II. Basileios

II. Basileios (Bulgar-Kıran)
Βασίλειος Β΄ Βουλγαροκτόνος

II. Basileios ve VIII. Konstantin altın sikkesi
Bizans İmparatoru
Hüküm süresi 960-963: II. Romanos ve VIII. Konstantin ile ortak. II. Romanos güçte
963-969: II. Nikeforos ve VIII. Konstantin ile ortak. II. Nikeforos güçte
969-976: I. Yannis Çimiskes ve VIII. Konstantin ile ortak. I.Yannis güçte
10 Ocak 969 – 15 Aralık 1025: VIII. Konstantin ortak. II. Basileios güçte
Taç giymesi 10 Ocak 969
Önce gelen II. Romanos
Sonra gelen VIII. Konstantin
Tam ismi
Basileios II Boulgaroktonos
Hanedan Makedon Hanedanı
Babası II. Romanos
Annesi Theofano
Doğum 958
Konstantinopolis
Ölüm 15 Aralık 1025
Konstantinopolis

II. Basileios (Yunanca: Βασίλειος Β΄ Βουλγαροκτόνος, Basileios II Boulgaroktonos yani "Bulgar-Kıran") (955 - 15 Aralık 1025) 960'dan 15 Aralık 1025'e kadar Bizans imparatoru ünvanını taşımıştır. I. Basileios ile başlayan Makedonyalı hanedanından olup, II. Romanos ile Theofano'nun oğludur. 960'dan 963'e kadar babası II. Romanos ile; 963'ten 969'a kadar II. Nikeforos ile ve 969'dan 976'ya kadar I. Yannis Çimiskes ile kardeşi olan VIII. Konstantin ile birlikte daha çok sembolik olarak ortak imparatorluk ünvanı taşımıştır. 976'dan 15 Aralık, 1025'e kadar imparatorluk gücünü tam olarak yüklenmiş; ancak kardeşi VIII. Konstantin sembolik ortak imparatorluğunu korumuştur.

945 yılında başlayan Bizans İmparatorluğu'nun genişleme dönemi birkaç ileri görüşlü dikkat çekici siyasetçi ve idare adamına bağlanabilir ve bunların arasında II. Basileios çok önemlidir.

II. Basileios hükümdarlığı sonunda imparatorluk yaklaşık beş asırlık tarihinin en görkemli ve geniş dönemini yaşıyordu ve varisi olan kardeşi VIII. Konstantin'e Bizans tarihinde I. Justinian'dan beri görülmemiş büyüklükte arazisi olan bir ülke bırakmıştır. Bu ülke coğrafi olarak Balkan Yarımadası, Anadolu, Kuzey Suriye, Kuzey Irak, aşağı Kafkaslar ve güney İtalya'yı kapsıyordu.

II. Basileios'un 65 yıl imparatorluk ünvanı taşıması ve tam yetkilerle 49 yıl süren hükümdarlık dönemi bin yıllık Bizans tarihinde en uzun imparatorluk dönemidir. Hiç şüphe götürmez ki Bizans İmparatorluğu'nun en görkemli ve şanlı devirleri Justiniyen ve II. Basileios dönemleridir. Ancak bu iki imparator arasında bazı bariz farklar bulunmaktaydı: Justinyen bir entelektüeldi ve hayatının çok büyük bir kısmı Konstantinopolis'te kendi sarayında geçmişti; buna karşılık II. Basileios başta bir askerdi ve hayatının mühim bir kısmı Konstantinopolis dışında ordularının başında geçmiştir. II. Basileios aynı zamanda çok iyi bir idareci, iyi bir maliyeci ve olağanüstü bir siyaset adamı idi. Justiniyen unvanını amcası I. Justin'den miras olarak almıştı; II. Basileius ise imparatorluk yüksek mevkine erişebilmek için iktidar mücadeleleri geçirmiş ve bu görevi gasp eden ve etmek istiyenleri ortadan kaldırmak zorunda kalmıştır.

Tahta çıkış sorunları

İmparatorluk gücünü tam olarak ele geçirme

Bir altın sikke üzerinde II. Nikoforos ve II. Basileios büstleri

II. Basileous daha 5 yaşında iken 22 Nisan 960da babası tarafından ortak imparator seçilmiş ve taç giydirilmişti. Ama 963'de babası II. Romanos öldüğü zaman Basileios ve kardeşi Konstantin daha yetişkin değillerdi ve anneleri olan Theofano ve Saray Nazırı hadım Josef Bringas birlikte taht naipliği görevini yüklenmişlerdi. Kısa bir zaman sonra bir askeri isyan II. Nikeforos'un da ortak imparator olarak seçilmesini gerektirmiştir ve II. Nikeferos Theofano ile evlenmiştir. Fakat altı yıl sonra 969'da Teofeno II. Nikeferos elimine ederek sevgilisi olan I. Yannis Çimiskes'i tahta çıkartmıştır ve onun otoritesini ve meşruiyetini vurgulamak için iki kardeş, Basileios ve Konstantin'in, ortak imparator olarak tanınmaları gerekmiştir.[1][2]

Ocak 976'da I. Yannis Çimiskes çocuksuz olarak öldüğü zaman tahta o zamana kadar ortak imparatorluk yapmakta olan iki gence kalmıştır. Bu sefer taht naipliğini bir hadım olarak saray kethüdası olan ve iki genç imparatorun büyük-amcaları olan Basileios Lekapenos yüklenmiştir.

İki kardeşin saltanatlarının başında, aristokratlar ve yüksek ordu komutanları bu iki gencin iktidar güçlerini ortaklaşmak için birbirleriyle rekabete girişmişlerdir. Konstantinopolis'teki soylu ailelerinin iktidar hırsları birbiriyle ve imparatorluk hanedanı mensupları ile çelişkiye girince bu rekabet 13 yıl süren bir iç savaşa dönüşüp dejenere olmuştur.

Basilieous tarafından Bizans ordularının doğu kesimi komutanlığı görevinden alınıp Mezapotamya'ya gönderilen Bardas Skleros önce saray kethüdasının iktidarını azaltmaya başarısız olarak çalışmıştır. Sklerus imparatorluğu gasp edip eline geçirmiş olan I. Yannis Çimiskes'in damadı olarak ve yüksek rütbeli ordu komutanı olarak meşru olarak kendinin imparator olması gerektiğini düşünmekteydi. 976'da kayınbiraderinin ölümünden birkaç ay sonra Bardas Skleros kendi komuta ettiği ordunun askerleri tarafından imparator ilan edildi. Doğu ordusunun hazinesini devraldı ve Kayseri (Caesarea) üzerine yürümeye başladı. 977'in güzünde Basileous Lekapene tarafından üzerine gönderilen diğer Bizans birliklerine karşı iki kesin galibiyet kazandı. Antalya (Attaleia)'da bulunan Bizans donanmasının güney filosunun kontrolünü eline geçirdi. Sonra İznik'i (Nicea) eline geçirerek Boğaz'ın Asya yakasına erişti. Antalya'dan gelen güney filo gemileri ile birlikte hem karadan hem de denizden Konstantinopolis'i Asya'dan bloke etmeye başladı. Fakat Bizans donanmasının diğer kısımları hemen toplanarak Skleros'a bağlı olan güney filosu gemilerini elimine ettiler.

Diğer taraftan, II. Basileous ilk defa tam olarak imparatorluk gücünü kendisi kullanarak, amcası saray kethüdası Basileios Lekapene'nin hiç düşünemediği bir siyasi karar aldı. Bizans ordusunda yüksek rütbeli görevlerde bulunmuş olan diger ünlü general Bardas Fokas'ı kendine yardıma çağırdı. Bardas Fokas da eski imparator olan II. Nikeforos'un yeğeni idi; yüksek askerî komutan olarak meşru olarak imparator olma imkânı vardı ve bu nedenle Sakız (Chios) adasına sürülmüştü ve orada bir manastırda keşiş olarak yaşamaktaydı. II. Basileios'un isteğine hemen yanıt veren Bardas keşişliği bırakıp hemen Konstantinopolis'e dönüp, II. Basileios'a bağlılık yemini etti. Gizlice kendi güç merkezi olan Kayseri (Casearea)'ya gidip orada asker toplayıp bir yeni ordu kurmaya koyuldu.

Arkasında yeni bir ordu bulunmasından hiç hoşlanmayan Bardas Skleros' ordusunu Boğaz kıyılarından çekti ve Anadolu içlerine dönüp Bardas Fokas'ın yeni ordusunu karşılamaya çalıştı. İki ordu birkaç defa sonuçsuz kalan çarpışmaya giriştiler. Bu çarpışmalarda Skleros ordusu üstün gelmekle beraber her seferinde Bardas Fokas ordusunu, savaş gücünü yitirmeden, geri çekilmeyi başardı. En sonunda, tam tarihi bilinmemekle beraber büyük olasılıkla 929 ilkbaharında, Anadolu içinde Amoriom yakınlarında iki Bardas orduları yeni bir savaşa hazırlandılar. Şaşılacak bir şekilde iki komutan savaşın sonucunun iki komutanın şahsen teketek savaşması sonucu ortaya çıkması üzerine anlaştılar. İki komutan Bardas'in teketek savaşı sonunda rakibini bir kılıç darbesiyle yaralayıp onun savaş meydanında kaçmasına neden olan Bardas Fokas galip geldi. Bardas Skleros dağılan ordusuyla savaş meydanından kaçtı.

II. Basileios

Bu uzun süren iç savaş İmparatorluğu'nun dış prestijini incitmiş ve Araplar, Bulgarlar ve İtalya'da Kutsal Roma Germen İmparatoru II. Otto ile çatışmalara yol açmıştır. Skleros'un isyanının bastırılmasından sonraki altı yıl Basileous iktidar gücünu pekiştirmek için çabalara koyuldu. Bunda hadım amcası saray kethüdası ile açıkca olmamakla beraber çatışmalara girişti. II. Basileios'un devlet idaresini eline almaya çalışıp devlet siyasetine ve idaresine karışmaya başlaması, o zamana kadar efektif devlet idarecisi olan saray kethüdası Basileios Lekapenos tarafından hoş karşılanmadı. Saray Kethudası, Bardas Fokas ve Leo Melissenos ile ittifak kurarak, iktidarı elinde tutmaya çalıştı. Bu tehlikeli ittifaktan haberdar olan II. Basileios hemen tedbir alıp saray kethüdasını bir manastıra keşiş olarak girmeye zorladı. Bardas Fokas'ı ise Antakya Kontu olarak tayin ederek başkentten uzaklaştırdı ve Leo Melissenos'u ise affetti. Böylece II. Basileios imparatorluk iktidarını fiilen tek başına kendi eline geçirmeyi başardı. Kardeşi VIII. Konstantin hala ismen ortak imparator olmakla beraber, II. Basileios'un hüküm sürdüğü dönemde kendi başına devlet işlerine hiç karışmadı.

Orduda isyan

1000 yılı civarlarında Bizans İmparatorluğu haritası.

