Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi oyların % 43.9'unu aldı ve iktidarda kalmaları kesinleşti.

Hitler, iktidara gelir gelmez yaşamın her alanında nasyonal sosyalizmi yerleştirmeye çalıştı. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi ve yeni İmparatorluk Şansölyesi Adolf Hitler, Alman İmparatorluğu devletinin ve Alman halkının siyasî ve sosyal idaresini ele alarak tek bir irade ile kendi egemenliği altında birleştirdi, bundan dolayı nasyonal sosyalist yönetim, kendine karşı olabilecek hiçbir dü­şüncenin var olmasına izin vermedi. Weimar Cumhuriyeti'nin zayıf ve ezilmiş rejimi yerine çok daha güçlü bir ülke yaratmak amacıyla harekete geçildi ve bunun sonucunda çalışma yaşamı, eğitim ve öğretim nasyonal sosyalist ideolojiye uygun olarak yeniden ör­gütlendi. 21 Nisan 1933'te, kurulan yeni düzende halka rehberlik edilmesi için Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı kuruldu. 1 Aralık 1933'te çıkarılan kanun ile Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi dışındaki tüm partiler kapatıldı.

Nasyonal sosyalist devrim, NSDAP yöneticilerinin ve sivil nasyonal sosyalist Almanların desteği ile sürdü ve 1933-1934 yılları içerisinde, hızlı bir süreç halinde gerçekleşti. Toplum, bireylerin çoğunun desteklediği ve yürürlüğe girmesini beklediği nasyonal sosyalist sisteme kendisini adapte etti. Devlet kurumları nasyonal sosyalist sistemin ön gördüğü şekilde düzenlendi. Ulusal semboller ve bayrak değiştirildi. 2 Ağustos 1934'te Hindenburg'un vefatıyla birlikte Hitler, cumhurbaşkanlığı makamını da üstlendi ve Führer und Reichskanzler (Führer ve İmparatorluk Şansölyesi) unvanını kullanmaya başladı. Böylece Hitler, geniş yetkilere sahip olarak tüm Almanya'nın idaresine seçildi. Hitler, nasyonal sosyalist devrim hakkında şu sözleri söylemişti:

Nasyonal sosyalist devrim, bir devrimci olarak tanımlandığında, haddinden fazla işlem yapar. Anarşi tam yol olmamalıdır, kalıcı bir fenomen olarak hiçbir devrim yoktur.

Devlet bir polis devletine dönüştü­rüldü. 1934'ten sonra doğru­dan Hitler'e bağlanan koruma birliği anlamı­na gelen, nasyonal sosyalistlere bağlı yarı askerî milis kuvveti olan SS (Koruma Timi) Heinrich Himmler tarafından örgütlen­mişti. Hitler'in en sadık yoldaşlarından biri olan Joseph Goebbels ise etkileyici konuşmaları ve Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi adına yaptığı propagandalar ile Alman halkına nasyonal sosyalizmi aşılıyordu.

Hitler, iktidara geldikten 1 yıl sonra, "Uzun Bıçaklar Gecesi" olarak isimlendirilecek olan 30 Haziran 19341 Temmuz 1934'e bağlayan gece üst düzey SA elemanlarının öldürülmesini emretti. Bu görevi SS'e bağlı askerler gerçekleştirdi. Ernst Röhm başta olmak üzere önemli pek çok SA yöneticisi öldürüldü. Hitler, SA'nın liderliğine ise Viktor Lutze'yi atadı. Bu olaydan sonra Hitler ordu üzerinde tam otorite kurmayı başarmış, önce Avrupa sonra da dünya fethi için güçlü bir Alman ordusu yaratma hazırlıklarına hız vermiştir.

Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi, Alman ekonomisinin ve halkın moralinin düzelmesi için devletçi bir politika izleyerek yeni iş imkanları yaratmaya başladı. İşçi örgütlenmesi üzerinde kontrol sağlandı: 2 Mayıs 1933'te tüm sendikalar kapatıldı ve 24 Ekim 1934'te işçi ve işverenlerin bir arada bulunup uzlaştığı korporatif Alman Emek Cephesi kuruldu. Alman halkının ekonomik durumu böylece zaman ilerledikçe düzeliyordu ama aynı zamanda ortamda bir kargaşa hakimdi. Nasyonal sosyalist yönetim toplum üzerinde etkin bir propaganda çalışması yürütüyor, Yahudiler ve Bolşevizm düşman addedilerek hedef gösteriliyordu. Alman halkının çoğu, nasyonal sosyalizmi büyük bir bağlılıkla benimsemişti ve halkın Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'ne verdiği destek giderek artıyordu. Öyle ki, o dönemin Alman gençlerinin % 60'ı Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin gençlik kolu olan Hitler Gençliği (Hitlerjugend) örgütüne gönüllü olarak katılmıştı. Halkın rejime bu denli destek vermesinin sebebi, nasyonal sosyalizmin özünde yatan devingen ruhtaydı. Nasyonal sosyalistlere göre, ulusu oluşturan insanlar arasında aynı kanı taşımanın verdiği yakınlaşmadan kaynaklanan bir topluluk ruhu vardır. Aynı ırkın parçalarını oluşturan bu insanları bir araya toplayan şey, kişisel çıkarlar ve yasalardan çok, taşıdıkları kan bağıdır. Kişiler kendi yararlarına bir hak talebinde bulunmazlar, ırkın çıkarlarını esas alan hukuki düzenlemelerin sağladığı olanaklarla yetinirler. Her türlü gelişmenin temel koşulu, ırkın yükselmesi ve korunması olduğundan, özel ve kişisel çıkarlara hizmet eden örgütlenmelere izin verilmez.

O yıllarda yapılan başarılı ekonomi politikaları sayesinde Weimar Cumhuriyeti döneminde % 20'leri bulan işsizlik % 0'a indirilmiş, hiçbir Alman işsiz kalmamıştır. Yahudi para babalarına ait olan mülkiyetlere devlet tarafından el konulmuş ve ülkedeki Alman vatandaşların yararına kullanılmıştır. Yahudi para babalarına ait olan şirketlere devlet tarafından el konulmuş ya da kapatılmıştır. Yahudilere ait olan her mülkiyet kamulaştırılmış ve Almanların zenginleşip refaha kavuşması için kullanılmıştır. Hitler'in yönetimindeki Almanya'da şehirler modernize edilerek sanatsal ve kültürel alanda ilerleme sağlanmıştır. İnşa edilen geniş meydanlar, gösterişli caddeler ve yeni bir medeniyetin simgesi olan klasikliğin ve modernizmin karışımı kentsel yapılarla beraber ari ırkı simgeleyen genç erkek ve kadın heykelleri ve daha birçok şey, nasyonal sosyalist kültürün birer örneği idi. Ancak tüm bu ekonomik ve sosyal ilerlemeler II. Dünya Savaşı'nın sonunda tamamen durmuş, hatta yok olmuştur.

Alman nasyonal sosyalistlerin aşağı ırk olarak niteledikleri Yahudiler ile siyasal karşıtlarını gönderdikleri ilk toplama kampı 1933'te Dachau'da kurulmuştu. Hitler'in emriyle aynı yıl Yahudilere karşı boykot başlatıldı. 1933'ten 1940'a kadar Almanya'da yaşayan Yahudiler tüm vatandaşlık haklarından men edildiler. 1939'a gelindiğinde Almanya'da altı toplama kampı vardı. 1938'deki Kristal Gece'den sonra, Yahudilere karşı ilk soykırım girişimi 1940'ta başladı. Almanlar işgal ettikleri bölgelerde aşağı ırk olarak niteledikleri Yahudilerin yanı sıra savaş tutsaklarını, boyunduruk altına aldıkları halkların içerisinde isyan eden sivilleri, komünistleri, sosyal demokratları buralarda kur­dukları kamplarda topladılar. Aralarında Polonya'daki Auschwitz'in de bulunduğu bu kamplardaki tutsakları köle gibi çalıştırdı­lar. Özellikle Yahudiler ve Çingeneler, soyla­rını yok etmeyi hedefleyen nasyonal sosyalist rejim tarafın­dan, toplu halde gaz odalarında öldürüldü ve cesetleri ölü yakma fırınlarında yakıldı.

Hitler, dış politikada, üstün olarak niteledi­ği Alman ırkını bir araya toplamak ve bu ırkın rahatça yaşamasını sağlayacak "yaşam alanı"nı elde etmek amacıyla önce Avusturya'yı (1938) ardından Çekoslovakya'yı (1939) Al­man topraklarına kattı. 1939'da Polonya'yı işgal ederek II. Dünya Savaşı'nı başlattılar. Nasyonal sosyalistler zafer tutkusuyla Almanya'yı savaşa soktular ve kısa bir süre içerisinde Avrupa'nın büyük bir kısmını fethettiler, ancak cephede alınan yenilgilerin 1943'ten itibaren başlayarak 1944'te hızla artmasıyla ve 1945'te kesin bir yenilgiye dönüşmesi sonucuyla, II. Dünya Savaşı'nın Avrupa cephesi 8 Mayıs 1945'te Almanya'nın yenilgisiyle son buldu.