İktidar gücünün II. Basileios'un eline geçmesi ordu generallerinin hiç hoşuna gitmedi. Basileios'un Bulgaristan üzerine ilk askeri seferinde, bu generallerin komutasında altında olan ordu mensupları, savaşmaya karşı isteksizliklerini açıkça ortaya koydular. Bardas Skleros Abassilere sığınmıştı ve yarı hür yarı gözaltında Bağdat'a götürüldü. Ama II. Basileios'un 986'da Bulgar Kralı Samuil'e Trayan Kapısı savaşında yenildiği haberini alınca Abbasi Halifesi al-Tay'i kendine destek vermeye ikna etti. Ondan sağladığı finansman, asker ve malzeme ile yeni bir ordu kurup Bizans arazisine girip yeniden 987'nin ilk aylarında Malatya (Melitene)de askerler tarafından imparator ilan edildi. Bu sefer Bardas Fokas da, bu asi gaspçı üzerine gideceğine, kendini imparatorluğa uygun gördü ve 15 Ağustos'ta kendi askerleri Bardas Fokas'i imparator olarak ilan ettiler. Bu iki imparatorluk gaspçısından Bardas Fokas daha güçlüydü; iki gaspçı önce bir ittifak yapmakla beraber, sonradan Fokas, Skleros'u yakalatıp (kendisinin imparator Çimiskes'e karşı 971'deki isyanında kapatılmış olduğu) Ilgın'ın tam dışındaki Tirofoyon adlı bir kaleye kapattı; kendi karısını da kaleye komutan olarak bıraktı ve kendi ordusuyla Konstantinopolis üzerine yürümeye başladı.

Bu isyancı ordu Anadolu'daki yöresel thema ordularıydı ve II. Basileios'un emri altında bu orduya karşı duracak asker bulunmuyordu. Fokas ordusuyla pek az mukavemet görüp Anadolu'daki uzun bir yürüyüşten sonra Marmara'ya eriştiği zaman ordusunu ikiye ayırdı. Bir orduyu Abidos'a (Çanakkale) gönderdi. Bu ordunun Çanakkale Boğazı'nı geçip Gelibolu'dan, Trakya'dan, Marmara Denizi kıyısından Konstantinopolis'e batıdan hücum edeceğini planlamıştı. Diğer orduyu kendi komutası altında Üsküdar (Chrisopolis)'a getirip orada ordugah kurup diğer ordunun batıdan Konstantinoplis'e gelmesini beklemeye koyuldu.

Bunun isyancılar kuşatması üzerine II. Basileios Kiev Prensi I. Vladimir'den destek istemeğe karar verdi. Daha Fokas ordusuyla Üsküdar'a erişmeden Kiev'e elçiler gönderdi. I. Vlademir 988'de Bizans'ın Karadeniz kuzeyinde ana üssü olan Chersonesos'u ele geçirmişti. I. Vladimir bu elçileri uygun karşıladı. Kendinin Bizans imparatoru Çimiskeş ile babası Sviatoslav'ın yaptığı anlaşmaya bağlı olduğunu bildirdi. Chersonesos'i Bizans'a geri vermeyi ve eski anlaşmaya göre Bizans isterse ona askeri destek sağlamayı ve böylece Bizans'a 6000 kişilik bir askeri gücü II. Basileous emrine vermeyi teklif etti. Karşılığında II. Basileios 'un küçük kız kardeşi Anna (963-1011) ile evlenmek istediğini bildirdi. Bu hiç beklenmedik bir teklifti. Bizans'lılar bütün Kuzey Avrupalıları (yani Frankları ve Slavları) barbar kabul ederlerdi. Anna'nın kendisi böyle bir evlilik yapmak hiç istemiyordu. Böyle bir siyasi evlilik Bizans ve Roma tarihinde hiç yapılmamıştı. Vladimir ise şahsen çok uygunsuz bir damat adayıydı: bir pagandı; kendi erkek kardeşini kendi eliyle öldürmüştü; 4 tane karısı ve 800 cariyesi ile olmakla öğünmekteydi ve bununla yetinmeyip gittiği her yerde kız-kadın aldırmayıp zamparalık yapmakla ünlü idi. Ama Bizanslılar gözünde çok çekici tek bir tarafı da vardı. Tek tanrılı bütün dinleri ve mezhepleri (Katolik Hrıstiyanlık, Ortodoks Hrıstiyanlık, Yahudilik, İslam) inceletmiş ve Ruslar için en çok uygun (inançları, ayinleri ve idaresi ile) Ortodoks Hrıstiyanlığının olduğuna karar kılmıştı. Vladimir vaftiz edilip Ortodoks Hrıstiyan olmaya karar verdiğini ve hükümdarlığı yaptığı halkın da toptan Hırıstiyanlığa dönmesini sağlayacağını söyledi. Bu müzakereler 1 yıl sürdü. En sonunda II. Basileios bu anlaşmaya razı oldu. Bu anlaşma sonucu Bizans'a gelen 6.000 Rus-Viking asıllı asker 21 Aralık 988'de II. Basileous'un ordusuna katılıp sonradan çok isim yapan Vareg Muhafızlar birliğinin nüvesini oluşturdular. I. Vladimir ve Anna 989'da Kırım'da evlendiler.

Bardas Fokas'in iki ordusu da Bizans donamasının Basileios emrinde kalması nedeniyle ne Çanakkale'den ne de Üsküdar'dan Avrupa'ya geçmeyi başaramadılar ve Anadolu kıyısında iki ordugahda bulunuyorlardı. Şubat 989 sonlarında bir gece Basileios Kiev'den gelen ve isim olarak Vareg Muhafızları adı verilen yeni ordusuyla karanlıkta Boğazı geçti. Ertesi sabah erkenden bu ordu Üskudar'daki Fokas ordusu ordugahını bastı. Donama da kıyıda bulunan ordugaha Rum ateşi püskürtmeyle bu hücuma katıldı. Sonuç olarak bütün Fokas ordusu mensupları öldürülüp imha edildi. Basileios'a teslim olanları bile astırıp, çarmıha gerdirip, kazığa çakıtırıp idam ettirdi. Bardas Fokas geride bulunduğu için bu katliamdan kurtuldu ve ordusunun imha edildiği haberini alınca ikinci ordusunun bulunduğu Abıdos'a geçti. Basileios Mart 989 ortasında kardeşi Konstantin ile birlikte yeni Vareg Muhafızlar ordusunu Abidos'a gemiyle naklettirdi. Abidos'un kara tarafındaki ovada ordular karşı karşıya geldiler. Birkaç gün beklemeden sonra 13 Nisan'da yapılan muharebede ordusu başında bulunan Basileios'u gören Bardas Fokas ona doğru tek başına atını sürüp hücuma geçti; tam teketek savaş başlarken Fokas bir kalp krizi geçirip öldü. Komutansız kalan bu ikinci Fokas ordusu da yine imha edildi.

Tirofoyon kalesinin idarecisi olan Fokas'in karısı kocasının mağlubiyetini ve ölümünü duyunca orada hapis tuttuğu Skleros'u serbest bıraktı ve yeni bir ordu toplayıp kocasının öcünü almasını istedi. Fakat bu işe girişen Skleros yaşlı idi. Karanlık zindandan çıkartılıp Anadolu'nun güneşi altına geçince gözlerinde katarakt olduğunu anlamıştı.

Basileios, ona isyanı bırakması için çok uygun şartlar verdi. Skleros resmen impartorluk unvanını bırakacağını ilan edecek; ordusundaki subaylar aynı rütbe ile ana Bizans ordusuna katılacaklar ve askerler ise hemen terhis edilip evlerine dönecekti. Basileios ve Skleros imparatorun Bitinya'da bulunan bir malikanesinde karşı karşıya geldiler. Basileios, Sklerus'un ayağındaki sadece imparatorlara has mor renkli çizmeyi görünce Skleros'la konuşmaktan sakındı. Anacak Sklerus bu mor imparatorluk çizmelerini ayağından çıkardıktan sonra imparatora biat etti ve karşılıklı konuşmaya başladılar.

Basileios'in devamlı isyankar olan Anadolu ileri gelenleri için ne yapalabileceğini sorduğu zaman Skleros'un yanıtı entresandır.

Onları sıkıca dizginlerinden tutmak gereklidir; sırtlarına çok büyük vergi yükü yüklenmelidir; vergi vermeyi çok sıkı kontrol edip onları devamlı rahatsız etmeli, hayattan bezdirmeli; malî olarak cezalandırılmalı ve hatta kasıtlı ve haksızca mağdur edilmelidirler; böylece kendilerini ve ailelerini ayakta tutmak için sadece kendi işleri ile uğraşmak zorunda kalacaklar ve şahsi hırsla devlet işlerine burunlarını sokamayacaklardır.[1]

İmparator Basileios Skelerus'un affı için verdiği sözünde durmuş ve Sklerus ise Dimetoka'ya çekilerek 991de ölmüştür.[3]

İçişleri politikası

Bazı içişleri sorunları

İmparatorluk gücünü tümüyle eline geçirmesinden sonra Basileios devamlı olarak devlet içişleri ile meşgul oldu. Buna başlıca neden imparator olduğu zaman çok güclü amcası olan Saray Kethudası hadım Basileois Lekapene'nin tüm iktidarı elinde tutmasını devamlı hatırlaması ve onu elimine ettikten sonra Basileios bir baş vezir görevini yapacak tek kişiye iktidarini devretmek istememesiydi. Fakat imparator olarak saray ve askerî bürokratlar arasında hangi kişilere inanabileceğini yani belirli bir görev verdiği zaman bu görevi başarı ile ifa edebileceğini, öğrenmeye gayret etmiş; bu nedenle saray ve askerî burokratlarin eğitimi ile yakından ilgilenmiş ve bürokratların hierarşi içinde ilerlemelerini yakından izlemiştir.

Uzun süren imparatorluk dönemi boyunca Basileios'un çok önemli gördüğü bir içişleri politikası devlet hazinesini zenginleştirmek olmuştu. Fakat bunun icin düşük servetli veya gelirli halki fazla vergilendirmekten kaçındı. Çok sayıda yaptığı askerî seferlerdeki talanlardan elde ettiği gelirleri devlet hazinesinde biriktirmek ve boş yere lükse harcama yapmamak onun baş içişleri malî hedefi olmuştu. Basileous öldüğünde Sarayında bir yeraltı dehlizinde saklanan 200.000 kadar altın sikke; gayet çok sayıda kıymetli taş ve mücevherat ve diğer çok değerli eşyalar bulundugu kayıt edilmisti.[2].

Basileios, Skelros ve Fokas iç isyanlarını bastırdıktan sonra imparatorluk toprakları içinde asayişi sağlamaya ve ülkesinin iç barışını korumaya büyük gayret göstermiştir. Bu isyanlardan sonraki uzun imparatorluk dönemindeki tek önemli iç isyan 1022'de Anatolikon theması valisi bulunan ve Fokas Bardas'in oğlu olan "Nikephoros Ksiphias" isyanı olmuş ve bu da hemen diğer komşu yerel thema güçleri tarafından bastırılmıştır.

İmparatorluk ve başşehri Konstantinopolis 989da çok büyük doğa afetlerine sahne oldu. O kış gayet çok soğuk geti. Boğaz donup buzlarla kaplandı ve deniz nakliyatı durdu. Şehirde ve dışarıdan deniz ve kara nakliyatı yapılamaz hale geldiği için bu zamanının en büyük şehrinin iaşesi bürokratları uğraştıran büyük sorun oldu. Daha sonra 25 Ekim'de Konstantinopolis çok büyük bir depreme uğradı ve şehir harabeye döndü. 40 kadar küçüklü büyüklu şehir kilisesinin yıkılmış olduğu belgelenmistir. Bunlar arasında şehrin büyük katedrali olan Ayasofya çok büyük hasar geçirdi. Binanın batı kanadını tutan büyük kemer tamamen çöktü ve büyük kubbesi ortasından ikiye ayrıldı. Bu büyük hasar sonunda katedralin batı kanadinin ve kubbesinin yeniden insa edilmesi gerekti. Basileios bu yapım için Ermenistan başkenti Ani'deki büyük katedralin mimarı olan Ermeni "Trdat"'i görevlendirdi. Bu mimar batı kemerini ve kubbeyi tamir edip yeniledi. Bu iş 5 yıl sürdü ve Ayasofya ancak 13 Mayıs 994de yeniden açıldı.[4]

Fakirlerin korunması

II. Basileios'un en önemli hedeflerinden biri küçük çaplı tarımcının korunmasi idi. Ondan önceki imparatorlarin dönemlerinde çok önemli bir iktisadî gelişme, özellikle Anadolu'da, büyük toprak sahiplerinin ve asillerin arazilerini genişletmeleri, küçük ve orta çaplı tarımcılara siyasi ve iktisadî baskı ile onların arazilerini de kendi büyük topraklarına katmaları ve topraksız kalan çiftçi ve ailelerini şehirlere, özellikle Konstantinopolis'e, göce zorlanmaları ve bunun şehir işçilerinin ücretlerine aksi tesir etmekte idi. Bu iktisadî etki yanında büyük toprak sahipleri büyük siyasi güc kazanmışlardı. Basileios'dan önceki gaspcı imparatorlar ve Basileios'a karşı isyan eden asi generaller bu büyük toprak sahibi sınıfından çıkmıştı. Bu trend Bizans'in gittikçe feodal idareye geçmesine; merkezi iktidarının kırılmasına ve Bizans Devletini kuruluşunda siyasi prensip olan halk ile idareciler arasındaki doğrudan doğruya bağlantı olmasının ortadan kalkmasına neden olmaktaydı. Basileios bu Orta Çağlar feodalizasyon trendini durdurmayı başarmıştır.

1 Ocak 996'da bir Yeni Yasa adında bir kanun yayınladı. Bu kanun son 60 yılda fakir çifciden veya devletten adaletsiz bir şekilde ele geçirilen gayrimenkul arazilerin hiç karşı bir bedel ödenmesi gerekmeden geri verilmesini gerektiriyordu. Benzer bir kanun 935'te I. Romanos tarafından çıkartılmıştı; ancak bu geri vermenin 40 yıl içinde başarılmasını ön görülmüştü. Basileios bu 40 yıllık süreyi kaldırdı. Yeni kanuna göre II. Romanos zamanından beri son 61 yılda kanunlu kanunsuz mülke geçirilmiş topraklar, sonra da yapılan geliştirme yatırım ve harcamalarına hiç parasal karşılık ödeme yapmadan, eski sahiplerine veya eski sahibinin ailesine geri verilmekte idi. Bu toprak ele geçirimi İmparator'un veya onun adına en yüksek devlet merciinin (özellikle Basileios'un amcası Saray Kethüdası'nın) özel buyruğu (chrysobul) ile olsa bile bunlar tümden geçersiz sayılmakta ve arazinin geri verilmesi gerekmekte idi.

Bu kanunun etkileri hemen hissedilmeye başlandı. Büyük toprak sahipleri, özellikle Anadolu'daki ve Kapadokya'daki soylu toprak sahipleri çok büyük arazilerini kaybettiler. Örnegin, Kayseri ve civarından büyük arazilere yayılmış olan Fokas'lar, nerede ise bütün arazilerini kaybetti. Bazi büyük arazi sahipleri civarlarında bulunan fakir çiftciler seviyesine döndü; bazıları ise o kadar fakirleşdiler ki dilenciliğe başladılar. Eskiden hem kendi topraklarini hem de yöresel olarak ortaklaşa olarak sahiplenilmiş ortaklaşa kullanılan toprakları büyük toprak ağalarına kaybetmiş olan küçük çiftci birden eski topraklarını tekrar eline geçirdi. Bunun yanında son 61 yılda büyük toprak sahipleri çok büyük devlet arazilerini de kendilerine geçirmişlerdi ve bu kanunla çok büyük eski devlet arazileri tekrar devletin oldu. Bu kanuna büyük toprak sahipleri ve kiliseler ve manastırlar karşı çıktılar; fakat Basileios bunları kabul etmedi; hatta protestocuların bazılarını çok şiddetle karşıladı. Örneğin bu kanunda özel olarak isimleri bulunan soylu Konstantin Maleinus ve oğlu sadece topraklarını kaybetmekle kalmadılar ve direnmeleri dolayısıyla hayat boyu hapis cezasına çarptırıldılar.

1004'te Basileios Allelenygon (karşılıklı garanti) adlı kanunu çıkardı. Buna göre belli sınırlar içindeki yörede bulunan fakir halk devletce konulan vergiyi ödeyemezse, devlet vergi hasılatının azalmaması için, ödenmeyen vergi hasılatı o yörenin zenginleri tarafından karşılanacaktı. Verilen bu ekstra vergiler için yörenin zenginlerinin, özellikle vergisini ödeyemiyenlerden veya devletten, hiçbir karşılık isteme hakları bulunmamaktaydı. Yine büyük toprak sahipleri, kiliseler ve manastırlar buna itiraz ettiler. Konstantinopolis Patriği III. Sergius özel olarak protestolarını imparatorluk konseyine sundu. Ama Basileios'u kararından caydırıp kanunu geri almasını sağlayamadılar.

Dinsel sorunlar

Bizans içinde

Basileios Ortodoks Hristiyan kilisesinin dinsel işlerine de şahsen karışmıştır. Zamanının bazı tarihçileri imparatorun otoriter davranış ve tutumunun Ortodoks Kilisesi işlerine karışmasına neden olduğunu bildirmişlerdir. Ortodoks Patrikleri kilise meclisleri tarafından değil doğrudan doğruya imparator tarafından seçilirlerdi. Basileios saltanat döneminde Patrik olan seçilmiş olan Nikolas Krisoberg'in ancak kilisenin 4 yıl patriksiz olarak idare edilmesinden sonra olduğu gerçeği, Kilise papazları ile hükümet yetkileri arasında bir uyuşmazlık olduğuna iyi bir delildir.[5]

Bu patrik seçimdeki gecikmenin imparator ile Roma'da bulunan Papa arasındaki ilişkilerden de etkilendigi muhtemeldir.

Basileios saltanat döneminde Kutsal Roma Germen İmparatorluğu hukumdarları devamlı olarak Papalık işlerine karışmaktaydılar. Aynı şekilde Kutsal Roma Germen İmparatorluğu Bizans'ın Güney İtalya'da bulunan arazilerine ve Bizans'a bağlı olan İtalyan halkı üzerine de baskı yapmaktaydı. Bu nedenle Basileios ile Roma'da bulunan ve İtalyan asillardan seçilmiş olan Papa arasında bir ittifak bulunmaktaydı. Papa XIX. Ioannes Bizans'ta Ortodoks Patriği olan Eustache tarafından ziyaret edilmişti. Bu konuşmalar arasında Bizans Ortodoks Patrigi'nin din ile devletin ayrılması hakkında konuşmaları Basileios Bizans'da kilise işlerine sahsen karıştığına ve bunun kilise bürokratları tarafından beğenilmediğine bir diğer ipucu sağlamaktadır.

Basileois'un kilise işlerine şahsen karıştığına dair bir diğer ipucu ise ölen Patrik Efstathius yerine Konstantinopolis Ortodoks Patriği olarak Studios Manastırı Başkeşişi Aleksios Studitos'i, hiçbir kilise meclisi üyesine danışmadan ve bu meclis toplamadan seçmesidir.

Rusların Hıristiyanlığı kabul etmeleri

II. Basileios döneminin en onemli dinsel gelişmesi şüphesiz Rusların Ortodoks Hristiyanlığı kabul etmeleri ve böylece Bizans İmparatorluğu'nun politik ve kültürel etki alanının çok genişlemesidir. 988'den önce Rusya'da Hristiyanlık bulunmaktaydı ama Moravyalı ve İskandinavyali misyonerler tarafından getirilmişti. Bazı kaynaklara göre Kiev Prensi I. Vlademir 987'de hangi dinin Ruslara uygun olacağı hakkında bir araştırmaya girişmisti. Tek tanrılı dinlerden Hıristiyanlığın Rusya'nın alkol ve domuz eti tüketimine en uygun olduğu kararına vardı. Hiristiyan ülkelerine kiliseleri incelemek icin gönderdiği heyetler Alman kiliselerinin kederli ayinlerinden hoşlanmamışlar ve Bizans Ortodoks kiliselerinde (özellikle Aya Sofya'da) şaşaalı bir atmosfer içinde yapılan şaşaalı ayinlerden çok etkilenmişlerdi. Boylece Vladimir Ortodoks Hıristiyanlığın Rusya tarafından kabul edilmesine karar verdi. 988'de Karadeniz'de önemli bir Bizans şehri olan Chersonesosu eline geçirmişti.

Bu sırada Fokas Konstantinopolis'e doğru yürümekteydi. II. Basileios Kiev Prensi I. Vladimir'den destek istemeğe karar verdi ve daha Fokas Üsküdar'a erişmeden Kiev'e elçiler gönderdi. I. Vladimir bu elçileri uygun karşıladı. Kendinin Bizans imparatoru Çimiskes ile babası Sviatoslav'ın yaptığı anlaşmaya bağlı olduğunu bildirdi. Khersonesos'u geri vermeyi ve Bizans isterse eski anlaşmaya göre 6000 kişilik bir asker desteği sağlamayı kabul etti. Karşılığında II. Basileios 'un küçük kız kardeşi Anna (963-1011) ile evlenmek istediğini bildirdi. Bu türlü bir siyasi evlilik Bizans ve Roma tarihinde hiç yapılmamıştı. Vladimir'in bir damat adayı olarak çekici olmayan yönleri çoktu. Kendi eliyle erkek kardeşini öldürmüştü; 4 tane karısı ve 800 cariyesi vardı ve zamparalık yapmakla ünlü idi; Bizans'lılar bütün Slavları barbar kabul ederlerdi; Anna da sahsen böyle bir evlilik aleyhinde idi. Ama II. Basileios gözünde bir diger çekiciligi Vladimir'in vaftiz edilip Ortodoks Hrıstiyan olmaya karar verdiğini ve halkını da toptan Ortodoks Hrıstiyanlığa dönmesini sağlayacağını bildirmesi idi. Bir yıl süren müzakerelerden sonra bu evlilik kabul edildi ve Anna Khersonesos'a gönderilip orada I. Vladimir vaftiz edildikten sonra düğün yapıldı.