Nasyonal Sosyalist Propaganda

Bakınız: NSDAP maddesi "Propaganda" bölümü

1945 Sonrası

Nazilerin sembolü olan gamalı haç sembolünün parçalanmış hali üzerinde yer alan bir Kızıl Ordu askerini tasvir eden Sovyet Savaş Anıtı, Treptower Parkı, Berlin

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından tarih bilimi tarafından yapılan çalışmalar ve dünya toplumlarının değerlendirmesi sonucunda, nasyonal sosyalizm hakkındaki görüşler olumsuz veya olumlu olarak iki genellemeyle gözlenebilir. Olumsuz görüşler çoktur ki; nasyonal sosyalizm, bugün Alman halkı ile geri kalan dünyanın içerisinde yer aldığı uluslararası boyuttaki siyasî ve toplumsal alanlarda kabul görmemektedir. Almanya'nın nasyonal sosyalizm dönemi, olumsuz görüşe sahip çevreler tarafından 'karanlık bir dönem' olarak değerlendirilir. Özellikle de Hitler, Holokost'un yanı sıra büyük bir yıkıma sebep olan ve milyonlarca insanın hayatını kaybettiği İkinci Dünya Savaşı'nı başlatmakla sorumlu tutulur. Dünya toplumlarında nasyonal sosyalizm hakkında olumlu görüşe sahip bazı çevrelerin ve bazı tarihçilerin bakış açısı ise farklıdır. Olumlu görüşe göre; Birinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından yaşanan sıkıntılı yıllar, o dönemin Almanya'sında ülkeyi yönetmek için NSDAP'yi tek seçenek haline getirmişti ve Alman halkını birlik-beraberlik içerisinde bir bütün haline getirmekte başarılı olmuştu. Nasyonal sosyalist yönetim altındaki Almanya'da ekonomik, siyasî, askerî ve sanatsal alanda ilerlemelerin kaydedilmiş olması; olumlu görüş belirten çevrelerde savaş kaybedilse de nasyonal sosyalizmin Almanya'yı ileri bir aşamaya getirdiği fikrini oluşturmuştur.

Nasyonal sosyalizmin mirasçısı olan neo-Nazizm bugün halen açık veya gizli eylemlerle faaliyetini çeşitli ülkelerde sürdürmeye çalışmaktadır. Bunlar arasında Almanların neo-Nazi Almanya Ulusal Demokratik Partisi ve aşırı sağcı siyasî oluşumları, İngiltere, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ufak neo-Nazi gruplarıyla beraber, Avrupa başta olmak üzere dünyanın çoğu yerinde neo-Nazi siyasî parti ve akım mevcuttur. Almanya başta olmak üzere birçok ülkede neo-Nazilerin açıkça siyasî ve dernek çalışmaları sınırlandırılmış veya yasaklanmıştır. Nasyonal sosyalizm ve Hitler hakkındaki tartışmalar günümüzde de halen devam etmektedir.

Bir "Alman İdeolojisi" mi?

Nasyonal sosyalizmin kurucusu Adolf Hitler, bu fikirlerini Alman milliyetçiliği üzerinden şekillendirmiştir. İlk olarak Alman milliyetçiliğinin radikal bir modeli olan bu ideoloji daha sonraları diğer dünya toplumlarındaki bazı aşırı sağ kesimler tarafından da savunulmaya başlanmıştır. Dünya toplumlarındaki neo-Nazilerin bu sistemi kendilerine uyarlayarak benimsemeleri II. Dünya Savaşı'nın bitimiyle gerçekleşmiştir. Dünya üzerindeki her neo-Nazi bu sistemi kendi ulusuna uyarlayarak kendi politik duruşunu ortaya koymuştur. 1945 öncesinde yalnızca bir "Alman ideolojisi" olarak nitelenebilecek olan nasyonal sosyalizm, 1945'ten günümüze kadarki zaman diliminde ise her toplumdaki neo-Nazinin kendi ülkesindeki şartlara göre benimsediği bir ideoloji olmuştur.

İlgili Filmler

Kaynakça

  1. Mann, Michael, Fascists, New York City: Cambridge University Press, 2004. p. 183.

Ayrıca bakınız

Dış bağlantılar (İngilizce)

This article is issued from Vikipedi - version of the 12/21/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.