Kiev'e dönen Vladimir ülkesinin tümünü Ortodoks Hristiyan ilan etti. Ülkedeki pagan tapınaklarını yıktırdı ve yerlerine çok sayıda kilise yaptırdı. Bunların başında 989da Kiev'de yaptırdığı (1240 da Kiev'in Mogol Batu Han tarafından kuşatılıp alınmasından sonra yakılıp yıkılan) Desiatynna Tserkva gelmekteydi ve Aynaroz yarımadasında Rus manastırları da açtırdı. Böylece II. Basileios Bizans diplomasi yanında dinsel propaganda ile de I. Vladimir ve Rusya üzerine etki yapmaya başladı. Ortodoks hristiyanlığın Rus halkı arasında nasıl kabul edildiği bilinmemektedir. Bu dinin bazı Ruslar kabul edilmediğine, özellikle önemli bir Rus ticaret merkezi olan Novgorodda karşı direniş olduğuna, dair belgeler bulunmaktadır. Fakat Rusya'da Ortodoks Hristiyanlığın başlangıcı ve yeni Rus Ortodoks kilisesinin organizasyonu hakkında bilgiler ve belgeler hiç denecek kadar azdır.

Dışişleri politikası

Basileios'dan hemen önce gelen Bizans imparatorlari askerî güçlerini İslam Araplara karşı savaşlara odaklamışlardı. Basileios'un dış politikası ise çok daha geniş alana yayılmıştı. Basileous'un baş dış politikası Bulgarlara karşı savaşmak ve onları sonunda ortadan kaldırmak oldu. Araplara karşı da savaşta bulundu. Bizans'in Kafkasya ülkelerinin içlerine girmesini sağladı İtalya'da bulunan Bizans arazilerini de koruyup elinde tuttu. Basileous 39 yıl (986-1025 döneminde) hayatını ordusu başında savaşlarda geçirdi. Bazı yenilgilere uğraması onu savaşmaktan yıldırmadı. Düşmanlarına hücumları geniş düşünceye dayanmaktaydı. Kışın bile askerî seferlere çıkmaktan çekinmemişti. Savaşmanın pratiği ile yetinmeyip de geniş olarak harp sanatı üzerinde okuduğu bildirilir.[6]

Bulgarların Bizans'a boyun eğmeleri (980-1018

Bulgarların kendilerini yenilemeleri (980-989)

II. Basileios'dan önceki Bizans imparatorları Bulgaristan'in bir kısmını ele geçirmeyi başaramamışlardı. Bulgar Krali Samuil Batı Makedonya'ya sığınmıştı. Bulgarlar Bizans İmpartorluğu için bir büyük tehlike olma durumunu hala koruyorlardı. Devamlı Bulgar hücumu rizikosu tüm güçle saltanatının ilk yıllarında II. Basileios'un askeri güçlerini iç savaslara konsantre etmesini onledi. 976 ile 989 arasındaki iç savaşlar Bulgarlara devlet ve hükümetlerini yeniden kurup güçlendirmek imkânı sağladı. 980'de Samuel Yunanistan'a Teselyaya hücumlara başladı. Ama en büyük hücumu 986'da oldu. Larissa'yi kuşatıp şehir halkının büyük açlık geçirmesinden sonra şehri eline geçirdi. Hayatta kalan bütün şehir halkını esir aldı. Şehrin büyük kilisesindeki önemli Hıristiyan evliya kalıntısını yeni olarak devlet merkezi seçtiği Prespa'daki kurduğu katedrala nakletirdi. Sonra Korint'e doğru ilerlemeye başladı.

Bulgarlarin bu ilerlemesinden haberdar olan II. Basileous hemen Bizans ordusunun hazirlanmasini emretti. Bu 30.000 askerlik ordunun basinda Meric Irmagi vadisini takip ederek Sardica (simdiki Soyfa) uzerine yurudu. Sofya'yi 20 gun kusatti. Ama sehri savunanlarin direncini kiramadi ve kusatmaya hazir olan sehrin erzak ve levazimi da bitmedi. Bu nedenle II. Basileous kusatmayi birakip cekilmeye basladi. Trayan Kapisi adli [7] dag gecitinden gecmekte iken beklemedik bir sirada Yunanistan'dan geri donmus Bulgar ordusunun hucumuna ugradi ve 17 Ağustos 986de Trayan Kapisi Savasiinda Bizans ordusu butun agirliklari ve devlet hazinesi ile birlikte nerdeyse tumuyle yok edildi.[8]

II. Basileous bir sans eseri hayatini kurtarip 1-2 gun sonra Filibe'ye ordusundan hic asker bulunmadan geri dondu. Konstantinopolis'e cok utancla geri dondu ve Bulgarlarin Bizans'a karsi el kaldirmalarina onlari pisman ettirip ocunu alacagina yemin ettigi zamanin tarihcileri taragfindan ifade edilmistir.

Bulgarların genişlemesi (989-1001)

Çar Simeon döneminde (823-927) Birinci Bulgar İmpartorluğu'nun en yaygın olduğu zamanki haritası

II. Basileous'un saltanatı sırasında 989-1001 arasında iki uzun dönem Bizans ıle Fatimi halifeleri devleti ve Kiev Rus devleti arasında barış dönemi olmuştur ve bu dönemlerde II. Basileous Bulgaristan ile savaşmıştır.

989 yılı Bizans ve II. Basileous için tam bir dönüm yılı oldu. Yıl içinde çeşitli tabiat ve siyaset sorunları çıktı. O kış o kadar soğuk geçti ki deniz döndü ve Boğaz buzlarla kaplandı. 7 Nisan'da Konstantinopolis gecesi kutup ışıkları ile donandı. Temmuz ve Ağustos'da gökyüzünde çok büyük bir kuyruklu yıldız görüldü. 25 Ekim'de çok büyük bir deprem oldu ve başkentte 40 kadar kilise yıkıldı; Ayasofya'nın kubbesi ortasından ikiye ayrılıp yeniden yapılması gerekti, doğu kanadı yıkıldı ve şehir bir harabeye döndü. Kiev Rusları Karadeniz'in kuzeyinde önemli Bizans ticaret merkezi olan Chersonesos'u aldılar. Antakya'da çok ciddi isyanlar çıktı. Bulgarlar Selanik'e Balkanlardan giriş kapısı olan Karaferye (Berrhoea şimdiki Verria) kalesini ele geçirdiler.

Bizans'da iç savaşı sırasında Bulgar Kralı Samuel Dalmaçya sahillerinde önemli liman olan Dirac (Dyrrachium)'i eline geçirmişti ve Balkan yarımadasının üçte-ikisini idaresi altına geçirmişti. Önce Basileios Selanik'in savunması ile ilgilendi ve dört yıl süren bir savaş döneminden sonra Selanik'in Balkanlardan kapısı olan Karaferye (Berrhoea)yı eline geçirdi. Fakat Basileios Bizans'ın güneydoğu sınırlarında Araplara karşı savaş için Balkanlardan ayrılmak zorunda kaldı. Balkanlarda kalan Bizans orduları general Nikeforos Uranos emrine verildi. Basileios'un Balkanlardan ayrıldığı haberini alan Samuel tekrar Selanik üzerine hücuma geçti. Fakat bu şehir direnince şehri kuşatmadan Korint'e doğru güneye inmeye başladı. Fakat Bizans ordusuyla Nikephorus Uranos'un üzerine geldiğini duyunca ünlü Termopylae Geçidi yakındaki Sperkhios Nehri kıyısına çekildi. Burada Bizans ve Bulgar orduları arasında yapılan Sperkhios Muharebesini Bizanslılar kazandılar. Bulgarlar Teselya'nın dağlık bölgelerine kaçmak zorunda kaldılar. Balkan cephesinde şahsen bulunmayan Basileios ordu komutanı Nikopheros Uranos'a Bulgaristan içlerine hücum edip ülkeyi talan etmesi için emir gönderdi. Buna rağmen Bulgar Kralı Samuel kuzeyde (şimdi Hırvatistan'da bulunan ) Doclea şehrini eline geçırdı.

Bulgar genişlemesinin engellenip durdurulması (1001-1005)

1000 yılında Birinci Bulgar İmparatorluğu ve Bizans İmparatorluğu haritasi.

Basileios 1001'de şahsen Selanik'den hareketle askeri kampanyasını Sofya ovasında yoğunlaştırdı. Vodina, Karafarye (Verrhoia) ve Serfice (Servia) şehirlerinin kontrolunu tekrar eline geçirdi. Teselya'da bulunan kaleleri de daha pekiştirdi. Ertesi yıl ordusunu Filibe Philippolis'de üslendirdi ve çıktığı seferde Batı Haemus Dağlarını Tuna boylarına bağlayan askerî yol uzerinde harekat gösterip bu yol boyundaki arazileri eline geçirdi. Böylelikle Bulgaristan kralliğının ana merkezi bulunduğu Makedonya ile Moesiadaki arazileri arasındaki bağlantıyı kesti. Bu başarısında sonra 1004de Basileios Tuna boylarında önemli bir kale olan Vidin'i kuşattı ve kaledeki Bulgarların 8 ay süren uzun bir direnişinden sonra bu kaleyi de eline geçirdi. Basileios hemen Bulgaristan'ın Tuna boylarında elinde bulundurduğu arazileri eline geçirip bu yeni eline geçen arazileri Bulgarlara karşı korumayı başardı. Buna karşılık olarak Bulgar Kralı Samuel hic beklenmedik bir şekilde Edirne (Adrianopolis)'ye hücum etti; şehri eline geçirip şehrin Bizans asıllı halkını öldürttü. Fakat Basileios'un üzerine geldiği haberini alınca Kral Samuel şehri alelacele terk edip geri çekildi. Sonunda Basileios komutasındaki Bizans ordu ile Car Samuel'in komutasındaki Bulgar ordusu Üsküp önündeki Vardar ovasında karşılaştılar ve Basileous komutasindaki Bizanslılar bu meydan muharebesinden galip ciktilar. Bu yenilgiden sonra Samuel Edirne'de talan ettiği malları geride birakarak geri çekildi. Bu zaferi hemen takiben Basileos Üsküp'ü eline geçirdi. Bulgar Kralı Samuel dört yil içinde elinde bulundurduğu toprakların yarısını kaybetmiş oldu. Bu yetmiyormuş gibi 1005de Bizanslılar Samuel'in kayın-pederi İvan Chryselius, kızı Miroslava ve damadı Ashot idaresindeki Adriatik'te önemli deniz limanı olan Diraç (Dyrrachium)'i satın alarak tekrar ellerine geçirip Balkanlarda zaferlerini tamamlamış oldular.

Bizans'ın Bulgarlar aleyhine genişlemesi (1005-1014)

Kleidon Savaşında Bulgarların yenilgisi

1005 ile 1014 arasında Basileios'un Bulgarlar üzerinde yaptığı askerî seferler üzerine çok ayrıntılı bilgiler elimizde bulunmamaktadır. Fakat Basileios'un yavaş yavaş Bulgar topraklarını eline geçirirek Bulgaristan'ın ana merkezine yaklaştığı bilinmektedir. Samuel'in Makedonya'daki büyük göller bölgesinde, Arnavutluk'ta dağlık bölgelerde ve Ustrumca boylarında gerila tipi bir oynak savaş taktiğiyle direnişte bulunduğu ama sonunda bunların da Basileous tarafından eritildiği belgelenmiştir. Sonunda Yukarı Usturumca boylarındaki yapılan bir meydan muharebesi da Bulgaristan'in geleceğini tayin etti. 29 Temmuz 1014'te Basileous ordusu ile Yukarı Usturumca yöresinde Serez yakınlarında Kimbalongos veya Kledion Gecidi'nden ilerlerken Samuel komutasındaki Bulgar ordusunun orada mevzilenerek önünü kesdiğini gördü. Basilious'un Filibe askeri valisi (strategos) Nikephoros Ksirfias vadi kenarındaki dağda bulunan bir yüksek geçitten bir Bizans birliğiyle geçip Bulgar ordusunun arkasını kesmeyi başardı. Yapılan Kleidon Geçidi Muharebesinde Bulgar ordusuna iki cepheden hücum eden Basileios'un Bizans ordusu onları büyük bir mağlubiyete uğrattı. Samuel oğlunun kahramanlığı ile kendisini Prilep kalesine getirmesi sayesinde hayatını koruyabildi. Basileios bu savaşta esir düşen 15.000 Bulgar askerlerinin 100'de 99'unun iki gözünü de kör ettirdi ve kalan 150 esirin de tek bir gözünü kor ettirip iki gözü kör askerlerin başına tek bir gözu kör edilmişleri komutan koyarak bunları Bulgar Çarı'na gönderdi.[1] Bu körler ordusu Bulgar başkenti Perskpa'ya vardığında zaten hasta olan Bulgar Çarı Samuel bir beyin kanaması geçirip iki gün sonra öldü. Belki bu abartılmış bir mittir, ama bu Basileous'a sonradan Bulgar-kıran (Boulgaroktonos)" lakabının takılmasına bir kaynak olduğu gerçektir.

Basileios'un zaferi ve Çar Samuel'in hasta yatağından kör askerlerinin dönüşünü görüşü

Son savaşlar (1014-1018)

Samuel'in oğlu "Gabriel Radomir" Bulgar Çarı olarak babasının yerine geçti. Basileios kazandığı muharebeden sonraki üstünluüğünü kullanarak 1014 sonunda Melnic kalesini ve etrafındaki Makendonya'da bulunan arazileri işgal etti. Bulgarların idaresinde sadece Pelagone dağlık bölgeleri kaldı. 1016'da Bulgarlar arasında bir iç savas başladı ve Gabriel Radomir kuzeni olan "İvan Vladislav" tarafından öldürüldü. Yeni Bulgar Çarı olan Vladislav Basileios'a barış yapma teklifi gönderdi ise de Basileios barışa yanaşmadı. Bulgarlar Peçeneklerle ittifaklık kurmaya çalıştılar, ama bunda başarı kazanamadılar. Sonunda Vladislav yeni bir ordu kurup Ocak 1018'de Vladislav Draç limanını almak için şehri kuşattı. Ama ya bir başka Bulgar tarafından ya da şehir etrafında yapılan çarpışmaların birinde öldürüldü. Bundan sonra Bulgarlar Basileios'a resmen teslim oldular.

Hemen sonra Şubat 1018'de Basileios Bulgarların başkenti ve kiliselerinin merkezi olan Ohri'ye bir zafer yürüyüşü ile girdi. Şehir kapısında İvan Vladislav'in dul karısı Maria ve 3 oğlu ve 6 kızı; Gabriel Radomir'in iki kızı ve 5 oğlu ve Samuel'in bir gayrimeşru oğlu tarafından karşılandı. Basileios bunlara çok iyi davrandı ve hepsini de kendi koruması altına aldı. Basileous Ohri'den Prespa'ya geçti. Burada kendini egemen kral olarak kabul etmeyen ünlü Bulgar generali Ivatsia'nin gözlerine mil çektirdi. Buradan Kastorya'ya gecti. Burada bulunan Çar Samuel'in iki kızı Basileios'un yanında bulunan İvan Vladislav'in dul karısı Maria'ya hücum edip onu öldürmeye çalıştılar. Oradan Termopylae Geçidi'ne Sperkhios Nehri kıyısına gelip 23 yıl once Nikaphoros Uranos'un 23 yıl önce kazandığı zaferi andı ve bu geçidi Bulgarlardan korumak o zaman yaptırılmış olan yüksek duvarları gezdi.

Birinci Bulgar Krallığı'nın sonu

II. Basileios ve Bizans İmparatorluğu'nun Bulgaristan üzerinde kazandığı bu büyük ve uzun savaş Bizans ordusunun çok üstün organizasyonuna ve imparatorun II. Basileios'un üstün liderlik ve stratejik yeteneklerine bağlanabilir. Basilieos ordularını çok iyi idare ederek ordunun üstün oynaklığını başarılı şekilde kullanmıştı. Basileios zamanında hatalar yapıp ve hatta başta büyük yenilgiye uğramıştır; ancak bu hatalarından harp sanatını öğrenmiş ve sonunda hiç yenilmeyen bir askeri komutana dönmüştür.

Bulgaristan'ın işgali ve Balkanlar'ın böylece tekrar tümüyle Bizans eline geçmesi ile Bizans İmparatorluğu yine eski Roma İmparatorluğu'nun Tuna boyları sınırlarına erişmiştir. Basileios Bulgaristan'ı Bizans toprağı olarak iki Bizans theması, Bulgarya ve Paristrium (Tuna boylarındaki araziler), olarak yörelendirdi; ama batı Makedonyada bazı yöreler (Hırvat, Bosna, Dioklea ve Rascia) Bizans üst-egemenliği altında yarı-özerk yerel hükümdarlık olarak idareye başlandı. Ohri'de bulunan özerk Bulgar Ortodoks Kilisesi bir piskoposluk haline indirildi ama Konstantinopolis'e Patrikliği'ne bağlanmadı. Böylece Bulgar Ortodoks Kilisesi özerkliğini korudu ama Bulgar Piskoposu'nun seçim hakkı Bizans İmparatoru'na verildi.

Basileios savaşta gösterdiği merhametsiz, ezici davranışına karşılık Bulgaristan'i tümüyle eline geçirince Bulgar halkına karşı çok anlayışlı davrandı ve onları bir düşman olarak görmeyip kendi Bizans tebaları olduğunu kabul etti. Vergileri bilerek hafif tuttu ve Bizans'in her diğer themalarından vergiler altın olarak merkeze gönderilirken Bulgaristan'dan ürün olarak alınmaya başlandı. Bulgar aristokrasisi Bizans sosyal ve idarî hierarşisi içine katıldı. Örneğin son Çar Vladislav'in büyük oğlu sonradan Ankara ve İznik arasında olan Brukellaria Theması'na askeri valisi (straogas) oldu. Kardeşi ise Basileous Kafkasları aldığı zaman kurulan Vaspurakan themasına Katepano olarak atandı ve ileride imparator olacak İsakios Komnenos'un kayın-biraderi oldu. Bulgar ahali ise Bizans idaresini ve onun getirdiği adil barışsal ortamı kabullendiler ve hiçbir özel milli sorun yaratmadılar.

Suriye'de Araplara karşı savaş (976-999)

Halep Emiri ile mücadele (976-986)

976'dan 989'a kadar Halep emiri olan Said 969'dan beri üst-egemen olarak kabul etmiş olduğu Bizans'a karşı gelip kendinden once emir olan Bagkur'un Bizans'a ödemeyi kabul ettiği yıllık tazminatı ödemedi. Basileios imparator olmakla beraber Bizans politikasi Saray Kethüdası Basileios Lepdakane elinde idi ve Bardas Fokas komutasındaki Bizans ordusu Said üzerine üç defa (981, 983 ve 986 de) gönderildi. Bu seferlerin hiçbiri de başarılı olmadı. Said Fatimi halifesine bağlığını bildirip Halep emirliği Fatimîlerin vasalı oldu. Son seferden sonra Basileios Konstantinopolis'de imparatorluk idaresini tüm kendi eline almıştı. Fakat iç isyanlar başlamıştı ve onun için Fatimi Halifesi ile anlaşmayı uygun buldu. Bizans ve Fatimiler arasında yapılan anlaşmaya göre Bizanslılar Halep üzerindeki üst-egemenlikten vazgeçip yıllık tazminat almayı bırakacaklar ve Halep üzerine hiç askerî hücumda bulunmayacaklardı; buna karşılık 8. yüzyıldan beri Konstantinopolis'de bulunan camide hutbe Fatimî Halifesi adına okunacaktı (yani Şii olduğu kabul edilecekti.)

Fatimî halifesi El-Aziz'e karşı mücadele (995)

991'de Hamedan'da bulunan Abbasi halifesi Seyf-el-Davla öldü. Yerine çok küçük çocuk olan oğlu halife olarak geçti ve bu genc çocuk Halep'e gelip yerleşti. Bu durumdan faydalanmak isteyen Şii Fatimî Halifesi El-Aziz Billah (tam ismi Abu Mansur Nizar El-Aziz Billah) 994'te Halep'e ordusunu gönderip şehri kuşattı. Halep emiri ve genç Abbasi halifesi'nin taht naibi olan "Luk-ul-Kebir" üst-egemen olan Bizans'dan yardim istedi. Halep'i, ta Nikeforos Fokas'ın imparatorluğu sırasında alan ve Bizans vasalı yapan general Mikhail Burtzes Antakya'da Antakya Dükü üünvanıyla şehri idare etmekteydi. Basileios ona takviye kuvvetleri göndererek Halep'e Fatimi Halifesinin kuvvetleri uzerine gitmesini emretti. Fakat Mikhail Burtzes epeyce yaşlı idi ve Halep'i kuşatan Fatimî ordusunun Türk asıllıı kölemen komutanı Mançutekin'de iyi komutandı. 15 Eylul 994'de Asi Irmağı kenarında yapılan muharebede Bizans ordusu imha edildi.[9]

Bu sefer durum vahimdi. Eğer zamanında yeterince büyük bir ordu gönderilmezse bütün Suriye kuzeyi ve Antakya Fatimîler eline geçmesi çok muhtemel görünmekteydi. Bu durumu anlayan Basileios hemen kendi komutanlığında askerî sefere çıkmaya hazırlanmaya başladı. 40.000 kişilik bir ordu topladığı bildirilmiştir [10] Fakat bu kadar büyük bir orduyu sonbaharda kışta Anadolu'dan geçirip Halep'e yetiştirmek en aşağı 3 ay sürecek ve büyük bir lojistik problemi çıkaran bir çözülmez bir sorun olarak görülmekteydi. O zaman Basileios'un çok buluşcu askerliği iyice ortaya çıktı ve o zamana kadar Roma ve Bizans tarihinde hiç görülmemiş bir çözüm tarzı buldu. Her askere iki katır verildi. Bunlardan biri askeri taşıyacak diğeri ihtiyat binek olarak ve askerin silah ve erzağını taşıyacakti. Böylece ordunun bütün askerleri bindirilmiş olarak Anadolu'yu geçtiler. Sonunda 16 günde tüm Anadolu'yu geçerek Nisan 995 sonunda 17.000 kişilik Bizans ordusu başlarında Basileios Halep önlerinde göründü. Bizns ordusunun hiç beklenmedik bir zamanda görülmesi ve bu ordunun guçü hakkında yayılan dedikodular, Mancutekin'in Fatimiler ordusu içinde bir panik yarattı. Mançutekin hiç destek geleceğini beklemediği için Fatimiler ordusu suvari güçlerinin atlarını etraftaki meralara göndermişti. Böylece Fatimiler ordusu gerçekten Bizans ordusu ile boy ölçüşemiyeceği açıktı. Bunun üzerine Mançutekin askerı ordugahını yakarak; kuşatmayı bırakarak büyük bir panik içinde Şam'a çekildi.

İmparator şahsen Hamma (Emassa)'ya yürüyüp o şehri talan etti ve diğer Bizans ordu birlikleri batı Suriye'ye yayılarak Tartus'u elline gecirdi ve Trablusşam'i kusatmaya aldılar. Buralara kadar bütün arazileri talan ettiler. Bu Bizans gücüne karşı Fatimlier Halifesi El-Aziz Billah Mısır'dan ordusu ile Suriye'ye gelmeyi planlamaya başladı.[11] İmparator önce Tartus'a çekildi. Sonra 995 sonbaharında Konstantinopolis'e daha yavaş bir şekilde geri döndü.[1][12]

Fatimî halifesi "El-Hakim"'e karşı mücadele (999)

999'da yeniden Suriye'de ortaya çıkan gelişmeler Basileios'un Bulgaristan uzerine olan savaşlarından ayrılmasını gerektirdi. Fatımîler Halifesi El-Aziz Billah ölmüş, yerine oğlu El-Hakim Bi-Emrillah Fatımîler Halifesi olmuştu. Suriye'deki Fatimî ordusu 19 Temmuz 998'de yeni Antakya Dükü olan Damien Dallassenos ile muharebeye girişti. Bu muharebeyi Bizanslılar kaybetti ve komutanları Antakya Dükü bu savaşta öldürüldü.

Yine Basileios Bulgaristan'ı bırakarak Antakya'yı ve etrafını Fatimîlere vermemek amacı ile Antakya ve Suriye üzerine bir sefere çıkmak zorunda kaldı. 20 Eylül'de Antakya'ya vardı; Ekim'de güneye inerek Kayserya ve Hums kalelerini eline geçirdi. Fakat 6-17 Aralık'ta yaptığı Trablusşam kuşatmasında şehri alamadı. Basileios Tarsus'a çekilerek kışı Tarsus'da geçirdi. Fakat bu sefer Kafkaslarda sorunlar çıktı ve Basileios o yörelere gitmek zorunda kaldı. O ilkbahar Basileios Fatimî Halifesi "El-Hakim" ile 10 yıl süreli bir karşılıklı barış anlaşması imzaladı. Bu barış ile Bizans'ın kuzey Suriye üzerindeki egemenliği sona erdi, ama Basileios diğer sorunlara, özellikle Bulgar Savaşına, tüm ordusunu yöneltmek için fırsat kazandı.[13].

Kafkaslar'da savaşlar (999-1023)

Gürcistan seferi (999)

Suriye'de askerî seferden sonra 999'da II. Basileios kışı Tarsus'da geçirdikten sonra tekrar Arap emirleri üzerine bir sefere gitmeye hazırlanmakta idi. Fakat tam bu sirada Gürcistan Kralı olan David'in bir suikasta kurban gittiği haberi geldi. Kral David isyan eden Bardas Fokas'a yardım etmiş ve bu isyan bastırıldığı zaman krallığını kaybetmemek için öldüğünde krallığın Bizans'a geçmesi için Basileios ile anlaşma yapmıştı. David ölünce II. Basileous kendi eline geçmesi gereken toprakları fiilen eline almak üzere Gurcistan'a bir sefere başladı. Malatya'ya geldiğinde oradaki ileri gelen Ermeniler tarafından büyük bir törenle karşılandı.

Oradan Arasa Nehri üzerinde bulunan Gürcistan başkentine varan Basileios orada bu toprakların Bizans'a ait olduğunu ilan etti ve kendine sadakat yemini veren Gürcü ileri gelenlerine toprak dağıttı. Kafkaslarda Bizans etkisinin çok büyümesine neden olan bu kolay geçen seferden sonra II. Basileios Konstantinopolis'e geri döndü.

Transkafkasya seferi (1018-1022)

Bulgar devletini ortadan kaldırdıktan hemen sonra II. Basileous 1014'te Abhazya Kralı I. Yorgi ile uğraşmak zorunda kaldı ve sonunda bir Transkafkasya seferine geçti. Bu kralın babası Bagrat Murat Suyu ile Aras nehri arasında bulunan dağlık bölgeyi Bizans'in krallık unvanını kabul etmesine karşılık Bizans'a vermişti. Yeni tahta gecen I. Yorgi bu arazileri geri aldı. O zamanlar Selçuklulara baglı Türkmen yörükleri bu dağlık arazilerdeki yaylalara girip yerleşmeye başlamışlardı ve II. Basileous bunlara karşı koymak için bu tampon bölge üzerindeki egemenliğini çok önemli saymaktaydı.

II. Basileios 1021'de ordusunu Anatolikon themasında topladı ve 1021'de ilkbaharında Erzurum (o zamanki Karin) şehrine varıp orayı Bizans'a kattı. I. Yorgi'nin kendinin üst egemenliğini kabul etmekle barışı sağlama teklifini reddetti. 11 Eylül 1021'de Gürcistan Krallığı ordusu ile "Sirimni Muharebesi"ne girişti ve bu zor çatışmayı kazandı. Abhaziya'ya doğru çekilen Gürcüleri takip etti. Herakleios doneminden (610-641) beri Bizans eline geçmemiş olan Tiflis'i eline geçirdi.

II. Basileios kışı Trabzonda geçirdi. Burada Abhazya Kralının eski müttefiki olan Ani'deki Ermenistan Krali III. Smbat ile görüştü ve bu kralın ölümünden sonra ülkesinin Bizans'a geçmesi şartı ile onun üst-egemeni olmayı kabul etti. Van Gölü'nun güneyinde hüküm süren Vaspurakan hükümdarı ile görüşmelere başladı. Bu hükümdar bu bölgeyi tüm egemen olarak Selçuklu Türkmen girişlerine karşı koyması ve idare etmesinin imkânsız olduğunu bildirdi. Kapadokya'da büyük bir arazinin timara benzer sahipliğinin kendisine verilmesi karşılığında ülkesini Bizans'a teslim etti. II. Basileous'un kendi üzerine hücum etmeye hazır olduğunu ve ona karşı koyamayacağını anlayan Abhaziya Kralı da II. Basileios huzuruna çıkıp ülkesinin egemenliğini Bizans'a terk etti ve 3 yaşında küçük oğlunu Bizans İmparatorluk sarayında yetişmesi için Konstantinopolis'e gönderdi.

Nikeforos Ksifias isyanı(1022-1023)

II. Basileos çok başarılı geçen Transkafkasya seferini bitirip Konstantintopolis'e dönmeye hazırlanmakta iken Bardas Fokas'in oğlu Nikeforos ile birlikte Bulgar Seferinde çok üstün başarılar göstermiş general olan ve Anatolikon theması askerî valiliği yapan Nikeforos Ksifias'ın isyan ettiklerini öğrendi. II. Basileos'u Armenikon Theması valisini kendi eyalet güçleri ile isyancılar üzerine gönderip bu isyanı bastırdı.

Kafkas seferleri sonucu

Kendisi de bu isyanı teşvik veren Abhazya Kralı I. Yorgi üzerine gitti. O zamana kadar Bizans üst egemenligini hiç kabul etmemiş olan küçük Kafkasya emirleri üzerine askerî güçler gönderip bir sıra çatışma ile onları Bizans'a tabi kıldı. II. Basileous yürüyuşüne güneye dönerek devam etti ve bu askerî sefer, ta Urumiye Gölü civarındaki Hristiyan emirlerine kadar destek sağlamak suretiyle, bir Bizans gövde gösterisine dönüştü.

1023'te Konstantinopolis'e geri döndüğünde ta Güneydoğu Anadolu'dan başlayıp kuzeybatıya bir yay gibi uzanan 7 yeni Bizans theması kurdurmuş oldu. Bunlar Edessa(Urfa) veya Fırat şehirleri, Melitene (Malatya), Tron (Erzurum), Vaspurakan (Van), İberya ve Theodosioplis (Abhazya) themalari idi.[1]

Hazarlara karşı sefer (1016)

1015 yılında Güney Rusya stepleri haritası. Hazar Hanlığı'nin idaresi altındaki arazi mavi ile gösterilmiştir

960'li yıllarda Kiev Rus Çarlığı Hazar Hakanlığı'nın gücünü azaltmayı başarmıştı. Bizans Hazarların bu güç kaybedip düşüşe geçmelerinden yararlanamışlar ve Kırım ve diğer kuzey Karadeniz kıyılarında egemenlik sağlamayı başaramışlardı. 1016 Chernigovlu Mstislav ile birlikte bir Bizans ordusu Kırım'a hücuma geçti ve Hazar'ların başında bulunan Georgius Tzul'u yenerek onun başkenti olan Kerç'i ele geçirip Hazar egemenliğine son buldurdu. Böylece Bizanslılar tekrar güney Kırım üzerinde egemen oldular.[14]

Venedik'in tanınması

Saltanat doneminde Basileios Venedik'i kendine bir muttefik olarak kabul etti. Onun bu varsayimi ve politikasi Venedik'in buyuk bir deniz gucu olarak dogmasina destek sagladi. Su onemlidir ki Basileios Venedik'in Italya hakkindaki sorunlarini, Bizans imparatorunun vasal arazileri olan Adriatik kiyilari yoreleri (Hirvatistan, Arnavutlukta Darc themasi ve guney Italya) sorunlarindan ayirt etmemekteydi. Butun bu Adrayatik Denizi kiyilara ayni dusmanlarin tehdidi altinda bulunmaktaydi: Bulgarlar, Islav kabileleri, Dalmacya kiyilari korsanlari ve Sicilya'da yerlesik Arap korsanlar.

Basileios'un uzun suren Bulgar savaslari sirasinda Basiieos kendini Venedik'in ust-egemen ulkesi olarak gormekte idi ve Venedik ile cok yakin iliskiler kurmaya cok itina gostermistir. Hâlbuki genc sehir cumhuriyeti yeni bir deniz gucu olmaya baslamisti. 992'de Bizans ile Venedik Cumhuriyeti arasinda bir anlasma yapilip Marmara Denizi'ne giriste Abidos (Canakkale)de bulunan gumrukte Venedik gemilerine ayricalik tanindi ve gemi gecis hakki resmini 2 Bizans altinina (Nomisma) indirildi. Buna karsilik Venedikliler eger Basileios Italya'ya asker cikartma karari alirsa bu askerleri tasimak icin hemen gemi saglamayi garanti ettiler.

1000'de ise Adriyatik kiyilarinda bulunan Bizans yerleskeleri uzerinde Venedik Cumhuriyeti'ne yetkiler verildi. Bu Adriyatik kiyilarindaki Bizans yerleskelerine, kiyilar daglik oldugu icin ve bu pek verimli olmayan daglik arazilerde yerlesik ahali esiyalik yapmaya egilimli oldugu icin karadan erisilme cok zor ve tehlikeli olmakta idi ve bu Bizans idaresi icin buyuk zorluk ve masraf cikartmakta idi. Hâlbuki deniz kiyisinda olduklari icin denizden kolaylikla varilmakta idiler. Sonra Venedik icin bu kiyi yorelerinden, buyuyen sehir nufusunu beslemek icin bu kiyilarda yetiştirilen hububat ve gemilerini yapmak için dağlarda ağac ve kereste satın almak çok daha az maliyetli idi. Ayrıca Venedik bu kıyıları kontrol ederse bu kıyılarda saklanip Venedik ticaret gemilerine hucum eden Hirvat korsanlari da daha kolay elimine edebilecekti. Böylece hem Bizans'a hem de Venedik'e firsatlar saglayan bir anlasma yapip bu yorelerin hukuken idaresi Bizans altinda kalmakla beraber fiilen idaresini Venedik'in yukelenmesi uzerinde anlastilar. Venedik Cumhuriyeti Dukasi Pietro Orseole II oglu Giovanni'ye hemen Konstantinoplis'e gonderdi ve bu onerileri uygulayan bir anlasma hemen imzalandi. Boylece Venedik Dukasi 1000'de Dux Dalmatia unvani ile egemenligi Bizans'a ait olan Dalmacya kiyilarini idare etmeye basladi. Bu anlasmayi kutlayan Venedik Katerali ayininde, sonradan Venedik'in simgesi olacak, on ayagi altinda bir acik kitap tutan kanatli San Marco'yu gosteren bir sancak ilk defa vaftiz edilip Venedik bayaragi olarak kabul gormeye basladi.

En son olarak 1004'te Guney Italya'daki Bizans themasi merkezi olan Bari'yi kusatan Araplara karsi tam sehir teslim olmadan bir Venedik filosu gonderdi ve Arap tehlikesi bu filo ile savusturuldu. Venedik'in sagladigi bu destek dolayisiyla cok memnun olan II. Basileous Venedik dukunun oglu Giovanni'ye imparatorun bir akrabasi olan Maria Argyra adli bir gelin verdi. Ciftin nikahi Basileios ve ortak imparator Konstantin huzurunda Bizans sarayinda Patrik tarafından bir dini seremoni ile kıyıldı ve çift ta kış başına kadar Konstantinoplis'de bir sarayda misafir edildiler.[15]

İtalya'da savaşlar

Alman istilası (981-983)

II. Basileios iç isyanlarla uğraşmakta iken güney İtalya'da bulunan Bizans topraklarını kendi hallerine bırakmıştı. Bu araziler yerel milisler tarafından mümkün olduğu kadar savunulmakta idi. Sicilya'yada bulunan Araplar devamlı olarak yıl be yıl Arap korsan gemileri ile güney İtalya'ya hücumlarda bulunmaktaydı. Kutsal Roma-Cermen İmparatoru olan II. Otto, Bizans prensesi Theophasno'ya yapmış olduğu evlilik dolayısıyla Güney İtalya'nın bir çeyiz olarak kendi eline geçmesi gereğini de düşünerek, babasının uyguladığı politikaya tekrar uyarak 981 yazınden itibaren Bizans arazilerini eline geçirmeye başladı. Güney İtalya'da bulunan Bizans hükümet idarecileri ve yerel milis güçleri buna engel olamamakta idi. Bizanslılara destek sağlayan yakın müttefikleri olan Lombardlar, özellikle Benevento'daki Salerno Prensi Pandolf, oldu.

982'de II. Otto Apulya'ya indi ve 5 ay içinde birçok Bizans şehrini eline geçirdi. Fakat sonradan ilgisini Sicilya'dan gelen Araplar üzerine çekti. O zaman II. Basileios'un arkasında Bizans'da iktidar gücünde bulunan Saray Kethudası Basil Lekapene Araplar ile bir geçici müttefiklik kurdu ve onların ordularının İtalya'ya geçmesini sağladı. 13 Temmuz 982'de II. Otto Calabriya'da Stilo Muharebesi'nde Arap orduları tarafından büyük bir yenilgiye uğratıldı. II. Otto yüzerek oradan gcen bir Bizans gemisine giderek kurtulabildi. Sonra Rossano'da ordusunu yeniden kurdu ise de Aralık 983'te Roma'da 28 yaşında iken öldü.

Sicilya'dan Arap hücumları (991-1002)

II. Basileios

Onuncu yuzyil sonlarinda Italya'da cok onemli olaylar meydana gelmemis ve orada Bizans topraklarinda savas tehlikesi ortaya cikmamistir. Fakat Sicilya'da bulunan Araplar 991'de Taranto'yu ve 994'te Kalabriya'da bulunan Matera'yi ellerine gecirdiler ve Araplarla ittifak yapan Lombardlar ise Smargus'un idaresi altinda 997 ile 1000 arasinda bir sira isyan cikardilar. Bu nedenlerle Bizansli guclerinin devamli olarak uyanik olmalari gerekti. Bizanslilar Italyan yerel milis kuvvetlerinin eger bir harp olursa yeterli olmayacagini bilmekteydiler. Bu savunma noksanligi Apulya'da yasayan Bizans halkini bu donemde devamli olarak rahat ve korkmadan yasamalarina engel oldu.

Fakat Bizanslilarin sansi vardi ve Theopano'nun 991'de olumunden sonra Alman akinlari kesildi. III. Otto 996'da II. Basileous'a Jean Philathagos ve Bernard Hidesheim baskanligi altinda bir elci heyeti gondererek bir Bizans prensesle evlenmek istedigini bildirdi; ama yasi icabi 1001'e kadar beklemek zorunda kaldi. O yil Milano Kardinali Arnulf baskanliginda bir yeni elci gonderip yeniden bir Bizans prensesi ile evlenmek istedigini bildirdi. Fakat 1002'de 23 yasindaki Bizans prensesi Prenses Zoe Otto III ile evlenmek uzere Italya'da Bari'ye geldigi zaman 24 Ocak'ta III. Otto'nun 22 yasinda beklenmedik olumu haberini aldı.[1]

Lombardların isyanı

1000 yılında Güney İtalya'daki Bizans Lombardiya ve Calabriya themaları

Araplar Sicilya'dan Bizans arazilerine hücum etmeye devam ederlerken Bizans'in İtalyan topraklarinda yeni bir tehlike ortaya çıktı. 9 Mayıs 1009'da iki asil Lombard, Meles ve üvey kardeÜsi Datto, Bari'de isyan ettiler. Puglia'daki askeri vali (Katepan) ölmüş olduğu için, Bari'da üslenmiş merkezsel Bizans askerî güclerin başında yetkili bir komutan bulunmuyordu. İsyancılar bu lidersiz güçleri hemen alt ederek şehri ellerine geçirdiler. Bu isyana neden Bizans yerel idarecilerinin yerlilere karşı çok küstahca davranıp onları küçümsemeleri idi. İtalya'da bulunan Bizans güççleri bu isyanı bastıramıyacak kadar zayıftı. Bizans yörel idaresinin ve milislerinin ise hem Sicilya Araplarının hücumları ile uğraşacak; hem yörel idarecilerinin uygunsuz hareketlerini önleyecek ve hem de yeni çıkan isyanları bastıracak imkânları yoktu. Bazı yerel milislerinin de isyancıları desteklemesi ile bu isyan bütün Apulya bölgesine yayıldı. İsyanin ilk çıkmasından 10 ay sonra, Mart 1010'da, II. Basileois İtalya'ya bir Bizans ordusu göndermeyi başardı. Argyris Basile komutasındaki bu güç Bari'yi 61 gün kuşatmadan sonra yeniden ele geçirip Apulya'da Bizans idaresini yeniden kurdu. Meles tam yakalanmak üzere iken, önce Benevento'ya sonra'da Almanya'ya kaçabildi. Alman İmparatoru II. Henri ona "Apulya Prensi" ünvanı verdi.

9. yüzyıldan sonra İskandinav ülkelerinde yaşayan Normanlar, tarım arazilerinin hızla yükselen nufuslarının geçimini sağlayamadığı için, bütün Avrupa'ya yayılmaya başlamışlardı. Bircok Avrupa ülkelerinde gezici tüccar, paralı asker, o da olmazsa eşkiya olarak geçinmeye çalışmakta idiler. Salerno Prensi Guamir'in Normanlardan oluşan zırhlı atlı ağır süvari birlikleri kurduğu bilinmektedir. İşte Normanlar Meles tarafatlından Bizans aleyhine savaşmak için asker olarak tutuldular. 1017 ilkbaharında paralı Normanlardan oluşan ağır süvari birlikleri tutan Lombard isyancı Meles Bizans, askeri vali (katepan) Leo Tornikios üzerine yürüyüp onu yenmeyi başardı ve isyancılar Apulya'yı birkaç ay elleri altında bulundurdular. Fakat II. Basileios katepanı değiştirdi. Yerine çok enerjetik ve iyi strateji ve taktik bilen ve uygulayan komutan olan Basileios Boioannes'u atadı. Bu komutan isyancı Lombard-Norman ordusuna karşı bir yılda büyük başarılar kazandı ve Ekim 1019'da Ofanto Nehri kenarinda Cannea'de[16] yapılan muharebe ile onları eritip ortadan kaldırdı.

Bu zaferinden sonra Güney İtalya'daki Bizans gücünü güvence altına almak icin katepan Basileois Baioannes kuzey Apulya'daki Gargano dağlarını sınır olarak tespit edip bir tampon bölge kurdu ve orada (bugünkü Troia'da) Benevento yolunu kesmek için kendine bir korunaklı villa yaptırdı. 1022'de Kutsal Roma imparatoru II. Heinrich şahsen büyük bir ordu ile güney İtalya'ya indiği zaman burada Bizans orduları tarafından burada durduruldu ve sonunda geriye dönmek zorunda kaldı.[1]

II. Basileios 1023'te Transkafkasya seferinde geri döndükten sonra üç yüzyıldır Arapların elinde bulunan Sicilya'yi alarak Arap korsanların güney İtalya'ya devamlı hücumlarını kökünden durdurmaya karar verdi. Nisan 1025de bir Bizans ordusu İtalya'ya çıkarak İtalyan çizmesinin burnundaki Reggio di Calabria üzerine yürüdü. 1026'da II. Basileios Guney Italya'da askeri vali (katepan) olan Basileios Boioannes'a Sicilya'yı tekrar istila etmek için planlara ve askerî hazırlıklara başlaması için bir emir verdi. Ancak bu plan 12 yıl sonra ne imparator II. Basileous ne de plancı Basileios Boioannes hayatta bulunmazken uygulanmaya koyuldu.[1]

Değerlendirme

1025'de II. Basileios öldüğünde Bizans İmparatorluğu haritası

Basileios kısa boylu, toplu vücutlu, yuvarlak yüzlü, gür sakallı, yüksek ve çok kavisli kaşları altında alışılmamış kadar parlak açık mavi gözleri olan bir kişiydi. İmparatorluk sarayında şatafatlı ve tantanalı törenlerden hiç hoşlanmazdı. Sarayda ve şehirde imparatorluk kıyafetlerini giymez $2er günkü kıyafeti ile ve çok kere askeri uniformasi ile gezerdi. Bu giysiler bir imparatora yakışmaz kadar çok basit ve çok kere kirliydiler. Zamanının tarihcisi Psellos'a göre otururken ve ayakta dururken görünüşünde hiçbir özellik bulunmazdı; ama ata bindiği zaman ve çok iyi şekilde atını surdugu zaman tam bir imparator havasına girerdi.[17]

Çok yetenekli bir devlet idarecisi idi. Maliye işlerinde de iyi anlardı. Askerlikte başarılı olan imparatorlar ve hükümdarlar arasında çok nadir bulunan bir özelliği ise hayatında ve ölümünde Bizans hazinesinin devamlı olarak dolu olmasıdır.

Ordu mensupları arasında sanki kendisine tapılırcasına askerlerinin sevgisini kazanmıştı. Saltanatının neredeyse bütününde, önceki imparatorlar gibi başkent Konstantinopolis'te sarayında oturup, oraya buraya emirler yağdıracağına, ordusunun başında askerî seferlerde hayatını geçirmiştir. Ordusunun her bir diğer ferdi gibi askerî tayın ve yiyecek yerdi ve özel bir muamele gösterilmesini istemezdi. Ordusunda bulunan ve sefer sırasında ölen subayların çocuklarına büyük ilgi gösterirdi ve onların yiyecek, giyecek, barınma ve eğitimini sağlamak için şahsi koruyuculuk yapardı. Bunlardan çoğu sonradan asker ve subay olup kendi komutası altına girince gerçekten Ordunun Babası niteliğini kazanmıştı.

Basileios ülkesinin küçük ve orta çaplı tarımcılarınca da çok sevilmekteydi. Bu tarımcı sektörü Basileios'un ordusunun baş direği olup, ordunun erzak, levazım ve asker kaynağı idi. Bunun devam etmesi için Basileios küçük ve orta çapta tarım arazilerini koruyacak kanunlar çıkartmış ve bu sınıfa düşen vergi yükünü azaltmıştır. Saltanatı sırasında neredeyse devamlı savaşlar olmasına rağmen bu tarımcı sınıfı için Basileous'un imparatorluk dönemi bir refah devri olarak görülmektedir. Diğer taraftan Basileios soylulara, büyük toprak sahiplerine, kiliselere ve manastırlara düşen vergi yükünü yükseltmiş ve böylece onların iktidar gücüne etkilerini ve servetlerini azaltmıştır. Bu nedenle bu halk kismi tarafından Basileios sevilmemekteydi, fakat kısılan iktidar güçleri dolayisiyla askerler Basileios'u tutmağa devam ettikçe ilerigelenlerin etkin olarak yapabilecekleri pek kısıtlı bulunmaktaydı.

Siyaset alanında II. Basileios bir oğlu olmadan ölmüştür ve imparatorluğu kardeşi VIII. Konstantin'e bırakmıştır. Bizans tarihinde en önemli imparatorların çoğu böyle çocuksuz ölmüşlerdir (örneğin I. Justinian). Ne yazık ki kardeşi ve onu takip eden hanedan üyeleri yeteneksiz hükümdarlar olmuslardir. Basileios Bulgar Krallığını ortadan kaldırmak suretiyle birkaç yüzyıldan beri ilk defa Balkanlarda imparatorluk otoritesini yerleştirmiştir. Ayni şekilde, daha Hıristiyanlar için kutsal olan ve o zamanlar bile birçok Hristiyan hacı çeken Kudüs'e karşı olan Abbasi-Arap tehlikesini denizden kıyısından Kudüs'e olan yol uzerinde bazı önemli menzilleri (örneğin Kesariye) eline geçirerek azaltmayı başarmıştır. İmparator Heraklius'dan beri hiç Bizans girişimi görmemiş olan uzak Hıristiyan Kafkas ülkelerinde üzerinde Bizans otoritesinin geçmesine neden olmuştur. Diplomatik ve askerî planlarına göre atılgan bir siyasetle, Sicilya'nın Araplara eline geçtikten sonra Arapların Bizans idaresinde olan Güney İtalya'ya olan hücumlarini ve girişlerini durdurmuş, ve boylece Bizans'ın Güney İtalya'da bulunan bütün arazilerini elinde tutmaya muvaffak olmuştur.

İmparatorluğun ekonomik durumu Basileios doneminde genelikle bir refahlık dönemi olarak görülmektedir. Bizans İmparatorluğu Orta Çağlarin en nüfusu yüksek ülkesi olmuştu ve Basileios döneminde nüfusun 18 milyon olduğu tahmin edilmektedir. Bu refahlık daha geniş bir halk kütlesine ve özellikle ülkenin alt tabakalarina da yayilmisti. Çünkü Basileios'un malî siyaseti ile soyluların, büyük topraklar sahiplerinin, kiliselerin ve manastırların vergi yüklerini yükseltmişti ve özellikle küçük ve orta çaplı tarımcıyı hukuken ve vergi yükü azaltılması yoluyla teşvik etmekte idi. Basileios 1025'te öldüğünde Bizans devletinin yıllık geliri 7 milyon Bizans altını (nomismata) idi. İmpartorluk hazinesinde birikmiş 14,4 milyon Bizans altını (nomismata) veya yaklaşık 100 ton saf altın bulunuyordu. Hemen söylemek gerekmektedir ki Basileios sadece iyi bir siyasetçi, iyi bir asker değil, ayni zamanda çok iyi bir malî ve iktisadî idareciydi.

Son olarak din alanında Basileios, Kiev Rus Prensliğinin Hristiyan Ortodoks dinini kabul etmesi; bu ülkenin çoğu pagan olan nüfusunun Ortodoks olmaya dönüştürülmesi ve Rus Ortodoks kilisesinin doğrudan doğruya Konstantinopolis Patrikliği'ne bağlanması dolayısıyla Bizans'ın büyüklüğünü ve prestijini çok artırmıştır. Böylece İslav ırkları arasında Bizans ve Konstantinopolis dinsel merkez olmuştur. Diğer taraftan bu gelişme ve Bizans'in kültürel ve sanat serveti İslavların bu İmparatorluğa göz dikmelerine de neden olmuştur.

II. Basileios'un ailesi

II. Basileios, Bizans İmparatoru II. Romanos ile Teophanonun oğludur ve Makedonyalılar Hanedanı'nın üyesidir. Kardeşleri şunlardır:

II. Basileous evlenmemiş ve hiç çocuğu olmamıştır.

Dipnotları

  1. 1 2 3 4 5 6 7 8 Norwich, John Julius (1999), Byzantium, the apogee, Londra:Penguin Böl.14
  2. 1 2 Psellos, Mikhail (çev. Işın Demirkent) (1992) Mikhael Psellos'un Khronographiası, Birinci Kitap, Ankara:Türk Tarih Kurumu Yayınları XIX.Dizi Bol.1
  3. Antakyalı Yahya, "Tarih", Cilt 2, say.430 (kısmî Fransizca tercümesinden)
  4. Antakyalı Yahya tarihi, Cilt II say.430
  5. Kaynak zamanın tarihçisi Yannis Zonaras, "Annales" adlı eseri.
  6. Böl. 1
  7. Turkler tarafindan Ihtiman Gecidi ve simdi Bulgarlarin Trayanovi vrataadi adi verdikleri
  8. Say.986
  9. Antakyalı Yahya, Cilt.II
  10. Kaynak Antakyalı Yahya
  11. Kennedy, Hugh N. (2004) The Prophet and the Age of the Caliphates: The İslamic Near East from the 6th to the 11th Century (Second Edition), Harlow:Longman ISBN 978-0-58-240525-7} (İngilizce)
  12. Basileios'un bu Anadolu geçişlerinde kendi gözü ile Anadolu'nun zenginlerini ve büyük toprak sahiplerinin nasıl lüks içinde yaşadıklarını, nasıl küçük ve orta tarımcının ezildiğini gördü ve bu ertesi yıl yayınladığı toprak reformcu toprak sahipliği kanununa bir temel olmuştur.
  13. Antakyalı Yahyā, Cilt. II, say.457-461
  14. Bu bilgilerin kaynağı 11. yüzyıl Bizans tarihçisi Georgios Kedrenos tarafından hazırlanmış Kısa Dünya Tarihi adli eserinde bulunmaktadir. Bu tarihçi 960li yıllardan sonra Hazarlar üzerinde belge bırakan tek kaynak olmaktadır. [[
  15. Ne yazık ki bu çift Venedik'e döndükten sonra 1006'da Dalmaçya kıyılarında ortaya çıkan bir kıtlık ve onun sonunda çıkan veba salgını sırasında küçük çocukları ile birlikte öldüler.
  16. 216da Kartaca generali Anibal'in Romalılara karşı büyük bir zafer kazandığı muharebe sahasında
  17. Psellos, Michael, Chronologia Kitap 1, Basileios II

Dış kaynaklar

Resmî unvanlar
Önce gelen:
II. Romanos
Bizans İmparatoru
960-963: II. Romanos ve VIII. Konstantin ile ortak. II. Romanos güçte
963-969: II. Nikeforos ve VIII. Konstantin ile ortak. II. Nikeforos güçte
969-976: I. Yannis Çimiskes ve VIII. Konstantin ile ortak. I.Yannis Çimiskes güçte
10 Ocak 969 – 15 Aralık 1025: VIII. Konstantin ortak. II. Basileios güçte.
Sonra gelen:
VIII. Konstantin
This article is issued from Vikipedi - version of the 9/9/2016. The text is available under the Creative Commons Attribution/Share Alike but additional terms may apply for the media files.